Toplumların belleğinde yer ediniş bazı eserler vardır.
Bu eserler aradan yüzyıllar da geçse eskimez ve önemini korur.
Firdevsi'nin yazdığı 'Şehname' isimli eser de İran kimliğinin önemli mihenk taşlarından birisidir.
Meşhed doğumlu ve Şairlerin Şahı olarak kabul edilen Muhammed Takî, Firdevsi'nin İranlılar üzerindeki etkisini açıklarken ona şu makamı yakıştırır:
Firdevsî yüzlerce tarz sanat düşünmüş -Allah'a sığınırız- Tanrı değilse bile peygamberdir.
Bir oyuncu bir oyun sahnesinde eğer iki farklı oyun sergilerse oldukça yücedir.
Şahnâme'deki bir sahneye bak; Firdevsî yüzlerce farklı elbiseyle kusursuz bir oyun oynamış.
Ülkeler fetheden bir sultan, ordu sevk eden bir kahraman, aydın bir vezir ve âşık bir şair.
Hükümdarların konuşmaları, seçkinlerin söyleşileri hepsi söz ustası Firdevsî'nin zihin gücüdür.(Pelin Seval Esen
Meliku'ş-Şu'Arâ Bahâr'ın Milli Şair Firdevsî'ye Methiyesi)
Hekîm Ebû'l-Kâsım Mansûr b. Hasan Firdevsî-yi Tûsî, gözünü açtığı dünya Türk ve Arap hegemonyasında bulunuyordu.
Kendi halkının sahip olduğu medeniyetinin gücünü göstermeye karar veren Firdevsi, İranlıların İslamiyet öncesi ihtişamlı uygarlıkları ve kahramanlarını anlatan hikâyeleri İslami unsurlarla birleştirerek 'Şehname' isimli eseri yazmaya karar verdi.
Eserini Büyük Türk Sultanı Gazneli Mahmud'a sunan Firdevsi beklenen alakayı göremediği söylenir; ama asıl tartışma Firdevsi'nin Sultan Mahmud'a beslediği iddia edilen husumettir.
Buna göre Sultan Mahmud'un Türk dünyasındaki hâkimiyetini hazmedemeyen Firdevsi, Sultana ağır eleştiriler barındıran kasideler kaleme almış ve Türk düşmanlığı yapmıştı.
Zaman içerisinde iddiaya konu olan beyitler, bazı nüshalarda Şehname'nin içerisinde yer almış ve birçok aydının Büyük İran Şairi Firdevsi'yi Türk düşmanı olarak lanse etmesine neden olmuştu.
Şehname'nin ne kadarı Firdevsi'ye ait?
Günümüzden yaklaşık 1000 sene evvel yazılmış olan 'Şehname' esasen kutsal bir kitap olmadığı gibi, dini içerikli bir kitap da değildir.
Kuran-ı Kerim'den, Tevrat'tan ve Avesta'dan beslenen zengin içeriklere sahip olan bu eser, bugün dahi Nevruz törenlerinde dini bir kitap gibi okunmaktadır.
Bu uygulama esasen esere duyulan ilgi ile açıklanabilir. Nitekim bizde Süleyman Çelebi'nin 'Vesîletü'n Necât' eseri kutsal bir kitap olmamasına rağmen bazı dini günlerde bir ibadetmişçesine okunması bu eserin kendisinin böyle bir iddiası olduğunu göstermez.
Dolayısıyla Firdevsi'nin Şehnamesi için "Şia kitabı" muamelesi ya da kutsal bir yanı olduğu yorumları genellikle eser hakkında bir malumatı olmayan cühela takımının suizannından ibarettir.
Bu tartışma bir kenara bırakıldığında eserin ve müellifin Türk düşmanı iddiası vahim bir tartışmadır; çünkü bu cüheladan ziyade allame geçinen grupların iddiasını temerküz etmektedir.
Bu konuda getirilen delillerin ise Şehname'den olması iddiaları işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyor.
Oysa Şehname'ye atfedilen her beytin esasen ne kadarı Firdevsi'ye aittir?
Nitekim eserin yazım tarihi bile bazı nüshalarda yüz yıllarca yanlış aktarılmıştır.
Şöyle ki birçok kaynak eserin 994'te yazılmaya başlanıp 1004'te bittiğini iddia etmektedir.
Malum kaynaklar Firdevsi'nin eseri bitirdiğinde yaklaşık 81 yaşında olduğunu belirtmektedir; ama eserin bir yerinde Sultan Mahmud'u övdüğü bir beyitte Firdevsi yaşının 61 olduğunu söylüyor.
Oysa Sultan Mahmud 997 tarihinde tahta çıktıysa iddia edilen tarihlerde tutarsızlık meydana çıkıyor.
Sultan Mahmud'un tahta çıkış tarihini binlerce kaynak yanlış yazamayacağına göre 'Şehname'deki tutarsızlıklar yıllar içerisinde bir müdahaleye maruz kaldığının en basit kanıtıdır.
Firdevsi'nin Sultan Mahmud'a bir garezi olduğu iddiasını çürüten en güzel cevabı eserin mukaddimesinde bizzat Firdevsi, şu şiirle çürütür:
Biri dedi: —"Bu Rum ile Hind'in şahıdır
Kannüc'dan Sind denizi önüne kadar, İran ile Turan'da herkes ona kuldur,
Onun düşünce ve buyruğu ile yaşar
Kişmir'den Çin denizine kadar, hükümdarlar onu ta'zim ederler...
Sultan Mahmud ile Firdevsi arasında bir husumet olduğunu iddia edenler bunu iki nedenle açıklar; ilki Sultan Mahmud'un esere hak ettiğinden çok az bir hediye vermesi ve diğeri de Firdevsi'nin Fars milliyetçiliği.
Üstelik iddialar temellenirken Sultan Mahmud'un esere alaka göstermemesi Firdevsi'nin Şii olması ile açıklanmış ve bundan dolayı müellife hak ettiğinden daha az hediye verdiği söylenegelmiştir.
Oysa Firdevsi eserinde Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve hatta Hazreti Osman'a büyük övgüler içeren beyitler kullanmıştır, dolayısıyla mezhepçi bir izahat ancak art niyet taşımaktadır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Şairin Farisi olmasından dolayı Sultan Mahmud'un alaka göstermediği iddiası da yine eseri okumayanların iddiasıdır; çünkü Firdevsi, Türkler ve İranlıları Feridun'un oğulları Tur ve İr'in kardeş milletleri olarak tanımlamaktadır.
Öte yandan Türkler her daim İran Medeniyetinin ve İranlıların koruyucu hamisi olmuştur.
Nitekim sonraları Hâce îmâm Zahîruddîn Nişâbûrî'nin 'Selçûk-nâme'de Türklerin İran Medeniyetine olan katkısını şu sözlerle açıklar:;
İskender'in ortaya çıkışından sonra Ege denizinin doğu sahillerinden ve Çanakkale'den başlayarak Anadolu'dan atılan İran Medeniyeti birkaç yüzyıl sonra Selçuklu hanedanı sayesinde tekrar orada sağlam bir şekilde kök saldı.
Moğol saldırıları sırasında Anadolu Selçukluları devleti âlimler için emin bir sığınak oldu. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, İbn Bîbî, Kânci Tûsî, Şadruddîn Konevî ve daha pek çokları gibi Farsça yazan mutasavvıf, âlim ve şairlerin eserleri, türlerinin en güzelleri arasında sayılır.
Anadolu Selçuklu sanatında da îran sanatının etkisi inkâr edilemez. Selçuklu padişahlarının çoğu Fars şiirine büyük ilgi göstermişlerdi.
Büyük Selçuklu devletinin son padişahlarının ve Anadolu Selçukluları padişahlarından Keykubad'ın ve diğerlerinin söyledikleri şiirler, birinci derecedeki şairlerin şiirleri seviyesindedir.
Büyük Selçuklularla onların kollarının tarihi hakkında yapılacak araştırmaların Iran ve diğer Batı Asya ülkelerinin tarihleri bakımından çok önemli olduğu ortadadır.
Selçuklu dönemindeki bu tutum Gazneli Mahmud için de geçerlidir. Birçok Farisi kökenli vali ve vezir devletin önemli kademelerinde stratejik görevler almışlardır.
Demek ki Sultan Mahmud'un Sünni olduğu için Şiilere kötü bir muamelesi olmadığı gibi, Türk olması hasebiyle Farisilere yönelik ayrımcı bir tavır içine girmesi söz konusu değildir.
Elbette Sultan Mahmud'un Firdevsi gibi bir şaire ve Şehname gibi bir esere neden daha lütufkâr davranmadığı tartışmalı bir meseledir.
Firdevsi'nin Sultan Mahmud'u hükümdar olarak beğenmediği de iddia edilir.
Oysa en güzel cevabı da Firdevsi'nin kendisi verir:
Şah, Sultan Mahmud, padişah oğlu padişahtır
Güneş ve ayın kubbesi onunla gururlanır
Olayın aslına gelecek olursak Firdevsi eseri Sultan Mahmud'a sunar; ama yaşı geçkin şair Sultan Mahmud'un huzuruna çıkamayacak yaşlıdır.
Sultan Mahmud yine de bir deve yüküyle çiviti Firdevsi'ye gönderir; ama kervan şehre ulaştığında Firdevsi çoktan ölmüştür.
Dolayısıyla Firdevsi'nin şükranını sunduğu bir beyit elimizde yoktur; ama elden ele dolaşan ve Sultan Mahmud'a hakaretler içeren beyitlerin de aslı esası yoktur.
Firdevsi Türk düşmanı da değildi, Sultan Mahmud'a karşı da.
Sultan Mahmud mezhepçi de değildi, Türkçü de.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish