Özgürlük ama kan dökülmeden…

Fotoğraf: Central Press/Hulton Archive

Hiçbir tarihî lider, ülkesine, Mahatma Gandhi'nin bıraktığı izi bırakmadı.

30 Ocak 1948'te suikasta uğrayan Gandhi, Güney Afrika'da avukatlık yaparken, beyazlara ayrılan kompartımanda yolculuk yapması engellendi.

Bunun üzerine ana vatanına dönüp bağımsızlık mücadelesine girişmeye ve beyaz adamdan kurtulmaya karar verdi.

Ama şiddetsiz…

O, yeryüzündeki en güçlü ve önemli imparatorlukla, bir devrim, "gerilla savaşı" ya da bunlara benzer bir yöntem tercih etmeden mücadele edecek ve galip gelecekti.

Ancak zaferinin ardından, Abraham Lincoln'ı, Martin Luther King'i, Che Guevara'yı ve (Mahatma Gandhi ile herhangi bir akrabalık bağı olmayan) İndira Gandhi'yi öldüren rezil tabiatlılardan biri tarafından suikasta da uğrayacaktı.

Hindistan'ın bağımsızlığıyla birlikte sömürgecilik her yerde ortadan kalkmaya başladı.

Ama en meşhur liderler, mücadeleyi başlatan Gandhi ile imzayı atan Nelson Mandela olarak kaldı.

Her ikisi de bugün Gazze'nin katillerini yargılayan Güney Afrika'dan çıktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hindistan ve Çin, dünyanın en büyük iki ülkesiydi. İkisi de köleleştirilmişti.

200 yıllık Britanya yönetimi sırasında açlık, salgın hastalıklar ve ihmal nedeniyle yaklaşık 165 milyon Hintli öldü.

Gandhi, şiddetsizliği tercih ederken, Mao Zedung tam tersini seçti ve onun savaşı yaklaşık 60 milyon kişinin ölümüne mal oldu.  

Bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin, beşincisi Hindistan.

Her iki ülke de son 40 yıl içerisinde mucizevi bir ilerleme kaydetti.

Hindistan, Gandhi'nin dava arkadaşlarının bıraktığı demokratik rejimi sürdürdü.

Çin ise Şiaoping'le birlikte, Komünist Parti'nin himaye ettiği serbest ekonomiye geçti. Her iki tecrübe de istikrarlı oldu.

Bu iki ülke, bu konuma gelirken, kıtalar arasında Asya'nın kefesi ağır bastı.

Uzun bir uykunun, geri kalmışlığın ve sömürgeci aşağılanmanın ardından Asya, insanlık tarihinde ilk kez geleceğin kıtası haline gelebilir.

Şu an yüzde 3,5'lik büyüme oranıyla Hindistan ve Çin önde. Ama Asya'daki ilerleme artık bu iki ülkeyle sınırlı kalmıyor ve Endonezya, Filipinler ve Butan gibi büyük olmayan ülkelere de uzanıyor.

Nasıl ki bundan önceki yüzyıl ‘Amerikan yüzyılı' idiyse, içinde bulunduğumuz yüzyıl da "Asya yüzyılı" olabilir.

Durmaksızın devam eden bir yürüyüş. Ancak "barışçıl direniş" tüm sorunları çözmedi.

Nitekim Çin, Tayvan'ı zorla ilhak etmekle, Kuzey Kore de Güney Kore'yi nükleer füzeler atmakla tehdit ediyor.

En büyük örnekse Vladimir Putin liderliğinde Ukrayna'ya her gün saldıran Rusya.

Güçlü ile zayıfın hikâyesi La Fontaine'den bu yana değişmedi:

Güçlü olanın mantığı daima en iyisidir.

Zayıflar için de insan hakları komiteleri, hayır kurumları ve Sınır Tanımayan Doktorlar var.

Gandhi'nin felsefesi, şiddet olmadan özgürlüğe kavuşma yasasına ilham verdi ve ondan ilhamla Bağlantısızlar Hareketi kuruldu.

Gelgelelim kan dökmek ve içmek, tercih edilen çözüm olmaya devam etti.

Her bir Gandhi'ye karşılık yirmi Suharto var. Hindistan nasıl "Portekiz Hindistanı" (Goa) eyaletini zorla geri aldıysa, Çin de Tayvan'da bunu yapacak; Hong Kong'da yaptığı gibi Tayvan'ı da sessizce alamayacak.

Arap fanatikler, Gandhizm'i bir korkaklık ve zayıflık suçlaması olarak görüyor.

Kimilerine göre Gandizm, binlerce ölü ve yüz binlerce sakat, yoksul ve aç insana mal olmadan bağımsızlık çağrısı yapan bir komplo.

İran ve Afganistan, en temel meselenin tesettürün biçimi olduğu konusunda hemfikir.

Nijerya'da ise mesele, okuma yasağı (Boko Haram) ki bu, "İlim Çin'de bile olsa peşine düşün" "tavsiyesine" karşılık bir cehalet örneğidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU