İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kısa bir süre önce açık sözlülükle yaptığı açıklama İsrail'in gerçek ve tutarlı ideolojik stratejik konumunun net bir ifadesidir ve kimse için bir sır da değil.
Ancak İsrail hükümetleri, İsrail'in varlığını reddeden radikal Arapların ve Filistinlilerin tutumlarının değişmesi halinde İsrail'in de değişebileceğiyle ilgili esnek bir söylem öne sürüyorlardı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Washington, Moskova, Avrupa başkentleri ve birçok Arap başkentinin bu konudaki tutumu da mevcut gerçekliği 'güzelleştirmeye' katkıda bulundu.
Netanyahu yavaş yavaş gerçek düşüncesini dile getirerek Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında yapılan Oslo Anlaşmaları'na, anlaşmanın iki devletli çözüm olarak adlandırılan bir Filistin devletinin kurulması müzakerelerine bir pencere açtığı gerekçesiyle karşı çıktı.
Genel seçimlere "Filistin devletine hayır" sloganıyla katılan Netanyahu, İsrail tarihinin en sağcı ve en fanatik hükümetinin son kabine toplantısında "bir Filistin devleti kurma fikrini kökünden sökmek için çalışma" çağrısında bulundu.
Bir fikri kökünden söküp atmak bir yanılsamaysa o zaman İsrail bu yanılsamayı Batı Şeria'da yerleşim birimleri inşa ederek ve bir Filistin devletinin kurulması için toprak bırakmayarak gerçeğe dönüştürüyor.
Netanyahu Oslo Anlaşmaları ile kurulan, müzakere politikasını benimseyen ve silahlı eylemden vazgeçen Filistin Yönetimi'ni zayıf görüyor, zayıflatmak için elinden gelen her şeyi yapıyor ve ona ne olacağıyla ilgilenmediğini söylüyor.
Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger günlerinden eski Başkan Donald Trump'ın damadı Jared Kushner günlerine kadar ABD'nin yönettiği barış süreci aslında bir aldatmacadan başka bir şey değildi.
Martin Indyk, 'Master of the Game: Henry Kissinger and the Art of Middle East Diplomacy' (Oyunun Ustası: Henry Kissinger ve Orta Doğu Diplomasi Sanatı) adlı kitabında Kissinger'ın kendisine "Uzlaşı olacağını bir an bile düşünmedim" dediğini aktarıyor.
Kissinger'ın asistanlarından biri olan Indyk'ye göre Kissinger'ın barış sürecinde istediği barış değil, süreç ve bölgesel düzen arayışıydı ve İsrail'e yeteneklerini geliştirmesi için, Araplara ise çatışmadan bıkmaları ve güçlü bir komşu olarak İsrail ile çalışmanın faydalarını anlamaları için zaman tanımaktı. İsrail'in bekası ABD'nin için vazgeçilmezdi.
Eski Başkanlar (Jimmy) Carter ve (Bill) Clinton'la Kissinger sonrası süreçte Mısır ve Ürdün oyundan çıkarıldı ve Filistinliler iktidardan uzaklaştırıldı.
Suriye ve Lübnan ise oyunda kaldı. Çünkü Suriye'nin eski Devlet Başkanı Hafız Esed, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri ile ilgili teklifleri reddetti ve İsrail ile barış anlaşmasının çıkarına olmadığını düşündü.
Eski Başkan Clinton, anılarını kaleme aldığı 'My Life' (Hayatım) adlı kitapta, ABD'nin arabuluculuğunda Suriyelilerle yapılan doğrudan müzakereler sırasında Netanyahu ile arasında geçen şu diyalogu aktardı:
Clinton: Suriyeliler size gereken her şeyi verdiler, öyleyse neden onlara bir şey vermiyorsunuz?
Netanyahu: Suriye Golan Tepeleri'ni zorla alabilir mi?
Clinton: Hayır.
Netanyahu: Öyleyse zorla alamayacakları şeyi onlara neden vereyim?
Bu, Filistinlilerin ve Arapların yanı sıra İran liderliğindeki sözde 'direniş ekseninin' karşı karşıya olduğu yeni bir meydan okuma.
Bir anlaşmaya varabilmek için yapılan müzakereler çıkmaza girerken hakim hava Filistin'in 'çember ülkeler' yani Mısır, Suriye, Ürdün ve Lübnan tarafından kurtarılması sloganının atıldığı 1948 yılında İsrail'in kurulmasından sonra hüküm süren atmosfere benziyor.
Ancak barış anlaşmalarıyla bu çember kaldırıldı ve İran'ın başını çektiği direniş ekseninde sıkça dillendirilen 'yeni çember' Gazze, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'i kapsıyor.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yeniden silahlı direnişe geçmeleri düşüncesi dayatılıyor gibi görünüyor.
Burada sorulması gereken soru şu:
Gerçekten İsrail ile topyekun bir savaşa girilmesi olasılığı var mı?
İsrail, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Herzi Halevi'nin açıklamalarıyla "ABD'nin yardımı olmadan bile İran'a önleyici bir saldırı başlatmaya hazır" olduğunu ilan etti.
Direniş ekseni ise her gün İsrail'le topyekun bir savaşa gitmekten bahsediyor. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant da "Belli başlı noktalardaki çatışmalar döneminin sona erdiğini, yeni bir çember oluştuktan sonra artık tüm cephelerde savaş olduğunu" ilan etti.
İsrail'in topyekun bir savaşa ihtiyacı yok, çünkü toprakları o kontrol ediyor.
Peki İran, iki devletli çözüme karşı olduğunu ilan ettikten sonra da İsrail'le topyekun bir savaşa girmeyi göze alacak mı?
Bunun cevabını vermek oldukça güç. Ancak 'füze çemberinin' Filistin'i özgürleştirmek için değil, Tel Aviv'in Tahran'a saldırmasını engellemek olduğu görüşü hakim.
Zira Filistin'in özgürleştirilmesi ile molla rejiminin savunulması arasında büyük bir fark var.
Independent Arabia