27 Eylül 2020'de başlayıp 10 Kasım 2020'de Rusya ve Azerbaycan devlet başkanlarıyla Ermenistan başbakanının imzaladığı üçlü ateşkes anlaşmasıyla sona eren ikinci Karabağ savaşının üzerinden üç yıl geçti. 19 Eylül'de Azerbaycan'ın kendi topraklarında yaptığı yeni bir operasyon Ermeni kökenli insanların Karabağ bölgesini tamamen terk etmesine neden oldu. BM'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi "Geri dönmek isteyen Ermenilerin güvenliğinin temin edilmesi" için Azerbaycan'a 8 hafta süre tanıdı. Peki, savaştan zaferle çıkan bir ülkenin durumu uluslararası mahkemeye neden taşınsın?
Gelişmelerin, süreci izleyenler için en şaşırtıcı noktası 10 Kasım 2020 üçlü anlaşmasıydı. Azerbaycan'ın kendi topraklarını bölücülerden ve teröristlerden tamamen temizleme fırsatı olduğu halde ateşkes anlaşması imzalamakla yetinmeyip sınırın diğer tarafında bekleyen Rusya "Barış Gücü" askerlerinin Karabağ bölgesine yerleşmesine ve 4 bin kilometrekarelik bir alanı kendi kontrolüne almasına izin vermesi, anlaşılması zor bir durumu ortaya çıkarmıştı.
Ateşkesten tam iki ay sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ı 11 Ocak 2021'de Kremlin'e çağırarak "Ulaşım koridorlarının açılması ve Karabağ'daki yeni yatırımlar" konusunda talimatlarını vermişti.
Süreç, 2021 Kasım ayına kadar tamamen Moskova'nın kontrolü altında ilerlerken AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in hamlesi çatallanmaya ve Kremlin'in işkillenmesine neden oldu.
Bir Brüksel, bir Soçi veya Moskova derken 6 Ekim 2022'de Prag'da AB inisiyatifinde gerçekleşen Aliyev-Paşinyan buluşması "Rusya'nın sürecin dışına itildiğine" ilişkin bir intiba uyandırmışken, Putin iki lideri de Soçi'ye davet ederek "Bensiz olamaz" dedi.
2023 yılının ikinci yarısından itibaren ise süreç tamamen farklı noktalara yöneldi: Ermenistan asla eğip bükmeden Rusya'ya "Ya herro ya merro" çekerken, aynı tavrı Azerbaycan önce Fransa'ya, ardından ise bir zamanlar "stratejik müttefik" olarak nitelendirdiği ABD'ye karşı sergilemeye başladı.
Geçen 19 Eylül'de Azerbaycan'ın kendi topraklarında teröre karşı yaptığı bir günlük operasyonun sonucunda Karabağ bölgesindeki Ermenilerin tamamının (100 bin olduğu ifade ediliyor) evlerini-barklarını bırakarak Ermenistan'ın yolunu tutması anlaşmazlıkların önce Lahey, ardından ise BM Uluslararası Suç Mahkemesi'ne taşınmasına neden oldu.
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, 15 Ekim'de Hankendi'ndeki yönetim binası üzerinde göndere bayrak çekerken uluslararası örgütlerde Azerbaycan'a yöneltilen eleştirilere karşı Bakü medyası atağa geçti.
Hâlihazırda başta Fransa ve ABD olmak üzere, Bakü'den yağdırılan salvoların dozunu ölçmek zorlaşıyor.
Gelinen noktada iki ülke arasındaki en önemli tartışma konusu; Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün Ermenistan tarafından tanınması, Azerbaycan'ın ise buna yanaşmaması. Savaşın sürdüğü sıralarda Zengezur'un, savaş sonrasında ise Ermenistan'ın bir kısım topraklarının üzerinde hak iddia eden Azerbaycan'ın şu sıralar Zengezur'dan vazgeçmiş gibi görünmesine rağmen "Barış Anlaşması"nı imzalamaya yaklaşmaması Batı tarafından hoş karşılanmıyor. Bu süreç nereye evrilir?
Başbakan Paşinyan'ın Ağustos 2022'de Azerbaycan topraklarından Ermenistan askerlerini tamamen çekerek bir süre sonra Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıdığını ilan etmesi galiba Moskova'yı çok kızdırmış ve sert karşı açıklamalar yapılmıştı.
Bu süreç geçen yaz aylarında Nikol Paşinyan'ın Moskova'ya karşı açık tavırlar almasına ve tereddütsüz Batı yanlısı politikalar izlemesine doğru götürdü.
Başta Fransa ve ABD olmak üzere, Ermenistan yönetimine açık destek verilirken Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri toplantılarına katılmayı da reddeden Nikol Paşinyan'ın halihazırda üzerinde ısrarla durduğu konu Azerbaycan ile Barış Anlaşması'nın imzalanmasıdır, fakat Bakü yönetimi buna asla olumlu tepki vermiyor.
Nedeni ise Rusya ile müttefikliğin azami düzeye çıkarılması niyetidir ve Azerbaycan da Rusya da o yönde emin adımlarla ilerliyor.
ABD, Fransa ve AB'nin açıklamalarını Azerbaycan'ı suçlamak için kullanan Nikol Paşinyan, birkaç gün önce "Azerbaycan'ın Ermenistan'a saldıracağını" iddia etti. Paşinyan'dan birkaç gün sonra İlham Aliyev de "Fransa'nın, Ermenistan'ı Azerbaycan'a karşı saldırıya kışkırttığını" gündeme taşıdı (Aliyev'in bu sözlerini Rus medyası sürekli gündeminde tutuyor).
Yani, gelinen noktada bu karşılıklı söz düellolarının süreci nereye evireceği belli değilken BM Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Azerbaycan'a tanıdığı 8 haftalık sürede Ermeni kökenli insanların Karabağ'a dönüp dönmeyecekleri merak ediliyor.
Tam anlamıyla olmasa bile, Rusya'dan bir ayrışmanın (Ermenistan) ve ayrıca daha fazla yakınlaşmanın (Azerbaycan) söz konusu olduğu bir süreci izliyoruz.
En başta Türkiye'nin önerdiği 3+3 formülü, Gürcistan'ın mesafeli durmasından dolayı 3+2 formatına evrildi. Topraklarını işgal eden Rusya ile aynı formatın içinde bulunmayı reddeden Gürcistan'a AB tam üyelik müzakerelerinin kapısını araladı. Türkiye süreci sadece 3+2 formatı içinde izlemekle mi yetinecek?
44 günlük operasyonlarda Azerbaycan'a her türlü desteği vermesine rağmen Türkiye daha sonraki gelişmelerin içinde yer alamadı.
Geçen 16 Kasım'da TBMM, Azerbaycan tezkeresinin süresini dördüncü kez uzattı ancak mevcut gelişmelerin ışığında Türkiye'nin aktif şekilde sürecin içinde olamayacağı ihtimali çok yüksek.
Bunun yerine 3+2 formatına çok faal şekilde giren Tahran, "Güney Kafkasya'da barışın tesis edilmesi sürecinde Moskova'yla aynı pozisyonu paylaştığını" açık biçimde beyan ediyor.
Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız: Şah döneminde bile SSCB içindeki Ermenistan ile yakın ilişkiler kuran ve bağımsızlık döneminde bu ilişkileri azami düzeye çıkarmış Tahran yönetimi, şimdi bir yandan yine Ermenistan'ı desteklerken diğer yandan "Güney Kafkasya'ya dışardan müdahalelere izin vermemekten" dem vuruyor.
Bu yılın başından itibaren Azerbaycan ile ilişkilerinde büyük sıkıntılar yaşanırken Tahran rejimi şimdi Azerbaycan ile "Dışardan müdahalelere birlikte karşı koymayı" konuşuyor.
Önce ABD, ardından ise Fransa ile köprüleri yakan Azerbaycan'ın bu süreçleri nereye kadar götüreceğini herkes merak ediyor.
Ayrıca Tahran yönetimiyle "Bölgeye dışardan müdahalelere karşı koymak" için işbirliğini geliştirme zaruretini konuşan Bakü yönetimi, diğer taraftan İsrail ile işbirliğini çeşitli alanlarda her gün geliştirerek geniş çaplı kontratlar imzaladı.
Gerçek bir "Bir kuş gördüm ayağını nallatır; Gel de bunun manasını ver şimdi" durumu söz konusu...
Azerbaycan ile Ermenistan arasında Barış Antlaşması imzalanmayıp da kutuplaşma daha da güçlenirse Rusya hangi adımları atabilir, Batı Ermenistan'ı kendi saflarına daha sıkı şekilde çekmek için neler yapar?
Üç sene önce Azerbaycan yönetimi Ermenistan'ın "kapitülasyona" maruz kaldığını iddia ederken bunu anlaşmayla güvence altına almaması sürecin tamamen farklı nitelikler kazanmasına neden oldu.
Bakü'den yapılan son açıklamada "Ermenistan ile arabulucusuz görüşmeye hazır oldukları" ifade edilirken, Rusya "Barış Anlaşması"nın Moskova'da veya Azerbaycan-Ermenistan sınırında imzalanmasını öneriyor.
Şu anda Güney Kafkasya'daki etkisini güçlendirmeye çalışan Rusya bu süreçte Azerbaycan'ı Ermenistan'a ve bu çerçevede Batıya karşı kullanmaya çalışırken Ermenistan ise Rusya'nın isminin geçtiği her bir platformdan uzak duruyor.
İki ülke üzerinden Güney Kafkasya'daki Rusya-Batı mücadelesi söz konusu yani.
Başta ABD, Fransa ve AB olmak üzere Ermenistan'ı kendi saflarına çekmekte Batı'nın kararlı olduğu açık biçimde görünüyor.
Rusya buna ne ölçüde ve nasıl tepki verecek veya verebilecek?
Bu tepişmede Ermenistan ve Azerbaycan çok ciddi yara alabilir mi?
Bunu öncelikle yöneticilerin düşünmesi gerekir.
44 günlük operasyonlar sırasında Sayın İlham Aliyev "Ne oldu Paşinyan?" derken bugün gelinen noktayı öngörebilmiş miydi acaba?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish