Filistin perspektifinde Türkiye-Mısır yakınlaşması

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Filistin yarası, Arap dünyası ile birlikte İslam dünyasının, Batı tarafından tetiklenmiş etnik, mezhep ve ideolojik farklılıklarının kaşınarak parçalı hale gelmesinin sonucudur.

Filistin'in kalbi Kudüs ise Dünya hâkimiyetinin simgesi gibidir.

Bu açıdan Mısır ve Türkiye'nin yakınlaşması, Filistin'in tedavisi için umut ışığı olarak görülebilir.

Bağlayıcı ve askeri kararları almaktan şimdilik uzak olsa da, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) da Mescid-i Aksa'nın yakılmasıyla (1969) kurulmuştu.

Bu nedenlerle Kudüs'e kim hâkimse Dünya'ya o hâkimdir desek pek de hata yapmış sayılmayız.

Bugün ABD'nin Kudüs politikasının özü bu noktadır.

1917 yılından itibaren İngiltere'nin himayesinde büyüyen İsrail, 31 yıl sonra devlete dönüştürülmüştü.

Bu tarihten itibaren 1956 Kanal Savaşı,1967 ve 1973 savaşlarında Mısır ile İsrail doğrudan savaşmışlardır.

Mısır'sız savaşamayacak durumda olan Arap dünyası ve bu savaşların hepsinde Türkiye, İsrail'le doğrudan karşı karşıya gelmediyse de Mısır ve Arap Dünyası'nın yanında yer almıştır. 

2010 Arap Baharı'ndan sonra, Mısır'da 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının değişmesini destekleyen Türkiye, Mısır tarihinde ilk kez seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi'yi demokrasi ve halkın iradesi bağlamında görmüştür.

Mursi'nin 3 Temmuz 2013 yılında MSB Bakanı Abdulfettah Sisi tarafından, devrilmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan sert tepki göstermişse de Mısır-Türkiye ekonomik, eğitim ve sosyal ilişkileri devam etmiştir.

Ancak gerek şimdi korkunç boyutta devam eden Gazze savaşı ve gerek Husilerin Kızıldeniz ablukası nedeniyle ekonomik çöküşün eşiğine gelen Mısır'ın Türkiye ile yakınlaşması, Filistin sorununun çözümüne yönelik olarak önemli bir umut ışığı olarak görülmektedir.

Bu aynı zamanda Doğu Akdeniz'de yeni güç dengelerinin oluşması anlamına gelmektedir.


Gazze'deki insani kriz ve İsrail'in saldırıları

İsrail, Gazze'ye karşı küstahça savaşının başlamasından bu yana, çoğu kadın ve çocuktan oluşan 28 binden fazla Filistinliyi hayatından etti.

Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğu ise masum kadınlar ve çocuklardır. Gazze dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlıklarının mekanı oldu.  

Başta Refah olmak üzere güvenli bölge olarak ilan edilip BM tarafından yönetilen çadır kampları ve barınaklarda sıkışıp kalan yüz binlerce kişinin hayatı tehlike altındadır. 

Güney Gazze'nin Refah şehri artık Filistinlilerin son sığınağı durumundadır. Refah şehrinde 300 binden az nüfus yaşarken bugün 1,4 milyon insanın yaşama umuduyla toplandığı bir sığınak haline gelmiştir.

Buna rağmen hız kesmeyen saldırılarına devam eden İsrail, pazar gecesi hedef aldığı bölgeye gerçekleştirdiği yoğun hava saldırıları sebebiyle çocuklar da dahil olmak üzere 100'den fazla Filistinliyi öldürdü.

Gazze'deki katliamları bitirmek için hala ABD ve Batı'dan merhamet bekleyen Arap dünyası ne zaman uyanacak?

Bu konuda en duyarlı yorumları yapan Mısır basınıdır.

Al-Ahram bu konuda tarihi sınav veren Arap basınının amiral gemisi olarak dikkatleri üzerinde topluyor ve vicdanları yaralayan katliamlara karşı güçlü bir ses olarak ölçülü bir tepki veriyor.
 

afp.jpeg
Refah, İsrail bombardımanları nedeniyle büyük bir yıkıma sahne oluyor / Fotoğraf: AFP

 

Ortadoğu'da geçmişin izleri geleceği şekillendirir

Ortadoğu'nun yakın tarihi acı, gözyaşı ve işgalden ibarettir. Tarihten ders almayanlar geçmişte yapılan hataları tekrarlar ve acılar içinde kıvranmaya mecbur kalırlar.

Ortadoğu'nun hafızası çok uzun, çok büyük ve çok keskindir. Ortadoğu'da hiçbir şey unutulmaz, hiçbir şey affedilmez.

Her şey tarihe kaydedilir, her şey hatırlanır ve her şeyin hesabı zamanı gelince sorulur.

Ortadoğu'nun makus talihi geleceğini de etkisi altına almaya devam etmektedir.

Cetvellerle çizilen krallık ve cumhuriyet sınırları doğal sınırlar olmadığından sınır ve egemenlik tartışmaları bölgede asırlardır bitmez.

Esasen Bereketli Hilal olarak (El Hilal-u Hasib) olarak bilinen Bölgeye Ortadoğu adını bile batılılar daha doğrusu ABD vermiştir.

Cebren çizilen ülkelerin adları bile batı medeniyetinde karşılık bulan yabancı adlardır.

Adları yabancı, haritaları yapay ve yöneticileri meşruiyet bakımından sorunlu olduğundan egemenlik tartışmaları bitecek gibi değildir.

Krallar ve başkanlar kendilerine babalarından veya baba gibi gördükleri liderlerden aldıkları çatışmacı mirası ilkel kabilelerin kan davası gibi devam ettirirler.

Uzlaşmak yerine birbirlerine hakaret etmek, Ortadoğu ülke liderlerinin ana yaklaşımı olagelmiştir.

Bölge dini bakımdan kutsal toprakların mekânı olmak dışında, petrol zengini hırslı kralların ve otoriter rejimlerin iktidarını korumak uğruna giriştikleri anlamsız mücadelelere sahne olmaktadır.


Ortadoğu'nun kozmopolit durumu 

Ortadoğu coğrafyasında olan biteni anlamak için bir "ulus nedir" sorusunun cevabını aramak gerekir.

Ortadoğu'nun son yüzyılı rakip güç odaklarının çekişmesine sahne olurken, iç içe geçmiş ama birbirleriyle zıtlaşan ve zıt yönlere hareket eden farklı inanışlara sahip halkların hikâyesini de içinde barındırır.

En küçükten en büyük devletlere kadar hepsinin kendince yüksek idealleri ve planları vardır.

Ancak reel politikalar bu ideal ve planları çoğunlukla alt üst eder.

Kudüs üç büyük din tarafından kutsal kabul edilir ve üç din de bu kentin tamamını veya en azından kendilerince kutsal olan mekânları kontrol etme arzusundadır.  
 

 

Ortadoğu'da bir gerçek ulus devlet: Mısır 

Ortadoğu'da ulus devleti olmaya çalışan Filistin yanında gerçek bir ulus olarak hareket eden ülkelerden biri Mısır'dır.

Mısır aynı zamanda uzun asırlar boyunca Ortadoğu'nun kaderini belirleyen güçlerden biri olmuştur.

Ortadoğu'da Mısır hariçte tutularak hiçbir mesele ele alınamaz.

Mısır 20 yüzyıla kadar Kızıldeniz'in Afrika sahillerinden Yemen denizine kadar uzanan alanı yönetti.

Kahire'den Somali'nin Zeyla ve Berbera liman kentleri dahil olmak üzere geniş memleketleri yöneten bir bölgesel güç idi.

Suudi Arabistan'da petrol bulunana kadar Hicaz'ı ekonomik olarak destekleyen Mekke ve Medine'nin zahire ihtiyacı karşılayan Mısır, 19'uncu yüzyıl boyunca çöl bedevilerine karşı Hac yollarının güvenliğini sağlamak noktasında Osmanlı Devleti adına ve İslam dünyasının huzuru için sorumlulukla görev yaptı.  

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsız olan Mısır 1956 yılına kadar bugünkü Sudan ve Güney Sudan'ı yönetti.

Bu yüzden Sudan ve Somali'de olan bitenler, Etiyopya, Çad, Uganda ve Libya'da meydana gelen gelişmeler Mısır'ı etkiler.

Filistin, Suriye ve Lübnan'daki durum Mısır'ı yakından ilgilendirir.

Bu ülkelerdeki gelişmeleri takip edenler de Mısır'ın siyasi yaklaşımlarını mutlaka değerlendirmeye tabi tutar.

Mısır'sız bir Arap dünyası ve İslam dünyası düşünülemez. Afrika Mısır olmadan ayağa kalkamaz. 


Mısır'ın güç dinamikleri

Mısır ile ilişkilerin geliştirmek isteyen ülkelerin dikkat edeceği belli başlı birkaç konu vardır.

Birincisi, Mısır devleti demek Mısır ordusu demektir. Mısırlılar için ordu önemli bir kurumdur çünkü güvenlik, siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve toplumsal saygınlık gibi birçok önemli fonksiyonu yerine getirir.

Ordu, Mısır'ın geçmişten günümüze kadar varlığını sürdürebilmesi ve gelişebilmesi için kritik bir rol oynamıştır.

Mısır'da askeri bürokrasi, sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ekonomik faaliyetlerde de önemli bir rol oynar.

Örneğin, ordu birçok alanda işletmeler ve endüstriler işletir, tarım faaliyetlerinde bulunur ve ekonomik kalkınma projelerini yönetir.

Bu, ülkenin ekonomik gücünü artırmak ve istihdam yaratmak için önemlidir.

Mısır ordusu, İsrail ile yapılan barış anlaşmalarının sürdürülmesi ve bölgede barışın korunması için çaba sarf etmektedir.

Özellikle 1979'da imzalanan Mısır-İsrail Barış Antlaşması'nın sürdürülebilirliği ve uygulanması konusunda ordunun rolü önemlidir.
 

Mısır ordusunun özel kuvvet askerleri, 20 Ekim 2023'te Kuzey Sina eyaletinin doğusunda Gazze Şeridi ile Refah sınır kapısının Mısır tarafındaki kapısı yakınında konuşlanıyor AFP.jpg
Mısır ordusunun özel kuvvet askerleri, 20 Ekim 2023'te Kuzey Sina eyaletinin doğusunda Gazze Şeridi ile Refah sınır kapısının Mısır tarafındaki kapısı yakınında konuşlanıyor / Fotoğraf: AFP

 

Mısır ordusunun Mısır ile İsrail arasındaki ilişkilerdeki rolü, bölgesel güvenliği sağlama, terörle mücadele, stratejik diplomasi, barış sürecine destek ve bölgesel istikrarın korunması gibi çeşitli alanlarda etkilidir.

Bu sayede Mısır ve İsrail arasındaki ilişkilerin yönetimi ve geliştirilmesi konusunda önemli bir rol oynamaktadır.

İsrail ile Mısır arasındaki savaşlar, genellikle Arap-İsrail çatışmaları çerçevesinde gerçekleşmiştir.

1979 Camp David Anlaşması ve 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması, Mısır ile İsrail arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası oldu.

Bu antlaşma, Mısır'ın İsrail'i tanıması ve diplomatik ilişkileri yeniden kurması karşılığında İsrail'in Sina Yarımadası'nı geri çekilmesini sağladı.

Ancak, Filistin Sorunu çözülmedi. İsrail savaşmaktan ve işgalci politikalarından vazgeçmedi.
 

El-Ezher Üniversitesi.jpg
El-Ezher Üniversitesi / Fotoğraf: AA

 

İkincisi Mısır'da Ezher Üniversitesi'nin tarihi geçmişi ve entelektüel birikimiyle kamu otoritesi ve toplumsal dinamikler üzerinde derin bir saygınlığı vardır.

Ülkeyi ilgilendiren her kritik konuda kanaat oluşturma etkisi vardır.
 

rr.jpg
Fotoğraf: Reuters

 

Üçüncüsü, Mısır halkı aydın bir halktır. Ülkesi üzerinde oynanan oyunların farkındadır. Sabırlıdır, dayanıklıdır.

Zafer kutlamalarında coşkuludur, hak arayışlarında ölçülüdür, tepkilerini gizlemez, liderlerini her halükârda destekler. Halkıyla kader birliği yapan liderlerini unutmaz.

Mısır halkı için devlet ordu demektir. Ordu halkın güvendiği yegâne otoritedir. 

Mısır'da halk tabanında İhvan-ı Müslim'in kadar selefi düşüncedeki çeşitli gruplar da örgütlüdür.

İhvan ile Selefiler arasında da derin akide farklılıkları yoktur. Ancak siyasal alanda ve temsiliyet alanında rekabet vardır. 
 

 

Dördüncüsü, Mısır'ın kadim Hristiyan halkı Kıptiler'in ülke içinde ve dışında büyük önemi vardır.

Kıptiler, Mısır'ın hafızasıdır, dışişleri (Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali gibi) ve iktisadi alanda ülkenin önemli beyinlerini yetiştirmişlerdir.

Kıptiler yüzde 10 civarında bir nüfusa sahip olsalar da Mısır kimliğine modernleşme sürecine katkı veren, entelektüel ağırlığı ve ekonomik güç sahibi olmakla birlikte uluslararası alanda etkin olan örgütlü bir cemaate sahiptir.

Bu bağlamda, Mısır tarihiyle, kültürel değerleriyle ve toplumsal yapısıyla kendine özgün özelliklere sahiptir.

Mısır'la ilişkileri geliştirmek isteyen büyük ülkeler bu unsurları dikkate alarak ve özellikle ülkenin iç dengelerini gözeterek hareket etmeye çalışır.

Türkiye de bugün bu noktadadır: Mısır'ın iç dengelerine müdahale anlamına gelecek politikalar yerine devlet katından devlet katına irtibat.
 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 yıl sonra Mısır'da mevkidaşı Abulfettah es-Sisi ile görüştü.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 yıl sonra Mısır'da mevkidaşı Abulfettah es-Sisi ile görüştü / Fotoğraf: AA

 

Mısır-Türkiye ilişkilerinde tarihi adım

Erdoğan'ın 2012'den beri ilk kez Mısır'a yaptığı ziyaret, Mısır ve Katar'ın Gazze'deki gerilimi düşürme, yeni bir ateşkes ve tutuklu takası anlaşması yapılmasına yardımcı olma yönündeki yoğun çabalarının ortasında gerçekleşti.

Bunun yanında Erdoğan'ın ziyareti Mısır açısından çok ihtiyaç duyulan bir zamanda gerçekleşti.

Devlet Başkanı Sisi, uluslararası alanda Mısır'ın yalnız olmadığı ve etkin bir aktör olduğunu bu ziyaret ile yeniden deklere etti.

Mısır hükümeti halihazırda büyük ekonomik ve siyasal sorunlara çareler bulmak zorunda olduğu kanaatindedir.

Kahire ve İskenderiye gibi şehirlerde hayat pahalılığı orta ve alt sınıfların sabır ve tahammül sınırlarını zorlamaktadır.

Ekmek ve temel gıda ürünlerinin fiyatlarındaki zamlar durdurulamadığı gibi kiralar da yükselmeye devam ediyor. Ülkede işsizlik ciddi bir sorun.

110 milyonu aşan ve artan nüfusun yanında Sudan'daki karışıklıklar sebebiyle Mısır'a göç eden Sudanlılar, ülkeye büyük sorun getiriyor.

Arap Baharı sürecinin olumsuz etkisiyle turizm gelirleri son yıllarda oldukça düşük seviyelerde kalıyor.

Mısır'ın önemli gelir kaynaklarından biri de yabancı öğrencilerdir. Afrika ve Arap ülkeleri yanında Uzakdoğu'daki Endonezya ve Malezya gibi ülkelerden öğrenci akışı da kesintiye uğramıştır.

Bir diğer gelir kaybı da Süveyş Kanalı'ndan elde edilen geçiş ücretleridir. Süveyş trafiği de Yemen sorunu sebebiyle azalmaktadır.

Yıllık ortalama 5 milyar dolar kanal kazancının kaybı nedeniyle Mısır'ın döviz kıtlığı yaşamasına da neden olmaktadır.

Mısır'ın uluslararası kredi bulma sıkıntısı da had safhadadır. Türkiye'nin 500 milyon dolarlık bir yatırım imkânı sağlaması bile çok önemli.

Şimdilik 3 milyar dolar seviyesinde bulunan ticaret hacminin, 15 milyar dolara çıkarma hedefi çok yerindedir.
 

Türkiye ve Mısır arasında ortak bildiri imzalandı.jpg
Türkiye ve Mısır arasında ortak bildiri imzalandı

 

İki ülke arasındaki toplantıların gündemini, başta İsrail'in Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik saldırılara karşı ortak tavır oluşturuldu.

Ayrıca güncel küresel ve bölgesel meseleler hakkında görüş alışverişi yapıldı.

Doğu Akdeniz'deki zengin hidrokarbon rezervleri en çok bu iki ülkeyi ilgilendiriyor.

Çünkü Türkiye'nin 2280 kilometre, Mısır'ın ise 922 kilometre, Libya'nın 340, Lübnan'ın 293 kilometre, İsrail'in 205 kilometre, Filistin 40 kilometre sınırı bulunmaktadır.

Kıbrıs'ta ise KKTC 396 kilometrekıyı şeridi uzunluğuna sahip iken 384 kilometrekıyı şeridinde GKRY yer alır.

Sadece bu rakamlar bile Doğu Akdeniz'deki kaynaklar üzerinde iki ülkenin yakın iş birliği içinde olmasını zorunlu kılar.

 Yunanistan yerine Türkiye ile anlaşacak bir Mısır, Doğu Akdeniz'de yaklaşık 80 bin kilometre karelik alan kazanabilir.
 

 

Sonuç olarak, Türkiye-Mısır yakınlaşması, bölgedeki dinamiklerin ve çıkarların değiştiğini gösteriyor.

Filistin sorununun devam ettiği ve İsrail'in Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik saldırılarının sürdüğü bir ortamda, Türkiye ve Mısır'ın ortak tavır sergilemesi önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon rezervleri gibi bölgesel konular da iki ülke arasındaki iş birliğini teşvik ediyor.

Ancak, Türkiye-Mısır ilişkilerinin tamamen normalleşmesi ve derinleşmesi için daha fazla adım atılması gerekiyor.

Mısır'daki iç sorunlar, ekonomik sıkıntılar ve siyasi istikrarsızlık gibi faktörler, ilişkilerin gelişimini zorlaştırabilir.

Bu nedenle, her iki ülkenin de karşılıklı çıkarları ve bölgesel istikrarı gözeterek adımlar atmaları önemlidir.

Nisan ayında Sisi'nin Türkiye ziyareti bu anlamda önemli görülmektedir. Filistin sorunun çözümü için öncelikle Türkiye ve Mısır'ın tam işbirliğiyle mümkündür.

Gazze'nin tek kara bağlantısı Mısır iledir ve can damarı olan Tünellerin ana ucu Sina Yarımadası'na çıkmaktadır.

Türkiye-Mısır yakınlaşması bölgede dengelerin değiştiğini ve yeni iş birliği fırsatlarının doğduğunu göstermektedir.

Ancak, bu sürecin istikrarlı bir şekilde ilerlemesi için dikkatli ve adım adım ilerlemek gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU