Allah insanlığa hak yolu göstermek adına Kur'an-ı Kerim'i sevdiği kulu Peygamberimiz Hz. Muhammed efendimiz aracılığı ile tebliğ etmiş ve hak ile batılı ayırmıştır.
Peygamber Efendimizin Hak'ka yürümesinden sonra ilerleyen süreçte Allah Hak'kı unutan insanlığa Kerbela'da Cennet Gülü İmam Hüseyin'le hatırlatmıştır.
İmam Hüseyin dedesinin emaneti Kur'an-ı Kerimi tebliğ etmek adına şahadet şerbetini içeceğini bile bile Kerbela'ya hesapsız gitmiş, Kerbela'da Hak ile batılın ayrıldığı yer olarak hafızalara kazınmıştır.
Buradan hareketle Türkler İslam'la müşerref olduktan sonra Allah dinin koruyuculuğunu, kolaycılığını ve ilmek ilmek yayılması görevini Türklere vermiştir.
Türkler de bu görevi adaletçerçevesinden şaşmadan yerine getirmiş yedi düvelinMüslüman olmasına vesile olmuştur.
Hak yol Ehli Beyt nefesi ile kurulan İmparatorluklar cihana hükmetmiş, bu yoldan sapınca batmıştır.
Son imparatorluğumuz Osmanlı da Ehli Beyt nefesiyle kurulmuş bu zihniyetten uzaklaşınca batmıştır. Ardından yine Ehli Beyt nefesi ile Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuştur.
Atatürk'ün Hak'ka yürümesinden sonra ilerleyen süreçte Atamızın varlığında ülkemiz üzerinde sinsi oyunlarını çeviremeyen dış güçler ve işbirlikçileri üstün bir performans sergileyerek topraklarımız üzerinde fitnenin kol gezmesini sağlamış, ülkemiz de birçok koldan iç karışıklıklara maruz bırakılmıştır.
Bunların başında da sağ-sol diye nitelendirilen kavgalarının hâkim olduğu, kardeşin öz kardeşinesilah doğrulttuğu, hain planlarınyapıldığı, sinsi tuzakların kurulduğu, fitne ortamında yaşamak zorunda kaldık.
Lakin işin aslına bakıp, olayın perde arkasını inceleyecek olursak Ortadoğu'da, Arap ülkelerinde ve farklı ülkelerde seyrettiğimiz filmlerdeki senaryoların aynısı ülkemizde de yazılmış ve oynanmıştır.
ABD, Atatürk yaşarken gerçekleştiremediği emellerini vefatının üzerinden fazla vakit geçmeden bunu fırsat bilerek işbirlikçi elleri ile ülkemizi karıştırmaya, fitne tohumları ekmeye başlamıştır.
Bu anlayışa ve ABD'nin davulunu çalan zihniyete karşı ülkesini seven kişilerce otomatikman gruplaşmalar oluşmuştur.
Böylece her iki kesimden de küçük gruplar evrilerek 2-3 başlıklı büyük gruba dönüşmüştür.
ABD kanadına hizmet eden işbirlikçi zihniyet, vatanını, bayrağını seven, ülkesinden zerrece taviz vermek istemeyen, ABD'nin ülkemiz üzerindeki emellerini gerçekleştirmesine müsaade etmeyen, imanlı, Müslüman ve eğitimli gençleredinsiz - imansız şeklinde yaftalamalar yaparak otomatikman ülkemizi ötekileştirmekle kalmayarak iç karışıklıklara maruz bırakılan bir ülke durumuna getirmiştir.
İşin fitili ise; ABD'nin 6. Filosu'nun Sarayburnu'na demir atıp askerlerinin gayri ahlaki tavırlara kadar uzanan davranışlar sergilemesiyle iş çığırından çıkmıştır.
Bunu hazmedemeyen vatanını, bayrağını seven, imanla ülkesine sahip çıkan Deniz Gezmiş ve arkadaşları sahneye çıkmak zorunda kalmıştır.
"Altıncı Filo Defol" diye pankart açmakla kalmamış, ABD davulunu çalan zihniyetin bütün engellemelerine rağmen sopalarla ABD askerlerini denize dökmeye çalışmışlardır.
Kıbleleri Kâbe olan Deniz Gezmiş ve arkadaşları imanları gereği mücadele ederken diğer ABD kanadına hizmet edenler engellemek için her şeyi yapmakla kalmamış, Altıncı Filo'ya karşı namaz kılmışlardır.
İlerleyen süreçte muazzam bir manevra yaparak ABD kanadına hizmet eden zihniyet ortalığı karıştırıp olayları körükledikten sonra milliyetçi iki kardeş kesimin kavgasını seyretmiştir.
Olayları bu noktaya taşıdıktan sonra sağ-sol kavgası diye nitelendirilen kavga ortamının içinde hiç yer almamıştır.
Tarihimizde bu vahim olay bilinen 20 bin eğitimli gencimizin öldürülmesine sebebiyet vermiş, yarınlarımız çalınarak en az 50-100 yıl geriye atılmış, ileriye dönükte olaylara gebe bırakılacak bir ortam hazırlanmıştır.
Üzücü tarafı ise; birbirine silah doğrultan iki kesiminde aynı mantıkta vatanını, bayrağını seven, ABD'ye karşı çıkan imanlı gençlerin olmasıdır. Sadece olay iki grubun arasınasokulan dindar, dinsiz nifakı olmuştur.
ABD tarafından yazılan, işbirlikçileri tarafından devreye konulan senaryoda, bir anne ve babadan olan iki imanlı evladın biri biranda dinsiz yapılarak ülkemiz ateş topuna çevrilmiştir. Allah bir daha ülkemize böyle fitneleri sokmasın, bu tür fitneleri üretenlerden korusun.
Buradan hareketle bu olaylar sonucuna bakacak olursak olan ülkemize, gençliğimize, birliğimize dirliğimize, kısacası bize oldu.
Mantıklı düşünüp, aklı selim hareket edecek olursak; pervasızca dinsiz yaftası yakıştırılan, Filistin'e gidip hak yolda batıl ile savaşan bir Deniz Gezmiş dinsiz olabilir mi?
İmanı müsaade etseydi Filistin'e gidip hak uğruna batıl ile savaşır mıydı! Deniz Gezmiş sözde değil özde imanlı, Müslüman, örnek model bir Türk genciydi. Her zaman da öyle kalacak.
Prof. Dr. Haydar Baş gibi Atatürk'ün dindar yönü halka anlatılmış olsaydı, Türk gençleri bu çirkin oyuna getirilirken kullanılan temeli olmayan dindar-dinsiz argümanları boşa çıkar, oyun bozulur, bu vahim olaylar olmayabilirdi.
Buradan hareketle, artık ülkemizde din tüccarlarına ve Atatürk tüccarlarına pirim vermemekte ısrar etmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Şayet bugün Deniz Gezmişler ülkemizi yönetmiş olsaydı, ABD çıkarlarına hizmet etmeyen bir ülke olmuş olsaydık, ülkemiz 100 yıl daha ileride hak, hukuk ve adaletin üst safhada olduğu refah seviyesinin yüksek, kardeşlik bağlarının sıkı sıkıya olduğu bir ülkede yaşıyor olurduk.
Vatanı için gözünü budaktan sakınmayan bu yiğit gençleri ABD emellerine hizmet etmedikleri için asılmaları da ülkemizin en kara lekesi olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
Hak üzere yaşayan vatanı için canını feda eden bir kişinin ismini Allah hiçbir zaman unutturmaz.
Deniz Gezmişleri, "Korkuyu Kerbela'da bıraktık" diyen Hüseyin İnan'ları, Yusuf Aslan'ları, sağ ve soldan kaybolan nice eğitimli gençleri rahmet, minnet ve hürmetle anıyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish