İsrail'de yargının yetkilerini kısıtlayan ilk yasa tasarısı onaylandı, protestolar sürüyor.
İsrailli bakanlar, başbakanı görevden alma yetkisini başsavcı ve Yüksek Mahkeme'den alarak meclis ve hükümete devreden yasanın iptal davasını görmeye başlayan İsrail Yüksek Mahkemesini eleştirirken, muhalifler de demokrasi vurgusu yaparak eleştirilere karşılık verdi.
Geçen ay Yargıtay'ın kanunları gözden geçirme veya reddetme yetkisini, parlamentodaki salt çoğunluğun geçersiz kılabilmesine yönelik düzenleme 64'e karşı 0 oyla kabul etmiş, muhalefet oylamayı boykot etmişti.
İsrail Ana Muhalefet Lideri Yair Lapid, oylama öncesi "Yola felaketle gidiyoruz" diyordu:
Eğer bugün bu yasayı kabul ederseniz, halkın ordusunun sonunu getirirsiniz, İsrail'in düşmanlarını güçlendirirsiniz, İsrail'in güvenliğine zarar verirsiniz."
Aslında İsrail tarihinin en aşırı sağcı hükümetinin yapmak istediği Yüksek Mahkeme'nin anayasa denetimini kaldırmak, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya göre ise dünyanın yargısal aktivizm ve müdahale konusundaki en aktif mahkemesinin yolu demokrasi için kesiliyor:
İsrail demokrasisini diğer demokrasilerle ortak olan bir çizgiye getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Demokrasinin özü, çoğunluğun iradesi ile azınlık haklarının dengesi ve bunu gerçekleştiren şey hükümetin, yasama ve yargı organını dengelemesidir. Son 20 yılda İsrail'de bu denge sarsıldı, çünkü dünyadaki en aktif yargı mahkemesine sahibiz ve yürütme yasama organlarından bu güçleri kendi üzerine aldı. Dolayısıyla bunu düzeltmeye çalışıyoruz."
Özetle İsrail Başbakanı "Daha çok demokrasi için bunu yapıyoruz" diyor.
Peki neden İsrail'de gazeteler simsiyah sayfalara basılıyor?
"İç savaş geliyor", "Demokrasinin cenazesi" başlıkları niye atılıyor?
"Akla yatkınlık" adıyla anılan yasa gerçekten akla yatkın mı?
New York Şehir Üniversitesi Brooklyn College'de eğitim veren İsrailli tarihçi ve siyasi analist Doç. Dr. Louis Fishman, Independent Türkçe'ye nisan ayında verdiği röportajda "Netanyahu sanki 'Yeter Söz Milletin!' diyor ama yargı reformu geçerse İsrail'de demokrasi kalmayacak" demişti.
Son gelinen noktayı benzer cümlelerle ifade ediyor, "Halkın çıkarlarına hizmet eden yasalar değil, bireyleri destekleyen yasalar geçiriliyor" diyor:
Netanyahu 30 haftadan fazladır protesto ediliyor ve değişiklik teklifi kabul edildikten sonraki gece polisin insanları açıkça dövdüğü kitlesel protestoları ilk kez gördük. Ve belki iki-üç ay içinde İsrail eskisi gibi olmayacak, insanlar özgürce protesto yapamayacak. Filistinliler şunu diyecekler: "Evet, ikiyüzlü ya da çifte standartlı davranıyorsunuz, çünkü biz daima dövülüyorduk."
"İsrail yargı reformuna kadar kendi içinde Batı tipi demokrasi işletmeye çalışıyordu"
Yukarıdaki ifade ise Ortadoğu konusundaki uzmanlığıyla bilinen gazeteci-yazar Bülent Şahin Erdeğer'e ait.
Erdeğer, İsrail'in kendi doğal şartlarıyla oluşmuş bir vatanı olmadığını belirtip militarizmle demokrasi arasındaki salınım ve gelinen noktayı şu sözlerle özetliyor:
İşgal, şiddet yani militarizmle demokrasi arasında salınım, bir denge kuran kendince böyle bir var olma dengesi kurmuş İsrail tarihi boyunca. O işgal politikaları şiddeti, militarizmi hem Yahudi toplumu içerisinde hem Filistinlilere yönelik ayakta tutuyor. Ama aynı zamanda bu sürekli bir şiddet toplumunu oluşturmak sürdürülebilir değil. Kendi içerisinde görece de olsa Batı tarzı batı tipi bir demokrasi inşa etmeye çalışıyor, demokrasisini işletiyordu bu son yaşadığımız duruma kadar. Şimdi bu denge bozulduğunda İsrail'in geleceğinin tehlikeye girmesi gibi bir durum söz konusu oldu."
İsrail'de kutuplaşma had safhada
Birçok uzman İsrail'de toplumun ikiye bölündüğü kanaatinde. Bu tespit sokaklardaki eylemlere da yansıyor. Başbakan Netanyahu ve hükümeti başta Tel Aviv olmak üzere ülkenin birçok noktasında protesto ediliyor.
Reuters'a konuşan İsrailli eylemcilerden Galit Hermoni "Bibi (Benyamin Netanyahu) tüm yargıçları otoritesi altına alarak kontrol altına almak istiyor" derken, çocuklarıyla birlikte miting alanına inen bir başka protestocu Nir Yanovsky, "Demokraside yaşıyoruz, demokrasinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz, güçler ayrılığına inanıyoruz ve çocuklarımın bu tarihi olaya katılıp İsrail demokrasisini kurtarma şansı var" diyor.
Elbette protestolar hükümet karşıtlığıyla sınırlı değil. Hükümet yanlısı eylemciler de muhalifler kadar sık ve kalabalık olmasa da sokaklarda. Onlara göre ise olup biten demokrasinin yeniden inşası. Yargı reformu destekçilerinden genç protestocu Aviya Cohen'in sözleri ülkede olup bitenlere bakışın bir diğer yansıması:
Bugün buradayım, seçtiğim insanlara, oy verdiğim, desteklediğim insanlara açıkça belirtmek için; yargı reformlarına yüzde yüz destek verdiğimi. Ülkemin buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle bunu hayata geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Anarşistlere izin vermek, sokaklarımızda mutlak terör estirenlerin kazanmasına izin vermek büyük bir hata olacaktır. Tamamen askeri darbe girişiminde bulunanlar, onların tuzağına düşmek büyük bir hata olacaktır ve gerçekten, gerçekten umuyorum ki bize verdikleri her sözü yerine getirirler."
1977'de girdiği Dışişleri Bakanlığı'nda 1997-2000 yılları arasında Ortadoğu Genel Müdür yardımcılığı yapan eski Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol da "bölünmüş toplum" tespiti yapanlardan:
İsrail kendi içinde bölünmüş, siyasi olarak bölünmüş bir toplum haline geliyor. Bir yandan şu andaki cumhurbaşkanıyla, başbakanın farklı düşüncelerden geldiğini biliyorsunuz zaten. Biri Herzog, cumhurbaşkanı... İşçi Partisi başkanıydı seçilmeden önce… İki devletli çözüme destek veren, Filistin'e daha sıcak bakan bir siyasetçi… İkincisi Netanyahu. Tabii o da giderek iki devletli çözümden uzaklaşıyor maalesef. Bu da İsrail toplumunu bölen hususlardan bir tanesi. Bu yargı reformunun İsrail toplumunu çok açık bir şekilde böldüğü gözüküyor."
İsviçre'deki CERN parçacık hızlandırıcısında ATLAS iş birliğinin bir üyesi olarak araştırmalara katılanlar arasında yer alan bilim insanı Shikma Bressler de süreçte öne çıkan isimlerden.
İsrail muhalefetinin yarattığı boşluğu doldurmaya çalışıyor ve onun meydanlardaki sözleri de "Biz" ve "Onlar" vurgusu içeriyor:
Gelecekte ışık ile karanlık, diktatörlük ile demokrasi arasında seçim yapmak zorunda kalacak olanları destekleyelim. Artık birbirimize sahibiz, bir pusulamız ve vicdanımız var ve biz bir d-e-m-o-k-r-a-s-i olacağız."
Yargı reformunda tepki çeken unsurlar ne?
Tartışma yaratan bir diğer değişiklik ise Yüksek Mahkeme'nin verdiği anayasaya aykırılık kararlarının 120 kişiden oluşan İsrail Parlamentosu'nun yarısından bir fazlası yani 61 kişiyle etkisiz kılınması.
Aslında bu anayasaya uygunluk denetiminin için boşaltmak demek anlamına geliyor.
İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Volkan Aslan'a göre şu an mevcut haliyle İsrail'de Yüksek Mahkeme bir kanunu anayasaya aykırı bulursa parlamentonun yapabileceği bir şey yok.
Ama her şey yasalaştığında işlerin rengi değişecek:
Bu kez İsrail Yüksek Mahkemesi boyun eğmek zorunda kalacak. Reformla şu getirilmek isteniyor İsrail'e. Eğer parlamento bir kanunu, temel kanunlara aykırı bulursa bunun üzerine 120 kişiden oluşan İsrail Parlamentosu'nun yarısından bir fazlası yani 61 üyesi alacağı bir kararla Yüksek Mahkeme kararının etkisiz kalmasına karar verebiliyor. Yani Yüksek Mahkeme tarafından anayasaya aykırı olduğu belirtilen bir kanunun 61 bir üyenin oyuyla yürürlükte kalması sağlanıyor reforma göre. Bu ne demek? Bu, İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kanunların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisinin tamamen içini boşaltmak demek aslında. Parlamento salt çoğunlukla evet derse anayasaya aykırı olduğu tescillenen bir kanun yine de uygulanmaya devam edecek demek oluyor. Bu reformun en can alıcı noktalarından bir tanesi."
İsrailli akademisyen Doç. Dr. Louis Fisman da yasa geçerli olduğunda hükümetin istediğini yapabileceği görüşünde, "Yolsuz insanları göreve atayabilir, hiçbir denetimi yok" diyor.
Deneyimli profesörden 4 yıl sonrasına bakış
İsrail demokrasisi ve Arap-İsrail çatışması konularında uzman isimlerden Kudüs İbrani Üniversitesi Siyaset Bilimi emekli profesörü ve İsrail Dışişleri Bakanlığı eski genel sekreteri Shlomo Avineri, İsrail Yüksek Mahkemesi'nin yetkilerini genişlettiğini, özellikle İnsan Onuru ve Özgürlük Temel Kanunları ile İşgücü Özgürlüğü ve Meslek Seçme Özgürlüğü'nün 1992'de yürürlüğe girmesinin ardından bu prensipleri ihlal eden yasaları geçersiz kılma yetkisini elde ettiğini belirtiyor.
Konuyla ilgili kamuoyuna açık son röportajını 2019'da veren Avineri, mahkemenin insan hakları, azınlık hakları ve sivil özgürlükleri koruma konusunda olumlu bir rol oynadığını kabul etmekle birlikte, bazı kararlarını, yerleşim yerlerinin yasallığı, gayri-Ortodoks dönüşümlerin durumu ve seçimlerde adayların diskalifiye edilmesi gibi konularda aşırı müdahaleci, aktivist ve siyasallaşmış olarak eleştirmişti. Önerileri ise aslında bugün yaşananlara ışık tutar cinstendi:
Mahkeme daha fazla öz-denetime sahip olması gerekiyor, yargı, yasama ve yürütme organları arasındaki sınırlara, devlet ile sivil toplum arasındaki sınırlara saygı göstermesi gerekiyor. Mahkemenin aşırı yayılması meşruiyeti ve kamu güvenini zayıflatabilir ve siyasi sağdan tepki çekebilir."
İsrail Dışişleri Bakanlığı eski genel sekreteri Shlomo Avineri bununla birlikte yargının bağımsızlığı ve profesyonelliğini baltalama girişimlerine karşı çıkmıştı.
Yargı Seçim Komitesi'nin yapısını değiştirme veya Knesset'in (İsrail Parlamentosu) mahkeme kararlarını geçersiz kılmasına izin verme gibi adımlara karşı çıkıp bu tür adımların İsrail'in demokrasisini ve hukukun üstünlüğünü tehlikeye atıp ülkenin uluslararası itibarını zedeleyeceğini belirtmişti.
Hükümet, Yüksek Mahkeme'nin hangi kararlarından rahatsız?
Yüksek Mahkeme'nin İsrail hükümetini rahatsız eden hem karar hem uyarıları oldu bugüne dek.
Vergi usulsüzlüğünden hüküm giyen Şas Partisi lideri Aryeh Deri'nin bakanlık yapmaya uygun olmadığı kararı onlardan biriydi.
Siyasi analist ve tarihçi Doç. Dr. Louise Fishman'a göre de hükümeti ilk yapacakları şeylerden biri, Şas Partisi'nden Aryeh Deri'yi İçişleri Bakanı olarak atamak olacak:
Çünkü Yüksek Mahkeme, onun bakan olarak atanmasına izin veremeyeceğini söylemişti. Seçilmişti, ancak daha önce iki kez yolsuzluktan mahkûm edilmiş ve hatta hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu yüzden Yüksek Mahkeme Deri'nin İçişleri Bakanı olarak atanmasını hemen engelledi. Netahyahu'nun kendisi yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanıyor. Bu yüzden mahkemelerden gücü alarak, kendi duruşmasıyla ilgili fırsatlar göreceğini düşünüyor. Neredeyse tipik bir otoriter adım olduğunu görüyoruz, çünkü bunun ifadesi çok açık."
Tartışma yaratan bakan Ben-Gvir
Ülkenin milli güvenliği ona emanet.
Aynı isim 2004 yılında Kach adlı aşırı Siyonist terör örgütünü desteklemekten suçlu bulunmuştu.
İsrail protesto hareketi, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir'in sokaklarda kan dökülmesi çağrısı yaptığını ve polisi şiddete teşvik ettiğini öne sürüyor.
Tel Aviv'deki protestoları organize eden gruplardan Kaplan Gücü Hareketi'nin iddiası bu yönde.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Destekçileriyle birlikte Mescid-i Aksa'ya baskınlar düzenleyip ülkedeki gerilimi artıran Ben Gvir'e göre ise aslolan "Birlik".
Tıpkı geçtiğimiz günlerde Mescid-i Aksa avlusunda yürürken söylediği gibi:
Birlik önemlidir, İsrail'e olan sevgi önemlidir ve bu yer (Mescid-i Aksa) İsrail halkı için en önemli yerdir, geri dönmeli ve egemenliğimizi göstermeliyiz."
Yüzlerce Yahudi yerleşimciyle beraber işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya baskın düzenleyen aşırı sağcı Ben-Gvir'in desteklediği yargı reformunun Filistin ile ilişkileri de daha kötü hale getireceği neredeyse kesin.
Bu bağlamda gazeteci-yazar Bülent Şahin Erdeğer son dönemde İsrail'de yaşananları dengenin bozulması olarak nitelendiriyor:
İsrail tarihinde ilk kez bir aşırı sağ hükümetle karşılaştık. Yani bu denge kendince kendi bağlamında dengeli giden İsrail devlet aklı bu son hükümet de dengesini yitirdi. Ve özellikle bazı bakanlar mesela Ben Gvir gibi... Güvenlik Bakanı yapıldı mesela. Çok dengesiz bir şekilde doğrudan şiddet ve provokasyonlara imza atıyor. Mescid-i Aksa avlularına girmek, işte Batı Şeria'daki ve Doğu Kudüs'teki yerleşimcilerin Pervasızlıklarını çok daha üst ileri seviye taşıması gibi. Şimdi bu peki bu neye yol açıyor? Bu sefer toplumsal öfkeyi ve sosyolojik gerilimi arttırıyorsunuz. Yani Filistinliler arasında uzun süredir gözükmeyen ve son yıllarda ortaya çıkan bir olgu var. Örgütlerden bağımsız örgütlerden, bağımsız bir şekilde "yalnız kurtlar" diyebileceğimiz bireysel sivil bıçaklama ya da işte araba sürme gibi yani İsrailli askerlere ya da İsrailli unsurlara, Yahudi unsurlara yönelik böyle şiddet eylemleri. Yani tamamen kontrolsüz, tamamen halk içerisinden doğaçlama ortaya çıkan, işte gençlerle, kadınlarla hiç ummadığınız siviller arasından bir anda bir saldırı dalgasıyla karşılaştı İsrail. İşte bunun sebebi bu pervasızlık."
Yargı reformu Ortadoğu'yu nasıl etkiler?
İsrail kendi içinde sorunlarıyla boğuşurken ülkenin sonunun geldiğini söyleyenler dahi var.
Bu şüphesiz abartılı bir öngörü ama İsrail'in düşman ve rakip ülkelerinin olup biteni keyifle izlediğini söylemek hiç de mübalağa olmaz.
Akademisyen Louis Fishman da aynı fikirde ve yaşananların Ortadoğu'yu etkileyeceğini belirtip Filistin ile anlaşmaya yönelik tüm umutları da rafa kaldırdığını söylüyor:
(Yaşananlar) Ortadoğu'yu büyük ölçüde etkiler, çünkü İsrail'in sağlam bir ülke olduğu düşüncesi vardı, "Hiçbir şey onu parçalayamaz" diye. Ama aslında iç sorunlar onu gerçekten yıpratıyor. Bu ciddi bir durum. Şu anda yaşanan yargı darbesi, İsrail'in Filistinlilerle hiçbir anlaşmaya varmayacağına dair umudu tamamen yok ediyor gibi görünüyor, değil mi? Artık tamamen gerçekçi, tamamen imkânsız gibi görünüyor."
İsrail vatandaşı Araplar ne olacak?
Akıllara takılan sorulardan biri de bu.
Zira son yaşananlar İsrail'de yaşayan Araplar için de tehdit.
Çünkü yargı reformu, gazeteci Bülent Şahin Erdeğer'in deyişiyle kendi içinde kurulmuş olan fanus demokrasisini de ortadan kaldırıyor:
Yargı reformuyla hem kendi içerisinde kurmuş olduğu o fanus demokrasisini ortadan kaldırıyor. Yani tüm şey otoriter bir diktatörlüğe kadar gidebilecek faşist bir diktatörlük olarak tanımlayabileceğimiz bir tek adam rejimine sürüklüyor Yahudiler açısından. Ve aynı zamanda bu yargının işte bu dengesi yani ortadaki bu dengesini kaldırdığında yönelik her türlü pervasızlığı ve her türlü yani zincirlerinden boşanmış, freni boşalmış bir baskıyı eline alabiliyor. Şimdi bu dolayısıyla hem İsrail nüfusunun yüzde yirmi, yirmi beşini kapsayan İsrailli Araplar için büyük bir tehdit. Hem de İsrailli yani demokrasiyle yaşamak isteyen, Filistinlilerle yan yana yaşamak isteyen, iki çözümü savunan sivil toplum ve aktivistler için Yahudiler için bir tehdit."
İsrail ve Türkiye birbirine ne kadar benziyor?
Peki ya İsrail'deki son gelişmeler yargı, dokunulmazlık, hukuk devleti açısından Türkiye ile ne gibi benzerlikler ya da farklılıklara sahip?
İsrail'deki sistemi inceleyen İstanbul Üniversitesi'nden Anayasa Hukukçusu Dr. Volkan Aslan'a göre şaşırtıcı benzerlikler de var uygulamada farklılıklar da.
Aslan, İsrail'in bilindik anlamıyla bir anayasası olmadığı vurgusuyla başlıyor söze:
İsrail de Türkiye de bulundukları coğrafya itibarıyla Batı'ya kıyasla demokrasinin yaşatılması açısından çok daha zorlu koşullara sahipler, böyle bir ortak noktamız var. İsrail ve Türkiye'nin hem birçok ortak tarafı var demokrasi ve hukuk devletiyle alakalı sorunları açısından hem de farklılaşan tarafları var. İsrail'in çok kendine özgü bir yapısı var anayasal statüsü açısından. Bir kere İsrail'de dünyadaki birçok devletin aksine şekli anlamda bir anayasa yok. Baktığımız zaman İsrail Temel Kanunlarında İsrail Yüksek Mahkemesi günümüzde kullandığı yetkilerin aslında çoğunluğunun düzenlendiğini belirtmek pek de mümkün değil. Yüksek Mahkeme kendi verdiği kararlar eliyle aslında bu içtihadın, bu yöntemin önünü açmıştır. Türkiye'de ise bir anayasa adı verilen bir metin var, Anayasa Mahkemesi'nin yetkileri işte neler yapabileceği yazar. Elbette Anayasa Mahkemesi bazen bu sınırlara pek riayet etmemiştir. Bazen bu sınırları zorlamıştır. Ama şöyle bir ayrım yapmakta fayda var. Günümüzde Netanyahu'nun dediği gibi hani demokrasi, çoğunluk ne istiyorsa bunu yapabilir demokrasisi değil. Bu daha ziyade 18. yüzyıldaki demokrasi anlayışını ifade ediyor. Günümüzdeki demokrasi anlayışı çoğunluğun her istediğini yapabilmesi üzerine dayanıyor. Günümüzdeki demokrasi anlayışı çoğunluğun evet yönetme hakkını tanıyor. Ama çoğunluğun yönetirken aynı zamanda azınlık olanların, bunlar tabii teknik, dar anlamda azınlıklardan bahsetmiyorum. İktidar dışındaki siyasi görüşe sahip olanların diyelim sonrasında yönetme hakkına sahip olmasını, yönetime gelebilmesini güvence altına alan ülkede siyasi hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunduğu ve kullanıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi örgütlenme özgürlüğü gibi azınlıkların hak ve özgürlüklerin çoğunluk tarafından ihlal edilmediği, çoğunluğun anayasaya tabi olduğu ve her istediğini yapamadığı bir düzen ifade ediyor."
Bir dönem Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi olarak görev yapan Dr. Oğuz Çelikkol'a göre ise her ülkenin şartları değişik.
Dolayısıyla birbirleriyle karşılaştırma yapmamak gerekiyor:
Yani Netanyahu'ya sorduğunuz takdirde herhalde bu soruyu çok farklı bir cevap alacaksınız, İsrail hükümetine veya İsrail hükümetini destekleyen partilere sorduğunuz takdirde de... Muhalefete sorduğunuz zaman, işte sokaklara dökülen, üç aydan beri gösteri yapan insanlara sorduğunuz zaman farklı bir cevap alacaksınız. Yani bunun için, bunu anlayabilmek için İsrail vatandaşı olmak lazım."
Yargısal aktivizm konusunda iki ülke
İsrail'de hükümetin, bizzat Başbakan Netanyahu'nun eleştirilerindeki çıkış noktası İsrail Yüksek Mahkemesi'nin yargısal aktivizm konusunda dünyanın bir numarası olması.
Anayasa Hukukçu Dr. Volkan Aslan, "2010 öncesindeki Anayasa Mahkemesi ile İsrail Yüksek Mahkemesi'nin yargısal aktivizm yaparken belki benzerlikleri kavramsal olarak var ama tutumları bu açıdan 180 derece farklı" diyor:
İsrail Yüksek Mahkemesi baktığınız zaman parlamento çoğunluğuna rağmen hak ve özgürlükleri geliştiren kararlar vermiştir doksanlardan bu yana. Ama Türk Anayasa Mahkemesi genellikle 2010 öncesi için konuşuyorum. Verdiği kararlarla daha ziyade hak ve özgürlüklerin daha fazla korunmasına yönelik reformları engelleyen bir işlev görmüştür Türkiye'de. Böyle de bir farklılık söz konusu."
Filozof generalden rezerv birliklere rica
İsrail'de bir başka sorun ise "rezerv birlikler"...
2017 rakamlarına göre ülkede 630 bin kişi ordu için yedekte bekliyor.
Diğer pek çok ülkede silah altına yatan yoksul kesimken İsrail'de tam tersi.
İşte onlar "Rezerv görev için gelmeyeceğiz, bunun yerine protestoya gidiyoruz" diyor.
Yıl başında göreve geldiğinde "Ordunun siyasete bulaşmasına izin vermeyeceğim" diyen "filozof general" lakaplı Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, bir bakıma "Ne olur geri dönün" mesajı veriyor:
Kalpleri buruk bir şekilde yedek göreve gelmeme kararı alanlar, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) size ihtiyaç duyuyor. Sadece birlikte evimizi koruyacağız, birlikte eğitecek, hazırlanacak ve çalışacağız. Bu karmaşık zamanın zorluklarına karşı dik durmayı seçeceğiz. Büyük bir sorumluluğumuz var."
Likud ve muhalefet
Uzmanlara göre İsrail'de olup bitenler ülke ekonomisini de olumsuz etkileyebilir.
Yani muhalefete göre tehlikede olan sadece demokrasi değil.
Doç. Dr. Louis Fishman'a göre bu durum iktidar partisi içinde de gerilimleri beraberinde getirebilir:
Önümüzdeki birkaç haftada Likud'da çatlaklar görmeye başlayacağız. Ama biliyorsunuz, insanlar bu hükümetin düşmesi durumunda her şeyin biteceğini biliyorlar. Bu hükümetin bütünlüğünü korumak için mümkün olduğunca çok şey yapacaklar. Onlar biliyorlar ki bu hükümet düştüğünde, geçen seferki gibi muhalefetin bir adım önde olduğu bir durum olmayacak. Daha ciddi olacak. Yaptıkları şeylerden gerçekten ceza alacaklar gibi görünüyor en azından şimdilik. Altı ay sonra ne olacağını bilmiyoruz. Güvenlik konuları ve benzeri şeyler ne olacağını bilmiyoruz. Ama şu an için Netanyahu ve hükümeti destek açısından ciddi sıkıntı içinde gibi görünüyor. Dolayısıyla bu hükümeti kaybetmemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar."
Araştırmacı Bülent Şahin Erdeğer ise muhalefete işaret ediyor, asıl meselenin tek başına Netanyahu karşıtlığı olmaması gerektiğinden hareketle:
'Biz sadece Netanyahu'ya ve işte Netanyahu hükumetine mi muhalefet edeceğiz?' diye sormalılar kendilerine. Soruyorlardır da zaten bir kısmı. Yoksa 'Biz bu İsrail devletinin, devlet aklındaki bu dengede artık yani bir paradigma değişimine mi gitmeliyiz!' Çünkü aslında o paradigma bir süre sonra Netanyahu ve işte aşırı sağ hükumetine yol açtı aynı zamanda. Yani gökten zembille, Netanyahu ve aşırı sağ hükümet gelmedi. O işte o devlet paradigmasının bir sonucu ortaya çıktı. Dolayısıyla bu paradigmayı değiştirmeleri gerekiyor. Aslında muhalefetin yapısal olarak böyle bir söylem geliştirmeleri gerekiyor."
Yargı reformuyla bakanlar danışmanlarından kurtuluyor!
Ve bugünlerde İsrail'deki yargı reformunun üzerine pek de konuşulmayan bir başka detay.
Bakanların danışmanlarının artık kafaya göre atanması.
"E, ne var bunda?" diyebilirsiniz.
Neden önemli olduğunu Dr. Volkan Aslan anlatıyor:
Çok garip bir kurum olarak gelebilir ama İsrail'de bakanların bazı danışmanları var, hukuk danışmanları. Hukuk danışmanları bakanların istediğine göre atamıyor. Tamamen liyakate göre atanıyor. Ve bakanların faaliyetleriyle alakalı olarak ortaya koydukları görüşler bağlayıcı oluyor. Yani her bakanlık için ayrı bir denetim organı gibi bir danışmanlık statüsü var. Reform bunların da bu liyakate dayalı statüsünün tamamen ortadan kaldırıp hani bakanların istediği gibi hukuk danışmanlarının statülerini değiştirmeye yönelik bir reform öngörülüyor. Düşünsenize hukuki danışmanları var siyasilerin, bakanların, milletvekillerinin. Onların görüşü bağlayıcı ve bazen bakanın siyasi yönde istemediği şekilde görüş bildiriyorlar."
© The Independentturkish