6'lı açıklama: Öncesi ve sonrası

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Saadet Partisi

Devlet denilen aygıt, belli sınırlar içinde yaşayan vatandaşlarının güvenliğini ve refahını sağlamak üzere oluşturulmuş bir organizasyondur.  

Güvenliğin ise iki boyutu vardır:

Bir dış güvenlik, bu dışarıya karşı sınırları korumayı içerir.

İkincisi de iç güvenliktir, bu da kamu düzenine tekabül eder (Bugünkü, yönetenler dışardan geldiğini iddia ettikleri, olmayan bir beka meselesini öne sürerek içeride isteklerine gör bir düzen kuruyorlar. Korku, baskı, suskunluk ve giderek toplumun reflekslerinin köreldiği bir felç durumu yaşıyoruz).

Vatandaşlar bu hizmetleri yerine getirmesi için görevliler seçer. Sonra bu hizmetlerin karşılanması ve  seçtiği kişilerin gider ve ücretlerini karşılamak için cebinden para öder.

Devlet adına vatandaştan alınan bu paraya da vergi adı verilir (Burada da büyük sorunlar var. Alınan vergilerin harcama biçimi tartışmalı. Toplumu derinden sarsan bu durum bir tarafta türedi zenginler yaratırken öbür tarafta toplumun büyük kesimi gün geçtikçe fakirleşmektedir).

Dolayısıyla demokratik devlet denen aygıt vatandaşın rızasıyla verilen vergi, kurulan ordu seçilen meclisler ve onların atadığı memurlardan oluşur. Temelde bunların hepsi vatandaşın hizmetindedir.

Ne ki hizmetkâr ile hizmet edilmesi gerekenler yer değiştirdiğinde demokrasi ortadan kalkar, otokrasi ortaya çıkar.

Otokrasinin de oligarşi, monarşi, teokrasi gibi türlü çeşitleri vardır. Türkiye bu gün otokrasinin bir çeşidini yaşıyor. 


Kutuplaşma

Otokratik yapının bir ürünü olarak Türkiye'de siyaset ortadan yarılmış durumda. Bu durum iktidarın işine geliyor hatta teşvik ediyor.

Bunun sonucunda iktidar ile muhalefet ülke sorunlarını birlikte konuşmuyor bile. İktidarın kibri ve muhalefeti küçümseyici tavırları toplumun gözünden kaçmıyor.

Oysa partiler rakip olabilir ama düşman değiller. Bu yüzden; siyasette husumet olmamalı, nezaket olmalı. Barış içinde yarış olmalı.

Neden olmuyor peki? Çünkü maalesef iktidar hırsı, tadını aldıkça artar, eksilmez.

Zamanla eşleştirdiğin şeye benzetir seni. Oysa eleştirdiğin şeye benzememek önemli (Unutmamak ve dikkat etmek lazım ki; savaş bile uzun sürdüğünde, kim olursa olsun savaşanları birbirine benzetir).

AKP demokratikleşme vaatleri ile iktidara gelmişti. Başta katılımcı bir yol tutturduğu, geniş ittifaklar kurduğu bile söylenebilir.

Ancak 2013'te Gezi hareketinin bastırılması sonrası Tunus'ta Ennahda tarafından model olarak gösterilen AKP model olma vasfını yitirdi.

AKP demokratik muhafazakâr çizgiden akit çizgisine geldikçe bu onu hem içeride hem dışarıda çok farklı bir konuma getirdi. Ilımlı İslam'dan daha ziyade siyasi İslam'a yöneldi.

Sonrası malum. 7 Haziran-1 Kasım arası yaşanan süreç, lütuf olarak değerlendirilen 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında de facto otoriter bir yapının kurulması ile bunun 2017 ve sonrasında resmi olarak kurumsallaşması süreci yaşandı.

Türkiye 2010'lu yıllarda giderek otoriterleşirken 2000'lerdeki  bütün dış politik araçlarını, zeminini ve aynı anlama gelmek üzere sermaye ve güce dönüştürülebilir siyasi prestijini kaybetti. Her gelen yıl geçen yılı aratmaya başladı. 


Krizler yılı

Tarihi yeniden yaşamak için değil ders çıkarmak için öğrenmek ve anmak ve bunların ışığında geleceğe bakmak lazım.

Bilindiği üzere geçen yıl çoklu kriz yılı oldu: Ekonomik kriz, yönetim krizi, sağlık (Kovid) krizi son sürat yaşandı.

Yanı sıra siyasi kriz, sosyal kriz, toplumsal yapıda çözülme, korku ve baskı krizi, suskunluk sarmalı, toplumsal felç durumu, hukuk krizi, dış işler krizi gibi pek çok sorunu ve krizi söyleyebiliriz.

Çözülemeyen sorun alanları zamanla önümüze kriz olarak çıkıyorlar. MHP'nin de zorlamasıyla "sosyal güvenlik devletinden"; milli güvenlik devletine evirildik. 

2022'ye de umutla girmek yerine zamlarla girdik. Yılın üç ayında her alanda enflasyon şahlandı, pahalılık artı, hükümetin getirdiği zamlarla birlikte fiyat artışları dayanılmaz boyutlar ulaştı.

Dar gelirli doların düşmesi ile birlikte fiyatların düşmesini beklerken başta akaryakıt, enerji ve ulaşım sektörlerinde olmak üzere birçok hayati yaşam alanlarındaki (yağ, yoğurt, peynir, zeytin, yumurta, yağ gibi temel  gıda ürünlerine) gelen yüksek zamlar toplumu adeta şok etti.

Öyle anlaşılıyor ki seçime kadar bu krizler ve zam yağmuru devam edecek.


Muhalefetin birinci buluşması

Bütün bu karamsar yapı sürerekken muhalefetteki 6 parti, bu düzene dur demek yeni bir demokratik yapı inşa etmek amaç ve iddiasıyla bir araya geldi.

Zamanla psikolojik bir üstünlük yakalandı. İktidarın gideceği algısı toplumun geleceğe dair umutlarını da yükseltti.

Bu yüzden 6'li muhalefetin attığı her adım izleniyor, önemseniyor, sonuçları irdeleniyor. 

Yapılanları, konuşulanları tekrar etmeye gerek yok, geleceğe bakmak lazım. Sorunlardan ziyade çözümleri konuşmanın zamanı diye düşünüyorum.  

Peki, ne yapmak lazım?

Bence bu süreçte üç husus önemli. Diğer bir deyişle muhalefetin üç konuda enine boyuna hazırlık yapması önemli.

  1. Seçim ittifakı ve sandık güvenliği için  bir mutabakat 
  2. Geçiş süreci nasıl olacak, onun yol haritası için bir mutabakat metni gerekir
  3. Yeni dönemde yapılacak anlayasının temel ilkelerinde birleşme ve bütünleşmek önemli. Bunun nasıl olacağı toplumla paylaşılmalı. 

Aslında ilk buluşma sonrası "Yeni Türkiye İnşası" adıyla yayımlanan ilk metin birinci ve ikinci adımdan ziyade üçüncü adımı içeriyor. Şimdi sıra diğer ikisinde. Bu bir. 

İkincisi toplumun ekonominin iyileştirilmesi konusunda bir beklentisi var. İlk metinde o yok, ikinci buluşma sonrasında da bu konuda henüz bir şey söylenmedi.

Oysa büyük bir yangın var ekonomik kriz bunalıma dönüşmüş durumda, halk fakrı zaruret içinde.

Yangın mutfağı sarmış. Bu yangının nasıl söndürüleceği konusunda topluma şimdiden bir şey söylemek lazım.

Merkez Bankası özerk olacak, TÜİK yalan söylemeyecek belirlemeleri kimsenin içindeki fırtınayı dindirmez. 


Makro göstergeler kötü

Enerji fiyatları hortlamış, tarım küçülmüş. Sabit sermaye yatırımları yok denecek kadar az.

Yoksulluğun artması, istihdamın azalması ile birlikte gelir dağılımı iyice bozulmuş.

Alttaki yüzde yirminin milli gelirden aldığı pay iyice küçüldüğü gibi, orta sınıf da yok olmaya başlamış, aşağıya doğru eriyor.

Küçük bir türedi zengin sınıf, lüks ve safahat içinde yaşarken büyük çoğunluk eve ekmek götürmenin derdinde.

Hâsılı kelam ülkenin üçte ikisi yoksulluk sınırının altında, onun da yarısı açlık sınırında. 

Bu vahim durum sadece bazı kurumları düzelteceğiz demekle olmaz. Üretim nasıl artacak, istihdam nasıl sağlanacak, gelir dağılımı nasıl düzeltilecek?

Bu konularda söz söylemenin tam  zamanı. Diğer bir deyişle sosyal devlet nasıl inşa edilecek bu ortaya konmalı.

Bölüşüm adaleti, katılım adaleti ve tanınma adaleti toplumun beklentileri arasında. Bunlarla ilgili yol haritaları cesaretle ve ferasetle ortaya konulmalı.


Bölgelerarası dengesizlikler

Bir diğer husus bölgeler aradı dengesizlik. Uygulanan yanlış ekonomi politikalar ülkenin sanayisini belli bölgelerde toplarken diğer bazı bölgeler bir türlü arzulanan seviyelere gelememiş.

Kalkınmada ayrıcalıklı bölgeler ile kalkınmadan ayrı bırakılmış bölgeler yaratılmış ve bu iki kesim arasında büyük farklar, derin uçurumlar var.

O yüzden bölgeler arası dengesizliğin nasıl giderileceği önemli. Bu konu programlaştırılmalı ve anlatılmalı. 

Kamu yatırımlarının bu bölgelerde ekonomik kalkınmanın lokomotifi olması tekrar sağlanacak mı?

Tarım nasıl ihya edilecek?

Kentsel dönüşümde proje demokrasisi nasıl uygulanacak?

Adaletsizliğin önüne nasıl geçilecek? Yoksulluk nasıl giderilecek?

Bütün bunlar yazılacak yeni mutabakat metninin ipuçları. Bunlar aynı zamanda iktidar programının da ipuçları.

Yaşanan yakıcı gelişmelerde ve Rusya-Ukrayna savaşından sonra dış politika konusunda da bir yeni metne ihtiyaç var.

Sonuç olarak yarının Türkiye'si tahayyülünü anlatabilmeli muhalefet. 


Cumhurbaşkanı adayı meselesi

Aslında muhalefet isim önemli değil diyor ama bence isim çok önemli.

Sonuçta partilerden ziyade isimler yarışacak. Sistem değişikliğinin ipuçları burada yatıyor.

O nedenle zaman ve zemini iyi belirlenerek bir isim üzerinde bütün partilerin o arada HDP'nin de mutabakat sağlaması çok önemli. 

Bütün bunlar bir araya getirildikten sonra Cumhurbaşkanı adayı olacak kişi de bahse konu metinleri imzalamalı, geçiş süreci tamamlayıncaya kadar bunları yerine getirme konusunda topluma güvence vermeli.

O yüzden aday da bu metne mutlaka imza atmalı. Ve aday profili düşük değil profili yüksek biri olmalı. 


İkinci buluşma, ikinci metin

Biz bütün bunları konuşurken 27 Mart'ta DEVA Partisi'nin ev sahipliğinde ikinci toplantı gerçekleşti. 

2. Liderler Buluşması'na ev sahipliği yapan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan görüşme öncesi beş genel başkanı ayrı ayrı ziyaret ederek toplantının gündemine dair görüş alıverişinde bulunduğunu söyledi.

Bu çerçevede ikinci toplantının gündeminde ağırlıklı olarak "Parlamenter sisteme geçiş sürecinin yol haritası", "Olası bir ittifakın ilke ve değerleri ne olmalı?" ve "Seçim sonrası uygulanacak politikalar kapsamında ele alınacak tematik konular ne olmalı?" başlıkları yer aldığı belirtiliyor.

Geçiş sürecinin yol haritası 'güçlendirilmiş parlamenter sistem' konusunda uzlaşan partilerin seçimi kazanmaları durumunda parlamenter sisteme geçiş takvimini, cumhurbaşkanının geçiş sürecinde ülkeyi nasıl yöneteceği, yetkilerini nasıl kullanacağı, bu yetkileri kullanırken kendisini destekleyen partilerin iradesini hangi metotlarla yönetim sürecine katacağı gibi başlıkları içeriyor.

6 liderin buluşması her ne kadar "ittifak" olarak yorumlansa da henüz ittifakın adı da yapısı da konuşulmuş değil.

Olası bir ittifakın ilke ve değerleriyle ilgili çalışma kapsamında da kurulacak ittifakın yapısı, mekanizmalarının da yer alacağı ilke ve değerler üzerinde de konuşulup uzlaşılması gerekiyor.

Ayrıca, seçime doğru giderken başta ekonomi olmak üzere dış politika, sosyal politika gibi belirlenen bazı temel konularda ortak hedef ve ilkeleri içeren tematik çalışmalar yapılması öneriliyor.


Yarının Türkiye'sini inşa etmek

Bir önceki yazımda da yukarıda da ifade ettiğim üzere; bir kez daha söylemek isterim ki, muhalefetin enerji, ekonomi, göç, güvenlik, Kürt sorunun çözümü gibi alanlardaki temel politikalarını bir an evvel netleştirip, dış dünyaya da aktarması lazım.

Özellikle gerginleşen uluslararası politikada Yarının Türkiye'sinin kimlerle müttefik olacağı ve dünyadaki imajı da önemli olacak. Klişelerin ötesine geçen program ve söylemelere ihtiyacı var artık.

Son seçim yasası muhalefeti dağıtmaya, küçük partilerin mecliste temsilini engellemeye dönük olarak yapılmış görünüyor.

Yasa cumhurbaşkanın kamu kaynaklarını partisi için kullanmasını yasal hale getirirken, FETÖ sonrası avukatlıktan atanan hâkimlerin seçim kurulu başkanlıklarına getirmesini hedefliyor.

Yasalar her doğana göre değil, Erdoğan'a ve Bahçeli'ye göre yapılıyor.

Toplumun buna sesiz kalmaması muhalefettin de sessizlerin sesi olması için sesini yükseltmesi lazım. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU