Evet, geçen hafta Los Angeles'taki BeautyCon'da düzenlenen bir panelde Priyanka Chopra'ya "Jai Hindi" (Hindistan'a zafer) tweet'i hakkında soru soran kız benim.
Pakistan'la gerilimin tırmandığı şu günlerde Hindistan ordusuna açık bir destek mesajı içeren bu tweet bazılarına zararsız görünebilir. Ancak zamanlama her şeydir. Ülkenizde en yüksek çıkan seslerden birine sahip olduğunuzu hayal edin. Şimdi bu sesi, insanlar arasında köprüler kurmak yerine husumet oluşturmak için kullandığınızı düşünün.
Güzellik ürünleri için tasarlanan bir konferansta jeopolitiğin ön plana çıkması ve temel ilgi odağı olması garip gelebilir. Bu yüzden biraz bilgi sunacağım.
Bir zamanlar takdir ettiğim ünlü birisinin, Chopra'nın BeautyCon'da olacağını biliyordum. Oraya eski dostlarla irtibat kurmak ve kanaat önderi tanışma etkinliklerine destek verme niyetiyle gitmiştim. BeautyCon'a vardığımda, Keşmir'deki durum uluslararası hüviyet kazanmıştı. Yine de mevzunun benim için bu kadar gerçek ve kişisel bir mesele haline geleceğini beklemiyordum. Konuyu dolaylı olarak önce Chopra gündeme getirdi.
Bilmediğim şeyse az sonra tüm bu insanların en önünde ayağa kalkıp, Chopra'nın aylar önce yaptığı bir şeye meydan okuyor olacağımdı. Askeri müdahaleyi kamu önünde savunan birinin, Keşmir'deki gerçek durumdan ve Twitter'daki eylemlerinden soyutlanıp güzellik kraliçesi gibi sahnede kurulmasını izlemek benim için zordu.
Netleştirmek için şunu belirteyim, soruları önceden planlamadım. Sadece oradan geçiyordum ve Chopra'nın "komşularımızı sevmeliyiz" dediğini duydum. Bir şey söylemek zorundaydım. Yurtsever olduğunu iddia ediyordu ama gerçekte milliyetçilik yapıyordu. Bu ise tehlikeli bir şey. Sadece iyi niyet elçisi ünlüler için değil, Hindistan alt kıtasında yaşayan milyarlarca insan için de tehlikeli. Her iki tarafın da artırdığı askeri gerilimin sonuçlarını ilk hisseden bu insanlar olacak.
Keşmir, hem Hindistan hem de Pakistan tarafından üzerinde hak iddia edilen, Güney Asya'daki ateşli bir bölge. Dünyanın bu bölgesi on yıllardır, birbirine şüpheyle yaklaşan nükleer güçler arasındaki bir savaşın eşiğinde bulunuyor. Son haftalarda, her iki tarafın da saldırganlığı nedeniyle durum, savaşın eşiğine yaklaştı.
Bu, BeautyCon veya UNICEF elçiliğini fazlasıyla aşan bir durum. Bu, liderlerimizin ve kamuya mal olmuş kimselerin ikiyüzlülüğüne işaret etmekle alakalı. Günümüz dünyasında söylediğiyle yaptıkları uyuşmayanlardan oluşan arkası kesilmeyen bir insan seli var ve buna karşı giderek daha da duyarsız hale geliyoruz. Twitter'dakilerden, haberlerde konuşan kafalardan, hatta Beyaz Saray'a kadar, işlerin takip edilmesi çok zor biçimde radikal bir değişime uğradığı açıkça görülüyor.
Keşmir hakkında bir şeyler yapmamızın zamanı geldi. Bu sahte ifade ve eylemlere işaret etme zamanı geldi, çünkü yaralı dünyamızı iyileştirmek için ihtiyacımız olan şey bu.
Yazar Arwa Mahdawi'nin bu hafta başlarında belirttiği gibi, kurumlara duyulan güven eksikliği, iyi niyet elçisi ünlülerin doldurmakta olduğu bir boşluk yarattı. Bunun tehlikeli olduğunu düşünüyorum, çünkü bir ünlü konuştuğunda, ne sebeple olursa olsun, ne söylerse söylesin, yorumları temsil ettikleri kurum ve kuruluşlarca desteklenemediğinde bile bir hesap vermezlik söz konusu.
Bireysel seslerimizin zannettiğimizden daha güçlü olduğunu hatırlamamız lazım. Güç sahiplerine karşı doğruları BeautyCon'da veya BM'de dillendirmeliyiz, nerede dile getirdiğinizin bir önemi yok, çünkü doğruları söylemek her yerde gerçekleştirebileceğimiz bir şey. Bunu evlerimizden ya da Washington Post muhabiri Niha Masih veya Reuters muhabiri Devjyot Ghoshal gibi Srinagar sokaklarından gerçekleştirebiliriz her ikisi de durumun neye benzediğini gerçek zamanlı olarak paylaşıyor.
Öyleyse ayrıcalıklı ve güçlü olanlara işlerini yapmalarını hatırlatmaktan bizi alıkoyan nedir? Liderlere beklentilerimizi karşılayamadıklarını söylememize mani olan nedir? Belki de sosyal medyadaki tepkilerden korkuyoruz. Sözlerin çarpıtılması veya iğneleyici yorumlarla küçümsenmesi gerçek bir olgu ve her zaman yaşanıyor.
Kanaat önderlerine ve aktrislere odaklanmanın karşılığında önemli sesleri ve bakış açılarını yitiriyoruz. Gerçekte olup bitenleri yitiriyoruz. Birbirimizi daha açık seçik anlamamıza yardımcı olacak doğru ve özgün haberleri kaçırıyoruz. Bilirsiniz işte, bir UNICEF elçiliği rolünün neleri kapsayacağına dair benim kafamdaki tahayyül gibi.
Mikrofonu elime birilerini ayıplamak veya iltifat almak ya da gerçekten barış fikrini yaygınlaştırmak için çabalayan insanlardan rol çalmak için almadım. Amacım bir UNICEF elçisinin, ulusal kimlik ve bağlılıkların ötesinde barışı savunmak manasına gelen bir unvan sahibinin, yorum ve eylemlerinin kişisel bağlılıklarıyla değil, görevleriyle aynı çizgide hareket etmesi gerektiğine işaret etmekti.
Özel biri değilim ama bir sesim var ve biri yapmacık davrandığında bunu bilirim. Aramızda yeteri kadar kimse liderlerimizi sorumlu tutacak cesarete sahip olduğunda öykünün yönünü de değiştirmeye başlayabiliriz. Bu sayede belki diğerleri de aynısını yapmak için ilham alacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent