30 yıl önce, Londra'da bir Lübnan bankasının müdürüyle tanışmıştım. Hem kendisi hem bankası başarılarının başlangıcındaydı.
Ondan sonra adamı pek görmedim çünkü bankacıların hesabı olmayan adamlara ayıracak vakitleri yoktur.
Ancak, bu başarılı adamın haberlerini sürekli olarak duyuyordum. Ben de bir gün duyduklarım için tebrik etmek amacıyla onu aradım.
Telefonu açmadı. Kendimi aşağılanmış hissettim. Ancak birkaç gün sonra Velid Canbolat'ın kendisini aradığını ve ona da cevap vermediğini duyduğumda, bu duygum hafifledi.
Adam başarılarıyla büyüyor ve bankası da onunla birlikte büyüyordu. Tüm aptallar gibi ben de kendi kendime şunu soruyordum:
Daha ne istiyor? Neden başardıklarıyla yetinmiyor ve konumunu sağlamlaştırmak, kazandıklarını korumak, sevenlerinin kalbine güven ekmek için çalışmıyor?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aniden onun ve maceraları hakkındaki haberlerin türü değişti. Mısır şubesini sattığını, İstanbul şubesinin iflas ettiğini, Beyrut'taki merkezinin tehdit altında olduğunu duyduk.
Adam artık ders alır ve sakinleşir dedim kendi kendime. Ama Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame'nin bankacılık sistemini korumak için bazı büyük bankalara yardım etme kararı aldığını ve bu yardımlarda 'jumbo' payın bu arkadaşa düştüğünü okuduk.
Lübnan'ın başına gelen hortumlama felaketi için bu adamı örnek olarak seçtim. Şimdi başta Merkez Bankası Başkanı olmak üzere Avrupa yargısına sevk edilenlerin hepsi, doymayı ve bir sınırda durmayı reddetti.
Hiçbiri belirli bir rakama kanaat etmedi. Ne milyon, ne milyonlar ne de milyarlarla yetinmedi. Bu nedenle bazıları kara para aklama gibi en aşağılık suçları işlediler ve kendileri ile birlikte yakınlarını ve arkadaşlarını da buna bulaştırdılar.
Davaları Lübnan'da kabul edilirse, artık hiçbiri Avrupa'da başarılı olamayacak. Belki de şimdiden Beyrut Bankası skandalının sahibi Rana Koleilat'ın sığındığı Brezilya'ya kaçmaya hazırlanıyorlar.
Bu açgözlü ve hırslı eylemleriyle, hilekarlar küresel bankacılık sistemini kandırabileceklerini düşündüler.
Ama bir Fransız atasözü der ki:
Son gülen iyi güler.
Hilekarlar nihayetinde sadece kendilerini kandırırlar. Bunlar, uluslararası finans kaldırımlarının palyaçoları ve 'üç kağıt oyuncularından' başka bir şey değiller.
Bu tür soruşturmaları takip etme arzusu veya eğilimi olanların, önümüzdeki haftalarda, aylarda ve belki de ilelebet Ali Baba ve Kırk Haramiler hikayesini okumalarına gerek kalmayacak.
Trajedi şu ki bunların hepsi Brezilya'ya, muz cumhuriyetlerine veya Meksika'ya kaçacaklar.
Ama yoksul mevduat sahiplerinden, bankacılık sisteminin cesedinden, bir zamanlar en ünlü finans cennetlerinden biri olan ülkenin enkazından yağmaladıkları ve el koydukları parayı da yanlarında götürecekler.
Geçmişte akıllı kimselerin dükkanlarının duvarlarına astıkları şu hikmeti arkalarında bırakacaklar:
Kanaat tükenmeyen bir hazinedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia