Koronavirüs salgını nedeniyle açık cezaevlerindeki mahkumların 2 yılda 12 kez uzatılan izinleri artık yenilenmeyecek.
31 Mayıs 2022 tarihinden itibaren açık cezaevi izinleri sona erecek mahkumlara hapishanelere dönmeleri için tebligat gönderilecek, dönmeyenler ise firari sayılacak.
Ancak Kovid izinlerinin sona ermesiyle yatak kapasitesinin yetersiz kalma riski bulunuyor.
Kapasite 275 bin 843, toplam tutuklu ve hükümlü 314 bin 502
Adalet Bakanlığı'na bağlı Ceza ve Tevkifevleri (CTE) Genel Müdürlüğü'nün 5 Mayıs 2022 tarihinde güncellediği verilere göre Türkiye'de 269 kapalı ceza infaz kurumu, 86 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitimevi, 10 kadın kapalı, 7 kadın açık ve 8 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 384 ceza infaz kurumu var.
Bu kurumların toplam kapasitesi 275 bin 843 kişi. Oysa Türkiye'deki tutuklu ve hükümlü sayısına ilişkin veriler, mevcut kapasitenin üzerine çıkıldığını gösteriyor.
Öyle ki Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye'de -Kovid-19 iznine ayrılan hükümlüler dahil- 314 bin 502 tutuklu ve hükümlü var.
Bu kişilerin 96 bin 718'i açık ceza infaz kurumunda, 217 bin 784'ü ise kapalı ceza infaz kurumlarında bulunuyor.
275 bin 965'i hükümlü, 38 bin 537'si tutuklu
Yine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre infaz kurumlarında kalanların dağılımı ise şu şekilde:
Hükümlü sayısı 275 bin 965. Bu kişilerin 264 bin 935'ini erkekler, 10 bin 360'ını kadınlar, 670'ini ise çocuklar oluşturuyor.
Tutukluların toplam sayısı ise 38 bin 537. Tutukluların 35 bin 318'i erkeklerden, bin 813'ü kadınlardan oluşurken, bin 406'sı çocuk.
Hapishanelerdekilerin yüzde 96'sı erkek
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Kasım 2021 tarihli açıklamasına göre ise cezaevlerinde 266 bin 831 tutuklu ve hükümlü bulunuyordu.
Cezaevindekilerin yüzde 84,3'ünü hükümlüler, yüzde 15,7'sini de tutuklular oluşturdu.
Ceza infaz kurumu nüfusunun yüzde 96'sı erkekler, yüzde 4'ü ise kadınlardan meydana geldi.
Suç yılı 2019
Ülkede hapishane nüfusundaki artış ise alarm veriyor. TÜİK verilerine göre özellikle 2019'da toplam tutuklu ve hükümlü sayısı adeta tavan yaptı.
Sayı 2020 yılında düşse de istisnai bir durum söz konusuydu. Düşüşte, Kovid salgını nedeniyle açık cezaevinde kalan denetimli serbestlik kapsamındaki hükümlülerin izne çıkarılması ve infaz paketinde yapılan düzenlemeyle 90 bin kişiye tahliye yolunun açılması etkili oldu.
Avrupa Konseyi Raporu: Türkiye en fazla mahkum bulunan 2. ülke
Avrupa Konseyi'nin çalışması da Türkiye'deki hapishane nüfusunun yüksekliğini gözler önüne serdi.
Lozan Üniversitesi'nin Avrupa Konseyi için yürüttüğü SPACE 1 adlı çalışmada yer alan "2020 Ceza İstatistikleri" raporuna göre Rusya 478 bin 714 mahkumla en fazla mahkum bulunan ülke olurken, onu 272 bin 115 mahkumla Türkiye izledi.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nin 47 üyesi arasında, her 100 bin kişiye düşen tutuklu ve hükümlü sayısında ise ilk sırada yer aldı.
Genel af çıkar mı?
Tutuklu ve hükümlü sayısı arttıkça hükümet düğmeye bastı.
Ülkede son 16 yılda 227 cezaevi açılıp kapasite 275 bine yükseltildi ancak sorun kaynağında çözülmediği için sonuç alınamadı.
Cezaevleri dolup taşarken, siyaset mekanizmasının nasıl bir yol izleyeceği tartışılıyor.
2023 seçimleri öncesi genel bir affın söz konusu olup olmayacağı da merak konusu.
Tutuklu ve hükümlülerin durumuna ilişkin yaşananları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ve Şiddetle Mücadele Vakfı Başkanı Adem Solak'la ele aldık.
Tanal: İktidar kanadının adım atmasını bekliyoruz
CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, genel affa ilişkin yorum yapmadı ancak açık cezaevlerindekilerin durumunu değerlendirdi. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün Kovid-19 izinlerinin mayıs sonunda biteceğini açıklamasıyla birlikte mahkumlar ve aileleri tarafından telefon ve mesaj yağmuruna tutulduklarını aktaran Tanal, bu konuda başından beri kalıcı çözümü savunduklarını ve iktidarın açık cezaevindekilerin durumuna ilişkin adım atmasının şart olduğunu ileri sürdü.
"Onlar öneri getirsin, biz destek verelim"
Böyle bir durumda kendilerinin de destek vereceğini kaydeden Tanal, şöyle konuştu:
"2 yıldır dışarıda olup işe giren, kendi işini kuran, evlenen, evlat sahibi olan, en önemlisi hiçbir suça karışmayan, topluma uyum sağlayan insanları, dört duvar arasına hapsederseniz, telafisi imkansız mağduriyetlere yol açarsınız. Yaklaşık 100 bin mahkum ve ailelerinin gözüne günlerdir uyku girmiyor. Belirsizliği ortadan kaldırmamız gerekiyor. Meclis üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Biz bir çözüm önerisi sunduk. Detayları ayrıca konuşulabilir. Şöyle ki: Denetimli serbestlik süresini, bir defaya mahsus olarak, 5 yıla çıkarırsak mağduriyeti engellemiş oluruz. Başka formülleri de konuşmaya hazırız. İktidar kanadının adım atmasını bekliyoruz. Sessiz kalmamalılar. Onlar öneri getirsin, anayasada 41. maddede güvence altına alınan aile kurumunun zarar görmemesi için biz destek verelim."
Sarıgül: Af konusu siyasi değil, vicdanidir; Affet Türkiyem
Cezaevindekilerin durumunu gündemde tutan isimlerden olan Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ise konuyu daha da ileri taşıdı ve genel af çıkarılması gerektiğini savundu.
Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinden yaptığı çağrısını yineleyerek af konusunun siyasi değil, vicdani bir durum olduğunu ileri süren Sarıgül, "Gelin hep birlikte bir af çıkaralım. Adı da 'toplumsal barış affı' olsun. Affet Türkiyem" diye konuştu.
"Toplumsal barış için af"
Genel affın ülkede giderek artan "kutuplaşma"nın sona erdirilmesi için de gerekli olduğunu ileri süren Sarıgül, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz, işsizlik, eşitsizlik, haksızlık, geçim sıkıntısı ve kutuplaşma nedeniyle toplum gergin, toplum huzursuz, toplumsal barışa ihtiyacımız var. Artık barışmalı, kucaklaşmalı, birbirimizi affetmeli ve helalleşmeliyiz. Siyasi partilere düşen görev, bu ortamın sağlanmasına öncülük yapmaktır. Cezaevleri dolup taşıyor. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, eşitsizlik ve haksızlıklar, maddi ve manevi yıkımlara, hatalara, neden oldu. Cezaevindeki kişi sayısı cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştı. 271 bin kapasiteli 384 cezaevinde toplam 314 bin tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bu 43 bin kişi yerlerde yatıyor demek, bu başlı başına bir sağlık sorunudur. Bu durum cezaevlerinde hijyen ve beslenme sorunlarına, hastalıklara, intiharlar ve ölümlere neden oluyor. 7 kişilik koğuşlarda 30 - 40 kişi kalıyor. Cezaevleri bırakın ıslah etmeyi en temel ihtiyaçları dahi karşılayamıyor."
Türkiye'nin vicdanına seslendiğini kaydeden Sarıgül, yaptığı toplumsal af çağrısının destek bulacağına inandığını da sözlerine ekledi.
"Cezaevinden çıkanlar iş bulana kadar devlet yardımı sağlayalım"
Mustafa Sarıgül'e göre affın yanı sıra bu kişilere geçmişi geride bırakıp yeni bir sayfa açma fırsatı da verilmeli. Suçlulara, intikam alınması gereken insanlar olarak değil, topluma kazandırılmaları gereken bireyler olarak bakılması gerektiğini savunan Sarıgül, yaptıkları hatalardan ders çıkaran herkesin ikinci bir şansı hak ettiği görüşünde. Sabıka kaydı düzenlemesi yapılarak bu kişilerin iş bulmalarına da yardımcı olunması gerektiğini savunan Sarıgül, "İş bulana kadar devlet yardımı sağlayalım. Mesleki eğitim verelim. İş kurmak isteyenlere kredi desteğinde bulunalım. Psikolojik danışmanlık hizmeti verelim. Toplumla kaynaşmalarını sağlayalım "dedi.
"9 milyon mülteciye 90 milyar dolar harcayan devletimiz, kader mahkumlarına da yardımcı olmalıdır"
Mültecilere yapılan yardımlara da değinen Sarıgül, "9 milyon mülteciye 90 milyar dolar harcayan devletimiz, kader mahkûmlarına da yardımcı olmalıdır" ifadelerini kullandı.
"15 Temmuz darbe girişiminden sonra meslekten ihraç edilen 4 bin 500 hakimin verdiği kararlar şüphelere neden oluyor"
Mustafa Sarıgül'e göre yargılamaların hukuka uygun şekilde yapılıp yapılmadığına ilişkin de soru işaretleri var.
Yapılan adli hatalar nedeniyle haksız yere cezaevine düşenlerin bulunduğunu ileri süren Sarıgül, işlediği suç ile aldığı ceza orantısız olan mahkumların durumuna dikkati çekti.
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın da bu durumu teyit eder nitelikteki bazı açıklamalarına değinen TDP Genel Başkanı, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Anayasa Mahkemesi'ne 2021 yılında 66 bin civarında başvuru yapılıyor. Bu başvuruların yüzde 73'ten fazlasında adil yargılanma şikayeti var. 2012 yılından bu yana verilen toplam ihlal kararları içinde yaklaşık yüzde 77 ile adil yargılanma hakkı ihlali birinci sırada. Mahkemeden çıkan her dört ihlal kararından üçünün hatta biraz fazlasının adil yargılanma hakkından veriliyor olması Türkiye'de iyi işleyen bir adliye sisteminin olmadığını gösterir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaklaşık 4 bin 500 hakim meslekten ihraç edildi. Bu hakimlerin verdiği kararlar şüphelere neden oluyor. Devletin görevi adil yargılamaktır. Her ne sebeple, olursa olsun, adil yargılanmadığı için, bir kişinin dahi, özgürlüğünden mahrum kalması, insani ve vicdani açıdan kabul edilemez."
Solak: Genel af devlet cinayetidir, aflar yeni failler doğurur
Şiddetle Mücadele Vakfı (HEGEM) Başkanı Adem Solak ise genel af konusunda farklı görüşleri savundu.
Hapishanedeki bireyleri 40 yıldır incelediğini, 6 bin mahkumla çalıştığını ve bu konuda sayısız çalışma yaptığını belirten Solak, Türkiye'nin mağdurlar cehennemine döndüğünü ileri sürdü ve genel affı "devlet cinayeti" olarak niteledi.
"Şartlı erken tahliye sistemine geçilmeli, genel aftan kaçılmalı"
Adem Solak, mahkumların suçuna ve olayın özelliğine göre değerlendirilip, şartlı erken tahliye sistemine geçilmesi ancak genel aftan kaçınılması gerektiğini ileri sürdü.
Suça ya da kişiye, fiile, olayın özelliğine ve en önemlisi mağdur tarafın rızasına göre affın gündeme gelebileceğini ancak genel affın hiçbir şekilde söz konusu dahi olmaması gerektiğini dile getiren Solak, şu değerlendirmede bulundu:
"Bazı dosyalarda af olur ama şahsa değil devlete karşı işlenen suçlar affedilebilir. Örneğin birey kırmızı ışıkta geçmiştir, tabela kırmıştır, siyasi suç işlemiştir, evrakta sahtecilik yapmıştır, devlet bunları affedebilir. Ama Ahmet'i öldüren Mehmet'i affetme yetkisi ve hakkı devlette yoktur! Devlet bunu nasıl affediyor? Allah, 'Kul hakkıyla gelmeyin' diyor. Devlet, Allah'tan büyük mü? Kulun hakkını diğer kul affedebilir. Allah'ın affetmediğini devlet hangi hakla affediyor. Vatandaşın mağdur olduğu yerde hangi yetkiyle faili affediyorsunuz? Böyle bir hak, hukuk yok. Af kararı siyasi kanaatle verilemez. Bu olsa olsa devletin hukuksuzluğudur. Mağdur tarafın rızası var mı?"
Hapishanelerde sayısız çalışmaya imza atan HEGEM Başkanı Solak'a göre mahkumların çoğu da genel affa karşı. Çünkü bu kişiler bedel ödeyip, vicdanları temiz şekilde dışarı çıkmak istiyor ancak cezalarını çekmediklerinde böyle hissetmiyorlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Yeni kişilerin hayatını nasıl riske atarsınız?"
Afların suçun katlanarak artmasına ve cezaevlerinin daha da yetersiz kalmasına neden olduğunu dile getiren Adem Solak, geçmişte uygulanan aflara bakıldığında tablonun net şekilde görüldüğünü aktardı.
Çıkan kişilerin ders almadığını ileri süren Solak, hapishaneye düşenlerin yarısından fazlasının cezaevinden çıktıktan sonra yine suç işleyip içeri düştüğünü aktardı.
Bu kişiler arasında çoğunluğu erken çıkanların oluşturduğunu belirten Solak, "Tarihimiz böyle kara lekelerle dolu. Bir insanın hayatı kutsaldır. Yeni kişilerin hayatını nasıl riske atarsınız?" diye sordu.
"Suçla mücadelede yetersiz kalınıyor"
Gelişmiş ülkelerde affın olmadığına da değinen Adem Solak, aslolanın şiddeti azaltıcı adımlar atmak olduğunu vurguladı ve hükümetin bu konuda "yetersiz" kaldığını savundu.
Yapılması gerekenin suç işleyenleri salmak değil, önleyici tedbirler almak olduğunun altını çizen Solak, suçun önlenmesinin maliyetinin suç sonrası bedele göre 7 kat düşük olduğunu da sözlerine ekledi.
Suçların kategorilere ayrılması gerektiğini de savunan Solak'a göre şiddetle mücadelede başarılı olunursa suç dosyaları yarı yarıya azalacak.
"Suçların nedeni Türkiye'deki şiddet kültürü"
Özellikle 2006-2007’den itibaren suç oranlarındaki yükselişe dikkati çeken Solak, "60 binlerden, erken infazla, denetimli serbestlikle bırakılanlar da eklendiğinde 600 binlere çıktı. 400 bine yakın fiili mahkum var. Adliyede 48,5 milyon dosya var, çok yüksek rakam. Bu suçların nedeni Türkiye'deki şiddet kültürü. Şiddete karşı adımlar atmak ve suçu işlenmeden engellemek şart" dedi.
"Aile Bakanlğı'nın yaptığı cinsiyetler arası bölücülüktür"
Aile Bakanlığı'nı da eleştiren Solak, yapılan çalışmaların kadını korumayıp ötekileştirdiğini ileri sürerek "Bakanlığın yaptığı yeni nefretler üretmektir, cinsiyetler arası bölücülüktür. Şiddetle böyle mücadele olmaz. Erkek-kadın nefreti ortaya çıktı. Bakanlıkta şiddetin tanımı, türleri eksik. Kadına şiddet eylem planında tanım, türler eksik" ifadelerini kullandı.
"Cezaevi doluluğu tartışmalarının Adalet Bakanlığı üzerinden sürdürülmesi yersiz"
Son olarak cezaevi doluluğu tartışmalarının Adalet Bakanlığı üzerinden sürdürülmesini "yersiz" bulan Adem Solak, bakanlığın günahı adeta kucağında bulduğu ancak işlerin sorumlusuymuş gibi görüldüğünü ileri sürdü. Solak sözlerini, hapishanelerdeki kalabalıklığın Milli Eğitim, Sağlık, Aile ve Kültür bakanlıklarının yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, kısacası devlet politikalarının meselesi olduğunu belirterek noktaladı.
© The Independentturkish