Süleymaniye'de kritik gelişmeler; KYB'nin Rojava hamlesi ve KDP'yi sıkıştırma arayışı

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: VOA

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), bir süredir Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile girdiği siyasi rekabette alan kazanmak ve rakibini sıkıştırmak için çok tehlikeli sularda yüzüyor ve riskli hamlelerde bulunuyor.

KYB'nin bu hamleleri sonucu Türkiye, Süleymaniye Havalimanı'na hava sahasını kapattı. Bu karardan birkaç gün sonra ise SDG Komutan Mazlum Kobani'ye bir suikast girişimi oldu.

Türkiye'de çok fazla gündem olmayan bu konu büyük bir krize yol açtığı gibi daha tehlikeli gelişmelerin de habercisi olabilir.

Talabani kuzenler arasında 2021'in temmuzunda yaşanan hesaplaşmanın ardından partideki ipleri tamamen eline geçiren Celal Talabani'nin büyük oğlu Bafil, gücünü ispatlayabilmek için Süleymaniye'yi ateşe atmaktan kaçınmıyor.  

Bafil, sadece rakibi KDP'ye karşı değil, bölgesel bir güç olan Türkiye'ye karşı da riskli hamlelerde bulunuyor. Bafil, yaptıklarının neye yol açtığını fark ettiğinde ise toparlamakta çok geç kalıyor. 


Süleymaniye olayının KDP-KYB çekişmesiyle bağlantısı ve tarihsel arka planı

KYB ile KDP arasındaki güç mücadelesi, çekişme ve rekabetin yarım asırdan fazla bir tarihi var.

İlk kavga Celal Talabani ve kayınpederi İbrahim Ahmed'in 1966'da Molla Mustafa Barzani'ye karşı Irak rejimi ile iş birliği yaparak Peşmergeye karşı savaşmasıyla başladı.

Bu olaya 66 Cahşları Olayı deniyor. O tarihten sonra İbrahim Ahmed öncülüğündeki Süleymaniye kanadının Barzanilere karşı mücadelesi hiç bitmedi, günümüzde yaşanan da onun bir devamı.

Bu ikili yapının ideolojik arka planı olduğu gibi siyasi ve sosyolojik bir zemini var şüphesiz ancak gelinen aşamada bir iktidar mücadelesinden ibaret kalmıştır.

Çünkü hem Süleymaniye'de hem de Erbil'de yani iki partinin de hakim olduğu bölgelerde farklı siyasi akımlar çıkmış ve o sosyolojik zemin yarım asır önceki gibi değil. 

Günümüzde KDP ile KYB arasında yaşanan anlaşmazlık tamamen iktidar mücadelesidir. Bunun dışındaki yorum ve değerlendirmeler saha gerçekliğinden kopuktur.

IKB 1991'de de facto bir şekilde meydana geldikten sonra ilk seçimler 1992'de yapıldı ve KDP birinci parti çıktı.

Seçim sonucunu kabul etmeyen KYB, askeri güce sahip olduğu için bölgeyi eşit yetkilere sahip olarak ortak bir şekilde yönetmek istedi.

KDP o tarihte bunu kabul etti ve uzun süre böyle devam etti ancak daha sonra KYB'nin farklı hesapları nedeniyle bu formül tutmadı. 

KYB, 1992'de yapılan seçimlerin ardından 93'ten itibaren KDP ile bir iç savaşa girdi ve dozu bazen düşen bazen de yükselen savaş 1996'da en şiddetli dönemini yaşadı.

1996'da KYB, Devrim Muhafızları Ordusu'nun desteğiyle KDP'ye saldırdı ve Barzani'nin karargahına kadar ilerledi. Bu savaşta PKK de KYB'nin yanında KDP'ye karşı savaşıyordu. 

KDP, 1996 Ağustosu'nda KYB'ye karşı büyük bir üstünlük elde etti ve Süleymaniye dahil tüm bölgeleri KYB'den aldı. KYB, İran'a sığındı ve IKB'de hiç kalmadı.

Daha sonra toparlanarak bir daha saldırdı ve savaş 1998'e kadar devam etti. Washington'da yapılan anlaşmadan sonra Koya sınır olarak belirlendi ve savaş durdu. 

Savaş durdu ancak ikili idare yapısı 2005'e kadar devam etti. Saddam yıkıldıktan ve ülkede anayasa da kabul edildikten sonra KDP ile KYB yeni bir formül üzerine anlaştı ve Irak Cumhurbaşkanlığı KYB'ye IKB Başkanlığı KDP'ye verildi. Yapılan seçimlerin ardından ise birinci gelen parti hükümet kurdu. 

1992 ve 2005'ten sonra yapılan seçimlerin tamamında KDP birinci parti oldu fakat bölge ortak bir şekilde yönetildi, çünkü sandalye sayısı değil askeri güçler esas alınarak bir formül bulunuyordu. 

Goran Hareketi'nin 2009'da kurulmasının ardından ikiye bölünen KYB'nin sandalye sayısı da parlamentoda yarı yarıya düştü ancak hükümetin ve bölgenin ortağı olmaya devam etti.

KYB'nin Goran'dan sonra parlamentodaki sandalye sayısı yarı yarıya düşmesine rağmen yani 2018'de yapılan seçimlerde KYB 21 sandalye, KDP ise 45 sandalye aldı ancak bunun sahada hiçbir etkisi olmadı. KYB, Süleymaniye'nin tek ve mutlak hakimi olmaya devam etti.


Bafil'in babasından sonra tarih sahnesine çıkma arayışları

KDP ile KYB arasındaki güç mücadelesi askeri yapının parti tasallutundan tamamen kurtulması ve seçimlerle iş başına gelen hükümete bağlanması ile sona erebilir.

Bu da şu aşamada zayıf bir ihtimal olarak görünüyor. İkinci bir seçenek ise bir partinin diğer partinin askeri varlığına son vermesi ve güvenlik güçlerini tamamen kendine bağlamasıdır ki bu da yeni bir iç savaş demektir.

Bafil, 2021 Temmuz'undan sonra kuzeni Lahor Şeyh Cengi'yi saf dışı bırakarak partiyi tek başına yönetmeye başladı.

Talabani, sıra dışı kişiliğiyle bir fark oluşturmaya çalıştı ve Süleymaniye bağlamında yeni bir oyun kurmaya girişti.

Bafil, babasının bıraktığı yerden KYB'yi eski güçlü dönemlerine kavuşturmak için Irak çerçevesinde İran'a bağlı olduğu bilinen Şii örgütlerle yakın ilişki kurdu.

Bağdat ile Süleymaniye arasında mekik dokuyarak Şii örgütlerle ilişkilerini geliştirdi. 2022'deki cumhurbaşkanı seçimi ve hükümetin kurulması sürecinde de Bafil'in liderliğindeki KYB kilit bir rol oynadı.

KDP-Sadr-Sünnilerin kurduğu koalisyon Meclis'te 220 vekile ulaşamadığı için cumhurbaşkanı seçemedi ve hükümet kurulamadı. Eğer KYB bu koalisyona destek verseydi Irak'ta çok farklı bir denkleme şahit olabilirdik.

Bafil, KDP'nin tersine İran'a yakın grupların kurduğu Koordinasyon Çerçevesinde yer aldı ve Süleymaniye'de İran desteğiyle ayakta kalabileceğini düşündü. 

Diğer yandan ise KYB lideri olarak Kasım 2022'de Dükan'da düzenlediği toplantıya PKK'den Cemil Bayık, SDG'den ise Mazlum Kobani'yi davet etti.

Bafil'in bu toplantıyı düzenlemedeki amacı KDP karşıtı cepheyi genişletmekti. Bayık ve Kobani de bu nedenle toplantıya mesaj gönderdiler.


Bafil ABD'nin de yeşil ışık yapmasıyla YPG ile bir dansa tutuştu

KYB'nin yeni lideri, KDP karşıtı cepheyi güçlendirmek amacıyla Aralık 2022'de Rojava'ya giderek YPG komutanları ile görüştü.

KYB liderine ABD'li komutanların da eşlik etmesi Washington yönetiminin de Bafil'in yeni hamlelerinde rol oynadığını gösteriyordu. 

ABD'nin Bafil'a olan desteği Rojava yönetimine meşruiyet kazandırmak ve yasal zeminde var olmasını sağlamaya dönüktür.

Bu noktada KDP'nin by pass edilmesinin nedeni sadece Türkiye'nin rahatsızlığı değildir PKK ile KDP arasındaki güç mücadelesi de bunda etkendir. 

Zira PYD ile ENKS arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmamış ve PYD, Rojava'da kendisi dışında bir siyasi hareketin varlığına izin vermemiştir.

ABD, bu durumdan rahatsız olsa da önceliği IŞİD ile mücadele olduğu için YPG'ye baskı kurmak yerine farklı seçeneklere yönelmiştir.

Bu seçenek de KYB'yi işin içine dahil etmektir. Bunun palyatif bir çözüm olduğunu ABD'liler de çok iyi biliyor fakat şu aşamada bu şekilde zamana oynuyor. 

KYB'nin, hele ki Bafil liderliğindeki KYB'nin Rojava'daki Kürtlere bölgesel ve uluslararası alanda kabul gören bir statüye kavuşmasında etkili bir rol oynaması mümkün değildir çünkü böyle bir kabiliyeti, ilişki ağı ve pozisyonu yoktur.

O nedenle ABD'nin bu çözümünün zamana oynamak olduğunu düşünüyorum. SDG'ye KYB tarafından verilen helikopterler ise tamamen ABD inisiyatifiyle olmuştur. KYB böyle bir kararı tek başına verebilecek güçte ve kapasitede değildir. 


Süleymaniye'de SDG Komutanı Kobani'ye suikast girişimi ve yankıları

Helikopter hadisesi, Süleymaniye havalimanına giden uçaklara Türkiye hava sahasının kapatılması ve hemen ardından Mazlum Kobani'nin Süleymaniye'ye gelmesi Bafil'in PKK ile tehlikeli sularda yüzdüğünü göstermektedir.

Türkiye, helikopter hadisesi nedeniyle 3 Nisan'da Süleymaniye'ye giden uçaklara hava sahasını kapattı. Bundan tam 4 gün sonra ise 7 Nisan'da Mazlum Kobani'nin Süleymaniye'de olduğu anlaşıldı.

Bilgilere göre Mazlum Kobani, 3-4 Nisan'da Süleymaniye'ye gitmişti. Büyük ihtimalle Türkiye bunu haber aldı ve havalimanını kapattı. 

Mazlum Kobani'nin Süleymaniye'ye KYB ile görüşmek için gitmediği aşikar. Kobani'nin Kandil'deki PKK yöneticileriyle görüşmek için geldiğini herkes bilir.

3 gün boyunda orada kalması ise Rojava'nın statüsüyle ilgili ABD'nin yeni girişimlerinin PKK yöneticileriyle değerlendirildiği anlaşılıyor. 

Kobani, Kandil'e Süleymaniye üzerinden gittiği için dönüşte de bu havalimanını kullandı. Kobani'nin orada bulunduğunu Türkiye'nin ilk günden bildiği anlaşılıyor.

Türkiye, Kobani'yi ortadan kaldırma amaçlı bir saldırı düzenlemedi, ABD'ye mesaj vermek için Süleymaniye havalimanı yakınlarına siha saldırısı yaptı. 

ABD'lilerin olduğu yerde Türkiye'nin Kobani'yi vurmayacağını birçok kişi dile getirdi. Hem IKB hem de uluslararası medya kuruluşlarında da buna ilişkin yorumlar çıktı.

Türkiye'nin asıl amacının Kobani'ye suikast düzenlemek değil ABD'ye mesaj vermek olduğunu yazan çizenler oldu.  

Ben de aynı kanaatteyim ve Türkiye suikast düzenlemek isteseydi düzenleyebilirdi, bunun istiharatını da almıştı, sihaları zaten hergün o bölgelerde uçuyor. 

Bu olayla birlikte KYB'nin ve Bafil'in izlediği politika da ciddi bir sınava tabi tutulmuş oldu.

Bafil, "Kürt Birliği" adı altında PKK ile kurduğu oyunu devam ettirebilecek ve KDP'yi sıkıştırmak için bu tehlikeli adımlarına devam edecek miydi?

Düne kadar merak edilen soru buydu. 

Nitekim, 7 Nisan'da Bafil, yaptığı açıklamada KDP'ye suçlamalar yöneltiyor, Kürtler arası birliğe vurgu yapıyor ve "Yan Kurdistan Yan Neman" sloganıyla mesajına noktayı koyuyordu.

Irak Cumhurbaşkanı'nın eşi ve KYB'nin önemli isimlerinden Şanaz İbrahim Ahmed de Türkiye'yi terörizmle suçlayarak "Kürtler arası birliğe mecbur olduklarını" söylüyordu. 

KYB'nin çıkışları ilk gün çok sertti, bu nedenle gerginliğin artacağı ve Türkiye'nin yeni seçenekleri de masaya yatıracağı beklentileri oluştu.

İbrahim Kalın da Mevlüt Çavuşoğlu da Süleymaniye'deki olaya açık açık değinerek bu konuda yeni adımlar atacaklarını söylediler. 

KYB'nin Türkiye karşıtı ve PKK'yi KDP'ye karşı kullanma siyasetinin "tek kullanımlık" bir taktikten ibaret olduğu düşüncesindeyim.

Zira mesele sadece havalimanının kapanması değil KYB açısından mevzi kaybedilmesidir. Ayrıca PKK ile bir yere kadar ilişki kurabilir sonrası iki tarafın birbirine düşmesiyle neticelenir.

Bunun geçmişte örneklerini gördük. 1998'e kadar KYB ile PKK, KDP'ye karşı birlikte savaşırken KYB ile KDP çatışmaları sona erdirince KYB ile PKK arası savaş başladı. 


KYB'nin PKK ile kurduğu flörtten 48 içinde geri adım attı

KYB ile PKK'nin birlikte bir oyun kurması ve orta vadeli de olsa yol yürümesi mümkün değildir.

Çünkü PKK'nin Süleymaniye'deki varlığı ve artan faaliyetleri KYB'nin kabul edebileceği bir şey değil. Göz yumması kısa vadeli taktiksel bir şeydir.

Rojava'da PYD'nin resmiyete kavuşması ve statü kazanması da KDP'ye yarayabilir ve KDP uzun vadede buna destek verebilir ancak KYB vermez çünkü Kürtler arası ittifak ve birlik ne kadar genişlerse KYB o kadar zarar görür.

KYB'nin kapsayıcı, bütüncül ve tabana dayanmayan yapısı, gerilimden, gerginlikten ve askeri güçten beslenebilir.

O nedenle KYB, Süleymaniye hadisesi sonrası da 48 saat içinde "Yan Kürdistan Yan Neman" çizgisinden uzaklaştı ve tam karşı istikamete geçti.

Kubat Talabani krizi çözmek amacıyla 9-10 Nisan'da Bağdat'a gitti, orada Irak İstihbaratı ve MİT ile görüştü ardından da Ankara'ya MİT Başkanı Hakan Fidan ile görüşmeye gitti. 

Kubat Talabani, MİT ile görüşmesinde PKK ile mücadelede iş birliğine hazır olduklarını Türkiye makamlarına bildirdi. Yani KYB 48 saat içinde isyan bayraklarını indirerek beyaz bayrak kaldırdı. 

Şimdi Türkiye'nin KYB'nin önüne koyacağı şartların tek tek yerine getirilmesine şahit olacağız hep beraber.

Bunlar arasında PKK'nin Süleymaniye bölgesindeki faaliyetlerinin sonlandırılması, SDG ile ilişkilere son verilmesi gibi bir dizi adım var.

Bu yakınlarda PKK ile KYB'nin de karşı karşıya gelmesine tanık olmamız şaşırtıcı olmayacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU