Faiz dördüncü kez arttı, Türkiye ekonomisini neler bekliyor?

Merkez Bankası, yeni yönetimle 4. faiz artışına imza attı. 500 baz puanla faiz yüzde 30'a yükseldi. Faiz artışı tatmin edici mi? Türkiye'nin diğer ekonomik sorunları ne? İki ekonomist, iki görüş Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı

Akaryakıt fiyatları sürekli yükseliyor. 

TCDD, yüksek hızlı tren biletlerine yüzde 33 ile yüzde 65 arasında değişen oranlarda yeni zam yaptı. 

Ehliyet kurslarına dev zammın yolda olduğu söyleniyor. 

2024 yılı için ehliyet almanın zorunlu masraflarının 20 bin TL'yi bulabileceği konuşuluyor. 

İstanbul'da suya zam yapıldı. 

Zeytin ağaçlarında verim düştü, zeytinyağı fiyatlarında zam bekleniyor. 

Merkez Bankası'na göre ev fiyatları aylık yüzde 7,33, yıllık yüzde 94,66 oranında arttı. 

Bazı üniversite yemekhane ücretleri zamlanıyor. 

İBB’nin öğrenci yurtlarına yüzde 36,8 zam geldi. 

Haziran ayından bu yana çaya dördüncü kez zam yapıldı, fiyatı yüzde 88,2 arttı. 

Türkiye'nin bazı kentlerinde erkek berberlerine zam geldi. 

Tüp gazın ardından, sigara ve tütün ürünleri de zamlandı.  

Elektriğe 1 Ekim'den itibaren  yüzde 20-30 arasında zam bekleniyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'de ekonominin kronik problemlerini çözerken çalışanları enflasyona ezdirmemeye çalıştıklarını bir kez daha yineledi.

Türkiye'de hayatın gerçeği böyle görünüyor. 

Bir başka gerçeklik ise Merkez Bankası'nın 4. kez faizleri artırması.
 


Yeni yönetimle Türkiye, yeni ekonomi modelinden çıkıp ortodoks politikalara döneli 100 günü aştı. 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası geçen piyasa beklentilerini aşan faiz artırımının ardından bu kez tahminlere paralel bir faiz artışı yaptı. 

Hafize Gaye Erkan başkanlığında toplanan TCMB Para Politikası Kurulu bir haftalık repo faizini 500 baz puanlık artışla yüzde 25’ten yüzde 30’a yükseltti. 

Bu artışı nasıl okumak gerekli? 

Berabarinde neler getirecek? 

Orta Vadeli Ekonomi Programı'nın içine gizlenen kıdem tazminatı konusu ne? 

Emekliye Yüzyılın Zammı gerçekten de gelecek mi? 

İki ekonomist, iki farklı görüş... 

Ekonomist Güldem Atabay ve Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Volkan Öngel, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı. 

Merkez Bankası'nın 4. faiz artışı bize ne söylüyor?

500 baz puan beklenenden artış mıydı? Yoksa Merkez Bankası'nın adımları yavaş mı? PPK metninde "petrol" eklenmiş. Bir önceki metinde yoktu. Sonra "Enflasyon temmuz ve ağustos aylarında öngörülenin üzerinde gerçekleşmiştir" deniyor.  Kısacası enflasyon petrol yüzünden beklentilerimizin üstünde geldi mi deniyor?

Güldem Atabay ne diyor?

500 baz puan piyasanın ortalama beklentisiydi. Ancak son dönemde petrol fiyatlarındaki artışın yeni bir ivme vereceği gerçeği eşliğinde biraz daha önden ve hızlı gitmek için beklentiler içinde "Acaba 750 baz puan gibi yine bir sürpriz olur mu?" sorusu vardı. Hatta önceki akşamki FED toplantısından sonra daha uzun süre kalacak faiz, yüksek seviyelerde çünkü enflasyonist baskılarla mücadele ancak işte bir yere varacak. Beklentilere rakam olarak yansımasa da o tartışmalar vardı. O anlamda beklentileri karşılamasına rağmen piyasada birazcık hayal kırıklığı yarattı bence.
 

GÜLDEM ATABAY.jpg
Ekonomist Güldem Atabay / Fotoğraf: Twitter


Çünkü petrol fiyatlarına vurgu yapmakla birlikte PPK metninde bahsi geçen temmuz, ağustos enflasyonunun beklenenin çok üzerinde gerçekleşmesi, petrol fiyatlarına vurgu için gelecek dönemlerden bahsediyor. Ama bunun daha çok iç talep, hizmet fiyatlarını katılıktan ve tabii ki vergi artışlarından kaynaklandığından bahsediyor. Ve hani şöyle cümle olarak demiyor ama ben öyle anlıyorum. Bu sene artık nereye gidecekse gidecek. "Üst sınırın civarında" diyor. İşte 68'in daha mı üstü daha mı altı? Bunu çok net söylemiyor. Benim beklentim yüzde 74 civarında olması. “Bizim asıl hedefimiz 2024 enflasyon beklentimizi yani yüzde 38'ler civarına indirme konusunda kararlıyız” diyor. Yani "Biz orayı hedefliyoruz, artık bu sene biraz da sağlık olsun, ne olacaksa olacak" diyor. Şimdi bunları söyledikten sonra eğer 2024 hedefinde ciddiyseniz 500 baz puan değil biraz daha fazla faiz artışı yapsanız daha güven verici olurdu. Çünkü enflasyonu kovalayan bir Merkez Bankası olması istenmiyor. O çok büyük bir hata. Yani zamana bırakmak, yumuşak bir şekilde ilerlemek. Mevcut yazılı metinden de şunu anlıyoruz. Rasyonalite, neden sonuç ilişkileri,  dünya barışından falan bahsetmiyor artık tabii, onlar önemli. Ama doğru neden sonuç ilişkileri konuşsa da sonuçta bir faiz artırma sınırı olduğunu anlıyoruz.
 

GAYE BAŞKAN.jpg
Merkez Bankası Başkanı Erkan / Fotoğraf: AA


Neden? Çünkü 750'den 500'e iniyor. Şimdi belki bir 500 daha devam edecek. Belki 250, 250 yapacak. Tam da ne zaman? İşte yüzde 50'lerden, yüzde 70'lerin üzerine giderken... Hatta 2024 ilk çeyrekte yüzde 75'in de üzerine doğru yüzde 80'e doğru giderken Merkez Bankası faiz artışını durdurmuş, krediler üzerinden iç talebi kısıtlamaya çalışır bir yerde patinaj çekiyor olabilir. O yüzden de biraz huzursuzluk yarattı faiz artışının seviyesi diye düşünüyorum. Beklentiyi karşılamış olsa da...

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

500 baz puan piyasanın beklentisiyle çok paralel. Yani piyasaya baktığımız zaman aslında 250 baz puanla 500 baz puan arasında tahminlerin yapıldığını görüyorduk. Anket sonuçları bunu gösteriyordu.  Bu 500 yüz baz puanı şöyle okumak lazım. Aslında baktığımızda biz haziran ayında Sayın Merkez Bankası Başkanı'nın açıklamalarında ve o politika kurulunun kararlarında biraz daha yavaş ve itidalli bir yürüyüş bekliyorduk.
 

VOLKAN ÖNGEL.jpeg
Prof. Dr. Volkan Öngel / Fotoğraf: Beykent Üniversitesi


Ve ilk yapılan artış çok daha az şekildeydi. Ama sonrasında gerçekleşen 750 baz puanlık artışla birlikte aslında Merkez Bankası piyasaları ciddi oranda şaşırtmış oldu. Ve bu 750 baz puanlık artış sonrasında bu ay için beklentiler yine yüksek oranda bir artışın gerçekleşeceği yönündeydi. Özellikle ağustos ayında gelen yüksek enflasyon verileri sonrasında Merkez Bankası'nın biraz daha iç talebi daraltacak sıkılaşmaya gideceği bekleniyordu. Dolayısıyla Merkez Bankası bu 500 baz puanla piyasa beklentilerini karşılayabilir açıklama yaptı gibi gözüküyor. Dolayısıyla biz burada iki enflasyondan bahsedebiliriz. Bir; 2023 sonu için beklenen enflasyon. Bir de 2024 sonu için beklenen enflasyon. 2023 sonu için beklenen enflasyon yüzde 63 seviyesinde olduğuna göre artık buna yaklaşmak çok mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla Merkez Bankası'nın muhtemel hedefi 2024 sonu beklenen 33 puanlık enflasyon hedefinin bir miktar üzerine çıkmak olacaktır yıl sonuna kadar. Bu da yaklaşık 35-40 puana çıktığı zaman Merkez Bankası'nın net reel faiz seviyesine ulaşması anlamına gelir. Yıl sonu beklentileri petrolle alakalı seksen dolarlar seviyesindeydi. Ama petrolün hafta başında 95 dolarla açıldığını bugün (dün) itibarıyla 92 dolar seviyesinde olduğunu görüyoruz. Ve yıl sonu beklentisi noktasında büyük tahminciler, Goldman&Sachs da dahil olmak üzere 100 dolar ve üzerini görmenin sürpriz olmayacağı şeklinde açıklamalar yapmış durumda. Dolayısıyla 80 puan üzerinden yapılan bir hedefleme söz konusu olduğunda ve 100 dolara yükselen bir petrol fiyatı olduğunda biz burada yüzde 25'lik bir sapmanın, fiyatlar ve enflasyon üzerindeki etkisini net olarak görebiliriz diye düşünüyor Merkez Bankası da. Ve buna özellikle dikkat çekmek istedi. PKK'nın açıklamasındaki diğer unsur da ücretti. Bugüne kadar hiç değinmediği bir nokta. Ücret artışlarının enflasyon üzerinde yine yapmış olduğu olumsuz etkiden bahsetti aslında. Bu ücret artışlarıyla alakalı önümüzdeki dönemler için bir sinyal niteliğinde olabilir. Bundan sonraki ücret artışının bir miktar daha gelecek enflasyon beklentilerine göre ve belki bunların biraz daha altında gelebileceğinin bir öncü göstergesi olabilir bu noktada. 

Bol harcama dönemi artık sona mı eriyor?

İktidar, 2 yıl önce "Faiz sebep enflasyon sonuç" diyerek yüzde 19 olan TCMB politika faizini Merkez Bankası Başkanını değiştirip düşürmeye başlamıştı. Sonuç dev bir enflasyon oldu. Faiz artık 30'a yükseldi. Bu bağlamda kredi faizi artar mı? Bir de yeni faiz kararı sonrası önümüzdeki ay kredi kartı faiz oranları yüzde 60-70 aralığına çıkar mı? Bir anlamda "Bol para harcama dönemi bitiyor" denilebilir mi? Kredi kartı kullanımına kısıtlamalar gelir mi?

Güldem Atabay ne diyor?

Şimdi zaten faiz artışı olduğu zaman bankalar, kredi kartlarını otomatik olarak ayarlıyorlar. O yüzden bu faiz artışı, 30'a geldi. 35'e çıkacak o kesin. Çünkü metinde yine bir önceki metinde söylenen aynı cümle var: "Faiz artışları devam edilecek, miktarsal sıkılaştırma kredilerinin üstünden devam edilecek." Böyle deniyor. 30'dan 35'e gideceğini anlıyoruz. Ancak bir sonraki politika faiz metninde o cümle olmayabilir. O zaman 35'in üst sınır olduğunu ya da 40'lar civarında bir üst sınır olduğunu anlayacağız. O yüzden kredi kartları da, yapılacak faiz artışları da, bu politika faizinin seviyesiyle sınırlı olacak gibi gözüküyor aylık seviyede. Ancak iç talebe yapılan vurgu, faiz artışları tamamlandığında "krediler üzerinde seçici krediler" denmesi, bireysel tüketim odaklı kredilerle sınırlama şartlarının değişeceğini bize anlatıyor belki de. Konut kredileri, özel tüketime yönelecek krediler… Bir taraftan da kredi kartı kullanımları... Mesela asgari ödemeler bir tutam daha, belki bir gıdım daha yükselecek. Ki; insanlar harcama yapmak yerine borcunu kapatmaya çalışsın. Oradan düşsün.
 


Bu çok yüksek borçluluk olduğu için, Türkiye ekonomisinde bireysellerin olduğu için değil, öyle bir risk olduğu için değil. Daha çok cari tüketimi frenleyebilmek... Hani TL'ye döndüremiyoruz insanları. Kuru korumalı mevduattan çıkış yok. İşte borsaya koşuyor herkes. Bir para oluyor elde. "O parayı keseceğiz" diyor. O yüzden de ben kredi kartlarında ek önlemler geleceğini düşünüyorum. Belki taksit sayısı sınırlandıracak. Bir sürü tüketim ürününde vesaire... Hani bu nedenle de evet bol para dönemi, ucuz para dönemi bitti. Yani seçimden hemen önce şirketlerin aldığı krediler yüzde 13'ler miydi, 11'lerd miydi? Hani insan hemen unutuyor onları ama hani o bireyler de o şekilde alabiliyordu. Yüzde 20'ler, 25'lerden alıp işte belki iki senelik bir taksite bağlayabiliyordu. Tüketimini erkene çekiyordu hazır o kadar ucuz bir para varken. İşte şimdi o dönem bitmiş oluyor.

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

Şimdi faiz politika faizi arttıkça paraya ulaşmanın maliyeti yükseldikçe finans kurumları, bankalar için ister istemez bunların kendi müşterilerine sunmuş olduğu enstrümanların faizleri de artmak zorunda. Dolayısıyla biz buradaki artışların hem kredi faizi hem kredi kartı faizlerini artı şekilde yansımasını net olarak beklemek durumundayız. Aksi halde bankalar bu işlem zarar eder duruma gelirler ve biz özel sektördeki kuruluşları zarar etmek için iş yapmalarını bekleyemeyiz. Siz politika faizlerini yükselttikçe piyasadaki faizler de yükselecek.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Bununla birlikte tüketim tarafında bir azalış söz konusu olacak. Tüketimi azaltmaya çalıştığınız için ki; biz bunu şu anda yapmaya çalışıyoruz. Çünkü özellikle temmuz, ağustos ayındaki enflasyon verilerine baktığımızda enflasyonu en çok tetikleyen, arttıran unsurların içerisinde iç talep geliyor. Bizim enflasyonumuzun düşmemesinin ya da sert hale gelmesinin en temel sebebi şu anda iç talebin hala çok canlı olması olarak gözüküyor ve bunun bir miktar azaltılması gerekiyor. Bunun için de özellikle kredi kartlarıyla alakalı sınırlamalar yine gündeme gelecektir. Bu kaçınılmaz bir politika devamı gibi gözüküyor. Kredi kartı politikası da harcama kaydırıcı politikalar da veya kısıtlayıcı politikalar da bunlarla birlikte gelen politikalardır. Kredi kartındaki taksit sayısının azaltılması da bir nevi harcama kısıtlayıcı politikalar olarak karşımıza çıkacak ve enflasyon üzerindeki ateşi söndürmeye yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Uzun süreli taksitler devam ettikçe enflasyonist ortamlarda kişiler sürekli olarak mal alma isteğinde bulunacaklardır. Çünkü her zaman şunu düşüneceksiniz: "Bugün almazsam yarın çok daha yüksek fiyatta olacak. Ben bunu bugün alıp taksitlendirebiliyorsam enflasyon artışı ya da ücret artışı da enflasyona bağlıysa özellikle ben bunu ne kadar önce alırsam o kadar kazançlı çıkacağım." İşte bu dürtüyle birlikte ne iç talebin düşmesi ne de enflasyonun hızlı düşmesi mümkün olmayacağından böyle bir böyle bir sınırlamanın gelmesi kaçınılmaz gözüküyor.

Independent Türkçe editör notu: Çok geçmeden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz kararı sonrasında kredi kartı faizlerinde değişikliğe gidileceği haberi geldi. NTV'nin haberine göre karar sonrasında kart faizlerinde belirleyici olan referans faiz oranı yüzde 2,26'dan yüzde 2,71'e yükselecek. Türk Lirası kredi kartı işlemlerinde uygulanacak aylık azami akdi faiz oranı aylık yüzde 3,26'ya yükselecek. Aylık gecikme faizi de yüzde 3,56'ya çıkacak. Kredili mevduat hesabı gibi nakit çekim işlemlerindeki aylık azami akdi faiz oranı yüzde 4.02 seviyesine çıkacak. Gecikme faiz oranı yüzde 4,32'ye yükselecek. Yeni faiz oranları 1 Ekim'den itibaren geçerli olacak.

İki seçim arasında ekonominin farkı ne?

En yaygın tüketici kredisi ihtiyaç kredisi. Yıllık ortalama faizi haziran sonu yüzde 43,96 seviyesindeydi. Yüzde 55-60'lara yaklaştı. Soru şu. Mayıs seçimleri öncesi bildiğiniz gibi kredi kullanımını zorlaştırarak kısılmış, nakit sıkıntısı başgöstermişti. Yerel seçimler öncesi benzer bir durum yaşanır mı? Ve tabi bu artışı nasıl yorumlamak gerekir?

Güldem Atabay ne diyor?

Mayıs seçimleriyle, yerel seçimler bence birbirinden çok farklı. Muhalefetin içindeki "kakofoni" diyeyim artık. Hani Millet İttifakı içindeki özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti etrafındaki tartışmaların sığlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çok rahat bir alan açıyor. Çok popülist önlemler, uygulamalar devreye sokmadan istediğini alabilme potansiyelini yaratıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından. O yüzden popülizm mutlaka olacaktır ama dozunun sınırlı olacağını düşünüyorum. İşte harcamalarda muhtemelen bu son çeyrekte frene basılacak. Bütçe harcamaları ilk çeyreğe yığılacak. Arkasından da 2024'ün geri kalan kısmında hani harcamalarda daha sert frene basılacak. Daha önceki seçimlerde mali dengeleri bozmayan seçim süreçlerinde izlediğimiz gibi...
 

ERDO KK.jpg
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan / Fotoğraf: Independent Türkçe


Bu sene her şey kontrolden çıktı. Her şeyin kontrolünden çıkması bir buçuk, iki sene önce yeni ekonomi modeline geçişle başladı. O bizi seçimden hemen sonra çok ciddi bir ödemeler dengesi kriziyle, bir moratoryum riskiyle baş başa bıraktı. Şimdi oradan çıkış sürecindeyiz. O yüzden popülizm mutlaka olacaktır ama daha dengeli olacaktır. 2024 yerel seçimlerinden sonra da hani o reel ücret artışını falan göremeyeceğiz. Hani o taraftan da sadece kredi kartları faizle değil, beklenen enflasyona endekslenmiş ücret ayarlamalarıyla da bu süreç desteklenecek diye düşünüyorum. 

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

Bu işin meyvelerini 2024’ün baharında toplamaya başlayacağız. Eğer ki; biz henüz meyveler toplanmadan, çiçek halindeyken kalkıp da politikadan vazgeçersek, nasıl ki; don vurduğunda çiçekler meyve vermezse bizim bu ekonomide şu anda yaptıklarımız da bu hale döner ve biz bunun meyvelerini toplayamadan maalesef elimizdeki mahsulden de oluruz. İşte bunun için yerel seçimler döneminde de ben bu politikalardan çok ciddi tavizler verilmeyeceğini düşünüyorum ki; başarılı olunabilsin. 

Emekliye "yüzyılın" zammı gelir mi?

Emeklilere yönelik zam çalışmalarının Meclis'in açılmasıyla başlayacağı ve yeni yıla girmeden artışın yaşanacağı konuşuluyor. Bazı gazeteler "100 Yıl Zammı" geliyor diye konuyu haberleştirdi. Hatta 5 bin TL'lik bir ikramiyeden söz ediliyor. Bayramlarda olduğu gibi ikramiye verilmesini olası görüyor musunuz? Oransal artışların emeklinin cebine yansıması isteniyorsa kök maaşın artması gerekmiyor mu?

Güldem Atabay ne diyor?

Bu süreçten çok büyük zarar görenler çocuklar ve emekliler diyebiliriz. Çocuklar beslenme-büyüme potansiyelinden zaten yoksun, eğitimle ilgili sıkıntılar var. Yaşlılar da yine benzer sebeplerle en çok bu süreçten bu son 2-3 senede yapılan ekonomideki bile isteye tercih olarak izlenen politikaların sonucunda ortaya çıkan bu hayat pahalılığından en zor etkilenenler.
 

EMEKLİ.jpg
Tükiye'de toplam emekli sayısı yaklaşık 15 milyon / Fotoğraf: AA


Dolayısıyla kök ücretleri yapılmayan herhangi bir artış aslında kandırmaca. Nasıl seçimden önce ve sonra memurlara birtakım düzeltmeler geldi. Arkasından hemen seçimden sonra anlaşıldı ki; yapılan o seyyanen kısmı sabit kalıyor. Böylece iki sene-üç sene içinde memur zamları aslında eritilmiş, bütçe içindeki oransal olarak toplam personel giderleri içindeki oranı toplam giderlerden düşmüş olacak birkaç sene içinde. Çünkü kök ücretler değişmemiş oluyor. Şimdi aynı şekilde seçimden hemen önce belki aralık ayında belki biraz insaflılarsa biraz daha önce -çünkü açlık sınırının çok altında yaşıyor milyonlarca emeklimiz- bir düzeltme yaparlar. Ama o da kalıcı olmayacak. Yani hükümet yaşattığı ne olursa olsun birkaç sene içinde, seçime üç-beş ay kala birtakım ayarlamalarla onları unutturuyor. Ama arkasından bunların bedelleri ödeniyor. Eğer emekliye de gerçek ücretlerine, kök ücretlerine zam yapılmayacak, bu bir işte "Yüzyıl ikramiyesi" 5 bin lira, 3 bin lira şeklinde verilecekse bunun hiçbir anlamı olmadığının emeklilerin anlaması gerekiyor. 

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

Elbette seyyanen yapılan her türlü ödeme kök maaşı etkilemediği için bir seferlik ödeme oluyor. Özellikle enflasyonist dönemler söz konusu olduğunda da zaman içerisinde bu rakamların biz eridiğini görüyoruz. Dolayısıyla bunların asıl kullanılma sebebi biraz daha o anki ateşi düşürmek üzerine yapılan işlemler gibi söyleyebiliriz. Çünkü biz evet, işte bugün 5 bin liralık veya 10 bin liralık bir ödeme yaptığınızda ilk anda insanları ferahlatacak bir rakam olacaktır. Ama bu rakam zaman içerisinde gitgide küçülecek ve kendiliğinden yok olacaktır. Suyun içerisine atılan bir buz küpü şeklinde rahatlıkla söyleyebilirsiniz, düşünebilirsiniz. Enflasyonist dönemle birlikte beklenen etkinin var olmadığını gördük. Bu noktada biz enflasyonu düşürmek için ücretlerle alakalı bir sınırlamanın getirilmesi konusunda görüş söz konusuyken ve bu iş net ve güçlü olarak enflasyona yansıyorken emekliye yapılacak zammın ben maalesef "Yüzyılın zammı" olacağını çok fazla düşünmüyorum. 

Kıdem Tazminatı kalkıyor mu?

OVP'de programın, metinde yazılı olmayan hedefinin kıdem tazminatını fona dönüştürerek tedricen sistemden çıkarmak olduğu yönünde iddialar var. OVP'de 'Kıdem Tazminatı' kavramı görünmüyor. "Tamamlayıcı emeklilik sistemi" kavramından bahsediliyor. Hatta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz TV'de yaptığı bir konuşmada bazı ayrıntılardan bahsetti. 2024'ün son çeyreğinde başlatılması düşünülen TES fonuna işverenin işçinin yıllık ücretinin 11 günlüğü tutarında para yatırmasını dile getirdi. Malum şu anki durumda 30 günlük ücret karşılığı. İşçi mevcut hakkının 11'de 1'i mi alacak? Görünen o mu?

Güldem Atabay ne diyor?

OVP içinde bu tamamlayıcı emeklilik sistemi hakkında bir netlik yok. Arkadan tepki çıkınca hani karnından konuşulan cümleler var. Seçimlerden önce de ben bir netlik gelmesini beklemiyorum. Ama hani bu kıdem tazminatlarını bir fona dönüştürme, o anlamda işverenin elini rahatlatma, sermaye tarafını rahatlatma gibi planlar 2008’lerden beri Dünya Bankası'nın önerdiği, IMF döneminin önerdiği tamamlanmamış hani politik-ekonomik reformlardan bir tanesi olarak hep var. Ama politikacılar bunu gündeme almak istemedi. 
 

ZAM PARA.jpg
Fotoğraf: TRT Haber


Sorun ne? Sorun iki taraflı. Bir tanesi kıdem tazminatları hakkı çok önemli. İşçinin bence kaybetmemesi gerekir. Ama işverenlerin işte- sokma çıkarma politikaları, oradaki düzenlemeleri herkesin asgari ücretle çalışmak zorunda kaldığı bir sisteme kilitlenmiş olmamız, kıdem tazminatından hak almayı çok geciktiriyor, engelliyor hatta. Hani kıdem tazminatı kağıt üstünde olsa da emekçiler, işçiler, çalışanlar bundan çok düşük yüzde 3'ler yüzde 5'ler oranında neredeyse faydalanabiliyor. Hani oradaki sorun buysa bunun kontrolünün başka şekillerde olması gerekir. Dolayısıyla bunu bir tamamlayıcı emeklilik sistemine çevirmek Türkiye ekonomisi gibi gerçeklerin olduğu bir yerde çok doğru tercihler olmayabilir. Hani böyle uzayda yaşamıyoruz. Hani öyle bir yer değil. Ağır yaşam şartlarının olduğu, bu paranın ihtiyaç olduğu, insanların emeklilik maaşlarını çok düşük bağlandığı, emekli maaşı alanların bu şekilde ücretlerinin, gelirlerinin eritildiği bir Türkiye'nin ekonomik düzeninde kıdem tazminatlarından vazgeçmek doğru bir politika değil. Bu insanların bunu neden alamadığı denetimler sıkılaştırılarak bu ön bunun önüne geçilmesi bir çaba olabilir. 

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

Buradaki işveren payının 11 günlük ücret karşılığı olması işçinin hakkını çok ciddi şekilde azaltacak bir unsur olarak karşımıza çıkmayacaktır. Çünkü dediğim gibi işin içerisinde fonun diğer tarafında devlet ve işçinin de ödemeleri söz konusu olacak sisteme. Artı şöyle bir iş söz konusu Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi'nin avantajları tarafına bakarsak. Biz normal çalışanlar olarak şu anda işten kendi isteğimizle ayrıldığımızda hiçbir kıdem tazminatı alma şansınız yok. 15 yıl bir şirkette çalışıyorsunuz. 15. yıl sonunda şirket battı, iflas etti. Kıdem tazminatı alma şansınız yok. Kendiniz 15. yıl sonra üzerinize bir yönetici geldi ve o yöneticiyle çalışma şansınız yok, siz kendiniz işten ayrıldınız ve hiçbir tazminat alma şansınız yok. Ama tamamlayıcı emeklilik sisteminde burada da tazminat alma şansı olacak çalışanların.

Güldem Atabay ne diyor?

İkinci endişe kaynağı da biz hani 80'lerden, 90'lardan, 2001 krizine gelen süreçte fon haline gelmiş kaynakların ne şekilde kullanıldığı hakkında bir fikrimiz ve bilgimiz var. Mesela en son dönemde hemen hani ışınlanalım bugüne. 2018'den sonra "Yeni Ekonomi Modeli",  faiz düşürme vesaire eşliğinde İşsizlik Garanti Fonu'nun mesela nasıl yönetildiği, o garanti fonunun içine hangi düşük enflasyona göre düşük faizle bastırılmış tahvillerin konduğu, zarar ettirildiği, bazen işte oradan nakit ihtiyacı olarak kullanıldığı ya da işçinin gerçekten işsiz kalan işçiye yöneltmek yerine başka yerlere kaynak aktarıldığını gördük oradan. Dolayısıyla kıdem tazminatı olarak sayfa çok güzel. Hani onu çok güzel satarsınız politikacı olarak. "İşte sizin işten çıkarılmanızı erken fark etmeyecek, kıdem kaç yıl çalışıyorsanız o birikecek, o ödeme orada gelmeyecek size ama işte bir fona aktaracağız, biz onu işleteceğiz. Dolayısıyla işverenin sizi kötü yönlendirmesini de bypasb etmiş olacağız. Biz garantiye alıyoruz, bu parayı işleteceğiz." Çok güzel. 2000'ler öncesinde bu fonlar battı. Zarar eder hale geldi. Çünkü arpalık olarak kullanıldı. Çok yakın bir tarihte biz işte İşsizlik Sigortası Garanti Fonu'nda bunun amacı dışında kullanıldığını gördük. Bundan 20-30 sene sonra çalışıp tam kıdem tazminatını hani bir ödeme olarak alacak kişiler, "Bu fonu kim yönetecek, nasıl yönetecek? Kim deneteleyecek? Varlık Fonu'nda olduğu gibi şirketler gibi mi yönetilecek?" Bu soruların, bu kuralsızlığın, evet kuralsızlık hani daha ağır bir kelime kullanmama gerek yok. Kuralsızlık ekonomisinin olduğu bir yerde bunların takibinin yapılamayacak olması bu paranın bir fona aktarılmasının tehlikelerini akla getiriyor.

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

"Kıdem tazminatı kalkıyor" ifadesi doğru bir ifade değil. Ama şekli değişiyor mu? Evet, şekli değişiyor. Yeni bir şekle bürünüyor olacak. Önümüzdeki dönemde eğer ki; yasalaşırsa ve sistem işlemeye başlarsa... Kendi istekleriyle ya da zorunlu halde ayrılmaları durumunda dahi bu tazminatı almak, kıdem tazminatının belli bir kısmını almak gibi bir avantajları olacak. Bu, artı.
 

KIDEM TAZMİNATI.jpeg
Fotoğraf: Canva


Diğer taraftan biz farklı ülkelerdeki örneklerine baktığımızda buradaki edinimimizi siz bir kredi kullanırken veya örneğin bir bankacılık aracılığı bir ev alırken teminat olarak da gösterebileceksiniz. Şu anda mevcutta siz gidip şunu diyemiyorsunuz. "Evet ben X şirkette 25 yıldır çalışıyorum. Benim içeride birikmiş 25 kıdem tazminatım var. Dolayısıyla bak sen her şekilde paranı buradan alırsın" diye teminat olarak gösterme şansınız yok herhangi bir banka ya da finans kuruluşuna. Fakat tamamlayıcı emeklilik sistemi içerisinde siz bu birikiminizi aynen bu şekilde kullanma şansınıza da sahip oluyorsunuz. Dolayısıyla detayları açıklandığında daha net göreceğiz ama diğer ülkelerde olduğu gibi bu fonu bu şekilde kullanma şansı da ortaya çıkacak.

Türkiye'nin dış finansman girişimleri ne durumda?

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, ABD'de temaslarda bulundu. Öncesinde ekonomiye yönelik adımların ardından dış finansmana erişimdeki problemleri aştıklarını söyledi. Hazirandan bu yana yurt dışından toplam 10,4 milyar dolar tutarında dış finansman sağlandığını açıkladı. Bunu da "ülke ekonomisine duyulan güvenin en açık göstergesi" olarak tarif etti. Siz bu temasları ve açıklamaları nasıl yorumluyorsunuz?

Güldem Atabay ne diyor?

Mehmet Şimşek'in çaba gösterdiği iki şey var. Hani şeyle karşılaştırmıyorum. Kavcıoğlu ve Nebati dönemi artık dilerim sonsuza kadar kapanmıştır. O tür, ekonomik akıldan uzak bu kadar büyük, 1 trilyon dolarlık bir ekonomiyi yönetmenin işte başka bir zemini olması lazım. Eritilen rezervler, işte eksi swaplar hariç, eksi 60-55 milyar dolarlar civarında geziniyor hala. Ve yüksek enflasyon o dönemin en önemli mirası. Hani kur korumalı mevduattan çıkmanın da zorluğunu da hemen yanında eklemek lazım. Şimdi Şimşek bunu geri döndürmeye çalışıyor. Faiz artışları bunun bir tarafı. Faiz artışlarıyla Türk lirasını cazip hale getirip hem enflasyonu düşürüp iç talebi durdurmak hem de yabancı yatırımcıyı küsen kaçan işte çeşitli yasaklarla böyle bir hani savaş açılmışçasına işte o SWAP piyasalarının kitlendiği, "Yabancıları nasıl da kaçırdık!" diye övünülen dönemlerde artık Türkiye'den çıkma kararı net almış yatırımcıyı tekrar buraya çekmeye çalışıyor ama o sıcak para tabii ki... Hani faizi bugün arttırırsınız, sıcak para gelir. Yarın öbür gün yine cumhurbaşkanı devreye girer. Girmesini beklemiyorum kısa vadede ama o risk var. "Ben yine Nas politikasına dönüyorum" der. Sıcak para kaçar.
 

MEHMET ŞİMŞEK.jpg
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek / Fotoğraf: AA


Ama kısa vadede onu çekmeye çalışıyor işte. Bir taraftan da OVP'yle daha kurallı bir ekonomiyle verdiği mesajlarla doğrudan yatırım çekmeye çalışıyor. Tabii en kolay da biraz daha ilişkilerin grift olduğu diyelim Körfez ülkelerinden, oradan çekebilmek. Ama bütün çabası bu. Şimşek'in bahsettiği 10 milyar dolar ne yazık ki hani bir ekonomi bakanının ya da iktidarın değişmesinin ardından ilk 100 günde bir ülkeye girebilecek potansiyelin tabii çok altında. Hatırlayalım Naci Ağbal döneminde Merkez Bankası başkanlığına doğru faiz politikasıyla böyle 2,5-3 ayda 12-13 milyar dolar çekmişti. Sonra da o para olduğu gibi kaçmış, daha da fazlası kaçmıştı sıcak paranın. Ya şu anda çabası o yönde. Ama hala yatırımcının aklında kalıcı olacak mı? Kalıcı olacak mı? Yarın öbür gün Erdoğan devreye girecek mi? Hani bu endişeler faiz artışının az önce konuştuğumuz gibi işte beş yüz puanda kalması, enflasyon yetmiş ve üzerine giderken gibi endişeler bu çabanın meyvelerini almayı yavaşlatıyor, yavaşlatacak. Herkes ilgili dikkatli izliyor. Olumluyu satın almaya hazır. Ama olumlu şartlar henüz ortada yok. 

Prof. Dr. Volkan Öngel ne diyor?

İkili bir bakış açısıyla hareket etmek lazım. Niye geliyor yurt dışından bu para? Evet gerçekten burada bir güven var. İkincisi elde etme şansının yükseldiğini gördüğü için geliyor. Burada faiz oranlarındaki yükseliş de ve dolar tarafındaki stabilizasyon da önemli. Stabil bir dolar kuruyla birlikte dışarıdan gelen paranın yurt içerisinde sıcak para olarak gelmesi durumunda getiri şansı artıyor. Diğer taraftan ülke riski açısından, ülke riskinin azalmasıyla birlikte tabii ki de bu parayı getirebileceklerini ve sonrasında da çıkarabileceklerini ülkeden rahatça gördükleri için yurt dışından yatırımların gelmesi bu noktada özellikle sıcak para noktasındaki unsurlar açısından çok daha hızlı gerçekleşiyor. Kafi  mi? Kafi noktası tabii ki de bizim kadar büyük bir ekonomiden bahsettiğimizde 10 milyar dolar bizim için yeterli bir miktar olmayacaktır. Bu sadece kısa vadede pansuman tedbirleri olacaktır. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı'nın yaptığı ABD'deki açıklamalara da baktığımızda asıl ülkenin ihtiyacı olan uzun süreli ve sabit sermaye yatırımı doğrudan yabancı yatırımlar. Bu noktada da çeşitli desteklerin geleceği gözüküyor. 

Independent Türkçe editör notu: Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bakanlıklar ve yerel yönetimlerin yenilenebilir enerji ve su verimliliğine ilişkin finansman ihtiyaçlarını karşılamada köprü görevi gördüklerini belirterek, "Bu kapsamda Dünya Bankası ile toplam tutarı 895,7 milyon euro olan kredi anlaşması imzaladık" mesajı verdi.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU