Başkent Tunus'tan Sfaks ve sahra bölgesi Douz'a kadar ülkede bir çok farklı bölgeyi ziyaret etme imkanı buldum. Başkentte düzenlenen Said yanlısı ve karşıtı gösterilere de tanık olup göstericilerin yaklaşımlarını dinleme fırsatı da bulmuş oldum.
Tunus'un nabzını sizler için tutmaya, sokaktaki insanın olaylara bakışını ve tabanın sosyal-psikolojiyi anlamaya çalıştım.
Tunus yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip, tarım ve turizmden geçinen, kendi yağında kavrulan bir ülke. Kuzeyi ve doğusu Akdeniz sahilleri ve zeytinliklerle orta ve güney kesimleri ise hurmalıklardan ve madenlerden oluşuyor.
Ülke 1534'ten 1881'e kadar Osmanlı yönetiminin himayesinde özerk derebeylikleri tarafından yönetildi.
Tunus 1881'de imzalanan Osmanlı ile Fransa arasında imzalanan Bardo Anlaşmas'ından 20 Mart 1956'ya kadar 75 yıl Fransız sömürgesi olarak özerk yönetimle idare edildi.
Bağımsızlık yanlısı ulusalcı lider Habib Burgiba'nın tek adam yönetimi modern rejimi inşa etti. Burgiba'nın 1986'da Başbakan yaptığı yardımcısı Zeynelâbidîn bin Ali 1987'de düzenlediği kansız darbeyle kendi tek adam rejimini tahkim etti.
Ta ki 14 Ocak 2011'de Buazzizi adlı bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan olayların halk devrimine dönüşmesine kadar.
2011'de bin Ali sonrası kurulan yeni düzenlemeler Burgiba ve Bin Ali dönemlerinde olduğu gibi cumhurbaşkanının tek adama dönüşmemesine yönelikti. Böylece güçlerin ve yetkilerin cumhurbaşkanı, başbakan ve meclise dağıtıldığı yeni bir düzen öngörülüyordu.
2011-2021 arası 10 yıllık dönemde ilk başbakan laikçi Burgibacı çizgideki Muhammed Baci Sibsi seçildi. 2011'den 2014'e kadar İslamcı Nahda'dan-Sosyal Demokrat Tekatül, Demokratik Özgürlükçü Sol çizgideki Mutemer koalisyonu ile yönetildi (Hamadi Cibali ve Ali Ureydi hükümetleri).
2014-2015 arasında Mehdi Cuma'nın teknokrat hükümetine, 2015-2016 arasında Sibsi'nin cumhurbaşkanlığı ve Habib Essid hükümetiyle karşılaşıyoruz. Ki bu hükümet de laik Burgibacı partilerle Nahda'nın koalisyonuydu.
Ardından ülkeyi 2016'dan 2020'ye kadar sosyal demokrat Yusuf Şahid yönetti. Bu süreçte de Kays Said 2019'da cumhurbaşkanı oldu. 2020 yılı içinde değişen iktidarda İlyas Fahfah vardı.
Tunus'un son başbakanı ise Hişam Meşişi'ydi. Bu 10 yıllık süreçte Burgibacı laikçilerin, liberallerin, sosyal demokratların ve İslamcıların işbirliğinin hükümetlere hakim olduğunu görüyoruz.
Meşişi'nin ülkede gittikçe derinleşen ekonomik krizi yönetememesi ve bir de bunun üzerine ağırlaşan Kovid-19 pandemisiyle mücadelede başarısız olması ülkedeki sosyal ortamı germişti.
2021 Ocak ayında patlak veren gösteriler ve ardı ardına istifa eden sağlık bakanları Kays Said ve hükümet arasındaki ipleri koparttı. Erken seçim çağrılarına olumsuz cevap veren hükümete karşı Tunus, Said'in jüristokratik darbesi ile karşılaştı.
Cumhurbaşkanı Kays Said, 25 Temmuz'da olağanüstü hallerde başvurulabilecek Anayasa'nın 80. maddesini hayata geçirdiğini duyurmuştu. Cumhurbaşkanı, Meclisin çalışmalarını askıya aldığını, tüm milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığını, Başbakan'ı azlettiğini ve yeni bir başbakan atayacağını, ayrıca yolsuzluk dosyaları için kendisini başsavcı olarak görevlendirdiğini açıkladı.
Ülke içinde bazı kesimler Said'in bu kararını desteklerken, Meclis içindeki partilerin çoğunluğu Cumhurbaşkanı'nın bu kararlarıyla "Anayasa'yı ihlal ettiğini" belirtmiş, bazı kesimler de süreci "anayasal bir darbe girişimi" diye nitelemişti.
Cumhurbaşkanı Said, 25 Temmuz'da Meclis'in çalışmalarını dondurması ve başbakanı azletmesinden sonra 22 Eylül'de yetkilerini genişleten yeni kanun hükmünde kararnameler (KHK) yayımladı.
Yeni KHK'larla cumhurbaşkanının yasama ve yürütme yetkisine yönelik olağanüstü düzenlemeler yapıldı ve yasa tekliflerinin anayasaya uygunluğunu denetleyen geçici komisyon feshedildi.
Buna göre, Tunus Cumhurbaşkanı'na Bakanlar Kurulu'nun görüşünü aldıktan sonra cumhurbaşkanlığı kararlarıyla "yasama metinleri" çıkarma yetkisi verildi.
Said, başbakanı azletmesinden yaklaşık iki ay sonra 29 Eylül'de kadın akademisyen Necla Bouden Ramazan'ı hükümeti kurmakla görevlendirdi. 11 Ekim'de atanmış Bouden Hükümeti yemin etti.
Tunus'ta dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından bazı milletvekilleri ifadeye çağrılmış, bazıları gözaltına alınmış ve aralarında üst düzey bürokratların da yer aldığı bazı isimler hakkında ev hapsi kararı verilmişti.
Bu son süreçte ülkedeki siyasi saflaşmalar 2019'daki oy oranları ve siyasi çizgileri şu şekilde:
Said Karşıtı ancak tek başlarına hareket edenler:
- İslamcı "Nahda Hareketi" yüzde 19,6
- Burgibacı "Tunus'un Kalbi Partisi" yüzde 14,5
- Nahda'dan ayrılan İslamcı "Onur Koalisyonu" yüzde 6
- Burgibacı Liberal "Tahya Tunus" yüzde 4
- Sosyalist "Tunus İşçi Partisi" / "Halk Cephesi" yüzde 1,1
Said karşıtı 1. Cephe:
- Merzuki liderliğindeki Sosyal Demokrat "İrade Hareketi" yüzde 8
- Burgibacı "Cumhuriyetçi Halkçı Birlik Partisi" (UPR) yüzde 2
- Merkez Sol "Vefa Hareketi" yüzde 1
Said Karşıtı 2. Cephe: Demokratik Güçler İttifakı
- Sosyal Demokrat "Demokratik Akım Partisi" yüzde 6
- Liberal "Afak Tunus Partisi" yüzde 1,5
- Sosyal Demokrat "Emek ve Özgürlük için Demokratik Blok Partisi" (Tekattül) yüzde 0,3
- Liberal "Cumhuriyetçi Parti" yüzde 0,1
Said Yanlısı Cephe:
- Burgibacı Laikçi "Özgür Anayasa Partisi" (PDL) yüzde 6,6
- Nasırcı "Halk Hareketi Partisi" (MP) yüzde 2
- Baasçı Sosyalist "Tunus Halk Akımı" yüzde1
- Sosyalist "İleri Tunus Partisi" yüzde 1
- Arabist "Tunus Baas Partisi" yüzde 0,1
Tunus'un en büyük sendikalar birliği olan Tunus Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu, (UGTT) ise 25 Temmuz sürecine karşı çıkmakla beraber siyasal diyalog için aracı rolü oynamaya çalışıyor.
Ülkedeki yüzde 60-64 gibi halkın çoğunluğunun oyunu almış partilerin Kays Said'in müdahalesine karşı olduğunu görüyoruz. 25 Temmuz süreci karşısında nasıl bir yöntemle tavır almalı sorusu ise Nahda'da bölünmelere yol açtı.
Nahda üyelerinden eski Sağlık Bakanı Abdullatif el-Mekki, eski Tarım Bakanı Muhammed bin Salim, Nahda yöneticilerinden Semir Dilo ve Milletvekili Cemile Kisikisi'nin de aralarında yer aldığı 113 üye istifa etti.
Bölünmenin sebebi Nahda'nın halen net bir tavır alamamış olması. Diğer partiler sokak gösterileri yoluyla jüristokratik darbeyi gündemde tutmayı seçerken Nahda halen bekle gör pozisyonunu koruyor.
Peki, halkın yüzde 60'ı gibi büyük çoğunluğunun oyunu almış seçilmişlere yönelik açık bir darbenin yaşanmasına rağmen başkentinden sahiline, orta kesimlerdeki kırsalından güneyindeki çöl bölgesine kadar ülkede büyük, kitlesel bir halk tepkisi olmamasının sebebi ne?
Evet. Tunus'un kalbi olan Habib Burgiba Caddesi'nde 7 bin ila 10 bin kişinin toplandığı darbe karşıtı gösterilere şahit oldu ülke.
Konuşma imkanı bulduğum göstericilerin çoğu Kays Said'i demokratik uzlaşıyla seçildiğini ancak Said'in kendilerine ihanet ettiğini savunuyorlar.
Anayasanın esas alınması ve hızlı bir biçimde erken seçimlere gidilmesini talep ediyorlar.
Göstericiler 26 Eylül Pazar günü, 2011'in devrimci sloganı "Çalışma, Özgürlük, Ulusal Onur"un bir çeşitlemesi olan "Anayasa, Özgürlük, Ulusal Onur" sloganları attılar.
Diğer tezahüratlar arasında "Saied Dégage", "Darbeye Hayır, Hukukun Üstünlüğüne Evet" ve onu "Fransa'nın ajanı" olmakla; "ihanet" etmekle suçlayan sloganlar vardı.
Aynı saatlerde Said yanlıları da yaklaşık 100 kişilik bir karşı-gösteri düzenlediler. 3 Ekim'de Pazar günü ise Said yanlıları daha organize biçimde yaklaşık 1000-1500 kişilik bir gösteri düzenlediler.
Said yanlıları ülkedeki sorunların kaynağında İslamcılık ve Türkiye'nin Tunus'un içişlerine müdahalesi olduğunu öne sürüyorlar. Oysa ülke iç siyasetine bakıldığında Türkiye faktörünün abartıldığı, Nahda'nın iktidara etkisinin de "günah keçisi" ilan edilecek kadar etkin olmadığını ifade edebiliriz.
Sonuçta Nahda Meclis'teki birinci parti olsa da iktidar sosyal demokrat, liberal ve milliyetçi Burgibacı pek çok partiyle paylaşmakta.
Oysa Fransa'nın Tunus'taki nüfuzu Türkiye'ye nazaran çok daha fazla. Paris'in Tunus üzerinde asimilasyon derecesinde kültürel, siyasi ve ekonomik ağırlığı devam etmekte.
Ancak 2011'de demokrasi ve insan hakları için yüzbinlerce insanın sokaklara dökülerek dünya tarihine geçen bir süreci tetiklemesini hatırlarsak halkın demokrasiye bu sefer yeterli motivasyonla sahip çıkmadığını da söyleyebiliriz.
Peki, ama neden?
Arap dünyasında en geniş ve gerçekçi kamuoyu araştırmalarıyla tanınan "Arap Barometresi"nin verileri ile benim sokaktaki gözlemlerim örtüşüyordu.
Esnaftan konuştuğum ve Nahda seçmeni olduğunu belirten kişiler bozulan ekonomiden, önü alınamayan yolsuzluklardan ve Nahda'nın "yozlaşmasından" şikayet ederlerken Akdeniz sahilinde görüştüğüm balıkçılar, turizm çalışanları, yol boyunca sohbet ettiğimiz şehirlerarası minibüs şöförleri gerek Burgibacı/laikçi gerek dindar olsunlar "demokrasinin hayal kırıklığını" aktarıyorlardı.
Hizbu't Tahrir gibi Nahda'ya göre daha radikal bir İslamcılığı temsil eden ve ülkenin legal partilerinden biri olan grubun üyeleri ise ekonomik krizden demokratik sistemi sorumlu tutuyorlardı.
Sohbet ettiğim Hizbu't Tahrir yetkilisi "Ulus Kimliğin de İslami kimliğin de Tunus'ta tam anlamıyla inşa edilemediğini bu sebeple İslamcı demokratların da seküler baskıcıların da sonuçta aynı mantıkla devleti yağmaladığını" söylüyor.
Durum tespiti olarak olumlu bir anlam yüklemeden şu cümleleri kuruyor:
Erdoğan'ın Türk ulus devletiyle Müslümanlığını sentezleyerek 'devletleştiğini' ama Tunus elitlerinin ise böylesi bir devletleşmeyi de Avrupa'daki modernleşmeyi de 'hilafet' bağlamında İslamlaşmayı da gerçekleştiremediğini iddia ediyor.
Yani Tunus'ta Türkiye'deki tartışmaya benzer bir tek adam tartışması sürerken Türkiye'dekinin tam aksine Tunus'ta parlamenter demokrasinin icraatlar konusundaki başarısızlığı tek adam rejimine kayışı kolaylaştırırken ülkemizde Tek adam rejiminin ekonomik krizi yönetememesi yeniden parlamenter sisteme dönüş söylemini güçlendiriyor.
Arap Barometresi'ne dönersek; 12 Arap ülkesi vatandaşlarına "demokrasinin temel özelliğini belirtmeleri istenen" bir ankette, Tunusluların diğer bütün Arap ülkelerinden daha fazla bir oran olan yüzde 55'le "demokratik bir hükümetin herkes için iş fırsatları sağlayan bir yönetim olduğunu" belirtiyorlar.
Tunusluların sadece yüzde 10'unun "hür ve âdil seçimlere" atıfta bulundukları bildiriliyor.
The Economist'in 2 Ekim sayısında, Yasemin Devrimi'nin (18 Aralık 2010-18 Ocak 2011) yaşandığı Tunus'ta Said'e tepkilerin toplumsal olarak zayıf kalmasının nedeninin "toplumun demokrasiden daha çok, ekonomik endişelere sahip olması" gösteriliyor.
Dergiye göre, 2011 devriminden sonra kurulan yeni yönetim sistemi ülkede, yeterli istihdam artışını sağlayamadı. Büyüme oranı 2012'den beri yüzde 3'ün altında. Kovid-19 salgınından dolayı da 2020'de ekonomi yüzde 8 küçüldü.
Resmî istatistiklere göre işsizlik yüzde 18 oranında ve para birimi dinarın tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Ayrıca yüksek enflasyon, gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk, yoksunluk, devlet borçları vb. sosyo-ekonomik sorunlar da artarak sürüyor.
Devlet yatırımlarına ve sosyal ihtiyaçlara yeterli bütçe ayrılamıyor. Böylece toplumsal huzursuzluklarda yükseliş görülmesi kaçınılmaz oluyor.
The Economist'e göre Tunus hükümetinin Mayıs 2021'de IMF ile görüşmelere başladığı kaydediliyor. IMF'in 4 milyar dolar karşılığında kamu ücretlerini azaltmayı, gıda ve yakıt sübvansiyonlarını aşamalı kaldırmayı teklif ettiği basına yansıdı.
Said'in, IMF ile müzakereleri duraklatmasının Tunus tahvillerinin fiyatlarını düşürdüğü belirtiliyor. Şayet ekonomide acil bir düzelme olmazsa, "ekonomiyi kararnamelerle yönetmeye çalışan Said'e tepkinin artabileceği" düşünülüyor.
Said'in "Tunus'u dönüştürmeyi planladığı, ancak ülkede sosyal bir patlamanın da yaşanabileceği"nden endişe ediliyor.
Ekonomik tedbir olarak sübvansiyonların ve devlet maaşlarının kesilmesi girişimleri UGTT'nin şiddetli muhalefetiyle karşılaşıyor. Böylesine bir tedbirin, halkın tepkisini çekebileceği vurgulanıyor.
Said'in ekonomi planlarıyla ilgili pek az şey bilindiği ve 29 Eylül'de başbakan olarak atadığı Jeofizik Profesörü Necla Buden'in de ekonomik programının net olmadığı belirtiliyor.
Buden'in, Tunus'un ve Arap dünyasındaki ilk kadın Başbakan olmasının sadece Batı'ya şirin gözükmek için yapılmış bir "makyaj" olduğu da bir başka gerçek.
Sokakta Buden, Arapça konuşamayan tümüyle Fransızlaşmış zayıf bir figür, "Frankofon asimilasyonun simgesi" olarak görülüyor.
Ekonominin vurduğu iki ülke: Lübnan ve Tunus
Middle East Institute'den (MEI) Arap Barometresi araştırmacısı Fadıl Aliriza'nın 25 Temmuz jüristokratik darbesi sonrası yaptığı yayınladığı son anket sonuçları, Kasım 2020 ile Mayıs 2021 arasında gerçekleştirilen Arap Barometresi anketlerinin altıncı turu, karşılaştırmalı çalışmalar yedi ülkeyi (Tunus, Cezayir, Libya, Fas, Ürdün, Irak ve Lübnan) kapsamakta.
Tunusluların yarısından biraz fazlası ve Lübnanlı katılımcıların yüzde64'ü, Kasım 2020'de yapılan ankette ekonomik durumu "bugün [kendi] ülkelerinin karşı karşıya olduğu en önemli zorluk" olarak işaret etti.
Tunus'un komşu ülkeleriyle karşılaştırıldığında, Cezayirlilerin sadece yüzde 28'i ve Libyalıların yüzde19'u ekonomik şikayetleri ilk sıraya koyuyor. Hem Tunus hem de Lübnan, yolsuzluğu en önemli sorun olarak gösteren en yüksek yüzdeye sahipti - sırasıyla yüzde 18 ve yüzde 17- aynı zamanda ve ankete katılan diğer ülkelerden farklı olarak, hem Tunus hem de Lübnan'daki çoğunluk, "hükümetlerinin hiçbir şey yapmadığını" ya da "yolsuzluğun önüne geçmek" için çok az çalıştığını söyledi.
Tunus ve Lübnan arasındaki ekonomik meselelere ilişkin popüler algı açısından benzerlikler burada bitmiyor. Hükümetlerinin ekonomik koşulları nasıl iyileştirmesi gerektiği sorulduğunda, Tunuslular ve Lübnanlılar, ankete katılan diğer ülkelerden çok daha fazla, yaşam maliyetini düşürme çağrısında bulundular (sırasıyla yüzde 27 ve yüzde 40).
Ancak Tunusluların yarısı ve Lübnanlıların yüzde85'i hükümetlerine "hiç güvenmediklerini" söylüyor. Tunusluların yüzde64'ü net hane gelirlerinin giderlerini karşılamadığını ifade ederken Mayıs 2021'de yapılan bir anket, Tunusluların yalnızca yüzde 6'sının mevcut ekonomik durumun "iyi" veya "çok iyi" olduğunu söylediğini ortaya koydu. 2018'de bu sayı yüzde 7 idi; 2016'da: yüzde 14; 2011'de: yüzde 27.
Bu ekonomik şikayetler demokrasiyle nasıl ilişkilendirilebilir?
Arap Barometresi anketleri ayrıca Tunuslulara gıda, barınma ve giyim gibi temel maddi ihtiyaçların sağlanmasının demokrasi için ne kadar önemli olduğunu sordu.
Yüzde 46'sı bu tür maddi gereksinimlerin demokrasi için "kesinlikle gerekli" olduğunu ve yüzde 28'i ise "bir şekilde gerekli olduğunu" söyledi.
Veriler sonucu Arap Barometresi'ndeki araştırmacılar, Tunusluların "demokrasiyi ekonomik sonuçlar açısından tanımladıkları" değerlendirmesi yapıyor.
Geçen kasım ayında yapılan bir ankette, Tunusluların yüzde55'i demokrasi hakkındaki görüşleri için üç seçenek arasından seçim yaparak şunları seçti:
Demokrasi her zaman diğer herhangi bir rejime tercih edilir.
Sadece yüzde 24'ü "Bazı koşullar altında demokratik olmayan bir hükümet tercih edilebilir" seçeneğini tercih etti ve yüzde 13'ü de hükümetin türünün kendileri için önemli olmadığını söyledi.
Olasılıklar
Tunus'ta 2011'de son bulan Bin Ali'nin tek adam rejimi otoriteryanizm ve despotizm ile tanımlanırdı. Bu sebeple devletin güçleri ve yetkileri Cumhurbaşkanı'ndan alınarak Cumhurbaşkanı, Meclis ve Hükümet arasında dağıtıldı.
Ekonomik kriz sebebiyle başlayan ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü talepleriyle birleşen devrim 10 yıl sonra benzeri bir ekonomik krizle sınanıyor.
Kays Said'in ekonomik krizi yönetmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca ülkedeki sivil toplum kuruluşları, sendikalar basın ve siyasal partilerin aktif olması Said'in orta yola getirilmesini beraberinde getirebilir.
Said ve atadığı Bouden Hükümeti'nin ekonomiyi düzeltememesi ve aktif siyasal muhalefeti bastırmada inat etmesi yeni toplumsal patlamalara, devrim girişimlerine de yol açabilir.
Bu süreçte Nahda'dan ayrılanların daha önce Onur Koalisyonu Partisi örneğinde olduğu gibi yeni siyasal bir parti kurması da muhtemeldir. Tunus siyasetinde partilerin bölünerek yeni partiler doğurması bilindik bir olgu.
Sonuç itibarıyla Said'in geleceğini de ekonomik krizin seyri belirleyecek. Tunus halkının şimdilik "beklediği" rahatlıkla söylenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish