Adaletin öldüğü yer…

'Liyakat' dedikleri seçimlerin zamanı gelir ama hiçbir şey 'hak edilmez'. Devletlerin çöküşünün en iyi nasıl garanti edileceğinin ideal bir örneği…

Fotoğraf: Houssam Hariri/AFP

Lübnan için hazin bir gün. Bu talihsiz ülkede hüzünlü günler artık az değil.

Ama bugün, farklı mezheplerden binlerce Lübnanlı ailenin, Beyrut'un yarısını yerle bir eden ve sevdiklerinin ölmesine ya da yaralanmasına sebep olan o korkunç katliamı andığı gün.

Bu aileler, aradan üç sene geçmesine rağmen halen, fail veya ihmalkâr, bu felaket için bir sorumlu arıyor.

Bu patlama, nükleer bir stoku olmayan Hiroşima bombasına benzetildi. Yine de yıllar, hiçbir şey olmamış gibi geçiyor. Her şey normale döndü. Sadece kurbanların aileleri hatırlıyor.

Diğer vatandaşların hayatları ise aynı şekilde gidiyor. Hiç kimsenin herhangi bir suçtan hesaba çekilmediği bir ülkede hiçbir şeyi şaşırtıcı bulmuyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Burada adalete de yer yok, herhangi bir kanunun otoritesine de.

'Orman kanunu' ile yönetilen bir ülke hakkında hikâyeler duyar da onu gözlerinizin önüne getirmeye çalışırsanız, aklınıza Lübnan gelsin.

Zira kendisi, bu 'kanuna' canlı bir örnek ve kalıcı bir tanık. Burada hukuka yer yok.

Elbette bir anayasa ve yasalar var. Ama uygulanmıyor; daha ziyade devlet yapısının ihtiyaç duyduğu donanımın gereklerinden biri olduğu için var.

Burada 'güçlü', canının istediğini yapar. 'Aşırı güç', başkalarına mübah olmayan ya da başkalarının yapmaya cesaret edemediği şeylerde onu haklı çıkarmak için kullanılmaya başlayan bir ifadedir.

Yasaları çiğner. Silah taşır. 'Adalet Sarayı' denen şeyi basar. Kendisinden hoşlanmayan hâkimleri 'susturmakla' tehdit eder.

Sonra hiçbir şey olmamış gibi evine ya da 'kenar mahallesine' gider… Kendi seçtiklerinin kazanacağını garanti edemezse de seçimlerin yapılmasını engeller.

Şiddetli hüzne ve bugün Beyrut Limanı yakınındaki patlamanın mağduru olan ailelerin gözlerinden akacak yaşlara rağmen yüzleri gülen ve sevinen insanlar olacaktır.

Üç yıl boyunca kimse bu insanlara soru soramadı. Sadece bir soru:

O gün neredeydiniz? Limanın siloları arasında gizlenen ve nitratları bütün başkenti tutuşturabilecek o ateşin varlığından haberdar olmanıza rağmen neden görevinizi ihmal ettiniz?

'Adli bir soruşturma' dedikleri şeyi yapması için zavallı bir yargıç atadılar. Ama kahramanlarımız onu tehdit etti ve işini tamamlamasını önlemek için her türlü korkutma ve bastırma yöntemini kullandı.

Adam sindi. Sanıklar karanlık ülkenin sokaklarında serbestçe dolaşırken o, dosyalarını toplayarak odasına çekildi.

Haklarında 'tutuklama emri' çıkarılır. Güvenlik güçlerinin işi genelde, bu emri uygulamak, yani onları 'tutuklamaktır'. Lakin onlar partiler düzenler, her etkinliğe katılır ve seçimlere aday olurlar…

Ve rakipsiz olarak kazanırlar. Hatta bir 'kültür' bakanı, soruşturma için aranan sanıklardan biriyle deniz kıyısında piknik yapmaya hazır olduğunu göğsünü gere gere söyledi ve bununla, onu tutuklamaya cesaret edecek kişilere meydan okudu!

Bu üç sene boyunca ortaya atılan sorular arasında şunlar da var:

Bu miktarda amonyum nitratı Beyrut Limanı'na kim getirdi?

Bu süre içerisinde saklanmasını kim denetledi?
 


Bundan daha ciddi soru şu:

Bu patlayıcı maddelerin, limandaki 12 numaralı ambara boşaltılan asıl miktarın dörtte üçü olduğu tahmin edilen daha büyük kısmı nereye gitti?

ABD Federal Soruşturma Bürosu'ndan (FBI) bir ekibin hazırladığı rapora göre 2013 yılında limana giren ve 2 bin 754 ton olduğu tahmin edilen nitratın tamamı patlasaydı başkent tümüyle yok olurdu.

4 Ağustos 2020'de patlayan miktar ise 500 ton civarındaydı. Limandan kaçırılan kalan miktarın yedi yıl boyunca ortada olmaması; zarar gören veya suçlu tarafın, soruşturmanın tamamlanmasını ve adli soruşturma raporunun çıkarılmasını engellemedeki ısrarına açıklık getirebilir.

Kaybolan tonlarca nitrat nereye gitti?

Beyrut limanından nasıl kaçırıldı?

Ve kim tarafından kullanılıyor?

Beyrut Limanı'nda sorumlular var. Bunların arasında ihmal gösterenler de bulunuyor işe karışanlar da...

Bu kadar nitratın varlığından haberdar olmayan ya da doğrudan sorumluluk sahibi olmayanlar da.

Tamamlanıp da sonuçlarının açıklanması engellenen soruşturma, bu soruları cevaplaması ve suçlama yöneltmesi beklenen soruşturmadır.

Liman patlamasının mağduru olan ailelerin, sonuçlarının açıklanmasını talep ettiği soruşturmanın ta kendisi.

Adalet düşer ve kanun uygulanmazsa her şey mübah hale gelir. Suçlar işlenir. Başkentin limanı patlatılır. İnsanların bankadaki paraları çalınır.

'Liyakat' dedikleri seçimlerin zamanı gelir ama hiçbir şey 'hak edilmez'. Devletlerin çöküşünün en iyi nasıl garanti edileceğinin ideal bir örneği…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU