Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de milliyetçilik yükselişte.
14 Mayıs seçimlerinin en dikkat çekici sonuçlarından biri, bu yükseliş oldu.
1 Kasım 2015'teki genel seçimde MHP yüzde 11,08'lik oy almıştı.
MHP ve İYİ Parti'nin seçime ayrı girdikleri 2018'deki toplam oy oranları ise yüzde 21'e yaklaştı.
2021'de Zafer Partisi'nin kurulması sonrasında, milliyetçi oy oranı toplamı daha da arttı.
14 Mayıs'taki genel seçimde MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi'nin aldıkları toplam oy yüzde 23'ü aştı.
Milliyetçi camiada son yıllarda yaşananları ve 14 Mayıs seçimi ışığında Türkiye'de milliyetçiliğin geldiği noktayı Şevket Apuhan, Bahadırhan Dinçaslan ve İlteriş Ergun'la konuştuk.
Görüş aldığımız isimlere göre milliyetçi oyların potansiyeli, son seçimde ulaşılan oranın çok daha üzerinde.
Geçmişte daha muhafazakâr bir tablo çizilirken günümüzde seküler milliyetçiliğin öne çıktığını belirten uzmanlar, Türkiye'de milliyetçiliğin çeşitlenmesini değerlendirdi.
"İYİ Parti'nin muhafazakâr seçmene açılma kaygısı, Özdağ liderliğinde yeni partinin yolunu açtı"
Ekonomist-yazar Şevket Apuhan'a göre Türkiye'deki milliyetçilik günümüzde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile anılsa da MHP'nin milliyetçilik temsilinde sorun yaşadığı geniş kitleler tarafından kabul görüyor. Bu görüş temelli yükselen İYİ Parti gerçeği karşımızda duruyor. İYİ Parti'nin bir anlamda milliyetçilikle sınırlı kalmaması ve muhafazakâr seçmene açılmak gibi bir kaygı gütmesi ise partideki bir grup milliyetçinin Ümit Özdağ liderliğinde yeni bir parti kurmasının yolunu açtı. Diğer taraftan Büyük Birlik Partisi (BBP) de kendisini milliyetçi / ülkücü olarak tanımlıyor. Hal böyle olunca kendisini milliyetçi olarak tanımlayan ancak MHP'yi de kendini temsilden uzak gören kitlelere ulaşıldı ve sonuçta her parti kendisine yakın bir seçmen çevresine ulaştı.
"Milliyetçilik çeşitleniyor, özellikle genç nesillerde bu okuma sekülerlik üzerinden yapılıyor"
Bugün gelinen noktada milliyetçiliğin çeşitlendiğinin net şekilde görüldüğünü kaydeden Apuhan, "Bunu, kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan her bireyin asgari müştereklerde birleşebilmesi şartıyla normal karşılıyorum. Şüphesiz üzerinde yaşadığımız coğrafya da bu çeşitlilik de önemli bir etken. Türkiye için geleneksel diyebileceğimiz bir fikir, milleti din ile beraber tanımlıyor. Özellikle genç nesillerde bu okuma sekülerlik üzerinden yapılıyor. Sayıları çok az olmakla beraber daha ileri boyutta millet kavramına hassasiyetle yaklaşıp, bir bakıma ince eleyip sık dokuyarak Türklüğü tanımlayan gruplar da var. Bu çeşitliliği bir ayrışma doğurmadığı sürece olumlu karşılıyorum. Hatta bu tartışmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.
"Milliyetçilik güdüsüyle kullanılan tercihlerin yüzde 60’ın üstünde bir yer tuttuğunu düşünüyorum"
Milliyetçi oyların toplamı yüzde 23'ü aştı. Ancak göçmen politikaları-güvenlik riski ve ekonomideki negatif gidişat nedeniyle birtakım tepki oylarının geldiği ifade ediliyor.
Yani bir kesimin milliyetçi olmadığı halde oy verdiği, önümüzdeki dönemde bu sorunların çözülmesi halinde desteklerinin azalacağı yorumları yapılıyor.
Şevket Apuhan ise bu görüşü karşın şu değerlendirmede bulundu:
Olabilir... Ancak kendisini milliyetçi olarak tanımlamadığı halde bu yüzde 23'ün içine giren insanlardan daha çok kendisini milliyetçi olarak tanımlayan ancak bu halkanın dışında oy tercihinde bulunanlar var. Yani milliyetçi oyların, milliyetçilik güdüsüyle kullanılan tercihlerin bugün Türkiye'de aslında yüzde 60'ın üstünde bir yer tuttuğunu düşünüyorum."
"Farklı beğeni ve taleplere yönelik milliyetçilik arzı arttıkça, seçmene tercih fırsatı sağlanıyor"
Milliyetçi partiler bölündükçe oy oranlarındaki artışı bir nevi ürün çeşitlendirmesine benzeten yazar ve siyaset iletişimcisi Bahadırhan Dinçaslan ise farklı beğeni ve taleplere yönelik milliyetçilik arzı arttıkça, seçmene bu yönde tercihte bulunma fırsatının sağlandığına vurgu yaptı.
Bu yüzden toplam oyun arttığını söyleyen Dinçaslan, "MHP'ye veremeyecek öncelik ve taleplere sahip olanlar, İYİ Parti'ye, ikisine de tepkili olanlar zaman zaman yükselen tepki ikonlarına oy veriyorlar. Cem Uzan dahi milliyetçi sayılabilecek bir vurgu taşıyordu, unutmamak lazım" ifadelerini kullandı.
"Bir kesim yeni yeni milliyetçi oluyor"
14 Mayıs seçiminde yüzde 23'ü aşan milliyetçi oyların bir bölümünün tepki oyu olduğu ve aslında milliyetçi tabandan gelmediği yorumlarına katılmadığını dile getiren Bahadırhan Dinçaslan, "Bir kesim milliyetçi olmadan milliyetçi oy vermiş olmadı. Bir kesim yeni yeni milliyetçi oluyor. İdeolojik tutumları benimsemeniz için bir gerekçe lazımdır. Kaçak göçmen sorunu bir kısım Türkler için bu gerekçeyi sağlamış oldu. Sahil bölgelerine göç nasıl bu bölgelerde MHP'nin güçlenmesini tahkim ettiyse, ülke çapındaki göç sorunu bir bütün olarak milliyetçi tabanı güçlendirdi. Bu insanlar 'milliyetçi olmadığı halde milliyetçilere oy veren' insanlar değiller, taze milliyetçiler" yorumunu yaptı.
"Milliyetçiliğin yükselişinin temel nedenleri ekonomi ve güvenlikteki değişiklikler"
Siyaset bilimci ve akademisyen İlteriş Ergun da benzer görüşleri paylaştı.
Milliyetçi oylardaki artışın Türkiye'ye özgü bir durum olmadığını savunan Ergun; Macaristan'da Orban, Fransa'da Le Pen, İtalya'da da Meloni gibi isimler öne çıkarken, İsrail'de Netanyahu'nun geri dönüşüne işaret etti.
Ortadoğu'nun neredeyse tamamında da benzer bir tablo yaşandığına dikkati çeken Ergun, şunları kaydetti:
Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve Lübnan'da neo-Baasizm'in (yeni Baasçılık), İsrail'de neo-Siyonizm'in, Türkiye'de neo-Kemalizm'in yayıldığını görüyoruz. Seküler milliyetçi form, yurttaş temelli milliyetçiliği görüyoruz. 3 milliyetçi partiye baktığımızda Arap birleştirmeciliği üzerine kurgulanmayan, neo-Kemalist hat etkili oluyor. Korumacı milliyetçi ideoloji oluştu. Tam da Türkiye'nin ekonomik ve siyasi sorunlarının ilacı olarak ortaya konuldu. Paternal- üstün otorite- koruyucu, korumacı bir liderle bu sorunun çözülebileceği fikri doğdu. Erdoğan bu durumu gördü ve güvenliği değiştiremeyeceğinden, partisini muhafazakarlıktan sağ milliyetçiliğe çekti."
İteriş Ergun'a göre milliyetçiliğin yükselişinin iki temel nedeni var. Bu yapısal faktörler; ekonomi ve güvenlikteki değişiklikler. Ekonomi ayağına bakılacak olursa, yine ulus-devlet temelli modele giriliyor. Devletin ön planda olduğu, korumacı planlı bir ekonomi öne çıkıyor, neo-liberal politikalar çözülüyor. Güvenlik ayağı dikkate alındığında ise düzensiz göçe tepkiler büyüyor; ekonomilerin küçülmesi ve kapanmasıyla kitlesel göç artıyor.
"Muhafazakâr siyasetin pastası daralırken milliyetçiliğinki arttı"
Türkiye'de milliyetçiliğin oy potansiyelinin yüzde 23'ten çok daha büyük olduğunu savunan Ergun, bunu 3 partiden ibaret sananların büyük yanılgıya uğrayacağını ifade etti.
Partilerin seçmeni ikna ettiği görüşüne de katılmadığını belirten Ergun, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
Dalga büyük ama içerisine alıp sürdürebilecek milliyetçi kurumsal organizasyon yok Türkiye'de. Bir parti bu dalgayı yakalarsa çok daha büyüyecektir. Parçalı yapıdan kaynaklı olarak milliyetçi seçmende kafa karışıklığı oluşuyor. AKP'den partiden kopmaya eğimli olan milliyetçi kesim var. Bir kesim seçmenin gözünde hala AKP'yi en milliyetçi parti olarak gözüküyor. Aslında milliyetçi pasta yüzde 25'ten çok daha büyük. AKP de bu yüzden milliyetçiliğe döndü. Altılı Masa'daki temsil krizinin kaynağı burası; oyu olmayan toplumda ideolojik kadro ve seçmen olarak karşılığı olmayan partilerin gidişatla ilgili başat aktör olarak devrede olmasıydı. Muhafazakâr siyasetin pastası daraldı, eski karşılığı yok. Dünyada da bu böyle ama Türkiye'yi hala 80'li yıllarda zannediyorlar."
“Türkiye’deki milliyetçilik şu sorulara cevap vermek zorunda”
"Türkiye'de milliyetçi bir liderin ortaya çıkması ve güçlü bir kurum yaratması gerekli. Oluşan bu büyük dalganın üzerinde sörf yapacak, güçlü, karizmatik bir lider ve organizasyon (parti) eksik" diyen Ergun'a göre Türkiye'deki milliyetçiliğin geldiği noktada cevap arayan sorular mevcut:
Türkiye'deki milliyetçilik şu sorulara cevap vermek zorunda. Biz kimiz? Neden buradayız? Bundan sonra neler yapacağız? Bundan sonra kimlik inşasına girişebilir ve milliyetçi lider önderliğinde daha güçlü yürüyebilir."
"Üçüncü yolcu milliyetçiliğin var olduğunu görüyoruz"
Seçimin öne çıkan isimlerinden olan Ata İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan'ı da sorduğumuz İlteriş Ergun'a göre verilen oylar şahsından ziyade yapısal faktörlere bağlı. Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce'nin dışında aday çıkmasının önemli olduğunu dile getiren Ergun, 3 ay öncesine kadar hiçbir siyasi oluşumda adı geçmeden, heyecan yaratmadan Oğan'ın bu şekilde öne çıkmasının toplumsal talebin varlığına işaret ettiğine değindi. Ergun, "Temsil edilme hissiyatıyla kümelenmişti seçmen. Üçüncü yolcu milliyetçiliğin var olduğunu görüyoruz. Son kertede İYİ Parti kendisinden beklenen çıkışı ve kimlik inşasını yapabilirse o oylar oraya evrilebilir" dedi.
"Sinan Oğan'ın ideolojik, jeopolitik konumuyla seçmen arasında bağ yok"
Ergun'a göre Sinan Oğan'ın ideolojik, jeopolitik konumuyla seçmen arasında bir bağ yok. Dolayısıyla kendisine verilen oyları yönlendiremez ve parti kursa bu seçmenin yüzde 90'ı gitmez. Ancak ilk turun verdiği güçle Oğan'ın bu büyük fırsatı değerlendirerek kendi siyasi kariyeri için çeşitli pazarlıklara girmesi çok doğal.
Oğan'ın hangi tarafa yakın durmasının beklendiğini sorduğumuz Ergun'a göre bir seçim yapılacaksa Cumhur İttifakı ağır basar: "Sinan Oğan Millet İttifakı'na değil, Cumhur İttifakı’na yakın olabilir. MHP Genel Başkanlığı'na talip birinin mevcut MHP tabanına ters gidecek bir yerde olmayı tercih etmeyeceğini düşünüyorum."
Akşener'in masaya dönüşü
İlteriş Ergun'a göre Oğan, Akşener'in masaya geri dönüşünün meyvesini yedi. Bu hamle Cumhur İttifakı'nın Meclis’teki çoğunluğunu sağlarken, İYİ Parti’nin kendi potansiyelini daralttı. Hatalar zinciri, altılı masanın cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olmasıyla başladı. Bu adaylığın, toplumsal bir talebin sonucunda belirlenmeyip dayatıldığını ileri süren Ergun, "Karizma eksikliği bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, olası alternatifleri yok ederek, kendisine mahkum bırakma stratejisi uyguladı. Yükselen milliyetçilik çağında Kılıçdaroğlu'nun woke bir kampanya yürütmesi, Cumhur İttifakı'nın geri dönmesine ya da oyların Sinan Oğan'da birikmesine neden oldu. Çok büyük stratejik hataydı, bedeli oldu" şeklinde konuştu.
Cumhur İttifakı’nın doğru işleyen stratejisi
Akademisyen İlteriş Ergun’a göre Cımhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim projesi bire bir işledi çünkü bir takım seçmeni ikna edemediğini gördü ve onları muhalefete de göndermek istemediğinden doğru hamlelerde bulundu. Kutuplaşmanın seviyesini artırdı. Ulusalcı-milliyetçi hendek kurdu.
İslami oylar için Saadet Partisi'ne karşı Yeniden Refah Partisi, milliyetçi oylar için İYİ Parti’ye karşı MHP ve Zafer Partisi, cumhuriyetçi oylar için ise CHP'nin oylarına karşılık Memleket Partisi hazır bulundu. HDP’ye gitmesi muhtemel oylardan Kürt muhafazakar bölümünün oyları ise HÜDA PAR’la alınmaya çalışıldı.
İlteriş Ergun'a göre Erdoğan, altılı masanın cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu çıkaracağına çok emindi ve kurduğu proje tuttu.
Muhalefetin farklı bir aday seçse bir sinerji yakalama ihtimalinin olabileceğini ileri süren Ergun, "Aday karizmatik, kitlelerin talebi doğrultusunda seçilecek ve kitleleri etkileyecekti. İYİ Parti 3-6 Mart krizini yaşamayacaktı. İYİ Parti 3. yolu açabilse hendekteki seçmeni kendine seçebilirdi ki, bu da Meclis aritmetiğini değiştirecekti" şeklinde konuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Lider, teşkilat, doktrin tartışılamaz" düsturundan bölünmelere milliyetçilik
Ülkücü hareketteki ilk bölünme, 1992'de Büyük Birlik Partisi'nin (BBP) Milliyetçi Hareket Partisi'nden ayrılmasıyla yaşandı.
Muhsin Yazıcıoğlu, 'içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşmadığı' gerekçesiyle 1993'te kendi partisini kurdu.
İkinci bölünme ise dönemin MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in vefatıyla gerçekleşti.
Günümüzde AK Parti Ankara Milletvekili olarak görev yapan oğul Tuğrul Türkeş, 1998'de Aydınlık Türkiye Partisi'ni kursa da 2007 seçimlerinde yüzde 3 civarı oy alan parti, 2010'da feshedildi.
2011 yılı ise MHP yeni bir bölünmeye sahne oldu.
Millî Cephe Hareketi ismiyle başlayan siyasi yapılanma sonucunda Milliyetçi Türkiye Partisi kuruldu.
İYİ Parti'nin kurulmasıyla milliyetçi oylar iki katına çıktı
Takvimler 2017'yi gösterdiğinde ise milliyetçi cephede son dönemin en çok ses getiren bölünmesi yaşandı.
MHP'den ayrılan grup, Meral Akşener liderliğinde İYİ Parti'yi kurdu.
2018'de ilk seçimine giren İYİ Parti yüzde 9,96 oy oranıyla 43 milletvekili çıkardı.
1 Kasım 2015'teki genel seçimlerde MHP'nin oyu yüzde 11,8'ken, (2017'deki bölünmeyle İYİ Parti'nin kurulması sonrası) 2018 seçimlerinde MHP yüzde 11,1, İYİ Parti ise yüzde 9,84 oy oranına ulaştı. Yani iki partinin oy oranı yüzde 20'yi aştı.
Zafer Partisi'nin kurulmasıyla milliyetçi oylar daha da arttı
2021 senesinde ise BBP içinden Milli Yol Partisi, İYİ Parti içerisinden ise Zafer Partisi çıktı.
Ümit Özdağ'ın genel başkanlığını yaptığı Zafer Partisi, 14 Mayıs'taki genel seçimde yüzde 2,2 oy aldı.
Bu orana MHP'nin aldığı yüzde 10,06, İYİ Parti'nin de yüzde 9,84'lük oranı dahil edildiğinde, milliyetçi oylar yüzde 23'e yaklaştı.
Bu sayıya CHP ve AK Parti içindeki milliyetçi oylar dahil edildiğinde, Türkiye'deki milliyetçilik pastasının çok daha geniş olduğu görüldü.
© The Independentturkish