Millî Mücadele döneminin en efsunlu konularından birisi Enver Paşa'nın tutum ve konumudur.
İttihat ve Terakki liderlerinin ciddi hatalarına rağmen Enver Paşa, halk ve siyasiler nezdinde diğerler isimlerle aynı potada eritilebilen bir profil değildi.
İngilizlerin konuyla alakalı arşivlerine baktığımızda Enver Paşa'nın Anadolu'ya gelip mücadelenin başına geçmesi büyük bir tehdit olarak görülüyordu.
Ruslar, önceleri Enver Paşa'nın siyasi gücünden faydalanarak Anadolu'da hakimiyet alanı arıyordu.
Ankara yönetimi ise İttihat ve Terakki'nin bütün günahlarının üzerlerine yıkılması endişesi ile Enver Paşa'ya mesafeli duruyor; ama işler istenilen noktaya varıncaya dek bağları kopartmamaya çalışıyordu.
Bunun en temel nedeni Enver Paşa'nın Ankara içerisinde bir darbe ile iktidarı ele geçirme potansiyeliydi.
Peki ya Enver Paşa hadiselere nasıl bakıyordu?
Konuya girmeden Enver Paşa'nın hayat hikayesine tekrar yakından bakalım.
Başı dik olduğu kadar dik başlıydı
Tam ismiyle İsmail Enver, 6 Aralık 1882 yılında İstanbul'da dünyaya geldi.
Babası sivil paşalık mevkiinde bulunan Ahmet Bey olup Manastır kökenli bir aileye mensuptu.
Çocukluğundan itibaren rekabetçi bir yapıya sahip Enver, Mekteb-i Harbiye-i Şahane'yi bitirerek en büyük hayali olan Erkânıharbi kazandı.
Öğrenciliği sürdüğü bir sırada Sultan Abdülhamid'e suikast davası ile ilişkilendirilerek Yıldız Sarayı'nda yargılandı.
Suçsuz olduğunun anlaşılması üzerine serbest bırakıldı.
Enver Paşa 1903 yılında topçu yüzbaşısı olarak Manastır'a gönderildi.
Burada Bulgar çetelere karşı savaşarak dağda eşkıyalık ve gerilla taktikleri hakkında tecrübe kazandı.
İttihat ve Terakki ile ilişkisinin ortaya çıkarılması üzerine devlete isyan ederek Niyazi Bey'den hemen sonra 1908 Haziran'ında dağa çıktı.
Enver Paşa ve arkadaşlarının devlete karşı dağa çıkması sonrası Yıldız Sarayı'na memleketin dört bir tarafından telgraflar gönderiliyor, bir an önce meşrutiyete dönülmesi telkin ediliyordu.
Sultan Abdülhamid ilk olarak Balkanlar'da başlayan isyanın yayılmasını engellemek için Ferik Şemsi Paşa'yı görevlendirdi.
Şemsi Paşa, isyan bölgesine varmasından kısa bir süre sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu Atıf Bey tarafından vurularak öldürüldü.
Bu haber Yıldız Sarayı'nda bomba etkisi yaratırken, İttihatçıların önü arkası kesilmeyecek suikastlarının da başlangıcı oldu.
Kısa sürede kendisini toparlayan Yıldız Sarayı, Ferik Şemsi Paşa'nın yerine Müşir Osman Paşa'yı gönderdi.
Bu kez gelen haber daha korkunçtu, Osman Paşa görev yerine vardıktan kısa bir süre sonra esir edilerek İttihatçı isyancıların eline geçti.
Bütün bu gelişmelerin arkasında Enver Paşa ve daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa olarak kurumsallaşacak fedaileri bulunuyordu.
Abdülhamid bir binbaşının yaktığı isyan ateşi karşısında geri adım atarak Enver Paşa'nın ilan ettiği illegal meşruti idareyi resmen kabul ederek Enver Paşa'yı tüm yurtta tanınan bir kahramana dönüştürdü.
Hareket Ordusu ve Abdülhamid'in hâl edilmesi
İki yıl önce, biliyorsunuz, nisanın 24'ünden 26'sına kadar çok kritik günlerdi. 9 piyade birliği, 3 arazi, 1 dağ bataryasının başında, tam 24'ü sabahı şafakla, Pera'nm kışla duvarlarının arkasındaki çok daha güçlü bir düşmanın üzerinden İstanbul'a sessizce girmiştim. O gün ölümü aradım. Ama onu bulmak için nereye koşsam, şimşek gibi kaçıyordu. Allah'ın beni başka bir şey için sakladığını bilmiyordum...
Enver Paşa'nın yaşananları bu sözlerle anlatmıştı.
Hürriyet Kahramanı Enver Paşa, Meşrutiyet ilan edildikten sonra Berlin'e askeri ateşe olarak gönderildi; ancak ülkede yaşanan her gelişmeyi yakından takip ediyordu.
31 Mart Vakası olarak nitelendirilen karşılıklı darbe teşebbüslerinden sonra Hareket Ordusu Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul'daki karışıklığı çözüp ve yönetimi ele geçirmek için yola koyuldu.
Durumu yakından takip eden Enver Paşa hızlı davranarak Hareket Ordusu'na yetişti.
Kurmaylık görevini Mustafa Kemal'den alarak İstanbul'a hareket ordusuyla birlikte girdi.
Ufak çaplı direnişler sonrası İstanbul kontrol altına alınarak Sultan İkinci Abdülhamid tahttan indirildi.
Enver Paşa tekrar kahraman olmuştu.
Trablusgarp'ta İtalyanları hareketsiz bırakıyor
Sabahın 5'inden beri son hazırlıklarımı bitirmek için şehirde koşturup durdum. Vazifem bu sefer beni, hiçbir maddi netice alamayacağım bir amaca doğru götürüyor. Trablus, zavallı memleket, kaybetti şimdilik. Kim bilir belki de ebediyen...
Peki o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlakî görevi yerine getirmek için. Bu satırları ayrılmamdan kısa bir süre önce yazıyorum. Bunlar en gizli sırlarım- dır: Ne kadar zor ve nankör görevlerin beni beklediğni ancak birkaç kişi biliyor.Enver Paşa,
11 Ekim 1911
İtalya, Osmanlı'nın Afrika'da bulunan son toprağına asker çıkartırken hükümet durumu ancak protesto edebilmişti.
Bu durum birçok genç subayı rahatsız etmiş, özellikle Enver bu duruma sessiz kalınamayacağını hükümete bildirerek bir grup genç Osmanlı subayıyla beraber Trablusgarp'a hareket etmişti.
Grupta Mustafa Kemal, Fethi Bey gibi ileride önemli görevlere gelecek devlet adamlarının yanında Enver Paşa'nın fedaileri olarak nam salacak Teşkilat-ı Mahsusa kurucuları; Kuşçubaşı Eşref, Eşref'in kardeşi Sami, Sapancalı Hakkı, Yakup Cemil, İzmitli Mümtaz ve Çerkez Reşit gibi isimler bulunuyordu.
Enver Paşa burada Senusilerle yaptığı ittifak neticesinde Trablusgarp direnişini biran da kutsal bir direnişe çevirmeyi başarmıştı.
Enver Paşa bir mektubunda durumu şöyle anlatmıştı:
Bingazi muharebesinde İtalyanlar 43 tanesi zabit olmak üzere binden fazla ölü verdiler. Biz de biri mülâzım 123 asker kaybettik. Ah, düşman bu savaşı başlattığına pişman olacak, şimdilik kafasını siperden çıkartmaya cesaret edemiyor! İki gündür sularını kestim, -onların surlarından 700 metre uzaklıktaki tek kaynak olan Ayn-el Derne'yi- şimdi her çeşit girişimden kaçınıyorlar, onların kaybettikleri zamanı da ben kazanıyorum.
İtalyanlar kolayca işgal edeceklerini düşündükleri bu bölgede saplanıp kalmış, çareyi On İki Ada'yı işgal edip İstanbul Boğazını tehdit etmekte bulmuştu.
Arkasından başlayan Balkan Savaşları sonrası Enver Paşa, Trablusgarp'taki vazifesini sadık adamı Kuşçu Başı Eşref'e emanet ederek İstanbul'a dönmüştü.
Enver Paşa fedaileriyle hükümeti devirir: Bab-ı Ali Baskını
Darbe sabahı Enver Paşa bir mektubunda şu satırları kaleme alır:
Perşembe, sabahın 7'si Sevgili dostum, bugün ne olacağını bilmiyorum. Dün hükümetin Saray'da topladığı meclis, 60 memur ve âyan üyesi oybirliğiyle bir karar aldılar (büyük bir bölümünün itirazlarına rağmen): harbten kaçınmak. Böylece kendi tedbirlerimi almaktan başka yapacak şeyim yok, yâni hükümeti düşürmek ve fikrimi yeni bir hükümete kabul ettirmek. Her şey şimdiden hazır. Eğer bu, memleketimi kurtaracaksa mutlu olurum, ölürsem vazifemi yapmış kabul ederim kendimi. Allah'a dua ediyorum, eğer projem Türkiye'ye mutluluk getirmezse, beni öldürmesi için dua ediyorum. Allah sizi korusun, ata binmem lâzım, beni bekliyorlar...
Enver Paşa ve fedaileri başta olmak üzere İttihat ve Terakki'nin önemli kadrolarının çoğu Balkan kökenliydi.
Devletin Balkan Savaşında Edirne'ye kadar büyük bir coğrafyayı kaybetmiş olması İttihatçıları kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşürmüştü.
Bu yüzden Edirne'nin geri alınması bir namus meselesi olarak görülüyordu, ancak Yusuf Kâmil Paşa Kabinesi bu konuda bekle gör politikası izliyordu.
Bir an önce harekete geçip Edirne'yi kurtarmak isteyen Enver Paşa ve silah arkadaşları bunun tek yolunun hükümeti devirmekle mümkün olacağına karar verdiler.
23 Ocak 1913 yılında Sultanahmet Meydanında bulunan hükümet binasına silahlı baskın gerçekleştirilerek Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'dan istifası istendi.
Olaylar sırasında Harbiye Nazırı Nazım Paşa Yakup Cemil'in tabancasından çıkan kurşunla öldürülmüştü.
Enver Paşa Bab-ı Ali darbesini şu şekilde anlatmıştı:
Resmî işler tamamlandı. Darbe çeyrek saatte olup bitti. Seni gördüğümde teferruatlı anlatırım. Sadece kan dökmenin benim programımda olmadığını sana söyleyebilirim. Ka- mil'in yâverlerinden birinin ateş etmesi üzerine, karşılıklı birkaç kurşun atıldı, iki yâver bir sivil polis ve maalesef olay yerinde bulunan arkadaşım Nâzım yere düştü. Her şey bana rağmen ve arzum hilâfına oldu, ama oldu. Ümit ederim bu, memleketime mutluluk getirir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Nasıl savaş bakanı oldu?
Enver Paşa'nın harbiye nazırı (savaş bakanı) olması hem kendi şahsı hem de Osmanlı devleti için sayısız tarihi olayın başlangıcını teşkil eder.
Bu tarihi olaylar arasında; Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşına sürüklemesi, Kafkasya Cephesinde yaşanan acı Sarıkamış vakası gibi acı dolu olaylar sayılabililir.
Yine Çanakkale Zaferi ve Kafkas İslam Ordusu'nun Bakü'yü İngilizlerin elinden kurtarması da Enver Paşa'nın Savaş Bakanlığı sırasında gerçekleşmiş olaylardan sadece birkaçıdır.
Genç yaşı ve düşük rütbesinden dolayı harbiye nazırlığı makamına yükselmesi, soru işaretlerini beraberinde getirdi.
Bir kısım tarihçiler ordunun gençleştirilmesi için yapılmış önemli bir atama olarak yorumlarken bir kısım tarihçiler Enver Paşa'nın bakanlığı Talat Paşa'dan silah zoru ve darbe tehdidiyle aldığını söylüyor.
Buna göre Enver Paşa apandis rahatsızlığından dolayı hastanede yattığı bir süreçte fedaileri kimine göre Enver Paşa'nın bilgisi dâhilinde kimine göre Enver Paşa'ya dahi danışmadan Talat Paşa'nın huzuruna çıkarak Enver'in Harbiye Nazırı yapılması için Talat Paşa'yı tehdit etmişti.
Talat Paşa'nın Enver'in henüz genç olduğunu ve Harbiye Nazırı İzzet Paşa'dan memnun olduklarını söylemesi üzerine meşhur fedai Yakup Cemil araya girerek şunları söyler:
Muhakkak gelecektir. Bizim kararımız katidir. Sonra karışmam, pişman olursunuz…
Ve devamla Talat Paşa durumu kabul eder;
Artık sizinle münakaşaya lüzum yok. Düşüncenizi anladık.
Görevin tevdi edilmesinden sonra Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 yılında Tacikistan'da şehit olana kadar sayısız tarihi hadisenin başaktörü oldu.
Mezarının Türkiye'ye getirilmesi
Enver Paşa'nın na'şı ölümünden yaklaşık 76 yıl sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Türkiye'ye resmî törenle getirilerek Hürriyet Tepesi'ndeki anıt mezarına şehit düştüğü gün yani 4 Ağustos'ta defnedildi.
Enver Paşa'nın mezarının Türkiye'ye taşınması kamuoyunu ikiye böldü.
Bir kesim Enver Paşa'yı vatana ihanet ile itham ederken bir kesim ise Enver Paşa'nın kahraman bir Türk komutanı olduğu iddiasında bulundu.
Enver Paşa ve Millî Mücadele
Enver Paşa, Millî Mücadele'ye katılmak istediğini 16 Temmuz 1921 yılında Mustafa Kemal'e yazdığı mektuptan öğreniyoruz:
Anadolu Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya.
Muhterem Paşam,
Sizin 'İttihad ve Terakki manevrası başladı' diye 'Üzerimize yükleniyorlar' buyurmanız ve sonra da 'Bolşevikler'le münasebette bulundunuz' demenizden sonra Halil'in memleketten çıkmasından ısrar edildiğini, ...Küçük Talát Bey'in tevkif ettirilerek yine çıkarılmış olduğunu, Nuri'nin de Erzurum'da kalebend edildiğini öğrendim.
Her şeyi size açık bildirdiğim halde akraba ve arkadaşlarımın bu muameleye maruz kalmalarını doğru bulmuyorum. Dolayısıyla, size bir defa daha vaziyeti izah etmeyi muvafık buldum:
Ben, Kırım'da kalıp Kafkasya'ya geçmeye savaştım. Birçok tehlikelere rağmen muvaffak olamadım. ...Bir sene zarfında iki defa tutularak beş ay hapis olmak ve altı defa tayyareden düşmek suretiyle nihayet Moskova'ya geldim. ...Zannedilenin aksine, bizlere Bolşeviklik teklif edilmedi.
Maddi yardıma gelince: Ne verirlerse alınması prensibinin takip edilmesinin uygun olacağı, böylece Anadolu'nun 'Rusya yardımıza geliyor' diye manevi kuvvetinin artacağını ve Avrupa'nın 'Anadolu, Bolşeviklerle anlaştı' diye bizi daha kuvvetli göreceğini düşünerek bildiğiniz ilk maddi anlaşmayı yapmaya çalıştım.
Fakat hiçbir vakit resmen Anadolu adına hareket etmedim. Bakü'ye geldiğimde, değil yalnız Türkiye'de, fakat bütün İslam memleketlerinde derhal aksi tesir göreceğinden ve bunun da İngilizler'in işine yarayacağından emin olduğum için Türkiye'de ve Şark'ta komünizm taraftarı olmadığımı kongrede açıkça söyledim. ...Ankara delegeleri, Ruslar'dan 200 bin tüfek vesaire istediler. ...Ruslar'ın bunu veremeyeceğini ve işin sürüncemede kalacağını fark ettim, ne verirlerse kabul edeceğimizi söyledim ve işi yapılabilir hale getirmeye çalıştım.
Bu suretle bir miktar altın parayla 15 bin tüfek vesairenin alınması sağlandı. ...Anadolu'nun kazandığı başarının şerefini üzerime almayı hiçbir zaman düşünmedim. Anadolu hükümeti namına resmen bir işe girişmediğim halde, Moskova'ya geldiğimiz zaman Anadolu heyeti üyelerinin her önüne gelen Rus'a 'Enver Paşa'nın ve arkadaşlarının bizimle münasebeti yoktur' demelerinin sebebini de anlayamadım.
Hatta arkadaşların filmi çekilirken Ruslar benim de bulunmamı ısrar ettikleri halde, bütün şerefin bunu resmen yapanlara ait olduğunu ileri sürerek kabul etmedim.
Öncesinde Enver Paşa, Eşi Naciye Sultan'a yazdığı mektupta da Ankara'ya her an geçebileceğini bildiriyordu:
Ruhum! Anadolu'dan gelen haberler iyi değil.
Zannedersem Rumlar bizim orduyu geri çekilmeye mecbur etmiş. Meclis, Ankara'dan Sivas'a gidiyor. Ordu da Kastamonu-Ankara sınırına çekiliyormuş. Eğer muharebe neticesi ile çekilmişse memlekete yeni bir ruh vermek için belki de Anadolu'ya yakında geçmek lazım gelecek.
Enver Paşa, Mustafa Kemal ile mücadele etmediğini belirtse de Ankara'nın politikaları sonucu işin bu noktaya gideceğini ve Atatürk ile günün sonunda karşı karşıya geleceğini 7 Eylül 1921 tarihinde Batum'da iken yazdığı bir mektupta açıkça dile getiriyordu:
Zannımca askerlikten yavaş yavaş uzaklaşıyorum. Mustafa Kemal ile şu sırada mücadele etmek istemiyorum. Fakat galiba iş sonunda oraya gelecek.
(...)
O Sakarya'da Yunanlıların çekilmesini büyük bir muvaffakiyet addediyor halbuki bununla bir şey kazanılmış olmadı.
(...)
Hala Trakya'dan vesaireden bahsediyor, sonrada kendisine muhalif olacak ‘Enver fırkası yok' diyor.
İngiliz İstihbaratı da bu ikili arasındaki mücadeleyi yakından takip ediyordu.
İstihbarat birimleri Londra'ya konuyla alakalı şu raporu sunacaktı:
Enver'in saygınlığı sıfırdır. Ona karşı biraz saygı vardır, ama savaşın sonucundan sorumlu tutularak suçlandırılmaktadır... Tüm Türk ulusu Enver'den çok Kemal yanlısıdır.
Bolşeviklerin, Mustafa Kemal'in yerine şimdilik hiçbir gücü olmayan Enver'i değil, Fevzi Paşa'yı getirmeye çalışmaları daha olanaklıdır. Onların (Rusların) bir hükümet darbesine kalkışmaları muhtemeldir, ama bunda başarı sağlamaları olanak dışıdır.
Enver Paşa son derece duygusal biriydi; öyle ki çoğu zaman duygularının aklının önüne geçmesi nedeniyle başını derde soktuğu vaka az değildi.
Ankara'da işleri idare eden bir irade varken gidip bir darbe yoluyla güçleri eline alacak habis karakterli biri hiç değildi.
Ankara'dan kendisine güçlü bir davet gelmesini bekledi; ama gelmeyince başka yollara tevessül etmedi.
Nihayet şehadete gidecek yolu tercih edecekti…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish