Suriyeliler ülkesine dönsün mü, dönmesin mi tartışması sürüyor

Kamuoyunu ikiye bölen tartışmada "Toplumumuzun bir parçası olsunlar" diyen de var, "Güvenlik sorunu olurlar" diyen de

                                                                                                                                                                         Fotoğraf: AA           

Türkiye 2019’a “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” tartışmasıyla girdi.

Tartışmayı sosyal medyada paylaşılan ve İstanbul’da Taksim meydanında Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağıyla kutlama yapan Suriyelilerin olduğu bu görüntü başlattı.
 



Tartışma kamuoyunu ikiye böldü. “Suriyeliler dönsün” diyenler bir yanda Suriyelilerin topluma entegrasyonunu savunanlar diğer yanda tartışma devam ediyor.

Fatih Altaylı Habertürk’teki yazısında yaklaşık 4 milyon Suriyelinin yerine Yunan ya da Ermeniler gelseydi ne olurdu diye sormuş:
 

“Farz edin ki, yarın Yunanistan’da faşist bir askeri darbe oldu. Aşırı sağcı bir lider ülkenin yönetimini aldı. Yunan halkının da önemli bir bölümü sokaklara döküldü ve darbeci yönetime karşı tavır aldı. Yasa tanımaz Yunan diktatör de bunların üzerine, tankla, topla tüfekle yürüdü ve katliama başladı. Bunun üzerine 4 milyon Yunan yollara döküldü, denizden ve karadan Türkiye’ye kaçmaya başladı. Bunların 2 milyonu Trakya üzerinden geldi ve büyük bölümü İstanbul çevresine yerleşti. 2 milyonu da İzmir ve Ege sahillerini mesken tuttu. Bir bölümü de Orta Anadolu’ya; mesela Kayseri’de, Karaman’da oturmaya başladı. Buralarda iş kurdular, ev bark satın aldılar, çalışmaya başladılar. Aynı “Misafirdir, komşularımızı ölümün kucağına mı bıraksaydık” cümlesini kuracak mıydınız? Osmanlı bakiyesi ise onlar da Osmanlı bakiyesi. Hem de Suriye’den daha eski bir Osmanlı bakiyesi. Aynı misafirperverliği onlara da gösterecek miydiniz! Yoksa bunu Türkiye’nin uzun vadeli güvenliğine, toprak bütünlüğüne karşı olası bir tehdit olarak görüp önlem alınmasını mı isteyecektiniz?” 


Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül sosyal medya hesabından bu tartışma üzerinden Türkiye'ye Arap düşmanlığı servis edildiği görüşünü savunuyor.


Habertürk Yazarı Murat Bardakçı Türkiye'deki Suriyeliler meselesinin "gitsinler-kalsınlar" tartışmasından daha derin olduğunu ve öncelikle bir sorumluluk meselesinin olduğundan bahsetmiş:

"Üstelik, bu sorumluluk bize aittir: “Namazı Şam’daki Emevi Camii’nde kılma” hayallerine dalıp zaten fokur fokur kaynayan bir memleketteki karmaşaya müdahale ederek işleri daha da içinden çıkılmaz hâle getirirseniz, mülteci akınına uğramanız gayet tabiidir; gelişlerin sorumluluğu da bu işin aktörlerine ve bu arada da bize aittir!… “İstanbul’un bazı mahallelerinde artık sadece Arapça tabelâlar var; buralarda Türkçe işitilmez oldu” diye yakınanların böyle sözler etmeden önce benzer metropollerin yabancılarla meskûn semtleri, meselâ, Londra’da Araplar’ın nargile mekânı hâline getirdikleri ve İngilizce’nin neredeyse işitilmediği Marble Arc, Paris’te Fransızca dışında hemen her dilin konuşulduğu La Courneuve gibi banliyöler ve New York’un Çin Mahallesi gibi yerler hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir."

Bardakçı Suriyeliler konusundaki yazısında Almanya'ya giden Türklerin durumunu hatırlatarak bir öneride bulunuyor:

"Türkiye’deki Suriyeliler, Almanya’nın kalkınmasında bizim oynadığımız rolün buradaki benzeri için biçilmiş kaftan gibidirler! Onlardan ekonomik istifadenin yanısıra milyonlarcasının bundan böyle zaten burada kalacaklarını peşinen kabul ederek uyum sağlamalarının yolları üzerinde çalıştığımız takdirde son günlerin tehlikeli tartışması kendiliğinden ortadan kalkar."

 


Gazeteci Banu Güven ise diken.com.tr'deki yazısında "Türk askeri Suriye'de savaşırken Suriyeli gençler Türkiye'de eğleniyor" görüşünü eleştiriyor:

"Türk askeri neden Suriye’de? Suriyeliler için mi? Herkes gayet iyi biliyor ki, hiçbir devlet, kendi çıkarı söz konusu değilse, başka bir ülkede operasyona girişmiyor. Türkiye’nin öncelikleri belli. IŞİD’den boşalan yerlerde başını YPG öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) hâkimiyetinde bir hat oluşmasına izin vermemek. Eli silah tutan Suriyeliler’e gelince… Türkiye’de bulunan 3 milyon 622 bin 366 kayıtlı Suriyeli’nin yüzde 29,3’ünü 18-59 yaş arası erkekler oluşturuyor. Bu yaş grubundaki gençler savaş başladığı sırada ya da sonrasında Suriye’den çıkarken çocuk yaştaydı. Yani ellerine büyük olasılıkla hiç silah almamışlardı. Onlar ve grubun içinde yer alan diğer erkekler için geçerli başka bir hakikat de bu insanların asker değil, sivil olması. Sivilleri savaşa zorlamak, ellerine silah almaya mecbur etmek de ancak kendi devletlerinin yapacağı bir zorbalık. Suriye yönetimi 2016 yılında yedek asker olarak göreve çağrıldığı halde orduya katılmayan 500 bin kişinin isimlerini yayınlamış ve haklarında dava da açmıştı. Sonuç olarak, Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde bulunan Suriyeli sivillere ne “Gidin savaşın” ne de “Evinize dönün” denebilir. Suriyeli mültecilerin dönebilmesi için onları güvenli bir hayat ve başlarını sokabilecek evlerin beklemesi gerek. Bu krizin sorumluluğunu Esad olduğu kadar, onun yanında ve karşısında yer alan ve planı iflas edince çekip gitmek isteyen ABD de dahil, yıkımın büyümesine katkıda bulunan tüm devletler taşıyor."
 


İrfan Aktan, Gazete Duvar'daki haberinde mültecilerle dayanışmak için çalışmalar yürüten Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu'nun görüşlerine yer vermiş. "Dünya hepimizin vatanı, Suriyeli mülteciler buralı" görüşünü savunan Prof. Kurtoğlu'nun Türkiye'deki Suriyeliler sorununa çözüm önerileri şu şekilde:

"Muhalefetin ve basının bu konuda nasıl bir tutum alacağı belirleyici bir etken. Ama aynı zamanda ezilenlerin birbirine bilenmesine, saldırmasına mani olmak için mevcut sorunun asıl faillerini anlatmak ve ezilenlerin bunlara karşı beraber hareket etmesini sağlamak dışında seçenek görünmüyor. Toplumda “hiçkimse Suriyelileri istemiyor” algısı yaratmak, ırkçılığı sıradan ve meşru görmeye neden olabilecek düzeyde tehlikelidir. Irkçılar bizi insani değerlerden kopuk bir yere doğru sürüklüyor. Buna müsaade etmemeliyiz. Bir arkadaşımın çok yerinde tespitiyle, burada iktidar “ha” dediğinde korkudan sosyal medya hesaplarını kapatanlar, mülteciler için “neden ülkelerinde kalıp savaşmadılar” diye tepki gösteriyor!"

Aktan'ın Zerrin Kurtoğlu ile söyleşisi Türkiye'deki yoğun mülteci sayısının siyasal, sosyal sonuçlarına ilişkin görüşleri ile sona eriyor:

"Aslında mültecilerin varlığı, ulus-devlet-toprak üçlemesinin siyasi düşünme ufkumuza koyduğu zihniyet sınırlarını aşmak için tarihsel bir olanak. Zira onların tüm dünyaya yayılan kalıcı varlıkları, tam da meşruiyetini doğumdan-milliyetten almayan yeni bir yurttaşlık tarzı ve tanımı üzerine düşünmeye, yeni siyasal kategoriler oluşturmaya zorluyor. Bunu yapmak için de bütün insanların dünyanın yerlileri olduğunu anlamamız gerekiyor."

 

 

DAHA FAZLA HABER OKU