Bugün Suudi Arabistan Krallığı ve BAE'de farklı derecelerde tanık olduğumuz ideolojik olandan ayrılma durumu önemli.
Diğer musibetleri arasında temel musibeti ideolojik kirlilik olan bir Arap çevresinde, bunu modern bir devlet inşa etmek için başarılı bir başlangıç olarak görüyorum.
İki devletin ideolojinin pençelerinden kurtulmaları, Batı'nın modernlik anlayışıyla modern bir devlet inşa etmek için yeterli mi?
Birden fazla yazıya uzayabilecek fikri detaylandırmadan önce soralım:
Öncelikle ideolojiden ayrılma nedir? Selefinden farklı bir yapı inşa etmek istiyorsak, ideolojiden ayrılma, mekansal ve fikri kopma en iyi çözüm müdür?
Bu ayrılmanın tarihsel örnekleri var mı? Tarihte hangi ayrılma başarılı, hangisi başarısız oldu? Bunun girişte öne sürdüğünüz iki örnekle ne ilgisi var?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kültürden dolayı halkımız tarafından özümsenebilecek ve böylece onu ideolojiden ayrılmakla kastettiğimi anlamaya yaklaştırabilecek 3 ayrılma örneği verebiliriz.
Birincisi, Akhenaton'un MÖ 1346-1370 arasında başkent Teb'ten çıkıp Tel el-Amarna'ya yerleşmesi.
İkincisi, Hz. Musa'nın kavmiyle Mısır'dan ayrılması bu kesin bir tarihi olmayan bir ayrılmaydı.
Akhenaton'u Hz. Musa ile karıştıran tezler de vardır ama burası bunlardan bahsetmenin yeri değil.
Üçüncü ayrılma, Hz. Muhammed'in Medine'ye hicretidir (Miladi 622). Bütün bu hicretler mekansal, fikri ya da ideolojik bir kopuştu.
Resulullah'ın (s.a.v) hicretinden sonra Medine Devleti'nin kurulmasının temel sebebi buydu. Amun'a tapınmayla ideolojik bir bağı olan Akhenaton'un ayrılışına gelince, onun devleti 20 yıldan fazla sürmedi.
Hz. Musa'nın ayrılması ise görüş netsizliği nedeniyle kayboluşla kuşatıldı.
Geçmişten bilişsel ve mekansal ayrılma, yeni projenin başarısının ana sebepleriydi.
Burada bilişsel kopuş, geçersiz kılmaktan ziyade, işe yaramayan, aksine atılması gereken bir yük haline gelen fikri bir ağırlığın yükünün hafifletilmesi anlamı taşır.
BAE'deki kardeşlerimiz, ister ideolojik, ister eski bir miras olsun, modern devletlerin inşasında pek bir faydası olmayan, küçük ülkeler için bir yük olarak görülen bir grup kalıp ve anlatıdan ayrıldılar.
Şeyh Muhammed bin Zayed liderliğinde BAE, geleneksel ideolojiden pratik siyasete ya da geleneksel veya dini ideolojiyi tatmin etmeyi abartmadan, devlete ve vatandaşa pratik faydalar sağlayan faydacı bir politikaya geçiş yaptı.
Bu nedenle, modern BAE'yi geçmişin yüklerinden kurtulmuş, zamanda hafifçe yolculuk yapan bir ülke olarak görüyoruz.
BAE belki yeni kurulmuş bir ülke olduğu için geçmiş yükleri de az ve bu büyük bir şans. BAE ideolojiden ayrıldı ve moderne yakın bir ülke inşa etti.
Ayrılma Akhenaton'un gibi başarısızlığa uğramadan devam ederse, BAE'ye modern bir devlet kuracağını kesin bir şekilde müjdeleyebiliriz.
Kral Selman ve ideolojiden ayrılma sürecinin uygulayıcısı Veliaht Prens Muhammed bin Selman döneminde yaşanan Suudi Arabistan deneyimine gelince, bölgemizdeki en önemli ve sürekli takip ve inceleme gerektiren modernleşme deneyimlerinden biridir.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, Krallık artık dini meşruiyet asasına yaslanmıyor. Artık yönetimde kuruluş meşruiyeti üzerinden tarihi meşruiyete bağlı.
Krallıkta değişim treninin yola koyulmasından sonra Suudi Arabistanlılar ve beraberlerindekiler, dini meşruiyet asasının Hz. Süleyman'ın bir kurdun kemirdiği asasından farklı olmadığını anladılar (biz O'nun ölümüne hükmettiğimiz zaman, asasını kemiren kurttan başka, öldüğünü gösteren bir işaret yoktu).
Sahvacı (uyanış) anlamda din asası aşınmıştı ve gerici güçlerin düşünüldüğü gibi bir desteğe sahip olmadıklarını ortaya çıkaran değişim treni yola koyulana kadar da pek çokları bunu bilmiyordu.
Korkutucu ideoloji, bazılarının devlet ve toplum etrafında ördükleri bir yanılsamadan başka bir şey değildi.
İçinden çıkmanın sandığımızdan daha kolay olduğu sahte bir kozaydı. Halka bunun gerçek değil, bir yanılsama olduğunu anlatmak için bilge bir Kral ve cesur bir Veliaht Prens yeterliydi.
Kimi zaman bazılarımız güçlü bir adamın devlete yük olduğunu düşünür ama insanlık tarihi, bir şeyden ayrılabilen güçlü liderin değişim için gerekli olduğunu anlatan olaylarla dolu.
Bu sadece bizim tarihimiz için geçerli değil, Avrupa tarihi de bize Kilise'nin abası altından çıkabilenlerin, devlet yönetimi ile dini birbirinden ayıranların güçlü imparatorlar veya krallar olduğunu söylüyor.
Bunların sonuncusu 20'nci yüzyılın otuzlu yıllarında Britanya kralı olan 8.Henry'dir. Elbette Saint Augustin, Martin Luther, Jean-Luc Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau ve diğerleri tarafından sunulan reform fikirleri de vardı.
Burada söylemek istediğimiz fikir şudur; güçlü adam, sadece hükümeti destekleyen bir asa olarak Kilise'yi terk etme kararını verebilen değil, aynı zamanda başka bir imgesel asa olan feodal sınıftan da vazgeçebilen kişidir.
Feodal sınıftan vazgeçmek, Suudi Arabistan örneğinde işadamları veya ileri gelenler sınıfından vazgeçmekle eşdeğerdir. Ritz, bu vazgeçme halinin yalnızca bir simgesiydi. Zira devletin esas meşruiyeti, tarihsel meşruiyet ve başarılar meşruiyetidir.
Gerçek ya da hayali, ideolojinin pençesinden kurtulmak, büyük değişimin dönüm noktasıdır. Suudi Arabistan Krallığı'nda Kral Selman bin Abdulaziz döneminde yaşanan da bir dönüm noktasıdır.
Suudi Arabistan Krallığı ve onunla birlikte BAE, ideolojinin darlığından eylemin genişliğine geçişin, toplumlar için refah arayışının bir modeli olarak duruyorlar.
Buna karşılık bazen ideolojiden ayrılmaya çalışan ve ardından yine kimi zaman ideoloji kimi zamanda ister dini ister dünyevi olsun geçmiş fikirlere kur yapan gevşek durumlarını sürdüren diğer devletler, yola bakmadan gözlerini aracın dikiz aynasına sabitlemişler.
Bu nedenle de bazı durumlarda en yakın duvara tosluyorlar. Bir araba sürücüsü bazen çevresinde ve arkasında ne olduğunu görmek için dikiz aynasına ve yan aynalara bakmalı, ama sadece bir an için, sonra sürekli önündeki yola odaklanmalıdır.
Amarna ya da eski adıyla "Aton'un ufku" bir ufuktu, fakat bu ufkun vizyonu, ideolojik geçmişle çatışması nedeniyle onu 30 yıl öteye taşıyacak kadar geniş değildi.
Sina Çölü'nde kaybolmakla sonuçlanan Musa'nın Mısır'dan ayrılışına gelince, bu sadece zorunda kalınmış ve daha geniş bir ufuk aramayan bir ayrılıktı. Uzun bir kayboluş dönemi yaşayan aceleci bir ayrılıktı.
Bu yazıyı yazarken Akhenaton ve Amarna vakası ile insanlık tarihinde ideolojiden ayrılmanın çözümlerden biri olarak görüldüğü pek çok vakada yaşananlara bakmadan (çantada bir din kitabıyla!) Peygamberimizin hicreti ya da Hz. Musa'nın Mısır'dan ayrılışıyla yaşananları onlara nasıl benzetebildiğimi söyleyen avamın sesini duyar gibiyim.
Tarihteki pek çok örnek, ideolojiden ayrılmanın veya kopmanın, içlerinde kurbağaların vıraklamalarını duymamıza rağmen, kokusuna alıştığımız için burunlarımızın artık nerede olduklarını ayırt edemedikleri kokuşmuş bataklıklardan çıkmamıza yardımcı olan çözümlerden biri olduğunun kanıtıdır.
Bölgemizin tamamının, ideoloji yanılsamasından, aşiretlerden kabilelere devletin sahte sütunları yanılsamasından ayrılıp kurumsal meşruiyet alanına doğrudan ve açık bir geçiş yapmaya ihtiyacı var.
Bu, dini söylemi yenilemekle, gevşek ve yapışkan bir durumda kalmakla, bir Batılı model ithal etme arayışıyla olmaz.
Büyük bir ayrılma ve kopuşla, akılcılık ve sağduyuyla donanmış cüretkar ve cesur bir liderlikle olur.
Yarı devlet şeklinde beliren süs ağaçları değil, toprağımızda yaşayabilecek, gelişebilecek, çiçek açıp meyve verebilecek bir bitki aramakla olur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia