Günümüzde öne çıkan en önemli toplum meselelerinden birisi de eşcinselliktir. Bütün dünyada bu konuda yoğun bir tartışma ve dalgalanma bulunmaktadır. Çatışmalar yaşanmakta, değerlerin erozyonu ortaya çıkmakta, yeni kavram ve söylemler ileri sürülmektedir. Cinsiyet, ilk defa bu kadar yoğun bir biçimde geleneği ve mirası dışlayan, inanç ve gelenekle çatışan bir şekilde yorumlanmaktadır. Sosyolojik determinizm bakışıyla hareket eden yaklaşımlar ileri sürülerek, insanlığın bütün kadim inanç ve müktesebatı reddedilmektedir.
Bu ifadeler, Prof. Dr. Ergün Yıldırım ve Doç. Dr. Recep Yıldız tarafından hazırlanan "Türkiye'de Cinsiyet Algısı Araştırması" raporundan.
İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi ve İstanbul Aile Vakfı için gerçekleştirilen araştırma kapsamında temmuz-ağustos aylarında, Türkiye genelinde 26 ilde 18 yaş ve üzeri toplam 2 bin 200 kişiyle görüşüldü.
Cinsiyet, yaş, eğitim, medeni durum, çocuklu olup olma, yaşanılan yer, iş-meşguliyet, siyasi görüş ve dini yaşantı hususlarının göz önünde tutulduğu araştırmada, eşcinsellik, cinsel yönelim, LGBTİ+ gibi ifadeler irdeleniyor. Bu kavramların birbirine yakın olduğu belirtiliyor.
Çalışmanın giriş bölümünde, bu kavramın hepsinde de cinsel tutumların "normal" olanın dışında yer alan biçimlerine vurgu bulunduğu ifade ediliyor.
"LGBTİ+ dediğimizde belli cinsel tutumları savunmak üzere bir araya gelen bir grubu anlıyoruz" denilen araştırmada, "Cinsel yönelim, eşcinsellik, biseksüel, gay, lezbiyen gibi kavramlara ilişkin toplumun iki temel tutumundan bahsetmek mümkün" deniliyor.
Toplumun bu kavramlara bakışının şu olduğu ifade edildi:
"Birincisi, toplum bu kavramların muhtevalarında taşıdığı belli düşünceleri, tutumları ve inanışları anlıyor. Bu tutumları asırlar içinde inançla, ahlakla ve örf ile oluşan değerlerle yorumluyor. Özellikle İslam düşünce geleneği müktesebatına sahip Türk toplumunda, doğrudan inanç ve ahlak çok belirleyici bir rol oynamaktadır. İkincisi ise son yıllarda LGBTİ+ adıyla somutlaşan gruplar, örgütler, faaliyetler ve protestolar olarak algılanmasıdır. Bu çerçevede eşcinsellik sosyal medyaya, konvansiyonel medyaya ve çeşitli faaliyetlere yansıyan belli insanlar, kişiler ve gruplar düşünülmektedir.
Bu araştırma çok kapsayıcı bir niteliğe sahip. Toplumun gençler, yaş grupları, eğitim düzeyi, siyasal kimlikler, siyasal partiler, dindarlar gibi boyutları çerçevesinde konuyu ele almaktadır. Cinsiyet tutumlarını farklı toplumsal veçheleriyle incelemektedir. Bu araştırma sayesinde toplumun cinsiyet düşünceleri, algıları ve tutumları konusundaki genel gidişatını, siyasal kimlik ve çevrelerin tutumlarını, dindarların konuya bakışını öğrenme imkânına sahip olacağız."
Öncelikle LGBT imgesinin ne olduğunun anlaşılması için ortaya çıkan sonucun önemli olduğu belirtiliyor.
"'Bu bir tercihtir' diyenleri oranı 17,6"
Çalışmaya göre, katılımcıların büyük bölümü eşcinselliği "sapkınlık" olarak görüyor.
Yüzde 36,6 "bir sapkınlıktır ve devlet tarafından yasaklanmalıdır" derken yüzde 33,5 ise "bir hastalıktır ve tedavisi için yardımcı olunması gerektir" iddiasında. Yani katılımcıların yüzde 71,6'sı eşcinsellik ve LGBTİ'ye olumsuz bakıyor.
Buna mukabil "bir hastalık değil bir tercihtir ve saygı duymak gerekiyor" diyenlerin oranı yüzde 17,6 iken "Bu bir tercihtir, kanunlar çerçevesinde hakları savunulmalıdır" diyenlerin oranı ise 12,3.
Çalışmada, eşcinsellerin topluma zararı olup olmadığına yönelik tepkilerine yönelik verilerine de yer veriliyor. Buna göre katılımcıların yüzde 72,3'ü eşcinselleri toplum için zararlı görüyor. Buna karşın "Toplum içinde serbest olmalılar" diyenlerin oranı yüzde 9,4 iken "En ufak bir ayrımcılığına uğramamaları için her türlü tedbir alınmalıdır" diyenlerin oranı ise yüzde 18,3.
"Eşcinsellik; doğal bir durum ve insan doğasında var mıdır?"
Yaş gruplarına göre eşcinsellik algısında araştırmaya katılanların 3'te 2'si eşcinselliği doğal bir durum olarak görmüyor. 18-24 yaş aralığındaki gençlerin neredeyse yarısı ise eşcinselliği "doğal bir durum" olarak değerlendiriyor. Bu bağlamda araştırmacıların yaş aralığı büyüdükçe eşcinselliğe karşı olumsuz bir durum gördüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 46,7'si eşcinselliği doğal bir durum görürken; yüzde 43,4'ü eşcinselliğin insan doğasında olmadığını düşünüyor. 25 ve üstü kişilerin 3'te 2'den fazlası eşcinselliği doğal bir durum olarak görmüyor.
"LGBTİ+ denince aklınıza ilk gelen düşünce nedir?"
Araştırmaya katılan kişilerin yaklaşık yarısı LGBT ile ilgili akla ilk gelen düşüncesinde hiçbir gerekçe sunmuyor. Çok sayıda tercihli cevaba rağmen "hiçbiri" diyerek tercih etmeleri büyük bir oranda katılımcıların LGBT ile ilgili olumsuz bir düşünceye sahip oldukları anlaşılıyor. Ancak 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 35,3'ünün, LGBTİ+ denince aklına ilk gelen düşünce "Eşcinselliğin-eşcinsellerin özgürlüğü için mücadele etmek" ve yüzde 14,2'nin diğer seçeneklerden birini tercih etmek yerine tamamını kastederek "hepsi"ni eşcinsel yönelimini akla ilk getirdiği gerekçe olarak görmekte.
Bu bağlamda katılımcıların "Baskı yaptığı gerekçesi ile dini ve kültürel değerlere karşı mücadele etmek" ve "Kadına şiddeti önlemek için mücadele etmek" sorularına verdiği cevaplardan anlaşılacağı üzere katılımcıların yaklaşık 3/1'i LGBT ve eşcinselliği "Özgürlük temelinde değerlendirirken; büyük bir oranda LGBT ve eşcinselliğe karşı negatif gerekçeler sunuyor.
18-24 yaş aralığındaki gençler arasında LGBT algısında baskın bir görüş çıkmazken; bu yaş aralığındaki gençlerin neredeyse yarı yarıya farklı seviyelerde görüş ayrılığı yaşadığı anlaşılıyor.
"LGBTİ+ için düşünceniz nedir?"
LGBT ile ilgili kanaatleri önüne alındığında baskın bir şekilde 3'te 2'sinden fazlası bir hastalık olarak görmekte. Hatta katılımcıların 3'te 1'i devlet aygıtının kanun marifetiyle yasaklanmasını talep ediyor. 18-24 yaş grubunun görüşü, diğer yaş grupların tam tersi şekilde. Zira 18-24 yaş grubu, LGBT'yi saygı çerçevesi içerisinde bir tercih olarak değerlendirirken; bu yaş grubunda baskın bir toleransın olmadığı da ortaya çıkıyor.
18-24 yaş grubunun (yüzde 21,5 + yüzde 22,1= yüzde 43,6) neredeyse yarısı LGBT'yi bir hastalık ve sapkınlık olarak değerlendirmekte.
Bu bağlamda LGBT ile ilgili bu yaş aralığındakilerin yüzde 21,5'i tedavi edilmesi noktasında yardımcı olunmasını gerektiğini savunuyor.
55 yaş üstü katılımcıların LGBT ile ilgili müsamaha bir görüşe sahip olmadıkları yüzde 82,3 gibi yüksek bir orandan anlaşılıyor.
Yaş ilerledikçe negatif bakma oranı yükseliyor
LGBT ile ilgili yaş aralığı sıralı bir şekilde artıkça toplumun düşüncesi ‘hastalık' ve ‘sapkınlık' olarak değerlendirdiğini gösteriyor.
"Oğlunuzun ve kızınızın; LGBTİ+ bireylerden biri olduğunu duyarsanız tepkiniz ne olur?" sorusuna da farklı cevaplar veriyor.
Kimisi "tedavi ettirirdim' derken ‘kendimi yetersiz hissederdim" diyenler var. Katılımcıların bir bölümü de rahatsızlığı, utanmayı ve bu durum karşısında tedavi ettirmeyi tercih edeceklerini belirtmekte. Ancak gençler arasında en küçük 18-24 yaş grubundakiler konuyu farklı değerlendiriyor. Gençlerin yüzde 28,8'i yani yaklaşık 3'te 1'i mevcut haliyle kabul edeceğini ifade ederken; 3'te 2'si bir şekilde durumu tersine çevirmek için çeşitli yollara başvuracağını belirtiyor. "LGBT bireylerin birinci derece yakınında olması durumunda" 3'te 2 oranında tepkisini ‘bir şekilde müdahale edilmesi gerektiği' yönünde gösteriyor.
Siyasi kimliklerde cinsiyet algısı
"Siyasi görüşünüz olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?" sorusu alt başlığında dile getirilen "Eşcinsellik doğal bir durumdur ve insan doğasında var" düşüncesine "evet" diye yüksek oranda cevap verenler genelde Kemalist, sol ve liberal görüşlü olanlar olarak öne çıkıyor.
Buna göre Kemalistlerin yüzde 47,4'ü, solcuların 44,79'ü ve liberallerin yüzde 52,7'si insan doğasında olduğunu düşünüyor. İslamcı, milliyetçi, muhafazakar ve merkez sağ görüşlü olanlar göre ise bu kesinlikle doğan bir durum değil ve insan doğasında yoktur.
"Çocuğu olanlar olumsuz bakıyor"
Evebeynlerin durumuna gelince bu insanları çocuk sahibi olup olmamasına, çocuğunun kız veya erkek olup olmamışına göre değişiyor.
Çocuğu olmayan –bekar ya da evli - katılımcıların yüzde 33,1'i LGBT denince aklına ilk gelenin eşcinsellerin özgürlüğü için mücadele etmek (yüzde 33,1) olduğunu belirtiyor. Bu oran çocuğu olan ebeveynlerden en az yüzde 10 daha yüksek. Sadece erkek çocuğu olan ebeveynlerde oran yüzde 23,2'ye; sadece kız çocuğu olanlarda yüzde 19,8'e ve hem kız hem erkek çocuğu olanlarda yüzde 17,7'ye iniyor. Bir diğer farkları da LGBT denince aklına ilk önce dini ve kültürel değerlere karşı mücadele etmenin geldiğini belirtenler arasında en düşük düzeye sahip olmalarıdır (yüzde 8,1). Bu oran, sadece kız çocuğu olan ebeveynlerde yüzde 11,6'ya; sadece erkek çocuğu olanlarda yüzde 14,2'ye; hem kız hem erkek çocuğu olanlarda da yüzde 19,0'a çıkıyor.
"Dini inanç arttıkça karşıtlık artıyor"
Dini yaşantı açısından cinsiyet algısında inanmayanlar, yüzde 74,6 oranıyla eşcinselliğin insan doğasında olduğu yönünde görüş bildiriyor. Burada "eşcinsellik doğal bir durumdur" demeyenlerin oranı ise yüzde 17,5.
İnanıyorum ama dini görevlerimi yerine getirmiyorum şeklinde kendisini tanımlayan katılımcıların yüzde 39'ü "insan doğasında var" derken yüzde 51,4'ü aksini savunuyor.
İnanıyorum ama dini görevlerimi kısmen yerine getirebiliyorum diyenlerden ise yüzde 59,5 "insan doğasında yok" derken yüzde 28 ise "doğal bir durum" görüşünde.
"İnanıyorum ve dini görevlerimi yerine getiriyorum" şeklinde kendilerini tanımlayan katılımcıların sadece yüzde 16,1 durumu normal karşılarken yüzde 78'i ise tersini savunuyor. İnanma ve dini görevlerini yerine getirenlerde oran yükseldikçe eşcinselliği normal karşılamama oranı da doğal olarak yükseliyor.
Rapora imza atan iki akademisyen de bu duruma dikkati çekiyor. Onlara göre, sonuçta dini inanç ve yaşantı ile eşcinselliğe bakış arasında önemli korelasyonlar bulunuyor.
"Dini inanç ve yaşantı arttıkça eşcinsel ve LGBTİ+ grubuna karşı olumsuz bakış da yükselmektedir" denilen raporda şu cümlelerle son buluyor:
"Salt inanma kadar inanmanın pratiklerini ortaya koyanlar arasında da önemli bir farklılaşma ortaya çıkmaktadır. İnanç ve inancın yaşantıya dönüşerek var oluşu durumunda, eşcinsellik ve onun örgütsel arayışı olan LGBTİ+'ya, karşı ve mesafeli bir tutum gelişmektedir. İnanma salt soyut bir düşünce olarak kaldığında ise eşcinselliğe karşı daha esnek, belirsiz ve normal algılayan bir bilinç gözlemlenmektedir."
Rapora itirazlar
15 Temmuz 2005 tarihinde tüzel kişilik kazanan Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos GL) söz konusu raporla ilgili olaral itirazlarını internet sitesinde şöyle sıraladı:
"Ayrımcılık yaratan tüm kanunların ortadan kalkması ve ayrımcı uygulamaların son bulması için mücadele eden LGBTİ+ hareketi, Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin açık bir şekilde eklenerek başta yaşam, eğitim, sağlık, barınma, ifade, istihdam hakları olmak üzere LGBTİ+’ların tüm haklarının güvence altına alınmasını talep ederken, İlim Yayma Vakf’nın üniversitesinin sosyoloğu kendi yaptığı araştırmanın sonucunu gölgelemek için cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılıklara karşı LGBTİ+’ların hak (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9) taleplerini “tuvalet”e indirgemeyi “bilimsel analiz” olarak sunuyor
Sabahattin Zaim Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Prof. Dr. Ergün Yıldırım, “İZÜ'nün toplumun geçirdiği değişim ve dönüşümü anlamak için bu çerçevede” yaptığı çalışmayı sunarken sanki Yeni Şafak’ta “köşe” yazıyormuş gibi “LGBT ideolojisi”, “eşcinsellik ideolojisi” gibi nefret nakaratlarını sıralarken, arada araştırmanın sonuçları hatırına “İnsanlar çok soyut, genel manada bana dokunmuyorsa, benimle bir teması yoksa insan hakkıdır, özgürlüktür diye bir şey demiyor” demek zorunda kalıyor, derken konuşmasına gene “gündelik hayatın pratiği”nden anladığı “tuvalet” takıntısıyla devam ediyor: “'Kadın ve erkek aynı tuvaleti kullanmalı mıdır?' sorusuna, sol kesim bile yüzde 9.6 gibi çok düşük bir oranda olumlu yanıt veriyor. Kemalistlerde de oran düşük aslında. LGBT veya eş cinsellik ideolojisinin algılanmasını iki şekilde yorumlamamız gerektiğini gördük. İnsanlar çok soyut, genel manada bana dokunmuyorsa, benimle bir teması yoksa insan hakkıdır, özgürlüktür diye bir şey demiyor. Ama gündelik hayatın pratiğine dönüştüğü zaman toplumsal cinsiyet eşitliği konusu, eş cinsellik konusu, sol da, Kemalistler de, demokratlar da çok ciddi anlamda Türk toplumunda bir konsensüs olduğunu gördük.”
© The Independentturkish