20'nci yüzyılda edebiyat tarihinin belki de en ünlü kitabı İngiliz Rudyard Kipling'in "Orman Kitabı"dır.
Bu kitap, aynı yüzyılın ikinci çeyreğinde ortaya çıkan sinema olmasaydı, belki de en ileri düzeyde olduğu söylenebilecek ve en iyi yeri işgal edecek olan kitaptı.
"Orman Kitabı", sinemanın bakış açısını değiştiren temel kitaplardan biriydi. Yetişkinler bazen çocuklardan daha çok okusa da bu tür kitapların esas okuyucularının çocuklar olduğunu biliyoruz.
Burada asıl soru şudur:
Başlangıçta küçük çocuklar için yazılmış olan ve birçok kişinin "bir İngiliz sömürge kitabı" olarak gördüğü kitabın destekçisi miyiz?
Üstelik, gerçekten Hindistan'da yazılmış bir Hint kitabıyla mı karşı karşıyayız, yoksa birçok Hintlinin onu ulusal kitabı olarak göreceği kadar Hindistan hakkında yazılmış bir kitapla mı?
Bir kitap mı, yoksa bir kitap koleksiyonu mu?
Burada kitabın kendisiyle değil, doğasıyla ilgili soruyu cevaplamaya çalışmak için en basit sorudan başlayalım.
Yazarın bu çalışması özgün ve biricik miydi?
Aslında "Orman Kitabı", Kipling'in "Kim", "Stalky and Company" ve "Tales from the Hill" de dahil olmak üzere aynı bağlama koyduğu birkaç kitaptan yalnızca bir.
Durum şu ki, okuyucular, yayıncılar ve çevirmenler bu kitapları sık sık karıştırıyorlar, böylece okuyucu artık işin aslını bilmiyor, o yüzden bu kitapları sırasız okuyor ve tüm bunlardan eğlenceli bir "orman kitabı" okuduğunu düşünüyor.
Ancak olaylar ilk ve orijinal "Orman Kitabı"nda bile sıralı değil ve birbiriyle ilgisiz görünüyor. Hikaye, ebeveynlerinin bir kaplan tarafından öldürülmesi sonrası ormanda yaşayan, vahşi hayvanlar tarafından yetiştirilen ve onların hayatlarına uyum sağlayan, insanların dünyasını zaten bilmeyen, hayvanlar dünyasını, daha düşmanca olan insan dünyasına tercih eden Mowgli adlı çocuğun etrafında dönüyor.
Hindistan ile bağlantısı
Gerçek bize, Kipling'in kronolojik olarak bu kitabı takip eden diğer kitaplarında benzer veya farklı metinlerin çoğunun bu bağlamdan pek sapmadığını söylüyor.
Peki biz birçok kişinin inandığı gibi bu kitabı bir "Hint" kitabı olarak değerlendirebilir miyiz?
Rudyard Kipling, 1865'te Bombay'da doğduğu Hindistan'da, doğumundan sonraki ilk altı yıl dışında yaşamadı.
Çünkü o sırada babası Güzel Sanatlar Koleji'nde öğretmen olarak çalışıyordu ve Kipling, ilk eğitimini anavatanı İngiltere'de alması için altı yaşında anavatanına gönderildi.
Ancak Rudyard daha sonra geri döndü ve 16-25 yaşları arasında Hindistan'da yaşadı. Onun tüm Hint "deneyimi" buydu.
Bununla birlikte, daha sonra ABD, özellikle Alaska ve Güneydoğu Asya ve Güney Afrika arasındaki sayısız seyahati sırasında toplandığı söylenecek olan hikayelerinin topografyasına Hindistan'ın hakim olduğunu görüyoruz.
Yazı dünyasına dahil ettiği bu bölgelerde birçok vahşi hayvanla tanışmıştı ve onlara Hint isimleri vermeye her zaman heves etti.
Çocukların hayal güçlerinin ve dünyalarının önemli bir parçasını oluşturan çocuk Mowgli, kaplan Sherry Khan, ayı Baloo, çita Bagheera ve daha onlarca hayvan Hint kültürüne ait adları taşıyor.
Hiç şüphesiz, Kipling'in Hindistan ile kurduğu ilişki olmadan bunu yapması mümkün değildi.
Ne Hindistan ne de İngiltere
1891'de Hindistan'dan son kez ayrılan ve bundan sonra Hindistan’a bir daha geri dönmemeye karar veren Kipling, 1892'de ABD'de başlayan bir dizi gezinin ardından eşinin ailesinin ikamet ettiği Boston’a eşi eşinin daveti üzerine gitti ve yine eşinin isteği üzerine orada yaşamaya başladı.
Yazmak için verimli bulduğu bu yeni dünyada çok yoğun bir şekilde hikaye yazdı ve yayımladı.
ABD'ye gelişini takip eden yılın sonbaharı olan 1893 ile 1895'in ortalarında, hikaye koleksiyonunu, Hindistan'da geçip geçmediğini tam olarak belirtmeden yayımladı.
Bu nedenle, örneğin, kitabının bazı yerlerinde onu Alaska'da yaşadığı varsayılan bir foktan bahsederken buluyoruz, bu yüzden okuyucuları Hindistan'da yaşayan fokların olduğunu tahmin ediyor.
Dolayısıyla birçok tarihçi ve eleştirmen, öykülerin ve olayların düzenlenmesinde bir karışıklık olduğunu düşünüyor ve okuyuculara kitapları bir dizi ardışık öykü olarak değil, ayrı öyküler olarak okumalarını tavsiye ediyor.
Yalnızca "Orman Kitabı"nın birinci ve ikinci bölümlerini değil, Kipling'in yazdığı diğer maceraları da okumanın en iyi yolu budur.
Kipling Boston civarında, eşinin ailesinin seçtiği geniş bir ev ve arsanın olduğu yerde eşi, iki kızı ve oğluyla yaşadı. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Fransız cephesinde hayatını kaybetti.
Kipling hakkında
Aslında, Kipling'in edebiyatı (1865-1936) ve kişiliği çevresinde sürekli sorulan sorular tartışmaya açıktır. Kipling'in birçok okuyucusu, özellikle de yazarı İngiliz sömürgeciliğiyle ilişkilendiren ve onu bu sömürgeciliğin ve ırk ayrımcılığının bir destekçisi olarak görenler bu soruları çokça yöneltenler arasındadır.
Yazar özellikle "Doğu Doğu'dur, Batı da Batı'dır ve onlar asla buluşmayacaklar" veya "Doğu manevi yaşamın yurdu, Batı ise maddi yaşamın yurdudur" gibi kendisine atfedilen sözler nedeniyle olumsuz cümlelerle anılmıştır.
Gerçek şu ki, Kipling'in bu tür sözler söylediği kesin değildir. Üstelik bu sözlerin ne anlama geldikleri tam olarak açık değildir.
Onu İngiliz "sömürgeci" ve "Hint düşmanı" yapan da bu olumsuz değerlendirmelerdir. Bununla birlikte, Kipling'in metinleri, ahlaki eğlenceyi amaçlayan metinler değildir.
Aslında derin bir analizle bakılırsa, yazarın metinleri tüm bu isnat edilenlerle çelişen fikir ve değerler taşımaktadır.