Lübnan’da siyasal kriz federalizm tartışmasını alevlendirdi

Devletin çöküşü, Lübnan’da ‘federalizm’ seçeneği konusunda tartışmalara kapı araladı

Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)

Lübnan tarihi, 1920’de Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından bu yana bir mezhep ve kültür çoğulculuğu ülkesinin tanık olduğu siyasi ve mezhepsel çatışmalarla dolu. Bu nedenle her önemli aşamada, bazılarının kafasında federalizm önerileri ve bazen de bölünme söylemleri gündemleşiyor. Bu, her etnik ya da dini kimliğin başka bir kimliğe boyun eğmemek üzere kendi kendini yönetmesine yol açıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Son yıllarda ve genellikle mezhepçi bir boyut kazanan siyasi bölünmelerin zirvesinde Hristiyan bileşen içerisindeki sesler, ‘Hristiyanlar kendi aralarında bir mezhepten başka mezheplere geçmesin veya cemaatler dağılmasın diye’ federalizm çağrısında bulunuyor. Bu önerme için birçok yaklaşım var. Şarku’l Avsat’a konuşan Kaliforniya’daki Claremont Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Prof. Dr. Hişam Ebu Nasif, “Mezhepler arasındaki ilişkileri savaşlardan ve işgallerden uzak, barış içinde yönetmenin tek yolu federalizmdir” diyor.

Çok kimlikli kozmopolit bir toplumun işlerinin merkezi bir devlet aracılığıyla yönetilemeyeceğini savunan Ebu Nasif, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Lübnan’da 100 yılı aşkın bir süre önce kurulan üniter devlet, tarihi savaşlarla dolu ve çok sayıda çelişki nedeniyle yalnızca uzun sürmeyen kırılgan ateşkeslerden yararlandı” dedi. Dini yapıların ve kimliklerin, yıllar ve on yıllar boyunca değişmeyen kişilikleri ve tarih okumaları olduğunu belirten Ebu Nasif, tarafsızlığıyla İkinci Dünya Savaşı’na karışmaktan kaçınmayı başaran İsviçre’nin yaptığı gibi Lübnan’da yönetişimin, federalizm ve tarafsızlık yoluyla olması gerekliliğini vurguladı.

Osmanlı’daki federatif yönetime özlem sürüyor

Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki federatif Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı döneminin sona ermesinden ve Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından başlayarak tarihi boyunca federalizmin Lübnanlıların özlemini duyduğu bir yönetim biçimi. Bu durum, Siyasi Maronizm olarak bilinen iktidar ve Müslümanların mağduriyet duygusunun gölgesinde doruk noktasına ulaştı. Ancak kısa süre sonra Arap milliyetçisi Nasırcı dalgayla ortadan kayboldu ve 1970’li yılların ortalarında ise yeniden ortaya çıktı. Seyyidetu’l Cebel Toplantısı Başkanı eski Milletvekili Faris Said ise bu meselenin, ‘devletin çöküşünden ve grupların yardımcı garantiler aramaya zorlandığına tanık olduğumuz her aşamadan kaynaklandığını’ söyledi.

“Şu an Hristiyanlar ve belki başkaları da garantilerinin coğrafyanın bir kısmını bölmek ve kuruluşlarını bunun üzerine kurmak olduğunu sanıyorlar” diyen Said, Şarku’l Avsat’a “Bu mesele, Lübnanlılar tarafından iç savaş sırasında yaşandı. İklim et-Tuffah’ta (Lübnan’ın güneyi) Şiiler (Emel-Hizbullah) arasındaki çatışma, Kafrşima ile el-Medfun bölgesi (Cebel-i Lübnan) arasındaki Hristiyanlar arasındaki çatışma ve Beyrut’taki kamplar savaşında Sünni-Şii iç çatışması gibi çatışmanın her mezhebe ve aşirete yansıması için en kolay yoldu. Tüm bu savaşların ortak paydası, kolektif güvencenin, yani devletin güvencesinin yıkılmasıdır” açıklamasında bulundu. Faris Said, “Hizbullah, tecrübesinin yeniden üretilmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik ediyor. Böylece ülkedeki diğer taraflar da Hizbullah’ın fiilen ürettiği özerkliğin ideal model olduğunu söylemeye başladılar. Çünkü Hizbullah kendi mezhebi için sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler sağlıyor. Bir de ordu ve devlete paralel kurumlar kurdu. Hizbullah’ın avantajı, yurt dışında İran üzerinden güç kazanması ve onsuz Lübnan içinde bir devlet kuramamasıdır” ifadelerini kullandı.

Öyle görünüyor ki federalizm fikrini harekete geçiren nedenler, iç savaşın ve Hizbullah’ın silahlı yapısının devletin iradesi üzerindeki vesayetinin ötesine geçiyor. Bu noktada Hişam Ebu Nasif, “Hizbullah’ın devletin karar alma mekanizması üzerindeki kontrolü, Lübnan’ı ve kurumlarını sabote etmede önemli bir faktördür. Lübnan’ın tarihi çatışmalarla doludur. Hizbullah, Cebel-i Lübnan’ın mahalleleri arasındaki çatışmalar döneminde veya iç savaşın başlangıcında mevcut değildi. İç savaşın mantığı bir şeydir, devletin çöküşü başka bir şeydir. Bu nedenle üniter devlet sisteminin başarısızlığını federalizme atfetmek doğru değildir” ifadelerini kullandı. Ebu Nasif, üniter devlet çatısı altında Hristiyanlar için gerçek bir tehlikenin varlığına dikkati çekerken, siyasi mezhepçiliğin ortadan kaldırılmasından duyduğu korkuyu dile getirdi. Ayrıca “Siyasal kimlikçiliğin kaldırılmasının, Hristiyanların ortadan kaldırılması anlamına gelmediğini kim söyledi?” diye soran Hişam Ebu Nasif, “Eşitlik kalırsa, Hristiyanlar Müslümanlara oy verecek demektir. Bu nedenle bir mezhebin diğerine hakimiyetini ancak federalizm önleyebilir. 100 yılda devlet kuramayacaksak bu devleti ne zaman kuracağız? Bu rejim altında 50 yıl daha beklersek, Lübnan'da tek bir Hristiyan bile kalmayacak” şeklinde konuştu.

Federalizm çağrısı, yalnızca Lübnan’da bir mezhep veya unsur kendini marjinal hissettiğinde ortaya çıkıyor. Bu çerçevede eski Milletvekili Faris Said, bazılarının ‘Hizbullah tecrübesini benimseme arzusu’ konusunda uyarıda bulundu. Said, “Hizbullah tecrübesini kim tekrarlamak isterse İsrail, Türkiye veya İran gibi yabancı bir ülkeden yardım istemeli ki bu da Lübnan’ı kimlikler arası kalıcı savaşların içine sokmak anlamına geliyor. Hizbullah, Lübnan’da hukuk kurallarına saygı göstermediği için bir arada yaşama kavramını yok etti. Silahlı bir örgüttür ve başkalarının silah taşımasına izin vermez. Demokrasi kurallarına da saygı göstermez. Öyle ki hiçbir taraf, seçimlerdeki başarısını kullanamıyor. Bu nedenle bazıları yanlış seçeneğe gitmenin kurtuluş olduğuna inanıyor” diyerek, “Tüm Lübnanlılar arasında hak ve görevlerde eşitliği garanti eden bir devlet dışında, tüm Lübnanlılar için bir çözüm yoktur” dedi.

Bazı Hristiyanlar, Suriye’deki iç savaşın Lübnan’a sıçramasından duyulan endişe nedeniyle ve Mişel Avn liderliğindeki Lübnan ordusunun bir kısmı ile Lübnan’daki işgalci Suriye ordusu arasında “Kurtuluş Savaşı” olarak bilinen savaşın patlak vermesinden sonra 1989’da federal projeyi yeniden ön plana çıkardılar. Bu bağlamda Milletvekili Faris Said, “Tarih tekerrür ediyor. Bugün İran silahlarından duyulan korku bazı insanların federalizm hayallerini teşvik ediyor. Çözüm tüm Lübnanlılar için aynıdır. Herkesi koruyan ve aralarında eşitliği garanti eden gerçek bir devletin kurulmasıdır. Grup kıyaslamalarına dayalı çözümler üretebileceğine inananlar yanılıyor ve kuruntu içindedir. Daha önceki deneyimler bu ifadelerin doğru olmadığını kanıtlamıştır” açıklamasında bulundu.

Hristiyanların garantisi

Mezhepsel bir boyut kazanan iç çatışma yoğunlaştığında ton, federalizm veya bölünme seçeneğine dönüyor. 1976-1977 yılları arasındaki Seyyidetu’l Bir Konferansı’nda, Ulusal Blok Partisi siyasi büro üyesi Avukat Musa Prince, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’daki siyasi karar üzerindeki etkisiyle Lübnan’daki Hristiyanlar için bir garanti olarak federalizm meselesini gündeme getirdi. Bu, Hristiyan bölge içinde ‘etnik temizlik’ gerektirdi. Filistinliler, Nabaa ve Tel ez-Zaater bölgelerinden (Beyrut’un doğusu) Beyrut’un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarına sürüldü. Durum, tüm Lübnan bölgelerine şiddetin getirilmesiyle sona erdi.

Eski Bakan Raşid Derbas, federalizm çağrısının “ne eksik ne de fazla teorik ve söylemsel kirliliğe” yol açtığına dikkati çekti. Derbas, “Federalistlerin hayallerindeki en tehlikeli şey, başkalarının kültüründen uzak bir kültürel vizyona sahip olduklarına olan inançlarıdır” dedi.

Derbas, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Hristiyan toplulukların kendilerini İslam kültüründen uzaklaştırabileceklerine inananlar yanılıyor. Çünkü Hristiyanlar, 14 asırdan fazla bir süredir İslam kültürüyle yaşıyorlar. Aralarında alimler, hukukçular, yazarlar ve düşünürler vardı ve bir zamanlar İslam devletinin bir parçasıydılar” şeklinde konuştu. Federal önerileri, ‘sahipleri onları bu seçeneğe, yani gücün ikiliğine götüren gerçek nedenleri görmezden geldikleri için uygulanamaz olan, yalnızca yanılsama ve hayal gücü’ olarak nitelendirdi. Baro eski başkanı ve önde gelen bir hukuk otoritesi olan Bakan Derbas, dünyada ikili iktidarla yaşayan hiçbir ülkenin bu sonuca ulaşmadığını dile getirdi. “Dökülen İslam kanı, daha çok Hristiyanların mı yoksa Müslümanların mı? Hristiyanlar daha çok Müslümanlar tarafından mı yoksa Hristiyanlar tarafından mı öldürüldü?” diye soran Derbas, “Hiç kimse bizi Müslüman olarak Hristiyan kültürümüzden de ayıramaz. Biz Katolik okullarında okuyanlarız. Sorun, bir grubun çıkarlarını diğerinin pahasına değil, vatandaşların çıkarlarını güvence altına alması gereken kamu politikalarındadır” ifadelerini kullandı.

Raşa İtani

Öte yandan Federasyon Daimî Konferansı Genel Koordinatörü Müh. Raşa İtani, “Federalizm talebi, yolsuzluğun yaygınlaşması ve eyalette mezhepçi partilerin hakimiyetinin ardından 2016 yılında ciddi bir şekilde başladı” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Itani, “Federalizm çağrısı, çalışmaların merkezi bir sistemin devlet kuramayacağını göstermesinin ardından geldi. Federal sistem, çoğulcu bir ülke için ideal çözümdür. Bugün bu ihtiyaç, cumhurbaşkanlığı ve hükümet boşluğu ve yasama kurumunun bozulması dahil, Lübnan’ın yaşadığı trajedilerden sonra her zamankinden daha fazladır” dedi.

İtani, “Beyrut, ister 7 Mayıs 2008’de, ister 2015’teki atık krizi, ardından 19 Ekim (Ekim) 2019 devrimi, küresel bir felaket oluşturan ve kimseden hesap sorulmayan Beyrut limanı patlaması sırasında olsun başkentin yaşadığı güvenlik kargaşasının nedeni olan merkezi sistemin başarısızlığının bedelini fazlasıyla ödedi” ifadelerini kullandı. Raşa İtani ayrıca, kanunsuzluk içinde yaşayan Lübnan’ın aksine, federalizm altında yaşayan, istikrar ve refaha tanık olan ülkelerden örnekler verdi.

 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU