Yüzlerce ve daha fazla dini mezhep ve grubun, inanç ve duygusal yönelimleri ne kadar farklı olursa olsun ötekini kabul etmesi, onunla barışık ve hoşgörülü olmasıyla bilinen Gandhi'nin ülkesi Hindistan'da neler oluyor?
Aralık ayının son haftasında Hindistan beklenmedik bir şeye tanık oldu. Bir Hindu rahip silaha sarılıp tüm Müslümanları öldürme çağrısı yaptı. Bu, yakın zamana kadar demokrasinin feneri olan bir devlette, açık ve aleni bir şekilde bir yaşam biçimi olarak şiddet yanlısı davranışlara tahrikti.
Uttarakhand eyaletindeki Haridwar'da bir Hindu dini festivali sırasında, Müslümanlara soykırım uygulama ve onlara karşı şiddet çağrısı yapan bir dizi ses yükseldi.
Sahneye çıkan rahibin sözleri herkesi şoke edecek cinstendi. Kitlelere hitaben yaptığı konuşmada, "Başka seçeneğimiz yok. Yetkililer, vatandaşlar ve politikacılar silahlarıyla çıkıp Myanmar gibi Müslümanları öldürmeye başlamalı" dedi.
Aynı şekilde Hinduların kendileri veya daha doğrusu aralarındaki köktendinci bir grubun ölümcül yumrukları ve sözlerinin hedefinde ise Hint Hıristiyanları vardı. New York Times yakın tarihli bir haberinde buna dair gözlemlerini aktarmıştı.
Gerçekten de Hint demokrasisinin neredeyse 70 yıldan fazla bir süredir sahip olduğu büyük itibarını ve parlaklığını kaybettiği bir durumla mı karşı karşıyayız?
Durumun böyle olmasından korkuluyor. Gazeteci Yasmine Sarhan, ünlü Amerikan dergisi "The Atlantic" tarafından yayımlanan ve özellikle Başbakan Narendra Modi'nin yönetimi altında Hint demokrasisinin kötüleşmesine dair araştırma haberinde buna dikkat çekti.
Yazar, bu kötüleşmeyi, Hint makamları tarafından itibarını zedeleme ve korkutmak için kişisel verilerinin çevrimiçi olarak yayınlanması kertesine varan ciddi kısıtlama ve baskıya maruz kalan Hint kadın gazeteci Rana Ayyub'un durumunun izini sürerek gözler önüne seriyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hindistan'da son aylarda Müslümanların ve Hristiyanların maruz kaldığı olayları anlatmak uzayabilir.
İlginç olan, Hint yetkililerin, Mahatma Gandhi'nin geride bıraktığı büyük Hindistan'ın barışçıl mirasına yakışmayan bu katliamların ve yangınların arkasındaki faşistleri caydırmak için yeterli önlemleri almamalarıdır.
Tam olarak ne oldu da Hindistan barışçıl bir arada yaşama mirasını bırakıp bu duruma geldi?
Bunu sorgularken 2002-2007 döneminde Hintlilerin Müslüman bir cumhurbaşkanı, mühendis Ebubekir Zeynulabidin Abdulkelam'ı seçtiklerini unutmamak gerekir.
Kesin olan şey, laikliğin Hindistan'ı dini bir bölünme durumundan koruyan, kabilevi kimlikler konusunun yeniden gündeme gelmesini engelleyen bir direniş duvarı olduğudur.
Anayasanın Hindistan'ın "laik bir ülke" olduğunu belirttiği de iyi bilinmektedir. Ancak son zamanlarda siyasi partiler dini ve mezhepsel eğilimlere oynuyorlar. Bunları siyasi kutuplaşmanın araçları, seçmenin seçiminde ana kriter, seçmenlerle yakınlaşma olarak görüyorlar.
Hindistan da dünyadaki diğer birçok yer gibi, milliyetçiliğin yükselişinin ve popülizmin ivme kazanmasının kurbanı gibi görünüyor. Bu Hindistan'ı, bilgi ve insanlığın buluşmasının enginliği yerine, ideolojik fanatizm ve yazılı dogmatizm yoluna soktu. Avrupa'da, ABD'de hatta Arap dünyamızda da bu durumu görüyoruz.
İçten içe büyüyebilecek, onu bir kez daha karanlık bir yola sokabilecek çağdaş krizinden çıkması umuduyla Hindistan'ın günümüzde Gandhi sayfalarını tekrar gözden geçirmeye mi ihtiyacı var?
Hindistan bu karanlığından daha önce Gandhi'nin barışçıllığı, şiddet eylemleri, zulüm, baskı veya çekişmeden uzak durma sayesinde kurtulmuştu.
Bir Hindu olan Gandhi, diğer dinlerden özellikle de tek tanrılı dinlerden uzak değildi ve hapiste geçirdiği dönem hakkında şunları söyler:
Hapishanede birçok kitabı ilk kez okudum. Genellikle sabahları Gita okurdum. Gün ortasını Kur'an okumaya tahsis etmiştim, akşamları ise Çinli bir Hristiyan ile İncil okurdum.
Gandhi okuduğu her şeyi araştırmaya, tüm dinlerle ilgilenmeye, onların öğretilerini ve ilkelerini incelemeye devam etti. Bu, ailesinin geleneklerine bağlı olarak gençliğinden beri benimsediği bir yaklaşımdı.
Gandhi hayatında hoşgörünün, bağışlamanın ve affetmenin en büyük örneklerini verdi. Örneğin, 1908'de radikal bir Müslüman tarafından saldırıya uğradığında saldırganı mahkemeye verip yargılatmayı reddetti.
Aynı şekilde saldırıya uğradığı sırada, yandaşlarını saldırgana bir şey yapmamaları için uyardı, kanlar içinde yatarken onlara şöyle dedi:
Adam ne yaptığını bilmiyordu. Yaptığım şeyin yanlış olduğunu düşündü ve bildiği tek yolla düzeltmeye çalıştı. Bu nedenle hakkında herhangi bir işlem yapılmamasını talep ediyorum. Ona inanıyorum, onu seveceğim ve sevgiyle kendi safıma kazandıracağım.
Peki, Gandhi'nin bu eyleminin sonucu ne oldu?
Ertesi yıl bu saldırgan Gandhi'ye derin saygısını, duygusal ve vicdani olarak onun safına katıldığını vurguladığı, bir barış adamı ve sevgi elçisi olan Gandhi'nin fikirlerinin galip gelmesi için elinden geleni yapacağına söz verdiği bir mektup gönderdi.
Bugün Hindular, her zaman sevginin kötülüğe direnmenin tek silahı olduğuna inanan ve bu kanaatte olan Gandhi'nin yaşamı ve hareketi üzerinde düşünmelidir.
Gandhi birkaç kez radikal kişilerin saldırısına ve hücumuna uğradı ve bir keresinde neredeyse ölüyordu. Ama saldırganlara kızmadı. Dört kez hapsedildi fakat gardiyanlarına asla kızmadı.
Onlara karşı herhangi bir küskünlük veya kin hissetmedi. Aksine mahkûm arkadaşlarına gardiyanları düşmanları olarak değil, kardeşleri olarak görmelerini tavsiye ederek şöyle derdi:
Gardiyanlarımıza karşı iyi muamelemiz, onların ruhlarını güvensizlik ve katılıktan arındıracaktır.
Rusya'nın vicdanı büyük Rus yazar Tolstoy, 1909'da Londra'da okuyan öğrencisi Gandhi'ye gönderdiği bir mektupta, dünyanın o zamanki durumunu "yumuşaklık ve zalimlik, uysallık ve sevginin gurur ile şiddete karşı bir savaşı" olarak tanımlıyordu.
Bu, sert güç sahibinin sesinin yüksek çıktığı, yumuşak güce sahip ve uysal olanların ise dünyaya egemen olamadıkları çağdaş dünyamızın durumu için de geçerli değil mi?
Her halükarda, Hindistan hayati ve önemli bir sınavla karşı karşıyadır. Bugün ve yarın onun için en yararlı ve yüce olanı, Gandhi'nin biyografisini yeniden okumasıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu