Hip-hop, ‘80’li yılların sonlarına doğru memlekete giren, kabul gören bir tür.
Run DMC’nin Aerosmith’le yaptığı “Walk This Way”, dönemin “hit” şarkısı. Yanına Beastie Boys ve LL Cool J şarkılarını iliştirmek elzem. Zira o dönemde yasal olarak memlekette satışa sunulan kasetlerin sahipleri bu üç isim.
Çok iyi biliyorum zira ilk gençlik yıllarımda en çok dinlediğim isimler bunlar. Sonrasında hip-hop bambaşka bir noktaya gitti, Pink Floyd’u ve Sting vasıtasıyla The Police’i tanıyınca ben, bu türden uzaklaştım ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: “Ecnebi müzik” maceram rap dinleyerek başladı.
Yıllar sonra, bir Türkçe şarkıyla yeniden rap dinlemeye başladım ama öncesinde o şarkının çıkış noktasına uzanmak gerek…
Yukarıda bahsi geçen üç isim, DJ Cool Herc tarafından ‘70’li yıllarda New York’un kıyısında başlatılan hareketin dünyaya yayılmasında önemli kırılma noktaları.
Bilhassa Run DMC, art arda yaptıkları şarkılarla piyasayı besledi ve rap Amerika’dan Avrupa’ya sıçradı, bu kıtayı etkisine aldı. Çok sevildi. Bunu, o dönem yapılan pek çok “hit” şarkının içerdiği rap bölümlerinden anlıyoruz.
Ev partilerinden sokağa taşan “isyan”
Hip-hop’un dünyada yarattığı etkiden ya da ideolojisinden söz etmek bu yazının sınırlarını aşar ancak çıkış noktasının, isyan olduğunu söyleyebilirim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İsyanlarını ritim eşliğinde müziğe aktaran gençler, bu ritimler üzerine dizdikleri sözlerle dertlerini anlattı.
‘70’li yılların sonuna geldiğimizde ilk yasal rap plağı piyasaya sürülmüş, hip-hop ev partilerinden sokaklara taşmış, önce korsan kasetler, sonra yasal plaklar aracılığıyla başka evlere taşınmıştı.
Sonrası, Avrupa macerası -ki sözünü ettiğim Türkçe şarkı, tam da bu maceranın kalbinde doğan bir şarkı.
Türkiyeli göçmenlerin çocuklarının Almanya’ya soktuğu müzik türü
Kreuzberg, Berlin’in Batı kesiminde bir semt.
Türkiye’den gelen göçmen işçilerin yerleştirildiği nokta burası, zira Berlin Duvarı’nın dibinde olduğu için Berlinliler tarafından pek kabul görmüyor.
Bilhassa ‘80’li yılların ortalarında “Türken raus / Türkler dışarı” sloganıyla simgelenen ırkçı saldırılarla gündeme gelmiş, orada yaşayanlar kendilerini savunmak için bir çete kurmuş.
“36 Boys” adıyla anılan bu kavgacı çetenin elemanlarından bir kısmı, kendini müzikle ifade etmeyi tercih etmiş. Söyledikleri, kendi deyimleriyle “konuşmalı” şarkılar.
O dönem Berlin Duvarı ve çevresinin güvenliğini sağlamak üzere sokakta dolaşan Amerikan askerlerinin getirdiği plaklardan öğrenmişler bu tuhaf türü. Askerler, yöredeki diskolara eğlenmeye gittiklerinde yanlarında bu plakları getiriyor, çaldırıyorlarmış. Hip-hop, patlama arifesinde Almanya’ya bu yolla girmiş.
Enteresandır, bu türü ilk icra eden, Türkiyeli göçmenlerin ikinci kuşak çocukları. Başta İngilizce söylüyorlar, sonra dertlerini kendi dillerinde anlatmayı tercih ediyorlar.
Bilinen ilk Türkçe rap kaydı
‘90’lı yıllara geldiğimizde, hip-hop’un çoktan piyasayı ele geçirdiği yıllarda, ilk Türkçe sözlü rap şarkısı, Almanya’dan yükseliyor.
1991 yılında Kingsize Terror adıyla çalışmalar yapan ekip, “Bir Yabancının Hayatı” adlı şarkının bir kısmını Türkçe seslendiriyor. Bilinen ilk Türkçe rap kaydı bu.
Baştan sona ilk Türkçe şarkı, 1994 yılında yayımlanan “Alles Frisch” başlıklı toplama albümde karşımıza çıkan Fresh Familee şarkısı “Tabiat”.
“Oriental hip-hop”ın doğuşu
Bu noktada, 1992 yılında bir maxi-single ile tanınan, ertesi yıl bir başka plak yayımlayan Islamic Force devreye giriyor. Maxim, Boe-B, DJ Derezon ve DJ Cut’em T, ilk ekip.
Şarkılarını İngilizce söylüyorlar, müziklerini evde dinlenen türküler ve arabesk şarkılardan seçilmiş sample’larla besliyorlar ve “oriental hip-hop” olarak tanımlıyorlar.
İlerleyen dönemde ekip değişiyor, genç bir hip-hopçu olan Killa Hakan’ın katılımıyla Islamic Force güçleniyor, “Mesaj” adıyla tamamen Türkçe yaptıkları ilk albüm “the next level of oriental hip-hop” tanımıyla piyasaya veriliyor. Bu, bir kırılma noktası: Kreuzbergli gençler, isyanlarını bu albümle ve kendi dillerinde haykırıyor.
Ve “Cartel” dönemi…
Öncesi de var ama… Yazının başında, beni yeniden rap dinlemeye teşvik eden şarkıdan söz etmiştim: 1996 yılında, bir yıl gecikmeyle Türkiye’de yayımlanan “Cartel”.
Üç topluluğun bir araya gelerek oluşturdukları bir güç birliği bu.
Kingsize Terror’den ayrılan Alper Aga’nın Kabus Kerim’le birlikte Nürnberg’de kurduğu Karakan, Berlinli MC Erci-E ve Kiel’den Da Crime Posse ya da Türkçe adıyla söylersek Cinai Şebeke, Cartel’i oluşturan isimler.
Bu güç birliğinin sebebi, o dönemde giderek yükselen yabancı düşmanlığına karşı ses çıkartmak. Nitekim, başarıya ulaşmış bir proje bu. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da o dönemde adını duyuran bir ekip, Cartel.
Türkçe hip-hop’un ilk popüler örneği, “Cartel”. Piyasaya çıktığında fırtına gibi esen, ortalığı inleten bir şarkı bu. O dönem ne anlattığı üzerine bir fikrimiz yoktu belki ama bugün baktığımızda nasıl da önemli bir iş yaptıklarını yakından görüyoruz.
Bu, küçük bir örnek aslında. Rap camiası, sonrasında pek çok kez bir araya geldi, dertlerini hep şarkılarla anlattı.
Şanışer önderliğinde yapılan “Susamam”, bu halkanın şimdilik son örneği ama belli ki bir furyayı başlatan şarkı olarak tarihe geçecek.
Hip-hop, ‘90’lı yılların sonunda Türkiye’de yükselen bir tür. Hikâye, Gemlik – Bursa – Kadıköy hattında ilerliyor. 2000’li yıllarda, başını Ceza’nın çektiği yeni bir patlama oluyor. İçinde ulunduğumuz dönemde yaşanan, bunların ötesinde bir durum: Gençler, hâlâ dertlerini şarkılarla dile getiriyor.
“Susamam”, Cartel’in yaptığından daha güçlü
5 Eylül’ü 6 Eylül’e bağlayan gece yaşananlar bir tesadüf değil aslında.
Çok zamandır gündem üzerine söz söyleyen kimi isimler, bu kez bir araya geldi ve manifesto sayılabilecek bir şarkıya imza attı.
Şarkının gücü, memlekette filizlenen kötülüklerin neredeyse tamamına yer veriyor olmasından. Bir anlamda, bugün yaşananları kayıt altına alan, tarihe not düşen bir şarkı bu.
Cartel’in ‘90’lı yıllarda yaptığını bugün ama daha güçlü bir şekilde yapıyor. Kayıtsız kalmamamız, bundan.
Susamam'ın ilk sinyali iki ay önce geldi
Ekibi oluşturan Şanışer, 6 Temmuz'da yayınladığı “Günleri Geride Bırak”la bu hareketin müjdesini vermişti aslında:
Kızıyorum dilinizden eksilmeyen yalanlara,
Kötülükle iş görmeyi akıllılık sananlara,
Haksızlığın farkında olup da sessiz kalanlara…
Şarkıda geçen “Ormanlar yanıyorken güzel kokmuyor bana lavantalar / Umrumda hâlâ memleket, gazeteler yalan yazar / Düşünmek falan yasak / Özgürlük hayal, masal / Bu yüzden hâlâ karanlığım” dizeleri, “Susamam”la örtüşüyor.
Şanışer’in attığı adımı şaşırtıcı bulanlar var, onlar için yazıyorum bunları.
Şanışer, aslında hep böyleydi. Şarkıyı dinlemeye devam edersek, karşımıza çıkan dizeler, hakkında bir fikir veriyor:
Barışı boğdular ya
Geriye tek seçenek kavga kaldı bak
Sade kavga kaldı bak
Böyle yazma diyorlar
Saltanat kızar
Ama yazmamak sıla
Susup tepki çekmemek bir türlü yatmaz aklıma
Fikrim özgürdür, hiç kimsenin yatmaz altına
Konuşmak zorundayız, darda kalma pahasına…
Şarkının en çarpıcı yerlerinden birine, sorgulama faslına imza atan Ozbi, 2014 yılında yayımlanan “Asi” adlı şarkısında Gezi direnişine selam çakıyor:
Direnişe gidiyorum bir çanta, bir bez maske zulamda
Uyandım yürüyorum, polis önümü kesiyor bir TOMA‘yla
Ben başkaldırıyorum, ifadelerim özgür suratımda
Hürriyetimi görüyorum, tek başımayım ama çokum bu kavgada.
Ahmet Kaya, Grup Yorum ve Moğollar’ın yaktığı meşale gibi
Ozbi’nin “çokum” dediği şeyin vücuda gelmiş hâli aslında “Susamam”.
Dipten ve derinden dalga görünür olmuştu, bu şarkıyla bir meşale yakıldı. Bundan sonra yolu aydınlatacak ışık bu.
‘80’li yılların en karanlık günlerinde, Ahmet Kaya’nın, Grup Yorum’un, Bulutsuzluk Özlemi’nin, Mozaik’in yaktığı meşale gibi…
‘90’lı yıllarda öğrenci hareketine umut aşılayan “Bi’ Şey Yapmalı” adlı şarkıya imza atan Moğollar‘ın yaktığı meşale gibi…
Barış adına bir araya gelen, “Savaşa hayır” demenin suç sayıldığı günlerde “Savaşa Hiç Gerek Yok” adlı şarkıyı yapan “genç”lerin yaktığı meşale gibi…
Örnekler çoğaltılabilir; memleket müzik tarihinde bu tip hareketler (neyse ki ve iyi ki) çok.
Susamam’ı güçlendiren hareketler: Olay ve Komedi v Dram
“Susamam”ın izlerini, Ozbi’nin şarkısında da bulmak mümkün: “Çünkü ben bir asiyim, ayaklanırım, hayalleri yedeklemem” ya da hemen arkasından gelen “Gözünü kırpma, tetiğe asıl, ne de olsa seni haklı çıkartacaktır parayla susan basın” dizeleri, rap camiasındaki isyanın erken dönem örnekleri. Şarkıyı dinlediğinizde, daha fazlasını da duymak mümkün.
Şanışer ve Ozbi, tekil örnekler değil.
Rap camiasında, Ezhel’den Saiyan’a, Gazapizm’den (“Susamam” şarkısında “faşizm” bölümünü seslendiren) Aga B’ye konuşan, sakınmadan art arda cümleler kuran pek çok isim var.
Nitekim, “Susamam” yalnız kalmadı, iki şarkı ona eşlik etti: Ezhel imzalı “Olay” ve Sayedar & Önder Şahin’in Ceza’yı yanlarına alarak yaptığı “Komedi v Dram”.
Her iki şarkı da “Susamam”ın yanına ilişen, onu güçlendiren hareketler. Bu şarkılara laf edenler, müzikal olarak kötü olduğunu savunanlar, popülist bulanlar, para için yapıldığını söyleyenler var ama onlara kulak asmamak gerekiyor.
“Susamam”a ses vermeyenleri kınamak için de henüz çok erken. Nitekim, Saiyan, Gazapizm, Ege Çubukçu gibi isimler şarkıya dışarıdan destek verdi.
Gün kenetlenme günü ve memleket rap camiasında söyleyecek sözü olanlar yan yana geldi, ilerliyor.
Şanışer, yukarıda uzun uzun söz ettiğim şarkısı “Günleri Geride Bırak”ta “Bırak dönsün radyolarda salak saçma şarkılar / Bir gün gelir günümüz / Umut et” diyordu.
Gün geldi, umut hep baki…
© The Independentturkish