Muhtelif sebeplerle Nahid Sırrı Örik değeri çok geç anlaşılmış bir yazarımız. Birçok romanı ve öykü kitabı ilk kez 1990'lı yıllarda okurla buluşabildi. Akademik camiada Örik eserleri üzerine halen çok az çalışma söz konusu.
Bu nadir çalışmaların başında ise Everest Yayınları Nahid Sırrı Örik dizisi editörü Bahriye Çeri geliyor.
25 yıldır Örik çalışan Bahriye Çeri'nin Nahid Sırrı Örik üzerine çok kapsamlı çalışmaları var. Çeri'nin 'Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik' (2007) isimli bir kitabı bulunuyor.
Bahriye Çeri ile Independent Türkçe için Nahid Sırrı Örik'i ve çalışmalarını konuştuk.
'Kıskanmak' ve 'Sultan Hamid Düşerken' ile başlanan seride son olarak 'Eski Zaman Kadınları Arasında' ve 'Resim Yazıları'nı okuduk.
"Sırada hangi kitaplar var?" sorumuzu Bahriye Çeri, şöyle yanıtladı:
Bugünlerde Everest Açıkhava dizisinden 'Kedilere Dair' adlı bir kitap çıkacak ya da bu röportaj yayımlandığında çıkmış olacak. Bu kitap Nahid Sırrı'nın çok sevdiği kediler hakkındaki yazılarını içeriyor. Küçük bir kitap ama büyük bir zevkle, bir solukta okunacak, Nahid Sırrı'nın şimdiye kadar Türk okurunun tanımadığı başka yönlerine dikkati çekecek bir kitap.
Ayrıca, Nahid Sırrı'nın 'İstanbul Yazıları' ve 'Ankara Yazıları' eserlerinin de baskıda olduğunu söyleyen Çeri, "'İstanbul Yazıları' daha önce Tarih Kurumu'ndan çıkmıştı. Kısa sürede bitti. Yazarın çeşitli gazete ve dergilerde İstanbul için yazdığı yazıları içeriyor. Ve hâlâ ne kadar güncel, şaşkınlıkla okunuyor. Şimdi Everest'te -buna birkaç yazı daha ilave ettim- yeniden basılıyor. Yine aynı şekilde Ankara üzerine yazdığı çeşitli gazete ve dergilerde kalan yazılarını da kitaplaştırdım. O da çıkacak. Ve gezi edebiyatı devam edecek arka arkaya" dedi.
Bahriye Çeri, sözlerine şunları ekledi:
Sırada yazarın hayatta iken basılmış gezi kitapları, 'Anadolu'da Yol Notları' (1939), 'Bir Edirne Seyahatnamesi' (1941), Kayseri, Kırşehir, Kastamonu (1955) kitapları var. Bu kitapların arkasına yazarın aynı yerlerle ilgili gazete ve dergilerde kalmış yazılarını da ekliyoruz. Ayrıca 'Seyahat ve Seyahat Edebiyatı Üzerine 'başlıklı bir kitap var ki bu da yazarın gazete ve dergilerde kalmış, okurla hiç buluşmamış yazılarından oluşuyor. 'Toplu Öyküler'i hazırlıyoruz. Yazar hayattayken basılan öykü kitapları, daha sonra çeşitli şekillerde yayımlanan öykülere benim bulduğum yirminin üzerinde öyküyü de ekleyerek toplu halde yayımlayacağız. Hemen arkasından da Türk Edebiyatı Üzerine Yazılar geliyor ki bu Türk edebiyat eleştirisi için inanılmaz zengin bir kaynak. Sonrasında daha da şaşırtıcı sürprizler olacak!
Peki, serideki kitapları hazırlarken, seçerken hangi hususlara dikkat ediliyor?
Bu sorumuzu Bahriye Çeri, şöyle yanıtladı:
Serideki kitapları hazırlarken Everest Yayınları yayın yönetmeni Saadet Özen ile birlikte üç kriter belirledik. Nahid Sırrı'nın gazete ve dergi sayfalarında kalmış, kitaplaşmamış her türlü yazısını, öyküsünü, tiyatrosunu, anısını okurla buluşturmak. Yazar hayatta iken basılmış ama daha sonra tekrar baskısı yapılmamış eserlerini basmak. Baskısı yapılmış ama hataları, eksikleri olan eserleri yeniden gözden geçirerek basmak. Yani üç koldan gitmeyi planladık. Ki böyle de yapıyoruz. Sultan Abdülhamid Düşerken romanının baskısını burada özellikle açmak isterim. Bu çok bilinen ve çok baskısı yapılan eser, ilk önce tefrika halinde yayımlanmış sonra yazarın ölümünden iki buçuk sene önce kitaplaşmış.
Kitap olarak çok basılmış filmi çevrilmiş bir eser. Ancak tefrika ile bu baskılar arasında ciddi farklar vardı. Nerdeyse bölüm atlanmıştı. Buna yazar hayattayken yapılan baskının esas alınması, tefrikanın gözden kaçması sebep olmuştu. Oysa yazarın atlanmasına izin vermeyeceğini düşündüğüm atlamalardı bunlar. Çünkü zaten bir okur olarak buraya neden böyle başladı ki yazar, bir boşluk var dediğiniz yerde bölüm atlanmış.
Cümleler yok, paragraflar parçalanmış. Yazar ömrünün son zamanlarında bununla uğraşamadı sanırım. Üstelik daha sonra yapılan baskılarda her basımda da bazı kelimeler düşmüş, cümleler kaybolmuş. Osmanlıca kelimeler günümüz Türkçesine yanlış çevrilmiş vs. derken kitap korkunç durumdaydı. Çok titiz bir çalışma yaparak tefrika da dahil bütün baskıları kontrol ederek yayınladık Everest'te. Bu kitaba verilen emek o kadar büyük ki birkaç kitap yayımlanırdı bu arada. Ama biz bu titiz yöntemi tercih ettik. Aynı titizlikle devam ediyoruz. Toplu Öyküler, Gezi dizisi hepsi çok titiz hazırlanıyor.
'Kıskanmak' ve 'Sultan Hamid Düşerken', diğer Nahid Sırrı Örik romanlarından hangi noktalarda farklılaşıyor?
Bahriye Çeri'ye göre 'Sultan Hamid Düşerken'in bugün ilgiyle okunmasının nedeni Nahid Sırrı'nın toplumsal bilgilerle yetinmemesi, roman yazdığını hiçbir zaman aklından çıkarmayarak, toplumsalı kendinde somutlaştıran bireyi yaratabilmesinden kaynaklanıyor. Çünkü çok başarılı bir tarihî roman. Gerçek bir tarihî roman.
Çeri', "Romanda belirgin bir biçimde 10 Temmuz Hareketi'nin, nasıl egemen sınıfın özgürlüğünü yok ettiği anlatılıyor. Öte yandan romanda Osmanlı aristokratının İttihatçıları 'taşralılar' diyerek nasıl küçük gördükleri her fırsatta dile getiriliyor. 'Sultan Hamid Düşerken' romanı hayatın eski kutsal örtüsünün sıyrıldığı bir dönemde, halkın kininin sokağa taştığı ve eyleme döküldüğü devrim günlerinin ortasında, düşenler ve yükselenleri romanlaştırıyor" ifadelerini kullandı.
"Çok tartışılmasına rağmen, yazarın gönlünün kimden yana olduğu hangi tarafta durduğunun önemi yok" diyen Çeri', sözlerine şunları ekledi:
Çünkü yazarın eleştirel bilinci daima açık ve her roman kahramanını bazen az bazen çok ama muhakkak bu bilinçten geçiriyor. Türk edebiyatı tarihinde çok çok özel bir roman bana kalırsa.
'Kıskanmak' romanı için Bahriye Çeri, "'Kıskanmak', zorlu bir ruhsal harita çiziyor ve bunu yaparken de kuralı çiğniyor: Roman, baştan uca bir negatif-şahıslar galerisi. Alain Robbe-Grillet'nin 'Kıskançlık' adlı romanında olduğu gibi kıskançlık fiili ile yüzleştiriyor okuru Nahid Sırrı: Kıskanmak... Edebiyatımızda benzeri görülmemiş bir portre ile karşılaşıyoruz: Seniha" yorumunu yaptı.
'Eski Zaman Kadınları Arasında' ve 'Resim Yazıları' hakkında ise Çeri, şunları söyledi:
Eski Zaman Kadınları Arasında adlı hatıralar Büyük Doğu gazetesinde 30 Mart 1956'da tefrikaya başlanmış 63 tefrika yayımlanmış. Ancak Büyük Doğu gazetesi 4 Temmuz 1956'da son sayısını çıkarıp üç sene ara vermis, 6 Mart 1959'da tekrar yayımlanmaya başlamış, Eski Zaman Kadınları tefrikası ise eksik kalmış. Eser 1958 yılında İnkılap Kitabevi tarafından kitaplaştırıldığında bu eksik kısımların tamamlandığı görülüyor. Nahid Sırrı aslında bu kitaptaki bölümlerin bazılarını çok önce anı-anı/öykü olarak yayımlamış. Mesela 1938'de 'Varlık' dergisinde Bir Eski Zaman Kadını başlığıyla büyük annesini anlattığı bölümü yayımlamış. Bunu şunun için söylüyorum. Yazar bu kitaba uzun zaman çalışmış, uğraşmış. Yazarın ailesini anlattığı yer yer biyografik/tarihî bilgiler verdiği edebiyatımızda eşine az rastlanır bir kitap bence.
"'Resim Yazıları' Nahid Sırrı değerlendirmeleriyle Türk resim tarihine ciddî katkılarda bulunabilecek, resim sanatı ile yakından ilgili bir isim" şeklinde konuşan Çeri, "Yazarın ciddî bir resim koleksiyonu olduğunu biliyoruz. Nahid Sırrı'nın, Balzac'ın özgün adı 'Le chef-d'oeuvre inconnu' adlı eserini 1945 yılında ilk kez dilimize kazandırmış olmasını da dikkat çekici bulduğumu belirtmek isterim: Bu eser yazıldığı dönemden başlayarak özellikle sanat dünyasını çok ilgilendirmiş, Cézanne, Picasso gibi büyük ressamları derinden etkilemiş; üzerinde sanat tarihçileri tarafından çalışmalar yapılmıştır. Balzac'ın romanı 'Le chef-d'oeuvre inconnu' -Nahid Sırrı'nın çevirisiyle 'Bilinmeyen Şaheser'den etkilenilerek yapılmış 20'nci ve 21'inci yüzyılların birkaç büyük çizimi ve resmi, aslında resim sanatı ve bu sanatı çağrıştıran bir metinle ilişkileri üzerine düşünmemizi sağlıyor. Nahid Sırrı'nın bu eseri tesadüfen bunları göz önünde bulundurmadan çevirdiğini söylemek mümkün mü? Çok basit bir ifadeyle Nahid Sırrı'nın sanat camiasında bunca sahiplenilen bu yapıtı çevirmiş olması, sanata olan derin ilgisine bir kanıt sayılabilir" dedi.
Bahriye Çeri, sözlerini şöyle sürdürdü:
Nahid Sırrı'nın bugüne kadar derlenmemiş çeşitli gazete ve dergilerde kalmış resim yazılarında resim eğitiminden Türk resim sanatının gelişmesi için yapılacaklara, resimde konu, teknik ya da resim tenkit edebiyatı, resim eleştirmenliği, Türk resim tarihi, resim müzeciliğine kadar her açıdan resim sanatını ve Türk resmini ele almıştır.
Sadece resim tarihinin inşasında değil edebiyat araştırmacıları için de çok önemli bir kaynaktır bu yazılar. Yazarın hem sözünü ettiğim çevirisi, hem bu yazıları onu sadece Türk edebiyatında değil Türk resim eleştirisinde de bir yere oturtulması gerektiğini gösterir.
Öte yandan bu yazılar çok zevkle okunabilen yazılardır. Nahid Sırrı Örik için çalışma yapacaklara çok malzeme de sunmaktadır. Mesela yazar kurgusal eserlerinde sanat eserlerini ne derece referans olarak kullanmıştır? Ya da yazdıklarında sanatın estetik bir yansıması var mıdır? Sanat eserlerinden edindiği görsel izlenimlerini kelimelerle sabitlemiş midir?
Yazar, bir duyguyu ya da bir durumu bir tabloya atıfta bulunarak açıklamış mıdır, bir karakter tanımlarken mesela tablodan bir atmosfer vermiş midir, sanat eserleri ya da reprodüksiyonlar iç mekanlarda belirmiş midir? Bence Resim Yazıları bir gün bu soruların cevaplarını bulmak isteyen araştırmacılara da geniş bir kaynak olacaktır.
Peki, Örik'i diğer yazarlarımızdan hangi meziyetleri ayırıyor?
Bahriye Çeri'ye göre, Nahid Sırrı Örik için şöyle bir durum söz konusu:
Bütün eserleri okurlarla buluşturulmadı yani külliyat tamamlanmadı. Bu sadece Nahid Sırrı için söz konusu değil pek çok Türk yazarı için de durum aynı. Halide Edip gibi bir yazarımızın da romanını gazete sayfalarında unutmuş ve 2022'de yeni yayımlamış bir toplumuz ne yazık ki. Yıllardır hep şuna karşı çıkıyorum: 'Nahid Sırrı unutuldu...' Unutmak için önce tanımak gerek. Nahid Sırrı 1938'den itibaren edebiyat tarihlerine, ansiklopedi maddelerine, yazar sözlüklerine girmiş. Ama gelin görün ki eserlerinin tamamı eksiksiz yeniden basılmamış. Gazete ve dergilerde kalan binlerce -bakın mübalağa etmiyorum binlerce -yazı var. Yazı dediysem öykü, anı, deneme, mektup, fıkra, tiyatro metni vs. Ama biz bütün bu eserleri karşımıza koymadan yazar hakkında tezler yapıyor yazarın eserleri hakkında hüküm veriyoruz. Bana göre bu akıl almayacak bir şey.
Taha Toros'un halka açılan arşivinde Nahid Sırrı belgeleri olduğunu söyleyen Çeri, "Yazar yayımlanmış pek çok eserinin üstüne el yazısı ile not düşmüş, yanlışlığı belirtmiş karşı çıkmış ama bunlar herhangi bir yerde basılmamış. Nasıl 'Sultan Abdülhamid Düşerken' için yanlışlık ve eksiklikler var idiyse yayımlanmış başka romanları için yazarın notlarını buldum burada. Sırası geldikçe yayımlayacağız. Şimdi bu durumda ben ezbere söylenen şeylere karşı çıkıyorum. Ağdalı konak dili söylemine de. Mesela 'Kedilere Dair' küçük kitapta böyle bir dil yok. Ya da 'Ankara Yazıları'nda" şeklinde konuştu.
"Nahid Sırrı çok özel bir yazar kuşkusuz. Sanatın her dalıyla iç içe multidisipliner bir yazar" diyen Bahriye Çeri, "Siyasete, günlük yaşananlara uzak değil ve yazmış da bunları…Yozgat, Kızılcahamam, Polatlı, Bursa, Yalova, Kayseri, Kırşehir vb. kimsenin gitmediği yerlerden çok bilinen yerlere kadar gidip görüp yazmaya çalışmış. Batı edebiyatını çok iyi biliyor. Saymakla bitiremem. Ama o dönemde tek değil Nahid Sırrı. 2000'li yıllarda Nahid Sırrı'nın yayımlanmamış romanlarını, öykülerini, tiyatrolarını bulmuş, yazılarını derlemiştim. Her yere başvurmama o kadar uğraşmama rağmen toplu olarak bütün külliyatı şimdi ancak Everest [Yayınları] sayesinde yayımlayabiliyoruz. Bence çok incitici bir durum bu kadar beklemek zorunda kalmak. Ve de Türk edebiyatı için, kültür dünyamız için kayıp…" dedi.
Nahid Sırrı Örik'in kitaplarında 'kötülük', 'haset', 'güzellik', 'çirkinlik', 'hırs' kavramlarıyla da sıklıkla karşılaşıyoruz.
Örik'in bu kitaplarında kullandığı birbirine zıt bu kavramlara dair Bahriye Çeri'nin yorumu şu şekilde:
Nahid Sırrı, çok zeki, çok iyi gözlemci ve hassas bir ruha sahip. Bir o kadar da gerçekçi yazar. İnsan ruhunun derinliklerini tahlil etmede çok usta. Bunda bu saydığım yönlerinin etkisi çok büyük. Bu ustalık dille birleşince okur için inanılmaz bir kaynak ortaya çıkıyor. Sanatçıların -sanatın hangi dalında olursa olsun- bir eser ortaya çıkarırkenki ruh halleri üzerinde çok durmuş yazar. Şehirlerin çirkinliği /çirkinleştirilmesi de yazar için ıstırap verici insan ruhunun çirkinlikleri de. İkisini anlatmakta da mahir.
Güzellikleri de anlatmış sanılanın/bilinenin aksine. 'En Güzel Eseri' hikâyesinde fedakârlık işlenmiş mesela. Gezdiği küçücük Anadolu kasabalarında nasıl güzellikler bulup anlatmış şaşarsınız. Sadece şuna karşı olduğunu net söyleyebilirim. Alışılagelmiş söylemler, alışılagelmiş/öğrenilmiş beğeniler, güzellikler yazarın karşı çıktığı bir durum. Yazar hep farklı olanı, fark edilmemiş olanı anlatma peşinde. Bu insan ruhu olabilir, şehir olabilir, tarih olabilir, kitap olabilir…
"Nahid Sırrı Örik kitaplarından en çok hangisini beğeniyorsunuz? Örik'in kendine mahsus üslubu hakkında neler eklemek istersiniz?" sorumuza ise Bahriye Çeri, şu şekilde yanıt verdi:
Ben Nahid Sırrı için tek kitap söyleyemem. Yirmi beş yıldır Nahid Sırrı çalışıyorum, okuyorum. Anılar, öyküler, gezi yazıları, tarih yazıları, sanat yazıları, tiyatroları, romanları…Günlük fıkralarındaki dil o kadar sahici bir dil o kadar güzel ki…Ya da gezi yazıları, Edirne, Kayseri, İstanbul gezerken hep gözlerimin önünde Nahid Sırrı'nın cümleleri canlanır… Ankara çocukluğumun geçtiği şehir ama Nahid Sırrı'nın yazdıkları ile başka bir pencereden gözüktü bana. Tersine Giden Yol'u çok kıymetli bulurum. Sultan Abdülhamid Düşerken'i defalarca zevkle okudum. Yıldız Olmak Kolay mı? Harikadır. Benim için bu liste bitmez.
Nahid Sırrı Örik'in Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na yazdığı iki mektup Bahriye Çeri'yi oldukça etkilemiş.
Ve böylece 'Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik' kitabının oluşacağı yedi yıllık uzun bir süreç başlamış.
Peki, o yedi yıl esnasında Çeri, Nahid Sırrı Örik hakkında en çok hangi noktada şaşırdı?
Böylesine çok-yönlü, nitelikli bir yazarın yıllarca, ısrarla göz ardı edilmesi hakkında Çeri, ne düşünüyor?
Bahriye Çeri, araştırmaları esnasında en çok şaşkınlık yaşadığını ifade etti:
Bu kadar adı geçen hakkında tezler olan bir yazarın bu kadar çok yazı, öykü, tiyatro, romanının gazete ve dergi köşelerinde kalmış olmasına çok çok şaşırmıştım. Mesela 'Gece Olmadan' ve de 'Kozmopolitler'i daha 2000'de bulmuştum gazetelerde ve daha çok şeyini. İnanamamıştım. Öyküler, romanlar, tiyatrolar gazete ve dergi sayfalarında duruyor ve basılmıyor.
O dönemde yazarın telif haklarını elinde bulunduran yayınevine sadece bir örnek dosya ile gidip, olumsuz sonuç alınca hayal kırıklığı yaşadığını ve hiçbir şeyini yayımlamadığını söyleyen Çeri, "Ama toplamaya, biriktirmeye de devam ediyordum. İzmit'te Kadir Yüksel'in inanılmaz bir özveri ve sevgiyle çıkardığı 'Üçüncü Öyküler' diye bir dergi vardı bilmem biliyor musunuz? Çok kıymetli bir dergi. Ben de o sırada Kocaeli Üniversitesi'nde görev yapıyordum. 'Üçüncü Öyküler'in yaz/güz 2001 sayısında 'Kaybettiğim Kediye Dair' adlı anı-öyküsünü yayımlamıştım dayanamayıp. Fark edilmedi bile. Prof. Dr. Ali Birinci, Tarih Kurumu Başkanı iken Tarih Yazıları ve İstanbul Yazıları'nın yayımlanması için dosya sundum. Heyecanla ilgi gösterdi ve o sayede bu iki kitap ailenin de araya girmesiyle basıldı. Ben bu arada da pek çok yeni belge, bilgi yazı keşfettim. Sabırla koruk helva olur denir ya tam bu. Şimdi bu dağ yığınını acele edip, heyecana kapılıp hata yaparak değil dikkatlice bir düzen içinde en doğru şekilde okurla buluşturmaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.
© The Independentturkish