Sirenler, tanklar, korku dolu anlar, metroya sığınan insanlar, sığınaklara götürülen çocuklar, yarım kalan hayatlar, cansız bedenlerle birlikte toprağa gömülen hayaller ve daha fazlası...
Savaş bölgelerinden aşina olunan görüntülerin son adresi Ukrayna.
Rusya'nın saldırısına uğrayan ülkede halkın bir bölümü yurdunu terk ederken, kalanların korku dolu bekleyişi devam ediyor.
Uzmanlara göre savaş ve çatışmalar nedeniyle travmalar görülüyor, akıl sağlığını korumak zorlaşıyor ve oluşan psikiyatrik sorunların etkileri uzun sürüyor.
Çatışma ve savaşların neden olduğu kayıp, yaralanma, korku, kaygı ve tedirginlik gibi durumlar, toplumlara "psikolojik yıkım" olarak dönüyor.
Sadece savaş bölgelerindeki kişilerde değil; çatışma, bombalama ve benzeri olayları haber ya da çeşitli paylaşımlar yoluyla takip edenlerin ruh hallerinde de olumsuz etkiler görülebiliyor.
Savaş ve çatışmaların toplumların ruh hali üzerindeki etkilerini konuştuğumuz uzmanlar, bu tip olaylar nedeniyle psikososyal destek ihtiyacının katlandığını söylüyor.
"Sadece Ukrayna'nın değil, Rusya'nın çocukları da yaşananlardan etkileniyor"
Çocuk ve genç psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri sözlerine savaş ve çatışma gibi durumlardan en çok etkilenen grupların başında çocukların geldiğini belirterek başladı. Yetişkin bireylerin oturmuş bir kişiliği bulunduğuna işaret eden Çeri, çocukluk çağında ise tam da kişiliğin oluşmaya başladığı zamanlarda bu tür olayların bireyleri şekillendirdiği uyarısını yaparak ekledi:
"En büyük zararı çocuklar görüyor."
Sadece işgale uğrayan ülkenin (Ukraynalı) çocuklarının değil, saldırı başlatan devletin çocuklarının da (Rusya) yaşananlardan olumsuz etkilendiğini ifade eden Çeri, propaganda yapıldığı ve 'bazı amaçlar için şiddete, saldırıya, işgale başvurulabilir' gibi mesajlar verildiği uyarısında bulundu.
"Savaşın yaralarını psikologlar ile psikiyatrlar bile saramıyor"
"Savaşın yaralarını psikologlar ile psikiyatrlar bile saramıyor" diyerek bu olayların neden olduğu ruhsal yıkımlarda uzmanların bile ellerinin kollarının bağlı kalabildiğini belirten Çeri, travma sonrası stres bozukluğu örneklerine bakıldığında, onlarca yılda bile iyileşemeyen bireylerin olduğunu kaydetti.
"Savaşa tanık olanlar, ileride psikolojik açıdan tedavi almalarına rağmen iyi yanıt veremeyebiliyor"
Doç. Dr. Çeri, "Bugün herhangi bir psikiyatrik hastalık gözükmese bile savaş anına tanıklık etme durumu, yıllar sonra bile bu kişilerde böyle durumların (psikiyatrik hastalık) ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Savaş anlarına tanık olanlar, ileride psikolojik açıdan tedavi almalarına rağmen iyi yanıt veremeyebiliyor" şeklinde konuştu.
ABD'de yaşayan Kamboçyalılarla ilgili 30 yıllık takip çalışmasına da değinen Çeri, buradaki her 2 Kamboçyalı savaş mağduru çocuktan birinde, yetişkin bireyler haline geldiklerinde bile hâlâ psikolojik sorunların görüldüğünü dile getirdi.
"Mülteci çocukların yarısında bir psikiyatrik hastalık ortaya çıkıyor"
Suriye'deki iç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan pek çok ailenin çocuklarına psikolojik destek için yürütülen çalışmaya katkı sunduğunu da dile getiren Veysi Çeri, şu ifadeleri kullandı:
"Savaşın başta çocuklar olmak üzere insanlarda oluşturduğu devasa yıkıcı etkileri var. Travma sonrası stres ve anksiyete bozuklukları görülüyor ancak yalnızca bunlarla da sınırlı değil. Araştırmalar gösteriyor ki mülteci çocukların yarısında, bir psikiyatrik hastalık ortaya çıkıyor. Kronik ve tedavisi oldukça zor, çocuğun işlevselliğini, hayatını bağımsız şekilde sürdürebilmesini engelleyen hastalıklardan biri ortaya çıkabiliyor, şizofreniye de yol açabiliyor."
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Savaşlar inanç, iç huzur, sevme-sevilme kapasitelerinde de ciddi yıkıma yol açabiliyor"
Doç. Dr. Çeri'ye göre savaşlar sadece psikiyatrik hastalıklara, fiziksel yaralanma ya da can kayıplarına neden olmuyor; inanç, iç huzur, sevme-sevilme kapasitelerinde de ciddi yıkıma yol açabiliyor. Savaşlar insanlardaki temel güven ve iç barışı da tehlikeye atabiliyor.
Oluşan yıkımın dünyanın geneline dair yanlış inançlara neden olabildiği ifade eden Çeri, "Örneğin bir mülteci çocukta, duygusal uyaran eksikliği vardı yani duygusal paylaşımları çok azdı. Annesiyle konuştuğumuzda '4 çocuğum bombalamalarda öldü. Bu çocuğumuz seversem o da ölür, onun da başına kötü bir şey olur' diye düşünerek evladına yakın davranamadığını anlatmıştı" ifadelerini kullandı.
Savaşın neden olduğu güvensizlik ortamının insani hasletleri ortadan kalktığına değinen Doç. Dr. Veysi Çeri, "iyiler" ve "kötüler" ya da "şeytani olanlar" ya da "olmayanlar" gibi ayrımların, hissin doğabildiğini söyledi.
Savaşların yetişkinlerde depresyon, anksiyete, travma sonrası bozukluğa yol açtığı, psikoz ve şizofreni gibi durumlara neden olabildiğini aktaran Çeri, çatışma ortamında bireylerin canavara dönebildiği uyarısı yaparak, "Hayatta kalma güdüsü tavan yapar. Örneğin, suda boğulan biri varsa temkinli yaklaşmak gerekir çünkü o kişi can havliyle kurtulmaya çalışırken sizi de boğabilir. Hayatta kalma modu insana her türlü kötülüğü yaptırabilir. Savaş, insanlıktan çıkmanın (dehumanizasyon) en uç noktasıdır" yorumunda bulundu.
"Mal, mülk, eğitim, aidiyet, din, inanç ve beklenti bir anda çöp oluyor, her şey anlamsızlaşıyor"
Psikiyatr Dr. Ayhan Akcan ise savaş ortamı nedeniyle korku, çaresizlik, anlaşmazlık ve nefret duygusu hâkim hale gelirken yaşamın ve gerçekliğin sorgulandığını ifade etti.
Böyle durumlarda her şeyin "anlamsız" hale geldiğini belirten Akcan, "Mal, mülk, eğitim, aidiyet, din, inanç ve beklenti gibi kavramların bir anda adeta "çöp" oluyor. Tamamen tesadüf ve korku ile beklemek, uzlaşma, barış, huzur, sağlık, mutluluk, enerji ne kadar anlamlıymış, farkına varma" dedi.
"Savaşın açtığı derin yaraların izleri kuşaklar boyu taşınıyor, öfke ve nefret aktarılıyor"
Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin de benzer görüşleri savundu. Savaşların etkilerinin sadece yaşandığı dönem ya da onu tecrübe eden insanlarla sınırlı olmadığını vurgulayan Altekin, "Savaş ve soykırımlar yoluyla bireyler ve toplumlarda açılan yaralar iyileşmesi zor izler bırakırken, bir yandan korkunun, kaygının, acının ve kederin diğer yandan da öfke ve nefretin kuşaktan kuşağa aktarılmasına neden oluyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Savaş demek ayrılık, kayıp ve yas demektir, travma ve travma sonrası stres bozukluğu demektir"
Savaşta kazanan tarafın bulunmadığını da dile getiren Serap Altekin, "Savaş demek ölüm demektir, ayrılık, kayıp ve yas demektir, travma ve travma sonrası stres bozukluğu demektir. Savaş, zorunlu göçü de beraberinde getirir; göç de katman katman kayıp demektir. Can kaybı, uzuv kaybı, toprak kaybı, mal mülk kaybı, geleceğe dair umutların ve hayallerin kaybı, kimlik ve prestij kaybı savaşın ve göçün neden olduğu kayıpların sadece bazılarıdır... Savaş, zorunlu olarak askerliğe çağrılan erkekler, babalarıyla vedalaşmak zorunda bırakılan çocuklar, evladını kaybeden anneler babalar demektir; her yönüyle acı, elem, keder demektir. Savaş, kadınlara yönelik cinsel saldırıları, çocuk istismarını ve intiharları beraberinde getirir" sözleriyle, savaşın karşısında barışın tarafında durmanın mesleki, vicdani ve insani sorumluluk olduğunu ifade etti.
Serap Altekin; yetkinlik, yeterlilik, yararlı olmak ve zarar vermemek, ayrımcılık yapmamak, sorumluluk, dürüstlük ve insan haklarına saygının psikologların meslek etiğinin en önemli ve öncelikli ilkeleri olduğunu da hatırlattı.
"Hem sıcak savaşı doğrudan yaşayan insanlara hem de dolaylı şekilde etkilenenlere psikososyal destek sağlanmalı"
Savaşın, yalnızca ona tanıklık eden bireylerde değil, haberleri takip edenlerde de korku, dehşet, güvensizlik ve çaresizlik gibi duygulara neden olduğuna işaret eden Serap Altekin, bu dönemdeki bazı hal ve davranışları "anormal duruma verilen normal tepkiler" olarak niteledi.
Altekin, duygu durumunda ani değişiklikler yaşanabildiği, uyku ve iştah problemleri görülebildiği, sosyal anlamda geri çekilme, ilgisizleşme halinin artabildiği, tepkisizlik, hissizlik ya da tam tersi aşırı tepkili, öfkeli ve toleranssız olma halinin görülebildiği, konsantrasyon kaybı ve motivasyonda, işteki performansta azalma; savaşı, çatışmayı, ölümü hatırlatan her şeyden kaçınma, olayı tekrar tekrar yaşama hissi görülebildiğini söyledi.
Serap Altekin, gözün önünden gitmeyen bazı görüntüler, kulakta çınlayan sesler, sözler ya da en ufak bir ani seste veya ani bir harekette aşırı irkilme, savunma ya da saldırı refleksi vermeyi, yaygın tepkiler arasında sıraladı.
Bazen olayın bazı kısımlarını hatırlamakta güçlük çekme hadiselerinin yaşanabildiğini söyleyen Altekin, "Çevreye ve kendinize yabancılaşmış gibi hissedebilirsiniz. Savaş gibi sarsıcı bir gerçekliğe dair haberleri takip ederken bu ve benzeri belirtileri yaşamak normal kabul edilir" dedi. Altekin sözlerini hem sıcak savaşı doğrudan yaşayan insanlara hem de dolaylı şekilde etkilenenlere koruyucu, önleyici ve destekleyici nitelikte uzun dönemli psiko-sosyal destek sağlanması gerektiği görüşüyle noktaladı.
© The Independentturkish