1984'ün Nisan ayı… Elâzığ 3 No'lu özel askeri bölümdeyiz. Yani yerin üç metre altında, morgdan bozma hücrelerdeyiz.
İşkenceli kötücül uygulamalara karşı idare direniş taleplerimizi kabul etmiş, ara salona bir de siyah beyaz TV konmuş, hücre kapıları belli saatlerde açıldıkça seyredebiliyoruz.
Özellikle haberleri bekliyoruz. Biliyoruz haberler üzerinde ağır bir sansür var ama biz en küçük bir ayrıntıdan, belki de gözden kaçan bir noktadan bin bir yorum yapıyoruz.
Burada her kazanım geçici, TV bir süre sonra yasaklanacak, bunu da biliyoruz.
Hatırlıyorum akşam haberleri idi. Kâğıt kalem yasağı sürüyor. Gizlediğim yerden kâğıt kalem çıkardım bekliyorum.
O da ne Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi ile ilgili Genel Kurmay Başkanlığı hiç beklenmedik bir açıklama yapıyor.
5 aydır Türkiye darbeden demokrasiye geçmiş, bunun getirdiği şeffaflığın gereğine uyum ihtiyacı olsa gerek(!) süratle not alıyor, TV seyri sürerken hücreye geçip aylardır gizlice hazırladığım mahkeme savunmama hızla geçiriyoruz açıklamayı… 1
Savunmamdan aslına uygun olarak aktarıyorum:
2 Nisan 1984 tarihinde, Genel Kurmay Başkanlığı'nın yaptığı bir açıklamada şöyle denilmiştir:
24 Aralık 1978 tarihinden bugüne kadar, 63 bin 900 kişinin bu cezaevine girdikleri bu süre zarfında 53 ölüm olayına rastlanmış, bu 53 ölüm olayında;
14 kişi kendini asmış ve yakmış,
23 kişi çeşitli hastalıklardan ölmüş,
7 kişi işkence sonucu ölmüştür.
(…)
Askeri ceza ve tutukevlerinde münferit olaylar dışında tutukevi mevzuatını ihlal eden davranışları karşısında verilen cezalar, cezaevi tasarrufunda değildir. Bir tutuklu hakkında uygulanacak disiplin cezası mahkeme kararlarıyla alınabilir.
(…)
Askeri ceza ve tutukevlerinde münferit olaylar dışında işkence olayları yoktur. Münferit işkence olaylarını yapanlar cezalandırılacaktır.
Bahsi geçen cezaevi yazdığımız gibi Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi. Batıdan doğru işkenceye gelen tepkilere karşı bir açıklama yaparak anlaşılan tepkileri yumuşatma amaçlanmış.
Bu açıklama herhangi bir kişiye ve kuruluşa ait değil, devletin en yetkin, en sorumlu kuruluşunun en üst organı tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla dönemin özelliğini ve cezaevinde olup bitenleri somutlaması açısından birinci derecede açıklayıcıdır.
Cezaevinde insanlar neden kendilerini asmak veya yakmak zorunda kalıyorlar?
Koşulların niteliği nedir ki o koşullarda yaşama yerine ölümü tercih edebiliyorlar?
23 kişinin hastalıklardan ölmesinin bu koşullarla bağlantısı yok mu?
En önemlisi aynı insanlar koşullarını düzeltmek, siyasal kimliklerini korumak için sağlıklarını ve yaşamlarını tehlikeye atarak neden açlık grevlerine, ölüm oruçlarına gidiyorlar ve neden hayatlarının en verimli çağlarında sakat kalmayı, ölmeyi yeğleyebiliyorlar?
Bir değil, beş değil… Tam 53 kişi hayatını kaybetmiş ve cunta sözcüleri buna 'münferit vaka' diyorlar. Yoksa genel kuraldan kavranan toplu kıyım mı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ayrıca cunta sözcüleri sadece yaşananların kamuoyundan gizlenemeyenlerini açıklamışlar. Ve bunlar yaşananların sadece bir kısmıdır. Gerçek hayattaki gelişmeler çok daha üst boyuttadır.
Zaten bütün bu gayri insani uygulamaların sorumlularından yaşananların hepsini açıklamalarını ve ayrıca "cezaevlerinde işkence genel kural, ölüm olaylarından haberimiz var" demelerini beklemek abes olurdu.
Suç şüphelileri elbette yaşananları olduğu gibi aktarmayacaklardı, elbette ki yaşananlara "münferit" diyeceklerdi.
"Münferit işkence olaylarını yapanlar cezalandırılacaktır" deniyor.
Şimdiye kadar kim cezalandırıldı ki ... 2
Evet… Bu açıklamanın yapılmasının üzerinden 40 yıl geçti.
Sorarız; bu süre zarfında tek bir işkenceci cezalandırıldı mı?
Üstelik 1980-84 işkence döneminin Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi işkencecilerinin ve sorumlularının yargılanmasını sağlamak için açtığımız soruşturmayı "zamanaşımı" oyunu ile ve tarihe havale etme yoluyla bitirme yoluna gidilmedi mi?
Sayın Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan
Siz bir zamanlar Diyarbakır Cezaevi'nin duvarlarına karşı "Bu duvarların dili olsa!" diyerek vicdanlara seslenen, yürekleri soğutan bir cümlenin sahibisiniz.
Bu duruşunuzu korumanızı isteriz. Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde bir halkın acılarının kalbi, hafızası olarak daha şimdiden tarihteki yerini aldı.
Anlamlar dünyanız açısından tarihi şeyler yaptınız. Yazık değil mi, Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevini dönüştürme ve özünden koparma şeklindeki yanlışa ortak oluyorsunuz…
Ama iyi, ama kötü tarih tüm olanları yazıyor. İnsan fani, yaptıklarımız ettiklerimizle yaşıyoruz. İsteriz ki Diyarbakır Cezaevi ile ilişkin sizi iyi yazsın…
1. Belki yeri geldi, şu kaynak aldığım savunma koşullarımı da yazmalı… Kâğıt kalem yasaktı. Aramalarda savunma falan dinlemiyor her seferinde yazdıklarımızı topluyorlardı. Siyasi savunma yapmamam için ağır baskı altındaydım. Gıyabi yargılanıyor, mahkemeye gidemiyorum… 400 sayfalık savunmam ismini veremeyeceğim sevgili bir arkadaşımın yazım yardımı ve yazılanları kaptırmama bağlamında denebilir ki adeta "yeraltı" yöntemleriyle hazırlandı, askeri görevlilerin "akıl erdiremediği" bir yolla mahkemeye ulaştırıldı.
2. "Biz Haklıyız" adlı siyasi savunmamdan... Aralık 1984'te 8. Kolordu Komutanlığı'na bağlı Elâzığ Askeri Mahkemesi'nde yapıldı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish