Hz. Eyüp'ün Arap ülkelerinde birçok türbesi bulunur ve hepsi farklı dinlerden insanlar tarafından sabır, şifa, yardım ve ferahlık aramak için ziyaret edilir.
Bunlar, Hz. Eyüp'ün yeryüzü topraklarında çıktığı uzun yolculuğunda 'tevhit' inancının gereği olarak bir olan Allah'a imana çağrıda bulunduğu ve aynı zamanda büyük acılara katlandığı düşünülen yerlerde inşa edilmiş türbeler.
Hz. Eyüp'ün Selale eyaletindeki türbesinin bulunduğu Umman Sultanlığı'nda veya Filistin'de, Ürdün'de, Irak'ta, Lübnan'da, Mısır'da veya diğer ülkelerde mezarın bulunduğu yere dair tarihsel veya dini bir kanıt yok.
Bu nedenle söyleyebiliriz ki, Hz. Eyüp'ten şefaat talep etmek için farklı yerlere türbeler inşa edilmiştir. Türbelerde mezara benzeyen şey türbenin ortasındadır ve orası aslında içinde herhangi bir kalıntı içermeyen temsili bir mezar.
Niha Türbesi
Niha eş-Şûf beldesi, Lübnan'ın güneyindeki Jezzine şehrinin yakınında bulunuyor.
Bu beldede yer alan Hz. Eyüp'ün türbesi, tüm çevreyi gören yüksek bir dağın üzerinde yer alıyor. Türbenin bulunduğu yerden Lübnan sahili dahi görünüyor.
Her tarafı çam ormanlarıyla çevrili türbenin etrafından doğan pınarlar dağın tepesinden aşağıya doğru akarak Akdeniz'e ulaşan küçük nehirlere dökülüyor.
Bu bölge Dürzi topluluğunun yoğunlukta yaşadığı bir yer olduğu için türbenin kendisi Dürzi Evkaf Dairesi'nin idaresi altında bulunuyor.
Oradaki medya işlerinden sorumlu yetkiliye Hz. Eyüp'ün Dürzilere özgü olup olmadığını sorduğumuzda, gülümseyerek, onun hayatı boyunca yaşadıkları bölgeden geçmesinin hoş bir tesadüf ve şans olduğunu söyledi.
O zamanlar, Hz. İsa'nın doğumundan önce ne Dürzilik ne de mevcut mezheplerin hiçbiri yoktu.
Bu nedenle Hz. Eyüp'ün türbesi, Lübnan'a ve Arap dünyasına yayılmış her din ve mezhepten insanın burayı ziyaret ettiği bir türbe haline gelmiştir.
Ancak türbenin yönetimi Dürzi Evkaf Dairesi'nin idaresi altında bulunuyor. Çünkü buraya ilk türbeyi yapanlar bölge halkı olduğu gibi, onu halka açık ve müreffeh bir dini merkeze dönüştürmek için koruyan, muhafaza eden, yapıya ilaveler yapan, katkıda bulunanlar da yine kendileridir.
Yetkili ayrıca, türbenin Hz. Eyüp'ün insanları inanmaya çağırdığı tanrı gibi tüm insanlar için olduğunu ifade etti.
Hz. Eyüp hastalığının uzun bir dönemini Niha beldesinde geçirmiştir. Bunun üzerine belde halkı onun için deniz seviyesinden 1,500 metre yükseklikte küçük bir odadan oluşan bir yer inşa etti.
Bugün, dağın kireçtaşı kayalıklarından oyulmuş, beyazlığından ötürü güneşte parlaklığı artan, mekâna huşu ve heybet katan yirmi kadar beyaz kaya taşından oluşuyor.
Binanın tepesinde, Dürziler arasında 'beş köşeli yıldız' olarak bilinen parlak renkli beş köşeli yıldızla taçlandırılmış beyaz bir kubbe var.
Niha beldesinin büyükleri, türbenin Niha beldesini pek çok musibetten koruduğu, toprağını ve halkını bereketlendirdiği için özel bir öneme sahip olduğunu söylüyorlar.
Yıkanma alışkanlığı
20'nci yüzyılın ortalarına kadar Lübnan'ın başkentinde yıkanmak için denize girme adeti devam etmekteydi.
Beyrut'taki el-Evzaî ve er-Remletu'l-Beydâ sahillerinde bu tür törenler yapılırdı. İnananlar günlerini orada deniz suyuyla yıkanarak ve bu vesileyle 'el-Müfettekah' adını verdikleri özel yiyecekler yiyerek geçirirlerdi.
El-Müfettekah, içi pirinç, şeker, çam fıstığı, susam ezmesi ve zerdeçalla doldurulmuş bir tatlı türü.
Beyrut halkı, Hz. Eyüp'ün Filistin'den kendi şehirlerine geldiğine, şimdi İmam Evzai'nin türbesinin bulunduğu sahilde kaldığına ve hastalığından burada kurtulduğuna inanıyor.
Ayrıca Hz. Eyüp'ün Beyrut'ta 'Eyüp otu' olarak bilinen bitkiyi bulduğu ve onunla er-Remletu'l-Beydâ sahilinde yedi kez yıkandığı anlatılır.
Hz. Eyüp daha sonra Lübnan Dağı'ndaki Niha eş-Şûf beldesine çıkmış, orada bir süre kalarak rahatsızlıklarından tamamen kurtuluncaya kadar o bölgenin sularında yıkanmış ve sonra Filistin'e dönmüş.
Gazze, Mısır ve Irak'ta
Kudüs ve Nablus gibi iç şehirlerde de törenler yapılırdı. Ancak Gazze'nin deniz kıyısında yer almasından dolayı Gazzeliler sabahın erken saatlerinden itibaren yiyecek ve içeceklerini yanlarında getirerek denize girerlerdi.
Mısır'da ise 'Eyüp Çarşambası' olarak isimlendirilen gün, Kıpti Kilisesi'nin Kutsal Hafta kutlamalarının dördüncü günüdür.
Bugünün Hz. Eyüp'ün arınmak ve iyileşmek için vücudunu deniz suyuna batırdığı güne denk geldiğine dair kesin bir inanış mevcut.
Hz. Eyüp'ün türbesinin yeri hakkındaki rivayetler farklılık gösterir. Irak'ta el-Kifl bölgesindeki türbesi de dahil olmak üzere birden fazla türbesi var.
Ancak Irak'taki Yahudiler, el-Kifl'deki türbenin Hezekiel Peygamber'in mezarı olduğunu söylerler.
Burada türbenin yanı sıra hastaların yıkanmak ve suyuyla tedavi olmak için geldikleri büyük bir kuyu var.
El-Hille halkı arasında meşhur olan bir türbe daha bulunur ve bu türbede suyuyla şifa bulunduğuna inanılan bir kuyu mevcuttur.
Suriye ve Umman
Suriye'nin Dera kenti yakınlarındaki Şeyh Saad köyünde bir tepede bulunan Hz. Eyüp türbesi bazalt taşlardan inşa edilmiş bir yapı.
Bir diğer türbe, es-Suveyda vilayetindeki Salkhad şehri yakınlarında bulunur. Üçüncüsüyse, Umman Sultanlığı'nın güneyinde, Selale'nin kuzeybatısında.
Yer sahiplerinin İmran adlı bir peygambere ait olduğunu söylediği türbenin içinde başka bir türbe daha bulunur. Filistin Batı Şeria'da da Hz. Eyüp'e nispet edilen bir başka türbe var.
Suriye'nin Lazkiye şehrinde uzun süredir 'Eyüp Çarşambası' kutlama geleneği devam ediyor ve sahil, deniz suyunda yıkanmak için Hıristiyan ve Müslüman ziyaretçilerle dolu.
Ziyaretçiler burada Hz. Eyüp gibi kendilerini arındırırlar ve bazıları denize bozuk para atıp daha iyi bir hayat için dua ederler.
İslam dinine göre Hz. Eyüp, Allah'ın peygamberlerinden biri ve İshak bin İbrahim'in soyundan.
Doğudaki Hıristiyan mezheplerine gelince, kitabın Septuagint tercümesinde Eyüp'ün Edom'un ikinci kralı 'Jobab' olduğu ve Yaratılış Kitabı'nda adı geçen kişi olduğu belirtiliyor.
Eyüp'ü çivi yazısı öncesine ve bilinen tek tanrılı dinlerin ötesine götürenler de var.
Eyüp Kitabı'nın kendisinde demir kalemle kaya oyarak yazılan ilkel yazıyla ilgili işaretler yer alır.
Tanah'taki Ketuvim'de bulunan kitaplardan biri olan Eyüp Kitabı'nda Eyüp der ki, “Keşke sözlerim şimdi yazılsaydı.
Keşke bir kitaba yazılsalardı. Ve demir kalem ve kurşunla sonsuza dek kayaya kazınsaydı.” Söz konusu yazma yöntemi çivi yazısından daha eski.
Independent Arabia