Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) iktidarında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı başta olmak üzere birçok görevde bulunmuş bir isim.
Onun görev yaptığı dönemlerde özellikle ekonomide belli bir istikrarın yakalandığı toplumun geniş kesimleri tarafından kabul ediliyor.
Babacan şimdilerde uyarı üstüne uyarı yapıyor. İkazı ise ülke ekonomisinin çöktüğü ve hızla iflasa doğru sürüklendiğine yönelik oluyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"İflas çukuruna düşmemiz an meselesi"
ABD'nin merkezi bankacılık sistemi olan FED'in faiz kararından sonra açıklamada bulunan Babacan, şu ifadeleri kullandı:
"Tarih şahit olsun ki ben bugün burada uyarımı yapıyorum. Ülke olarak uçurumun eşiğine geldiğimizi söylemek ve hükümeti derhal önlem almaya çağırıyorum. Ekonomik ve finansal bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Kaygılıyım çünkü ülkemizin temerrüt riski yani iflas riski bugüne dek görmediğimiz bir seviyeye ulaşmış durumda. Türkiye'nin iflas riskini gösteren 5 yıllık CDS puanı tam 836'ya çıkmış durumda. Bu rakam yaklaşan felaketi haber veriyor. Şu anda ülke tam bir çakılmaya doğru gidiyor. O iflas çukuruna düşmemiz an meselesi."
Babacan'ın 16 Haziran'da yüksekliğine dikkati çektiği kredi risk priminin (CDS) 872'ye çıktığı ifade ediliyor.
"Son 10 yılın en yüksek cari açığı, 20 yılın en yüksek enflasyonu"
Sadece Babacan değil birçok ekonomist aynı tehlikeye vurgu yapıyor. Onlardan biri de eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara.
Ekonomiye ilişkin görüşlerini sosyal medya hesabında paylaşan Kara, Türkiye'nin yeni modele geçmesinin üzerinden 9 ay geçtiğini belirterek, "Sonuç, son 10 yılın en yüksek cari açığı, son 20 yılın en yüksek enflasyonu" dedi.
Mevcut stratejinin sürdürülebilmesi açısından en kritik değişkenin döviz likiditesi olduğunu hatırlatan Prof. Kara "Bu bakımdan yakından izlenmesi gereken bir gösterge de dış borç çevirme oranları. Mevcut CDS oranları döviz cinsi dış borçlar için yüzde 35 iflas olasılığına işaret ediyor. Tamamen bilim dışı politikaların sonucu" ifadelerini kullandı.
"İthalat rekor üstüne rekor kırıyor"
Babacan ve Kara gibi düşünen çok sayıda iktisatçı bulunuyor. Sadece ekonomistlerin görüşleri değil rakamlar da gidişatı gözler önüne seriyor.
Israr ve inatla düşürülen faiz oranları yine de çok yüksek. Yıllık bazda 14 olan politika faizinin aksine tüketici, araç ve gayrimenkul faizlerinin oranları ise çok fazla.
"Üreterek büyüyeceğiz" iddiasının aksine iktidarın beklediği hiçbir şey yaşanmadı.
Mesela ihracat geçen yıllara göre artmış olsa bile ithalat rekor üstüne rekor kırıyor.
Enflasyon ise bir türlü durdurulamıyor. Mayısta Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre bile enflasyon yıllık bazda 73,5 olarak gerçekleşti. Temmuz başında açıklanacak haziran enflasyonun ise daha yüksek çıkabileceği belirtiliyor.
"Diğer ülkelerden ortalama 10 kat daha fazla enflasyonumuz var"
Dr. Şeref Oğuz bu konuya "Enflasyon her yerde ama şampiyonluk bizde" ifadesiyle dikkati çekti.
"Dünya zaten enflasyonun pençesinde" mazeretinin Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu izah etmediğini vurgulayan Oğuz, Twitter'daki paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
"Diğer ülkelerden ortalama 10 kat daha fazla enflasyonumuz var. Onlar enflasyonla mücadelenin yollarını arıyor. Biz enflasyonu bardağın boş yarısına saklamayı seçtik. Eski bakan kura bakmıyordu, yenisi de enflasyona bakmıyormuş. Seçimden sonraya dek enflasyon yeni dünya rekorları kıracak gibi görünüyor. Zira mücadele programımız ve niyetimiz yok. Fakat sorunun çözümü sancılı olacak ve uzun yıllar alacak"
Oğuz haksız değil. Çünkü dünyadaki tüm ülkelerin verilerini yansıtan Trading Economics'e göre Türkiye yüksek enflasyonda Avrupa birincisi, dünyada da 5. sırada.
"Nebati'nin 'çarkları dönen, kârları artan' dünyası…"
Türkiye ekonomik dengesi hızla bozuldu. Halkın alım gücü düştü, yoksulluk arttı. Bu duruma ise çok tecrübeli bir ekonomist olan Prof. Dr. Korkut Boratav dikkat çekti.
Üç yıldan bu yana Türkiye'de yoksullaşmanın yaygınlaşması ve nitelikleri üzerine anket ve araştırmalar yapıldığını hatırlatan Barotav, bir yazısında bunları istatistiklerin yansıtmadığı ‘insan manzaraları'na ışık tuttuğunu ifade etti.
Prof. Dr. Boratav, kaleme aldığı makalesinde şunları vurguladı:
"Açlık ve barınma sorunları içinde yaşanan yoksullaşma bir yanda; orta sınıfların 'hayat standardını koruma' endişesi bir yanda… Bir de Bakan Nebati'nin 'çarkları dönen, kârları artan' dünyası var. Ekonomi büyümüştür; emekçilerin millî gelirden payları daha da hızlı bir tempoyla erimiştir. Sonuç, nüfusun kalabalık bölümleri için mutlak yoksullaşma anlamına gelir. Böyle bir durumun Türkiye ekonomisinin son 6-7 yılı için geçerli olduğunu açıklamıştım."
"Türkiye pahalı ama yeterli borçlanamayacak bir ülke durumuna düşürüldü"
Eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ufuk Söylemez ise yaşanan durumun uygulanan ekonomik modelde kaynaklandığı görüşünde.
Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Söylemez'e göre "Türkiye ekonomi modeli" denilen program, iktisat teorilerinin ve ekonominin 300 yıllık uygulanmış ve kanıtlanmış gerçeklerine aykırı. Doğmatik bir zihniyetle hayatın olağan akışına aykırı uygulanan ekonomi politikaları, Türk ekonomisini aşırı kırılgan ve riskli bir duruma sürükledi.
CDS primlerinin yüksekliğine dikkati çeken Söylemez, daha önce 2001 krizinde de kredi risk primlerinin çok yükseldiğini kaydetti.
Ufuk Söylemez, "Brezilya'nın 200, Çin'in 70, Japonya'nın 15'lerde olduğu bir yerde Türkiye'nin CDS primleri 800'ü geçmiş durumda. Türkiye dünyada Arjantin ve Rusya'nın ardından en riskli ülke durumuna geldi. Bunun anlamı Türkiye'nin dış borçlanmasının yüzde 11'den aşağı olamayacağıdır. Türkiye pahalı ama yeterli borçlanamayacak bir ülke durumuna düşürüldü" değerlendirmesinde bulundu.
İhracat ve turizm gelirleri olmazsa "ani duruş" denilen riskin gündeme gelebileceğini söyleyen Söylemez, "Her ne kadar inkar edilse de Türkiye'de gerçek bir hiperenflasyon riski var. Hiperenflasyon olduğunda bir endeksleme bir de stoklama eğilimi artar. Türk lirasının sürekli değer kaybetmesi karşısında insanlar, paraları dövize, altına, arabaya ve gayrimenkulde değerlendirmeye yoluna gidiyorlar. Alımı gücü düşük insan ise bu yatırmalara yönelme yerine, gıda ürünlerini stoklamaya başlıyorlar. Stoklama sadece bir etik problem değildir. Stoklama, hiperenflasyon tehdidinin bir sonucudur" diye konuştu.
"Uzatılmış bir V tipi kriz yaşıyoruz"
"Türkiye şu anda bir kabus yaşıyor" diyen Söylemez, sözlerini şöyle tamamladı:
"Uzatılmış bir V tipi kriz yaşıyoruz. 1994, 2001 krizlerinde Türkiye dibe vurmuş ama alınan önlemler ve doğru ekonomik politikalarla 6 ay içerisinde krizden çıkmıştı. Bu krizde ise önlem alınmadığı için daha kötüye gidiyor. Bu aşamadan sonra bunlar istikrar politikalarını da devreye sokamazlar. Cari açığın 50 milyar doların aşacağını tahmin ediyorum. Petrol faturası 75 milyar doları bulabilir. Gıda enflasyonunda Türkiye şu anda Lübnan, Zimbabve ve Venezuela'dan sonra dünyada 5'inci durumda. Dünyadaki 175 ülke arasında 5. sıradaki Türkiye'de açlık ve kıtlık riski oluşabilir. Ekonomi sadece rakam değildir. Yaşamın ta kendisidir. Türkiye sadece ekonomide değil, her alanda itibar kaybediyor. Türk milletini bunu hak etmiyor."
"Türkiye'nin borçlarını çevirebilmesi daha da güçleşecek"
Özgür Müftüoğlu ise göstergelere bakıldığında özellikler rakamlara çok şey ifade ettiğini söyledi.
CDS primleri başta olmak üzere bazı rakamları Türkiye'nin artık borçlarını döndüremez duruma geldiğine işaret ettiğini vurgulayan Müftüoğlu, "Yakın dönemde ödenmesi gereken çok yüklü dış borçları var Türkiye'nin. Enerji fiyatları tüm dünyada giderek artmaya devam ediyor. Türkiye'nin enerji harcaması kalemindeki artış sürecek. İhracat, ithalatı karşılamıyor. Riskli ülkeler kategorisinde yer aldığı için daha yüksek faizli dışarıdan para bulabiliyor. Bütün bunlar kamu maliyesinin yükünü artırıyor. Dolayısıyla gün gittikçe borçlarını çevirebilmesi daha da güçleşecek" diye konuştu.
"Alınan önlemler bir derde derman olmuyor"
Müftüoğlu'na göre uygulanan ekonomik model kesinlikle irrasyonel. Onun içinde hiç vakit kaybetmeden bunlardan dönülmesi gerekiyor.
Seçim sathı mahalline girildiği bir dönemde iktidarın "kemer sıkma" politikalarını hayata geçirme yerine kamu varlıklarını özelleştirme yöntemiyle satmayı tercih edebileceğine dikkati çeken Özgür Müftüoğlu, "Sürekli bir ihracat vurgusu yapılıyor. Peki bunu neyle yapacaklar. Türkiye ara ürünlerin birçoğunu ithal ediyor. Hammadde ve enerji kaynakları ithal ediliyor. Döviz kurundan kaynaklanan maliyetlerden dolayı dış ticaret açığı da sürekli büyüyor. Bu nedenle iktidar ücretleri artma yoluna gidiyor. Ancak o da belli bir süre sonra hiçbir derde derman olmuyor. Bu da yoksullaşmayı artırıyor. Dolayısıyla çıkmaza sürüklenen Türkiye'de tablo her geçen gün daha da kararıyor" değerlendirmesinde bulundu.
© The Independentturkish