Berberi (Amazig) kimliği sorunu, ulusal tarihin, cebinde taşıdığı bir bomba olarak kaldı. Ne patladı ne de imha oldu.
Tehlikesi hep devam etti. Ne zaman tarihi veya siyasi bir olay yaşansa, herkesin yüzünde her an bir patlama yaşanacağına dair endişe belirir oldu. Nitekim bu durum, gösteriler sırasında eylemciler tarafından Berberi bayrağının kaldırılması konusunda da açıkça görüldü.
Cezayir’de bağımsızlığın kazanılmasından bu yana istisnasız olarak iktidarı üstlenen siyasi rejimler, Berberi kimliği konusuna yatırım yaptı. Bu kimlik, bazen herhangi bir şeyi ört pas etmek için kışkırtıldı, bazen de başka bir şey için bastırıldı. Yani Berberi kimliği, sürekli bir çıkar arasında yaşadı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Fransız sömürgeciliğine karşı Kasım 1954’te kurtuluş devriminin patlak vermesi, Berberi kimliğini de anlaşmazlık, tartışma ve çatışmaya dahil etti.
1949 yılında Messali Hac tarafından yönetilen Halk Partisi’nde Berberi kimliği meselesiyle nasıl başa çıkılacağı konusunda anlaşmazlık yaşandı. Bu durum, ulusal hareket tarihine “Berberi krizi” (La crise berbere) olarak geçti.
Bununla birlikte Cezayir devrimi, tüm gücü, ağırlığı ve farklı ideoloji ve kimliklere dair liderlerin inancıyla farklı meseleler karşısında bir “bağımsızlık” fikrinin öncüsü oldu.
Berberi sorununda, daha sonraki dönemlere taşıyan mücadeleci bir uzlaşı söz konusu. Özellikle de kabile bölgeleri, devrim esasları için bir dayanak, liderlik ve üs oldu. Bu durum, diğer tarafların sömürgeciliğe karşı küçümsendiği anlamına gelmiyor.
Berberi devriminin lideri Ayet Ahmed, Arap konumuna oldukça yakın olan Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella yönetimine karşı isyan eden ilk isim oldu.
İsyan neticesinde Ayet Ahmed’in sürgününden sonra, Berberi meselesi siyasi düzeyde, en azından görünüş olarak, toprağa gömüldü. Savunma Bakanı Huari Bumedyen’in 19 Haziran 1965 tarihinde Ahmed bin Bella’ya karşı gerçekleştirdiği ayaklanmayla birlikte askeri rejim, siyasette aktifleşmeye başladı.
Her defasında küllerinden yeniden doğan ölü kimlik
Ordunun iktidara gelmesiyle birlikte, yirminci yüzyılın en büyük savaşlarından olan kurtuluş savaşına katılan şehitler ve mücahitlerin kurduğu demokrasi ve çoğulculuk rüyası azalmaya başladı.
Albay Bumedyen, Berberi kimliği talebinin siyasi ve ideolojik düzeye sıçramasını engellemeye ve bir kültürü bir başka kültürün içine yerleştirme stratejisi çerçevesinde çoğunluğu Berberi olan şehirlerin demografik yapısını delmeye çalıştı.
Yetmişli yılların başlamasıyla birlikte ülkedeki tek parti olan ve “Arapçılık, İslami sosyalizm” siyasal sloganlarını yükselten Ulusal Kurtuluş Cephesi kontrolünde çok sayıda bilimsel, kültürel doğaçlama ve siyasi propagandayla Araplaştırma aşaması da başladı.
Bu Araplaştırma hamlesi, siyasi söylem tarafından pazarlanmaya çalışması dolayısıyla Fransızca ile mücadele etme amacı taşımıyordu.
Aksine asıl amacı, Berberi kimliğiyle mücadele etmek, rejimin yarın veya bir süre sonra kaçınılmaz olarak patlayacağını hissettiği, küllerin altında yanan ateşini söndürmekti.
Trajedi, Berberi kimliğini savunan her Cezayirliyi etkilemeye başladı. Rejim açısından Berberi kimliğini araştıran ve bunun hakkında sorular soran herkes de sömürgeciliğin kalıntılarından biri olarak anıldı. Albay Huari Bumedyen’in iktidardaki dönemi (1965-1978), 1980 yılında sert bir şekilde Berberi Baharı’na ulaştı.
Berberi kimliği, Cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella ve Huari Bumedyen yönetimlerinden Berberi Baharı’na (Şadli Bencedid dönemi) kadarki dönemde gerileme kaydetti.
Aynı zamanda propaganda aracı olan kültürel kurumlar ve medya organları, sansür yetkisini kullandı. Kitaplarda ve tarih derslerinde Berberi kimliğine dair gündeme getirilebilecek her şeye el koydu.
Savaşçı kimliği, savaşçıların istirahat dönemini sonlandırdı
Yazar ve antropolog Mevlud Muammeri’nin konferansının rejim tarafından engellenmesinin ardından Berberi Baharı faaliyet ve gösterileri patlak verdi.
Konferans, Berberice bir şiir konusunda Tizi Vuzu Üniversitesi’nde düzenlenecekti. Bu engel, yeni kültürel ve siyasi sürecin başlamasında derin ve belirleyici bir tarihi zamana ve Berberi kimliğini tarihsel sürece sokmayı taahhüt eden sanatsal, edebi ve müzikal sembollerin etrafında uçuşan yeni bir nesle işaret ediyordu.
Bu kez kültürel ve siyasi sesler dengeli, etkili ve inatçı olacak, aynı şekilde devrim sonrasında çağdaş demokrasi, siyasal ve dilsel çoğulculuk, ifade ve inanç özgürlüğü gibi yeni bir söylem kullanan bir nesle ait olacaktı.
Cezayir halkının, Şadli Bencedid rejimine karşı sokaklara çıktığı 5 Ekim 1988 olayları, siyasi çoğulculuk ve medya üstünlüğü talebiyle, Berberi kimliğini geri kazanmak için mücadele edenler üzerinde olumlu sonuçlar ortaya koyacaktı.
Nitekim 1989 yılından bu yana, Cezayir’in bağımsızlık tarihinde ilk defa siyasi partiler kurulmasına izin verildi ve krizden çıkış yolu olarak çok partili döneme geçildi.
Politikacı, doktor, entelektüel ve yazar Said Sadi liderliğindeki Berberi Kültürel Hareketi’ne alternatif ve tamamlayıcı bir parti olarak ortaya çıkan, Berberi kimliğinin taleplerine dair güçlü şekilde ses çıkaran Kültür ve Demokrasi için Birlik (RCD) partisi ve muhalif Atid Partisi, yani Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) kuruldu.
Berberi kimliği, siyasi düzeyde “suskunluk” döneminden “canlılık” dönemine geçti.
Sadece kabile bölgelerinde değil başkent Cezayir, Vahran, Konstantin, Annaba, Setif, Batna, Beşar ve Tamanrasset gibi birçok vilayette kayıp veya küllerinden yeniden doğmuş “ölü” kimliğini yeniden elde etmeye çalışan yüzlerce kültürel kurum ortaya çıktı.
Buteflika’nın ilk görev süreci için seçim kampanyası sırasında Berbericenin, cumhurbaşkanı olduğu sürece ulusal ve resmi bir dil olmasına izin vermeyeceğini söylemesine rağmen Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika rejimini taleplerini yerine getirmeye iten savaşçı kimliği taşıyanlar da oldu.
Herkes, Buteflika rejiminin 14 Haziran 2001 tarihinde Berberi Kabileleri Hareketine karşı uyguladığı baskı faaliyetlerini hatırlar. Güvenlik güçleri o dönemde, Berberi kimliğini geri kazanmak için mücadele eden 100’den fazla gencin ölümüne neden olmuştu.
Siyasi açıdan “savaşçı” kimliğiyle mücadele eden hareket, iki temel özelliğe sahip. İlki, kimlik eşitsizliği ilkesini benimsemiş “barışçıl” yapı, ikincisi ise, çoğunluğu aydınlatıcı kültürel kanadın liderlerini barındıran yapı.
Bu nedenle “savaşçı” seçeneğinin gücü şiddetten uzak olurken, aksine bu güç, yönelimi belirleyen yüksek kültürel, dilsel ve sanatsal boyuttan kaynaklandı.
Zira yazar ve Doktor Said Sadi, Salim Şakir, Abdul Nur Abdul Selam, Lounes Matub, Idir, Lounis Ait Menguellet, Abdul Rahman Bukremuh, Abdullah Haman gibi birçok yazar, sanatçı, film yapımcısı, aktör de bu harekette yer aldı.
Dürüst, akılcı ve istikrarlı bir kanat olarak sayılan “savaşçı” kimliği, Buteflika dönemindeki iktidarı da taleplerine boyun eğmeye zorladı. Böylece 2016 yılındaki son anayasa değişikliğinde Berberice, Arapçanın yanı sıra ulusal ve resmi dil olarak kabul edildi.
Elde edilen şey ise mücadele yolunun sonu değil başı olurken, Cezayir de “savaşçı” kimliği akımı ile yeni bir döneme girdi. Ülke genelinde her defa Berberi meselesinin ömrünü uzatmak ve yönetimini sürdürmek amacıyla hareket edilmesi gerektiği uyarıları yapıldı.
Barışçıl ve kültürel olan “savaşçı” kimliği akımı, bir taraftan Berberi kimliğinin yeniden kazanılmasına, çalınan anıların yerine koyulmasına, diğer taraftan da çok partili siyasi sistemin ve çok çeşitli kültür ve dile sahip bir ulusun kurulmasını savunmak için demokratik bir siyasi alana ihtiyaç duyuyor.
Ölümcül kimlik, Berberi ve Cezayir için bir tehdit oluşturuyor
Berberi meselesinin bağımsızlığından bu yana demokratik bir alanın olmaması, ekonomik yolsuzluğun yayılması ve Cezayir yönetiminde başarılı siyasi rejimlerin manipülasyonu, “ölümcül kimlik” akımının ve ulusal kimliğin ayrılması çağrısı yapan radikal bir akımın doğmasına yol açtı.
Ulusal birlik denildiğinde, bu kavram “vatandaşların ülkesi” ifadesinden ziyade, “vatandaşların vatanı” yani yönetim sisteminin gözden geçirilmesi, (daha fazla kontrol, ulusal zenginliklerin adil şekilde dağıtılmasını, bireysel ve kamusal özgürlüklerin savunulmasını, çok dilliliğe, bireysel ve kolektif özgürlüklere saygı duyulmasını sağlayan) bölgesel bir adalet sisteminin ortaya koyulması gereken “ulusal birlik” anlamına geliyor. Bu çerçevede muhalif “ölümcül kimlik” akımı, ilk olarak kabile bölgelerini kapsıyor.
Berberi kimliğine ve kültürüne darbe vurmak için rejim, Berberi kimliğini savunan herkesin imajını “şeytanlaştırmaya” çalışıyor. Bu bağlamda halkın öfkesini harekete geçirmek, Berbericenin ulusal ve resmi bir dil olarak anayasaya geçmesini ertelemek ve öğretilerini yayıcı imkânların ortaya koyulmasını önlemek için bu akım, ayrılıkçı, dış kuvvetlere, özellikle de Fransa’ya bağlı bir akım olarak nitelendiriliyor.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independentarabia.com/node/36031
Independent Türkçe için çeviren: Kübra Şahin