Balfour Bildirgesi yayımlandığında, Türk beldeleri dahil, Müslümanlar ya her cephede yenilmişti yahut fiili olarak işgal altındaydı.
Türkleri mümkünse Anadolu'nun dahi dışına sürüp İstanbul'u işgal altında tutmayı parti programı haline getiren İngiliz Başbakanı Lloyd George'un Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour'un adıyla anılan bu bildiri Ortadoğu'da deprem etkisi yaratmıştı.
Balfour, marifetini Lord Rothschild'e şu sözlerle müjdeliyordu:
Majestelerinin Hükûmeti, Filistin'de Yahudîler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Yahudî olmayan toplumların sivil ve dinî haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Yahudîlerin sahip oldukları haklara ve siyasî statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu, Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.
Bu bildiri ortaya çıktıktan sonra Müslüman coğrafya için uzun bir sükût devri başlamıştı.
Ta ki "Kara El" (El-Kaf El-Aswad) isimli bir örgüt isyan ateşini yakana kadar.
Hem İngilizler hem Yahudiler, Müslümanların siyasi uyuşukluğuna öylesine alışmıştı ki bu direniş karşısında başlarda nasıl davranacağını kestiremedi.
Kısa süre içerisinde isyanın ardındaki isim anlaşılmıştı: Muhammed İzzüddîn b. Abdilkādir b. Mustafâ el-Kassâm.
Kassâm, ilmiyeden de olsa sıradan bir vaiz değildi.
Trablusgarp'ta önce Enver Paşa, ardından Ömer Muhtar ile iş birliği halinde İtalyanlara karşı mücadele etmiş ve Cihan Harbi sırasında da Fransız işgaline karşı direnişin sembolü olmuştu.
Tabir-i caiz ise Yahudi ve İngilizlerin karşısında profesyonel bir direnişçi vardı.
Onun direniş kültürü öğretisi bugün Kassam Tugayları olarak bilinen askeri kanadının temelini oluşturacaktı.
İzzüddîn el-Kassâm'ın hayatı ve mücadelesi
Babası Kādirî tarikatının önde gelen müderrislerinden olan Kassâm, 1882 yılında bugün Suriye'ye bağlı olan Lazkiye'de dünyaya geldi.
Henüz 14 yaşındayken Ezher'e giderek 1909 yılına kadar dini eğitimini tamamladı.
Trablusgarp, İtalyanlarca işgal edilince Kassâm kendisini aktif siyasetin içerisinde buldu.
Türkler için asker, para ve silah toplayarak mitingler organize etti.
Hatta Trablusgarp'taki kahramanlığı anlatmak için bir de marş yazdı:
Ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım
Sen Sultanımızı (Osmanlı Padaşiahı) muzaffer eyle
Bizlere inayet eyle, küffar İtalyan'ı yenelim
Kassâm, Enver Paşa için topladığı 250 kişilik birliği ile cephede ciddi bir görev alamadı; çünkü tam sırada Balkan Savaşları patlak verdi.
Kassâm birliklerini dağıtmak yerine Osmanlı ordusuna katıldı.
Bu birlikler düzenli orduya dahil edildi ve Kassâm da ordu imamı olarak göreve alındı.
Birinci Cihan Harbi ile beraber Kassâm, Osmanlı ordusu içerisinde ilk ciddi görevleri üstlenmeye başladı; fakat savaşta Osmanlı ordusu bilhassa Doğu cephelerinde bir bir düşmeye başlayınca Kassâm, kendi memleketi olan Suriye'de Fransız işgalini engellemek adına bir direniş örgütü meydana getirdi.
Bölgede ulusalcı bir gündemle hareket eden Arap örgütlerin varlığına rağmen Kassâm bu temayüllerin aksine hareket etmesi Suriye direnişinde zayıf kalmasına neden oldu.
Fransızlar tarafından kimliği deşifre olunca silah arkadaşlarının bir kısmı Anadolu'ya geçerken Kassâm, Filistin'e gitmeyi tercih etti.
Anadolu'da Yunanlılara karşı mücadele etmek yahut Filistin'de İngilizlere karşı savaşmak arasında tercih yapan Kassâm, Filistin cephesini daha önemli bulacaktı.
Mustafa Kemal Atatürk, Trablusgarp cephesinden bu yanı yakın ilgi gösterdiği direnişçilere, başta Seyyid Ahmed Eş'şerif Es-Senusî olmak üzere, kucak açmış ve Anadolu'nun kurtuluşu mücadelesinde yanında yer vermişti.
Kassâm'ın yanında mücadele eden direnişçilerin bir kısmı ise tercihini Ankara'dan yana kullanmıştı.
Kassâm kısa süre içerisinde Filistin'de gizli bir direniş örgütü meydana getirdi ve Balfour Deklarasyonu'nun yıl dönümünde, 2 Ekim 1935, ilk ciddi silahlı eylemi gerçekleştirdi.
Onun meydana getirdiği direniş örgütü İhvan vb. hareketlerden farklı olarak daha ziyade Teşkilat-ı Mahsusa tedrisatından geçmiş ve Türk direniş örgütlerinin reflekslerine sahipti.
Bir direniş ordusu gibi hareket ediyor, istihbarat topluyor ve düşmanla göz göze gelerek çarpışmayı tercih ediyordu.
Bu yaklaşım başlarda Filistin mücadelesi veren örgütlerde ayrılıklara neden oldu.
"Enverci" (Paşa) bir direnişin Filistin halkını uluslararası kamuoyunda zorda bırakacağı ve sivillere yönelik katliamları meşrulaştıracağı görüşü tartışmaları beraberinde getirdi.
Kassam'ın basmacı tavrı İngilizleri ciddi tedbirler almaya sevk etti.
Bu vaiz evden eve saklanıyor, çoğu zaman 10-15 adamla gezerek baskın zamanlarında kısa sürede yüzlerce adam toplayarak bölge güvenliği açısından muazzam bir tehdide dönüşüyordu.
Herhangi bir bölgede karargâh kurmuyor, yine herhangi bir hiyerarşi içerisinde yer almıyordu.
Kassâm'ın bu stratejisi her Filistinli köylüyü potansiyel bir askere ve istihbarat elemanına dönüştürüyor ve tehdidin günden güne büyüyerek güçlenmesine neden oluyordu.
İngilizler de bu durumun farkındaydı ve yaklaşık 500 kişilik bir kuvvetle yerini tespit ettiği Kassâm'ın üzerine yürüdü.
Kassâm, İngilizlerce kuşatıldığında yanında kendisi de dahil 15 kişi bulunuyordu ve çıkan çatışmada, 20 Kasım 1935, etkisiz hale getirilmişti.
Oysa bu, Kassâm'ın direnişini ortadan kaldıracağı yerde 19 Nisan 1936 yılında patlak veren kimilerince "Birinci İntifada" olarak da kabul edilen yaklaşık 3 yıllık direnişin de fitilini ateşlemişti.
İngiliz Yüksek Komiserliği, Kassâm'ın ölümü ile başlayan isyan dalgasını ekonomik tedbirler ve ambargo uygulayarak bastırmaya çalıştı.
Bu tedbirler karşılık bulmayınca İngiliz ordusu Yahudilerin de desteğiyle büyük bir kıyım başlattı.
1936-1939 yılları arasında Filistin nüfusunun yaklaşık yüzde onu hunharca katledildi.
Bu katliamlar başta Mısır olmak üzere Irak, Ürdün ve Suriye halklarında büyük bir travmaya neden oldu.
Nihayetinde 1948 yılındaki meşhur Arap-İsrail savaşının da temelini teşkil etti.
Araplar 1948 savaşına 1936-1939 yıllarındaki katliamların intikamı nazarı ile yaklaşıyordu.
Bugün Kassam Tugaylarına adını veren İzzüddîn el-Kassâm'ın hayatı ve mücadelesi birbirini etkileyen olaylar silsilenin de köklerini oluşturmuştu.
Elbette sivil ölümlerini tasvip etmek mümkün olmamakla beraber direniş şekli ve örgütlenme biçimiyle Kassâm'ın etkisinde olduğu iki önemli tarihi şahsiyet bulunuyordu: Enver Paşa ve Ömer Muhtar.
Bu sebeple Kassâm'ın direniş örgütü diğer Arap direniş gruplarınca "Enverci" gibi ithamlarla eleştiri konusu olacaktı.
Velhasıl, meselenin bize dokunan yönü bu şekildedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish