Ukrayna savaşının başından bu yana Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden biri olan Moldova'da tedirginlik hakim.
Rusya'nın 24 Şubat 2022'de başlattığı harekatın Ukrayna'yla sınırlı kalmayacağı, bağımsızlığını ilan eden Rus yanlısı Transdinyester üzerinden ülkenin istikrarsızlaştırılacağı, Rusya'nın Ukrayna'da daha hızlı bir zafer elde etmek için Transdinyester'i ikinci bir cephe olarak kullanabileceği gibi olasılıklar hem halk hem de yönetim nezdinde huzursuzluk yaratıyor.
Enerji krizinden doğrudan etkilenen ve yüksek enflasyon nedeniyle ekonomik darboğaza giren Moldova sık sık Ukrayna ve Rusya yanlılarının gösterilerine sahne oluyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski'nin Rusya'nın Moldova'da istikrar bozucu eylemlerde bulunacağına ilişkin gizli belgeler elde ettiklerini açıklamasıyla ülkedeki gerginlik had safhaya çıkmış oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Söz konusu açıklamadan günler sonra Natalya Gavralitsa'nın başbakanlığındaki hükümet istifa etti.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte Ukrayna, Belarus ve Moldova diğer doğu bloku ülkelerinden farklı bir süreçte ilerledi.
Önceki yazılarımda Ukrayna ve Belarus'ta kaydedilen gelişmeleri incelemiştim.
Bu yazıyla da Moldova'da bağımsızlığın ardından yaşanan önemli dönüm noktalarına ve günümüzde ülkenin karşı karşıya kaldığı sınamalara değineceğim.
Bağımsız ama parçalanmış bir Moldova
Moldova SSCB'nin dağılmasından sonra 1991 yılında bağımsızlığını ilan etti.
Ülkenin doğusunda yer alan ve Sovyetler Birliği döneminde etnik Rus ve Ukraynalıların çoğunlukta olduğu Transdinyester bölgesi ise, Moldova'dan ayrılmak istediğini beyan ederek, Transdinyester Cumhuriyeti adı altında kendi bağımsızlığını ilan etti.
Esasında sorun Sovyetler Birliği'nin son döneminde Transdinyester bölgesinde yapılan özerklik referandumları ile başladı.
Gerginliğin tırmanmasıyla taraflar arasında 1990 yılında başlayan çatışmalar her iki tarafın peş peşe SSCB'den bağımsızlık ilan etmesi ve Moldova'nın 1 Mart 1992'de BM'ye üye olmasıyla daha da şiddetlendi.
Çatışmalar sırasında, binlerce kişi öldü, yüz binlercesi yerlerinden edildi. Aynı yılın temmuz ayında, taraflar arasında ateşkes sağlandı.
90'lı yıllarda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), AB, ABD ve Ukrayna hem birlikte hem de ayrı ayrı uzlaşıya varılması ve tansiyonun düşürülmesi amacıyla çeşitli girişimlerde bulundu, ancak sorunun çözümüne yönelik bir sonuca varmak mümkün olmadı.
2005 yılında, "5+2" formatında görüşmeler başladı. Moldova, Transdinyester, Rusya, Ukrayna, AB, ABD, AGİT ve BM temsilcilerinden oluşan süreç çerçevesinde sınır kontrolü, ekonomik işbirliği, insan hakları ve güvenlik gibi konular başta olmak üzere çeşitli başlıklar ele alındı.
Temel hususlarda somut sonuç alınamaması nedeniyle durma noktasına gelen süreç 2011 yılında yeniden canlandırıldı ancak 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhakıyla akim kaldı.
Halihazırda Transdinyester'in bağımsızlığı BM'ye üye hiçbir ülke tarafından tanınmamakta ve bölge Moldova'nın egemenliği altında kalmaya devam etmektedir.
Öte yandan, bölgenin ayrı bir anayasası, siyasi yapısı, parlamentosu, bayrağı, ulusal marşı, polisi, posta sistemi bulunmaktadır.
Günümüzde Transdinyester sorunu Moldova'nın siyasi istikrarına ve ekonomik gelişimine olumsuz tesir etmekte, Moldova'yı üçüncü ülkelerin baskılarına maruz bırakmakta ve bölgesel barışın önünde bir engel teşkil etmektedir.
Rusya'nın etkisi
Rusya 1992 yılındaki savaşa Transdinyester'in tarafında doğrudan müdahil oldu ve imzalanan ateşkes kapsamında bölgede barış gücü adı altında askeri bir mevcudiyet sağladı.
AGİT çerçevesinde Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması (AKKA) başta olmak üzere, imzaladığı anlaşmalar gereği Transdinyester'deki askeri gücünü azaltma taahhüdünde bulunmuş ve bu çerçevede askeri teçhizatının belirli bir kısmını geri çekmiş olsa da Rusya'nın bölgedeki askeri varlığı sürmektedir.
2014 yılında Transdinyester Parlamentosu Kırım'ın yolunu izleyerek Rusya'ya bağımsızlığını tanıması yönünde başvuruda bulundu.
Rusya ise, bu başvuruyu yanıtsız bırakarak geçmişte çeşitli vesilelerle Transdinyester'e geniş yetkiler verilecek bir federasyonun kurulması taraftarı olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.
Esasında Rusya'nın tek amacı mevcut sorunun sürmesi ve Moldova'nın Batı'yla entegre olmasının engellenmesidir.
Rusya'nın etkisi Transdinyester bölgesiyle de sınırlı kalmamaktadır. Rusya'nın Moldova'nın bağımsızlığından bu yana seçimlere müdahale etmeye çalıştığı ve Rus yanlısı siyasetçilerin ülke yönetiminde yeralması için girişimlerde bulunduğu bir gerçektir.
Moldova ise, bağımsızlığından bu yana Rusya'yı doğrudan karşısına almaktan imtina ederek, sorunun diplomasi yoluyla çözülmesi amacıyla iletişim kanallarını açık tutmayı tercih etti.
Bu doğrultuda Moldova, anayasasında da yer aldığı üzere, tarafsızlık statüsünü muhafaza etti ve NATO'ya üye olmayacağını defaatle vurguladı.
Moldova AB'yle ilişkilerini geliştiriyor
Moldova'nın AB'yle ilişkilerinin ahdi temeli 1994 yılında imzalanan Ortaklık Anlaşması'na dayanıyor.
Söz konusu anlaşma 2014 yılında yenilendi ve bu sayede Moldova vatandaşları AB üyesi ülkelere vizesiz seyahat etme hakkını elde etti.
Rusya bahse konu anlaşmayı NATO'ya üyelik yönünde atılmış bir adım ve Moldova'nın tarafsızlığının ihlali olarak değerlendirse de 2014 yılında Moldova'ya verilen tepki Ukrayna'ya verilen tepki gibi olmadı.
Transdinyester sorunun çözümüne yönelik görüşmeler durdu, ancak bölgedeki dengeleri değiştirmedi.
Öte yandan, Moskova Kişinev'e ekonomik yaptırım uyguladı ve Moldova'dan gelen malların ülkeye girişine yasak getirdi.
Moldova hükümeti, ülkenin bağımsızlığından bu yana Rusya ve Batı arasında yürütmeye çalıştığı denge politikasında bir değişiklik olmadığını, bu doğrultuda AB'yle ilişkilerini geliştirirken Trandinyester sorununun çözümü için Rusya'yla işbirliğini sürdürmek istediği yönünde beyanatlarda bulundu.
Nitekim Moldova, Ortaklık Anlaşması'nın imzalandığı yıl Bağımsız Devletler Topluluğu'na katıldı.
Ayrıca, 2014'te kurulan Avrasya Ekonomik Birliği'ne de gözlemci ülke statüsünde iştirak etti.
2020 yılında Batı yanlısı eski Başbakan Maia Sandu'nun Cumhurbaşkanı seçilmesi ve Rusya taraftarı Cumhurbaşkanı İgor Dodon'a yolsuzluk suçlamalarıyla ev hapsi verilmesi neticesinde Rusya yanlıları büyük ölçüde etkisiz hale getirildi.
Ukrayna savaşıyla birlikte denge politikası sınanıyor
Ukrayna savaşı Moldova'da "Sıra bizde mi?" sorusunu gündeme getirdi.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden yaklaşık bir hafta sonra Moldova AB'ye üyelik başvurusunda bulundu.
Avrupa Komisyonu 17 Haziran 2022 tarihli görüşünde Moldova'ya adaylık statüsü verilmesini önerdi.
Hemen sonrasında ise, 23-24 Haziran 2022 tarihlerinde düzenlenen AB Devlet/Hükümet Başkanları Zirvesi'nde Moldova Ukrayna'yla birlikte aday ülke ilan edildi.
Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov'un, konu hakkında yaptığı açıklamada "Bizim için bütün bu süreçlerin bize daha fazla sorun getirmemesi ve anılan ülkelerin (Ukrayna ve Moldova) bizimle ilişkilerinde daha fazla sorun çıkarmaması çok önemli" şeklindeki ifadeleri Rusya'nın belirli ölçüde AB'nin rolünü azımsamaya çalıştığına ve Rusya'nın bu gelişme karşısında bir sorun çıkarmayacağına işaret ediyordu.
Savaşın başında Rusya'nın Ukrayna'nın Karadeniz'e açılımını tamamen engelleyerek Transdinyester'e kadar ulaşacağına yönelik yorumlar yapılırken Ukrayna'nın Rus ordusuna karşı gösterdiği ciddi mukavemet ve Transdinyester'in kendi başına harekete geçecek askeri güce sahip olmaması böyle bir senaryonun gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırdı.
Fakat hem zorlaşan ekonomik şartlar hem de Moskova'dan gelen "Batı Moldova'yı ikinci Ukrayna yapmak istiyor" ve "Ukrayna Transdinyester'i işgal edecek" gibi açıklamalar tarafların önümüzdeki dönemde Moldova üzerinden gerilimi artırabileceğinin sinyallerini veriyor.
Cumhurbaşkanı Sandu'nun Moskova'nın Belarus, Karadağ ve Sırbistan vatandaşlarını kullanarak darbe girişiminde bulunabileceğine ilişkin açıklamaları, darbe iddialarının ardından Moldova'nın hava sahasını geçici olarak kapatması ve 16 Şubat'ta Moldova ve Sırbistan arasında yapılacak olan futbol maçının Sırbistan'dan gelecek sabotajcıların darbe girişiminde bulunma ihtimaline binaen seyircisiz oynandığı haberleri ise Moldova makamlarının endişelerini yansıtıyor.
Bu nedenle, Moldova'nın önümüzdeki dönemde ülkedeki istikrarı öncelemesi ve geçmişten bu yana izlediği denge politikasını daha da dikkatli bir şekilde yürütmesi elzem.
Cumhurbaşkanı Sandu şu ana kadar bu sancılı süreci başarılı bir şekilde yönetebildi.
Ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmemesi için Sandu 10 Şubat'ta Başbakan Gavralitsa'nın istifasını kabul etti ve yeni hükümetin kurulması çalışmalarına süratle başlaması neticesinde 17 Şubat'ta Sandu'nun önerdiği Dorin Recean başkanlığındaki hükümet parlamentodan güvenoyu olarak görevine başlayabildi.
Bir yandan Recean Başbakan olarak yaptığı ilk konuşmada hükümetin önceliğinin barış ve istikrar olduğuna, Transdinyester sorununa barış yoluyla çözüm bulmak istediklerine vurgu yaparak Rusya'ya diyalog mesajı verdi, diğer yandan 22 Şubat'ta Sandu ABD Başkanı Joe Biden'la görüştü, Batı'yla entegrasyonun önemine işaret etti ve ABD'nin desteğini aldı.
Rusya'nın Ukrayna'da istediği başarıyı elde edememişken Moldova'ya saldırması ya da Transdinyester'i kışkırtması şu aşamada pek olası görünmemektedir.
Ancak önümüzdeki dönemde Batı'dan gelecek destek nedeniyle savaşın uzaması ve yayılması ihtimalini de göz önünde bulundurmak lazım.
Bu itibarla, 3 Mart'ta Moldova Parlamentosu'nun ülkenin resmi dilini Moldovaca yerine Rumence olarak değiştiren düzenlemeyi onaylaması gibi, Rusya'yı provoke edebilecek eylemlere Kişinev'in dikkat etmesi önemlidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish