Bilim dünyası son yıllarda yağma, korsan, sahte, şaibeli ya da çakal yayıncılık olarak bilinen "predatory journal" sorunuyla karşı karşıya.
Para karşılığı makale çıkaran dergilere Türkiye'den de çok sayıda yayın gittiği biliniyor.
Akademisyen Selçuk Beşir Demir de Kasım 2018'de Journal of Infometrics'te yayımlanan makalesinde bu konuyu el aldı.
Kimin, neden yağmacı yayınları tercih ettiğinin sorgulandığı, çok sayıda atıf ve alıntı yapılan "Predatory journals: Who publishes in them and why?" başlıklı makaleye göre Türkiye; Hindistan ve Nijerya'nın ardından 3.sırada yer aldı. Araştırmada 2017 yılında "yağmacı" 832 dergide 146 ülkeden toplam 24 bin 840 yayının yer aldığı görüldü.
Bu tür dergilerin "editör" kadroları incelendiğinde ise Türkiye, ikinci sırada yer aldı.
"Oto yıkamacı dergi" tartışması
2019'da yağmacı dergilerin akademik yükselmelerde kullanıldığı tartışmaları büyüdü. Bu duruma TÜBİTAK'ın para karşılığı yayın yapan 15 derginin oto yıkama, tarım, kozmetik gibi ilgisiz alanlarda faaliyet gösterdiğini ortaya çıkarması da eklenince "akademik tüccarlığa" karşı harekete geçildi.
Mart 2019'da Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'ın önerisiyle para karşılığı yayın yaptığı için "yağmacı" (predatory) tabiriyle anılan dergilerde yayımlanan bilimsel makalelerin, akademik yükseltmelerde dikkate alınmaması kararını verdi.
Ancak geçen 2,5 yıllık süreçte tartışmalar son bulmadı. Independent Türkçe akademik sahtecilik ve yayıncılık konusunda yaşananları Prof. Dr. Murat Akova ve Prof. Dr. Mustafa Çetiner'le konuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Hâlâ pek çok üniversitede bu tür durumlar kabul görebiliyor"
Kimilerinin bu yola doçentlik, profesörlük gibi akademik unvan başvurularında incelenen dosyalarının kabarık görünmesi için başvurduğunu dile getiren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Akova, YÖK adım atsa da internet ortamında denetimin güçleştiği görüşünde.
YÖK'ün bu konuda önlem aldığını ve çakal, yağmacı, çöp dergilerde kabul edilmiş yayınları sınıflamaya almadığını açıkladığını hatırlatan Akova, "Ancak internet ortamı söz konusu olunca bu tür yayınların sayıları artıyor. Siz yayınınızı gönderiyorsunuz, sizden ücret alıyorlar. 2 bin 2500 dolar ödüyorsunuz. Hakem eleştirisinden geçmeden bunu yayınmış gibi gösteriyorlar. Size de bunu 'X yerden çıkarttım' diyorlar. Bunu yapan çok kişi var" dedi.
Genç yaşta doçentlik başvurusu yapmak isteyenlerin bu yolu daha fazla tercih edebildiğini öne süren Murat Akova, "Parayı veren kuruluş 'Ne yayın yaptın?' diye soruyor. Yurtdışında bu iş çok yaygın, bir yerden burs aldıysanız sizden yayın yapmanız bekleniyor" ifadelerini kullandı.
Yağmacı yayınların masabaşı gerçekleştirildiği gerekçesiyle ortada gerçek bir verinin dahî bulunmayabileceğinİ belirten Prof. Dr. Akova, tüm yaşananlara rağmen hâlâ pek çok üniversitede bu tür durumların kabul görebildiği eleştirisini yöneltti..
"Akademi seviyesi Türkiye'de çok düştü, geçmiş mumla aranır hale geldi"
'Her ile üniversite' anlayışının da "yanlış" bir uygulama olduğunu ve art arda yapılan hatalarla akademide seviyenin geriye gittiğini savunan Prof. Dr. Murat Akova, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Akademi seviyesi Türkiye'de çok düştü, geçmişi mumla arar hale geldi. Gereğinden fazla üniversite açıldı. Seviyeyi düşürüyorsunuz, yabancı dil puanını düşürüyorsunuz. Geçmişte doçentlik sınavı jüriyle yapılırdı. Bilimsel anlamda yoklama yapılırdı. Şu an doçent olmak çok kolay hale getirildi. Akademik nitelik düştü."
"Liyakat sistemine dönülmeli ve atamalar buna göre yapılmalı"
"Bu gidişe 'dur' demek için neler yapılmalı?" sorusuna cevaben çözüm yolunun liyakatten geçtiğini vurgulayan Prof. Dr. Akova, "Akademinin vazgeçilmez ilkelerinden liyakat sistemine dönülmeli ve atamalar buna göre yapılmalı" ifadelerini kullandı.
Belli kuralların konulması gerektiğini, hak eden kişilerin bir yerlere gelmesi ve objektif değerlendirmelerin yapılmasının şart olduğunu ifade eden Akova sözlerini "Puanları düşürmek yerine yükseltilsin, kişiler o puanlara ulaşsın. Hak etsin. Böylece Türkiye'nin akademik seviyesi yükseltir" diyerek noktaladı.
"Türkiye'deki yayınlarda niteliğe değil niceliğe bakılıyor"
Prof. Dr. Mustafa Çetiner de Prof. Dr. Murat Akova gibi Türkiye'de akademide kalitenin çok düştüğü görüşünde.
"Çakal, yağma yayıncılık" ile birlikte durumun giderek kötüleştiğini savunan Prof. Dr. Mustafa Çetiner; bilimsellikten uzak bu yayınlarda Çin, ABD, Nijerya, Hindistan ve Türkiye'nin başı çektiğini ifade etti.
"'Çakal' dergilerde 2010'da yayımlanan makale sayısı 53 bin iken, 2014 yılında 8 kat artışla 400 bini geçti"
"Bilim Bizi Kandırıyor mu?" adlı kitabında da bu konuya değinen Prof. Dr. Çetiner, "çakal" dergilerde 2010'da yayımlanan makale sayısı 53 bin iken, 2014 yılında 8 kat artışla bu sayının 400 bini geçtiğini dile getirdi. Bu makalelerin yaklaşık 70 binini ise tıp ve biyoloji alanındakilerin oluşturduğunu belirten Çetiner, "Kolay yoldan bilim insanı olma sevdalısı kişiler, para karşılığında makalelerini bu dergilerde kolayca bastırıyorlar" yorumunu yaptı.
Genel olarak yayınların bir akademisyenin akademik kalitesini gösterdiğine vurgu yapan Mustafa Çetiner, bu nedenle bireylerin yayın odaklı olduğunu belirtse de son yıllarda nitelikten çok niceliğin göz önünde bulundurulmaya başlandığı eleştirisini yöneltti.
"Akademinin üzerinde ciddi yayın baskısı var"
Akademinin üzerinde "ciddi" yayın baskısı bulunduğuna da dikkati çeken Prof. Dr. Çetiner, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Akademik yükseltmelerdeki kriterler, yapılan yayın ve alıntılama sayısına, yayın kalitesine ve referans gösterilmesine bağlı olarak değişiyor. Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge çalışmalarına yönelik işler yapılıyor ve çalışmalar, insanlık yararına oluşan bilgiye dönüşüyor. Bazı ülkelerde ise sadece sayısal olarak yayınlara bakılıyor. Ne yazık ki Türkiye de bu ülkeler arasında. Makalelerin ne kadar alıntılandığından çok hangi dergilerde yayımlandığı öne çıkıyor. Türkiye'deki rektörlerden 71'inin uluslararası atfı, 68 rektörün ise uluslararası yayını yok."
"'Havalı' bir izlenim oluşturmak için dergi isimleri genellikle 'American, International, European' gibi sözcüklerle başlatılıyor"
Sahte yayıncılık yapan dergilerden örnek vermesini istediğimiz Mustafa Çetiner, Omics International'ın adını vererek, bu sitenin bilim insanlarınca tanınan "The Spine Journal" sitesini hatırlatması için "Journal of Spine" ismini kullandığını anlattı. Daha sonra durumun fark edildiğini ve Omics International'ın dergilerinin listeden çıkarıldığını belirten Çetiner, web sitesinin ise hâlâ durduğu uyarısını yaptı.
Yağmacı dergilerin isimleri seçilirken daha "havalı" bir izlenim oluşturmak için genellikle "American, International, European" gibi sözcüklerle başlatıldığını da belirten Çetiner, "Bu işleri Türkiye'de de yerler. Sağlık alınıp satılan bir şey sonuçta" yorumunu yaptı.
"Bazı gruplar ya da kişiler, bu şekilde kolay yoldan doçent olmuştur"
Tüm olayın yayınevleriyle ilişkiye ya da paraya baktığını ifade eden Çetiner, geçmişte bu şaibeli yayınların akademik yükseltmelerde kullanılmış olma ihtimaline ilişkin ise şöyle konuştu:
"Siz gidip yurtdışında bir dergi kurup, paralı (!) editörler bulup, onlara birtakım makaleler gönderirsiniz. Sonra da şunları bas, bunları basma dersiniz. Bu insanlar 'uluslararası yayın yaptım (!)' diye o dergilerden faydalanırlar. Kısaca, parayla makale bastırıp CV'nizi kabartabilir, haksızca yükselebilirsiniz. Bu nedenle, desteklediğiniz kişilerin, grupların akademik açıdan yükselmesini sağlamak için bu tür çakal yayınevlerini kullanmak son derece verimlidir. Bazı gruplar ya da kişiler, bu şekilde kolay yoldan doçent olmuştur."
Prof. Dr. Mustafa Çetiner'in kullandığı "bazı gruplar" ifadesi akıllara eğitim ve akademi tarafında da örgütlendiği bilinen FETÖ'yü getirse de Çetiner, bununla ilgili net bir yorum yapmadı.
"Hâlâ göz boyamak için ideal bir yöntem"
Türkiye'deki akademik yayıncılığın bugün geldiği nokta da merak konusu. 2,5 yıl önce ÜAK ve YÖK'ün sahte yayınlara karşı aldığı önlemin ne derece başarılı olduğunu sorduğumuz Prof. Dr. Çetiner'e göre bu işler eskisi kadar kolay yapılamasa da hâlâ sona ermiş değil:
"YÖK durumu fark edince, gerçekten dünyada iyi bilinen, tanınmış, kabul görmüş dergilerden yayın istedi. Bu konuda birtakım indeksler var. Yayınların onların içinde olmasını bekleniyor. Bu çakal yayınlar bu listede yok. Şu anda o kadar kolay yapılamıyor bu işler ama hâlâ göz boyamak için ideal bir yöntem."
Bazı isimlerin, bu dergilerin "çakal" yayın olduğunu bilmeden tuzağa düşebildiğine de değinen Çetiner, "Kendilerine hoş bir teklif geldiğinde onore ediliyor ve 'beni nereden buldular' demeyebiliyor. Farkındalık arttıkça insanlar daha çok dikkat eder oldu. Dolayısıyla eski verdiği zarar belli oranda sınırlandırıldı" şeklinde konuştu.
"İnsanlığın hayrına olmayacak hiçbir çalışmanın kurumlarca desteklenmemesi gerektiğini düşünüyorum"
Çetiner'e göre bu duruma karşı koyabilmek için net düzenlemeler yapılması şart. Bu dergilerin ayırımlarının yapıldığını, çeşitli indeksler düzenlendiğini ve 'çalışma başlarken kaydedilmesi' gibi yaptırımların getirildiğini belirten Mustafa Çetiner, sözlerini şu ifadelerle noktaladı:
"Gerçekten ürüne dönüşmeyen, devamı yapılmamış, proje haline gelirken uzun vadeli planlaması olmamış ve sonuçta insanlığın hayrına olmayacak hiçbir çalışmanın kurumlarca desteklenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sırf yayın olsun diye yayımlanan bu işler desteklenmemeli. Yayınların bir işe yaraması gerektiği unutulmamalı. Kaliteli, bilimin ışığında giden bir isim olmalısınız ve birilerinin sizi takip ediyor olması lazım."
Ne olmuştu?
Mart 2019 yağmacı yayıncılık konusunda dönüm noktası olmuştu.
Bu dergi ve makalelerle ilgili eleştiriler çoğalınca, para karşılığı yayın yaptığı için "yağmacı" (predatory) adı verilen dergilerde yayımlanan işlerin önüne geçmek için hamlede bulunuldu.
Amaç, bu tarz yağmacı dergilerdeki yayınların akademik yükseltmelerde dikkate alınmasını engellemekti.
Dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Saraç yaptığı açıklamada bazı dergilerde yer bulan makalelerin, araştırmaların niteliğinin çok düşük olduğuna işaret eden şu sözleri söylemişti:
"Bunun sebebi araştırıldığında 'yağmacı' şeklinde tanımlayabileceğimiz para karşılığı yayın yapan dergilerin giderek artması gösterilebilir. Aslında bu, bütün dünyada bir sıkıntı, bizim ülkemize has bir durum değil. Avrupa Üniversiteler Birliği de bunun üzerine çalışıyor fakat henüz alınmış bir kararları yok. Biz ilk defa bir karar aldık ve artık bu yağmacı dergilerdeki yayınların akademik yükseltmelerde kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Üniversitelerarası Kurul da YÖK'ün önerisiyle bu kararı almış oldu. Bundan sonra açık ve net şekilde ifade ediyoruz ki yağmacı dergilerde yayın yapanlar, bu yayınlarını akademik yükseltmelerde kullanamayacak. Ancak yağmacı yayıncılık ile mücadeleyi YÖK'ün son zamanlarda önem verdiği açık erişim/açık bilim çalışmalarına zarar vermeden yürüteceğiz."
© The Independentturkish