Seçimler yaklaşırken dış politikada yönelimler

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Görsel: AP

Haziran 2023'te Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri yapılacak.

Bu seçimler Türkiye'nin en üst düzey yürütme organına (Cumhurbaşkanlığı) kimin geçeceğini öte yandan yasama meclisinin dağılımını belirlemesi nedeniyle önemli politik olaylardır.

Türkiye'de seçmenler ekonomik kriz, jeopolitik riskler ve toplumsal ayrışmalar etrafında politik tercihlerini gerçekleştirecek.

Bir yandan bu kritik süreç sonrasında aktörel dağılıma göre dış politikada yönelimlerin ve tercihlerin ne yönde olacağına dair sorular yükselmektedir.

Bu sorular esasında oldukça yerinde. Çünkü Türkiye'de dış politikayı yöneten ve yönlendiren temel kurumun Cumhurbaşkanlığı olduğu düşünülünce.

Çünkü Dışişleri Bakanlığı'nın pozisyonu Türkiye'nin son yıllarda girdiği yeni jeopolitik angajmanlar nedeniyle eski etkisini yitiriyor.

Sınır ötesi operasyonlar, yeni bölgesel ittifakların inşası ve çatışmalı alanlarda diplomatik kanallar Millî İstihbarat Teşkilâtı ve TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) marifetiyle yürütülüyor.

Türkiye'de Arap Baharı ve sonrasında görülen bu elit değişiminin kapsam alanının kısa vadede ortadan kalkacağına dair işaret görünmüyor. 


Türkiye'nin ekonomik üretim kapasitesi savunma sanayine doğru kayıyor.

Üretimdeki bu dönüşüm çabaları orta-sınıfın dönüşümünü tetikleyebilir.

Bu kısa vadede belirginleşmese de şu an için toplum katmanlarının jeopolitik yönelimlere hassaslaştığı söylenebilir.

Bu da dış politikanın toplumsal kaynaklarının eskisine nazaran daha güçlü olduğunu ifade ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son diplomatik inisiyatifleri iç siyasette bir kaldıraç olarak kullanması da bunu işaretleyebilir.

Seçim sonrası Erdoğan'ın devam etmesi halinde mevcut bölgesel ittifakları genişletme stratejisinin devam edeceğini öngörebiliriz.

Suriye ile ortak bir zemin bulunmasına dair çabalar bu aşamada yoğunlaşabilir.

İktidarı destekleyen toplumsal katmanlar ve onlarla uyumlu çalışan bürokratik, entelektüel ve sermaye blokları için dış politika okuması oldukça pragmatik ve bir o kadar konjonktürel formasyona sahip olduğunu eklemek gerekiyor. 

Güncel jeopolitik bağlamın sağladığı ekonomik fırsatların değerlendirilmesine öncelik verilmesi dış politikanın önemli girdisini oluşturuyor.

Bu zaman zaman güvenlik işbirliklerine evriliyor. Fakat bu ittifaklarda ana yönlendiricinin savunma sanayii işbirlikleri olduğu söylenmelidir. 


Gündelik siyasetin sıcak retoriğine dış politika oldukça sık bir biçimde konu ediliyor.

Bu ise ikili ilişkilerin kompleks doğasını yadsıyarak bir nevi plebisit iklimi dış politika yapım süreçlerine hakim desen (pattern) kılıyor.

Bu amaçla bugün kurulan dış politik angajmanların yarın ne yöne gideceği sürece ve aktörlere oldukça bağlı olduğu söylenebilir.

Bazı anketçilere göre 2023 seçimleri Türkiye'de mevcut iktidarın değişmesine işaret ediyor. Bazılarına göre ise bunu söylemek için çok erken.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Muhalefetin ise bu noktada toplumla kuracağı ilişkiler önemli olsa da onlar için Erdoğan'ın siyaset stratejisinin işleyip işlemediğinin temel etken olması yüksek ihtimal.

Erdoğan'ın başarısızlığını kendilerinin başarısı olarak gören bir perspektif onlar için hakim durumda.

Muhalefeti yönlendirecek tek bir aktör yok ve şimdilik 6 siyasi partinin oluşturduğu '6'lı masa' olarak anılan ad-hoc bir koalisyondan bahsediyoruz.

Bu koalisyonunun dış politik tercihleri ise bugüne kadar netleşmiş değil. Ancak muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ortadoğu özelinde izleyecekleri politikayı birkaç kavramdan ve attığı tepkisel tweetler serisinden izleyebiliriz.

Kılıçdaroğlu'nun Ortadoğu özelinde önerdiği en somut politika değişikliği 'Ortadoğu İşbirliği Teşkilatı' (OBİT) adını verdiği İran, Suriye, Lübnan ve Irak gibi ülkelerden oluşacak bölgesel işbirliği teşkilatı.

Bu yapının Ortadoğu'da yeni bir ittifak sistemi mi yoksa kısıtlı ve spesifik alanlarda işbirliğini teşvik edeceğini bilemiyoruz.

Bu işbirliği teşkilatına dair önemli sorulardan birisi Lübnan ve Türkiye'nin ortaklaşmasını gerektirecek gündemlerinin olup olmadığıdır.

Kılıçdaroğlu'nun Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail'i konu edinen tweetleri ise hükümetin izlediği normalleşme ve yakınlaşma politikalarının içeriğini eleştiren ve geriye dönük olarak bir hesaplaşma içeren siyasi mesajlar vermektedir.

Bu gibi açıklamalara bakınca Kılıçdaroğlu'nun bölgesel işbirlikleri konusunda İran'a ve Suriye'ye daha fazla ağırlık vereceği söylenebilir.

Bunun Türkiye'nin konvansiyonel dış politika yönelimleri ile tezatlık teşkil ettiği söylenebilir.

Konjonktürel fırsatları değerlendirme ve iç siyasette kaldıraç etkisi yaratmak amacıyla bu yönelimlerden zaman zaman sapıldığı görülmüştür.

Fakat en nihayetinde kurumsal aidiyetler ve bölgenin devlet sistemi Türkiye'yi bölgede denge arayışına iten bir konuma yerleştirmiştir.

Kılıçdaroğlu'nun bu açıklamalarını da bu tarihsel derinlik içerisinde okuduğumuz zaman uygulama alanının oldukça dar olduğu söylenebilir.


Muhalefetin diğer önemli bir aktörü ise İYİ Parti.

İYİ Parti kurulduğu günden bu yana elit temsilini ve ideolojik yönelimini merkez sağa çeken bir eğilimde olduğunu gösterdi.

Dış politikada ise Türkiye'nin geleneksel angajmanlarını güçlendirmeyi savunuyor: NATO, ABD ve AB gibi.

İYİ Parti'nin iktidar oyunu içerisinde olduğu bir konfigürasyonda Ortadoğu genelinde İsrail özelinde mevcut hükümetle benzer politikaları teşvik edici konumda olabilir.

Bu açıdan İYİ Parti'nin İsrail ile ilişkilerde ideolojik bagajının olmadığı ulusal çıkar ekseninde bölgesel gelişmelere yaklaşacağı beklenmektedir.

Türkiye'de yeni milliyetçi toplumsal sektörlerin siyasi temsilini konsolide etmeyi başaran İYİ Parti'nin CHP'den bu konuda ayrıştığını söylemek mümkündür.

Parti elitleri, bölge ülkeleriyle ilişkilerde ne gibi stratejik işbirliklerine gideceği konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

Bu da mevcut kurumsal işbirliklerinin konjonktüre göre şekilleneceği gibi mevcutların korunması ya da derinleştirilmesi anlamına gelmektedir.

İYİ Parti'nin bölgesel düzlemde İsrail ve Suudi Arabistan ile koordineli çalışacağını söylemek mümkündür. 


Türkiye'de seçimlerin dış politika tercihlerinde özellikle Ortadoğu politikası özelinde değişikliklere yol açması mümkün.

Bunu kolaylaştıran faktör ise yürütme erkinin yani cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin cumhurbaşkanına geniş ve kolay dış politika manevraları açabilmesidir.

Kurumsal daraltmalara veya alternatif elit yarışlarına maruz kalmadan hızlı ve tek-yanlı karar verebilen bir lider pozisyonundan söz ediyoruz.

Bu pozisyona oturacak kişinin iç ve dış siyasi tercihlerini daraltan temel kısıtlar ise angaje olduğu parti(ler) ve seçmen nezdinden yeniden seçilip seçilmesini belirleyecek olan popülaritesi veya görev onayıdır.

Elbette dış politika açılımlarını şekillendiren güvenlik endişeleri ve ulusal çıkar konseptleri önemli belirleyiciler olarak öne çıkıyor.

Bunun yanında Türkiye'nin son yıllarda askeri üsleri, sınır ötesi operasyonları ve savunma sanayi satışlarını jeopolitik sahada aktif şekilde oyun değiştirici olarak kullandığını görüyoruz.

Bu yeni politika araçları aynı zamanda toplumun ezici bir çoğunluğunda ulusal gururun bileşenleri olarak görülüyor ve içten destekleniyor. 

Bu sebeple iktidara kim gelirse gelsin değişen ekonomik aktörleri, jeopolitik konulara hassaslaşan toplumsal yapıyı ve asker ve istihbarat lehine değişen elit döngüsünü dikkate almak zorundadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU