Onlarca yıl boyunca Suudi Arabistan’da kraliyet ailesi ile hükümdara çeşitli isim ve unvanlar verildi. Ülkenin kuruluşundan bu yana devlet yöneticilerine sırasıyla şu isimlerin verildiği biliniyor: İmam, Emir, Necd Sultanı, Kral ve son olarak da Hadimu’l Haremeyn-i Şerifeyn (İki Kutsal Harem’in yani Kabe ve Mescid-i Nebevi’nin Hizmetkârı).
Merhum tarihçi Abdurrahman bin Süleyman er-Ruveyşid, Suud ailesinin hükümdarına verilen unvanlar ve veriliş nedenleri hakkında detaylı çalışmalar yapmış ve bunları 2007 yılında Dar eş-Şibl Yayıncılık ve Dağıtım tarafından basılan “Suudi Arabistan Bayrağı’nın Tarihi” isimli kitabında toplamıştı. Ruveyşid, Suudi Kraliyet ailesindeki hükümdar unvanlarının çeşitli yöntemlerle verildiğini ifade etti. Kitaba göre ilk dönemlerde, yaygın uygulamanın hükümdarların yalnızca ismi veya künyesi kullanılıyordu. Bunun yaygın bir kullanım olduğuna işaret eden merhum tarihçi Emir unvanının da kullanıldığına dikkat çekiyor. Suudi Arabistan’da ilk devlet döneminden bu yana yöneticiye verilen siyasi unvanın ‘İmam’ olduğunu belirten Ruveyşid, bu unvanın hükümdarın hem dini hem de siyasi liderliğini bir araya getirdiğini ifade ediyor.
Kral Abdulaziz’in üçüncü devletin kurulmasının ardından krala olan biatını kabul etmesinin ardından hükümdarın resmi unvanının ‘Kral’ olduğunu ifade eden Tarihçi Ruveyşid, öncesinde kullanılan unvanların şu şekilde olduğunu belirtti: Necd Emiri, Necd Sultanı, Hicaz Kralı, Necd Bölgesi Sultanı, Hicaz ve Necd Kral ve ülkenin dört bir yönden birleşmesinin ardından Suudi Arabistan Krallığı Kralı.
Melik (Kral)
Bununla birlikte Kral Abdulaziz, “Biz Âl-i Suud hanedanı, kraliyet değiliz ancak elçileriz” derdi. Araştırmacı, büyük unvanların Kral Abdulaziz’in oğulları tarafından benimsendiğine dikkat çekti. Suud Kralı, bunun dışında bir unvan eklenmesiyle ilgili herhangi bir açıklama veya kararname yayınlamadı. Krala bağlılık yemininden sonra Kral Faysal, Melik (kral) unvanı onuruna bir tören düzenledi. Hatiplerin kendisi için (Azamet Sahibi) Majesteleri ifadesini kullandıklarını işittiğinde ayağa kalkarak samimiyetleri ve sadakatleri için onlara teşekkür etti. Azamet ve büyüklüğün yalnızca Yüce Allah'a ait olduğunu ifade eden Kral Faysal, bu isimle ilgili memnuniyetsizliğini dile getirdi.
Emiru’l Mü’minin, Emiru’l Umera
Kral Abdulaziz’den bahsedilirken Arap toplumunda yaygın olarak bilinen Emir unvanı kullanılırdı. Ruveyşid’e göre Emir unvanının verilmesinin nedeni, emir verip emrine itaat edilmesiydi. Emir kelimesi, Emiru’l Mü’minin, Emiru’l Umera ve Necd Emiri gibi kullanıldığı tamlamaya göre çeşitli anlamlara gelen ifadedir.
Emiru’l Mü’minin yani Mü’minlerin emiri unvanı, İslâm tarihinde Hz. Ömer’den itibaren devlet başkanlarına verilen unvandı.
Emiru’l Umera sıfatı ise bazı İslâm devletlerinde çeşitli idarî yetkilere sahip kumandanlara verilen unvan.
Emir
Emir İslam devlet hukukuna göre üç kişilik bir topluluğun lideri olabilirken, bir grup insan veya il veya köyün yöneticisi de olabilir.
Ruveyşid, Emir ifadesiyle ilgili olarak ise özellikle kraliyet ailesi geleneklerine göre kraliyet unvanı olarak kullanıldığını ifade etti. Kraliyet soyundan gelen tüm erkekler için kullanıldığına dikkat çekti. Hatta kraliyet ailesine mensup olmasalar dahi kralların ve prenslerin eşlerinin de ‘Prenses’ olarak anıldığını belirtti. Bu unvan resmi yazışmalarda ve kraliyet kararnamelerinde kullanılıyor.
Hadimu’l Haremeyn-i Şerifeyn
Abdurrahman bin Süleyman er-Ruveyşid, Suud ailesinin hükümdarına verilen üçüncü bir unvan daha var. Bu unvan, Suudi hükümdarının Hac ibadetini yapmak üzere kutsal yerlere gelenlere gösterdiği özel ilgiden türetilmiş bir unvan. Ayrıca bu unvan, kutsal mekanların sorumluluklarını yerine getirme ve misyonlarını ifalarının sürekliliğini koruyan tüm iş ve hizmetlerini yerine getirme sorumluluğundan kaynaklanıyor. Bu unvan, Hadimu’l Haremeyn-i Şerifeyn’dir.
İslâmiyet’in iki mukaddes şehri olan ve bu sebeple Haremeyn diye anılan Mekke/Kabe ve Medine’nin/Mescid-i Nebevi’nin hizmetkârı anlamındaki bu unvanı ilk kullanan hükümdar Eyyûbî hânedanının kurucusu Selâhaddîn-i Eyyûbî. Daha sonra Memlük sultanları da hâdimu’l-Haremeyn sıfatını benimsemişlerdir. Osmanlılar’ın Suriye ve Mısır’ı ele geçirmesinden sonra hâdimu’l-Haremeyn unvanı 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahları için kullanılmaya başlanmıştı. 3 Mart 1924 tarihinde hilâfetin ilgasıyla birlikte bu unvan da ortadan kalkmıştı.
Unvanın yeniden kullanımı, 1987 yılında Medine'de bir halk toplantısında beşinci kral olan Kral Fahd bin Abdulaziz'in yaptığı duyuru ile ilan edildi. Kral Fahd, bu unvanın en sevdiği unvan olduğunu söyledi. Bu unvan, İki Kutsal Harem’in kutsallığıyla olan bağlantısı nedeniyle kullanılmaya başlandı. Kral Fahd resmi olarak bu unvanla anıldı. Bu unvan, kardeşi ve halefi Kral Abdullah bin Abdulaziz, ardından Kral Selman bin Abdulaziz tarafından kabul edilip, memnuniyetle karşılandı. Unvan Kraliyet ailesinin alçakgönüllülüğünü, inancını, İki Kutsal Harem’e bağlılığını, hizmet etmekten duyduğunu onur ve gururu gösteriyor.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.