Uzunca bir süredir DEM Parti'de ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Biliyorsunuz, partinin son dönemde en fazla tanınan, bilinen ve etkili olan genel başkanı Selahattin Demirtaş, 7 yıldan fazla bir süredir cezaevinde.
Ama Selahattin Bey ondan evvel gelen 15'e yakın eş başkandan farklı bir tavır sergileyerek, demokratik, legal, sivil siyasette "lider" olmaya çalıştı ve bu iddiasını cezaevine girdikten sonra da sürdürdü.
Nasıl ziyaretine giden yakınları, dostları, akrabaları ve en önemlisi de her gün gidebilen avukatları vasıtasıyla görüşlerini sürekli olarak halkla paylaştı.
Öyle günler oldu ki günde 3 tweet attığı, 3 açıklamasının yayımlandığı zamanlar bile oldu ve bu cumhurbaşkanlığı seçimine kadar devam etti.
Cumhurbaşkanlığı seçimi süresinde de yine "Yürü Bay Kemal" tavrıyla CHP'ye ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na en açık desteği verenlerden biri oldu.
Buraya kadar, "Ne var bunda" diyebilirsiniz.
Politikanın içinde olan, genel başkanlık yapan biri bu tavrını sürdürebilir.
Ama ilginç bir şey oldu; cumhurbaşkanlığı seçiminden kısa bir müddet sonra Selahattin Demirtaş beklenilmeyen bir şekilde "Ben bundan sonra açıklama yapmayacağım. Aktif politikadan çekildim" dedi.
Şimdi tabii yıllarca bu tavrını sürdüren birinin bir anda böyle bir tavır alması herkesin şu soruyu sormasına sebep oldu:
Ne oldu, neler oldu, ne neden darıldı, niye küstü?
Bir müddet bu böyle devam etti ve her zaman olduğu gibi "Bir şey yok, işte böyle oldu. Bize güvenin" açıklamaları yapıldı.
Ama ilginç bir şey daha oldu işte. 7, 8 ay sonra Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Hanım, Edirne Cezaevi'nde eşi ile görüştükten sonra bir açıklama yaptı ve önümüzdeki belediye başkanlığı seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığına partinin uygun görmesi halinde aday olabileceğini söyledi.
Bu beklenilmeyen açıklama tabii bir şekilde herkesin kafasını karıştırdı.
Ne oluyor, neler oluyor?
Tabii siyasette kimin neyi, ne zaman, niçin, niye, nasıl söylediği çok önemli.
7, 8 ay küsüyorsunuz, sonra ciddi bir hamleyle "dönüşü muhteşem olacak" halk tekrar sahaya giriyorsunuz…
Spekülasyonlar aldı başını gitti...
Yok efendim, İmralı'yla görüşmeler varmış, Edirne Cezaevi'nde Sayın Demirtaş'la hükümet yetkilileri arasında diyaloglar varmış, yok Başak Hanım eşini kurtarmak için aday oluyormuş vs.
Bunların büyük bir kısmı terbiye ve nezaket sınırlarını da aştı ama meşhur bir laf var; "Halkın ağzı torba değil ki büzesin"…
Millet ağzına geleni dost-düşman bildiği şekilde söylemeye başladı.
Daha ilginç bir şey oldu;
2 haftalık bu çalkalanma sürecinden sonra bir anda Başak Hanım çıktı ve "Ben adaylıktan vazgeçtim" diyerek geri çekildi.
Bu birincisinden daha büyük bir kafa karşılıklığına sebebiyet verdi.
Üstelik bu açıklamadan bir gün evvel Kandil'den Mustafa Karasu bir açıklama yaptı.
O açıklamanın da satır aralarına baktığınız vakit bu işten pek hoşlanmadığını ve CHP adayına destek vermenin daha doğru olacağını olabileceğini ifade eden satır arası cümlelere rastladık.
Bu arada birkaç haber daha servis edildi;
Batman Milletvekili Rüştü Tiryaki'nin, Sırrı Sakık'ın Edirne Cezaevi'nde Demirtaş'la görüşmeler yaptıklarını söyledi.
8 yıldır suskunluğunu bozmayan Leyla Zana, ilginç bir şekilde bir beyanat verdi ve tekrar çözüm sürecinin olması gerektiğini ima eden cümleler kurdu.
Tabii geçmişle ilgili ciddi bir özeleştiri yapmadı ama satır aralarında birilerini suçladı.
Geçmişte Erdoğan ile İmralı arasındaki anlaşmanın Erdoğan'sız ve Öcalan'sız çözülmeye çalışıldığını söyledi.
Bunlar önemli cümleler…
Ayrıca Ahmet Türk'ün açıklamaları oldu,
Ardından Selahattin Bey tekrar açıklamada bulundu.
Peki, Selahattin Bey niye küstü, sustu?
Sonra tekrar niye siyasete müdahale etti?
Başak Hanım niye aday oldu?
Aday olduktan sonra niye vazgeçti?
Açıklama yapma mecburiyeti var…
Hatırlarsanız, Cumhurbaşkanı Erdoğan, başta Ankara belediye başkanı olmak üzere İstanbul, Bursa, Balıkesir belediye başkanlarını tabiri caizse zorla istifa ettirdi.
Halk, "niye, bunlar ne yaptı", "suçları varsa suçları ne; yargılayın, araştırın, eğer suçları yoksa niye seçime aylar kala bunları zorla istifa ettiriyorsunuz" diye sordu.
Biliyorsunuz ki, Melih Gökçek olmak üzere istifa ettirilen belediye başkanları direndiler.
Ama bir müddet sonra Balıkesir belediye başkanı gibi, ağlayarak istifa edenler ağlayarak istifa edenler oldu…
"Kardeşim, ağlayarak istifa ediyorsan etme… Niye ağlıyorsun, onu anlat" denildiğindeyse "Valla ben bir şey anlatmam, anlatamam, bir şey yok…"
DEM Parti'de olan bu gelişmelerde de başta Selahattin Bey'in açıklamaları da dahil olmak üzere, Başak Hanım'ın, Rüştü Tiryaki'nin, Sırrı Sakık'ın, Leyla Zana'nın, Ahmet Türk'ün, (topa girdiği için) Mustafa Karasu'nun konuştuklarını, üst üste koyduğunuz vakit şöyle bir sonuç çıkıyor;
Aramızda hiçbir sorun yok.
Bir de Selahattin Bey'in şöyle bir çıkışı da var:
Halkın kafasını karıştırmayın.
Bize güvenin.
Millet size güvendi; Diyarbakirlerin tabiriyle 10 senede "evi eyvan oldu".
Bütün kazanımlar kaybedildi 10 yıldır.
Üstelik de bu 10 yılda bütün kazanımlar kaybedildiği gibi, binlerce de insan öldü.
E halkın kafası karışmasın.
İyi de nasıl karışmasın?
Halkın kafası çamaşır makinesine döndü.
Şu an karmakarışık; halk bu soruların cevabını arıyor: Ne oluyor?
Efendim, sormayın...
Peki niye parmak sallıyorsun?
Niye kaşlarını çatıyorsun?
Niye tehdit ediyorsun?
Bu arkadaşların her gün kurdukları 3, 4 cümleden, üçü de dördü de "demokrasi", "şeffaflık", "açıklık", "halka hesap verme", "dürüstlük" … ifadeleriyle dolu.
Dürüst olun anlatın…
Hani, bir AK Parti büyüğün "Hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler olmuştur" dediği gibi; "Hiçbir şey olmadı diyorsunuz" ama işte bir şeyler oldu, oluyor…
Olan nedir?
Bunları anlatın millete.
"Biz anlatmayız, hesap da vermeyiz" diyorsanız;
Arkadaşlar, bu kaş çatmaları, bu parmak sallamaları bırakın.
"Benim elimde silah var…"
Senin elinde silah var da bu millet Diyarbakır sokaklarında elinde tank-top olanlara karşı susmadı.
Tanklar, toplar varken susmadı; hesap sordu, irade ortaya koydu.
Onun için şeffaflık varsa, dürüstlük varsa, açıklık varsa, demokrasi varsa, çıkın anlatın;
Diyarbakır'da dördüncü aday nasıl birinci oldu?
Seçim, 3 sefer niye iptal edildi?
Mardin'de yılların politikacısı Ahmet Türk niye gitti ve sonra niye geldi?
Niye bu kadar ısrarcı oldu? Neler oldu?
Mardin kadın adayı, Diyarbakır'daki birinci ve ikinci çıkan adaylar Garip Kandemir ve Cabbar Leyla açıklamalarda bulundular...
Eğer siz "sorgu sorulamaz", "hesaba çekilemez" insanlar olarak kendinizi görüp de susarsanız, bunun siyasette bir bedeli var.
Halk bu bedeli sandıkta keser, bu hesabı sorar, vekaletini geri çeker.
Onun için arkadaşlar yapılması gereken dürüstlük, açıklık, şeffaflık ve demokratik mücadele.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish