İki hafta önce Canberra, Washington ve Londra, çatışma çağını anımsatan bir askeri anlaşma üzerinde ittifaka vardılar ve bu bağlamda Avustralya'nın bir dizi nükleer denizaltıyla donatılması bekleniyor.
AUKUS olarak bilinen ittifak, tüm dünyaya yansımaları ile Hint-Pasifik bölgesinde uluslararası ilişkilerde önemli bir dönüm noktası oluşturuyor.
Bu ayın 15'inde, Avustralya donanması için nükleer motorlar ve son derece gelişmiş Amerikan ve İngiliz teknolojileriyle donatılmış denizaltılar üretilmesi için varılmış bir anlaşma deklare edildi.
Daha sonra ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison arasında "Zoom" aracılığıyla bir sanal görüşme gerçekleşti.
Biden, "AUKUS" anlaşmasının üç ülkenin Hint-Pasifik bölgesinde güvenlik ve istikrarı artırmanın yanı sıra teknoloji paylaşımı ve siber iletişimi korumaya yönelik bir taahhüdü olduğunu açıkladı.
Anlaşma, Çin'in iki okyanus bölgesinde baskın askeri ve ekonomik güç haline gelmesine yönelik bir tepki.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD Başkanı Biden, Avustralya Başbakanı ve İngiliz mevkidaşının katıldıkları sanal ortak duyuru töreninde yaptığı açıklamada, "Bu, en büyük güç kaynağımıza, yani ittifaklarımıza yatırım yapmak, bugünün ve yarının tehditlerini daha iyi karşılamak için onları modernize etmekle ilgili" dedi.
2040 yılından itibaren Avustralya'nın en az 8 nükleer denizaltıdan oluşan filosu, Çin'in 9 kesik çizgili harita ile büyük bir kısmında hak iddia ettiği Güney Çin Denizi'nde devriye gezebilecek.
Söz konusu harita Pekin'in bu denizde tarihsel iddiaları olarak sunduğu tek taraflı ve tanınmayan bir haritadır.
Hem Morrison hem de Biden, denizaltıların nükleer silahlarla donatılmayacağını, sadece nükleer motorlara sahip olacağını vurguladı.
Ancak nükleer güçle çalışan denizaltılar, özellikle tespit edilmeleri son derece zor olduğu için, güçlü saldırı ve savunma yeteneklerine sahip güçlü platformlar.
Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü Başkanı Peter Jennings, AP (Associated Press) ajansına verdiği demeçte, satın almanın Çin'in son yıllardaki iddialı davranışlarına ve artan askeri yeteneklerine bir tepki olduğunu söyledi ve ekledi:
Bu yeni türde teslim alınacak ilk denizaltıya (Şi Jinping) adı verilmeli, çünkü Avustralya'nın bu gidişata kaymasında Çin Komünist Partisi'nin şu anki liderinden daha fazla sorumlu kimse yok.
AUKUS ortaklığı aynı zamanda, Pekin ile diplomatik anlaşmazlıkları geçen yıl Çin'in zorunlu ticaret kısıtlamaları şeklinde misilleme yapmasına yol açan Avustralya için stratejik bir değişikliğe işaret ediyor.
Yeni oluşturulan güvenlik anlaşması, Canberra'nın Çin'e karşı resmen ABD'nin yanında yer aldığı anlamına geliyor.
Çin'in bu ortaklığı "tamamen sorumsuz" olarak nitelendirmesi beklendik bir şeydi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, 16 Ocak'ta düzenlediği basın toplantısında ABD ve Birleşik Krallık'ın "nükleer ihracatı jeopolitik bir oyunun aracı olarak kullandıklarını ve bir çifte standart benimsediklerini" söyledi.
Koalisyonun "bölgesel barış ve istikrarı ciddi şekilde baltaladığını, silahlanma yarışını kızıştırdığını ve uluslararası nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarına zarar verdiğini" de sözlerine ekledi.
Avustralya'nın, Pasifik bölgesindeki ülkelerin nükleer silah üretmesini, sahip olmasını ve bunun için çabalamasını engelleyen "Ratutonga" Anlaşmasını ihlal ettiğini kaydetti.
Avustralya Dışişleri Bakanlığı ise denizaltıların nükleer silah değil, sadece nükleer güçle çalıştıklarını ve ikisinin tamamen farklı olduğunu söyledi.
Ancak Pasifik'teki olayların dönüşümünden rahatsız olan tek ülke Çin değil. İttifak,
Canberra'nın 12 geleneksel denizaltı satın almak için Fransa ile 2016'da imzaladığı 40 milyar dolarlık bir anlaşmadan çekilmesinin ardından, İngilizce konuşan müttefikler ile ABD ve Avustralya'daki büyükelçilerini geri çağıran Fransa arasında da beklenmedik bir diplomatik ihtilafa yol açtı.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, anlaşmayı "sırtımızdan bıçaklandık" diyerek eleştirdi ve Fransa'nın "Avustralya ile bir güven ilişkisi kurduğunu ve bu güvene ihanet edildiğini" söyledi.
Yeni savunma anlaşması, Çin'in küresel bir güç olarak yükselişinin hızını vurguluyor.
Fakat aynı zamanda, Batılı müttefiklerin ekonomik çıkarları birbirinden ayrıldığında birlik içinde kalma kabiliyetleri hakkında da önemli soru işaretlerini gündeme getiriyor.
Fransa'ya karşı bu kararı savunurken Morrison, nükleer denizaltıların satın alınmasını "değişen stratejik çevreye" ve yeni güvenlik gereksinimlerine bağladı.
AUKUS ittifakının duyurulmasının ardından Çin, özellikle büyük bir stratejik adım attı.
ABD'nin başkan Obama döneminde imzaladığı, halefi Donald Trump döneminde çekildiği 11 üyesi bulunan Trans-Pasifik Ortaklığına Kapsamlı ve Aşamalı Geçiş Anlaşmasına katılmak için resmi başvuruda bulundu.
Çin'in anlaşmaya katılma çabasının başarılı olması pek olası değil. Ayrıca Çin, sübvansiyonlar ve devlete ait şirketler açısından uyum kriterlerini karşılamakta zorlanacaktır.
Bununla birlikte, Asya Toplumu Politika Enstitüsü Başkan Yardımcısı Wendy Cutler'ın Wall Street Journal'a söylediği gibi;
Çin'in anlaşmaya katılmakla ilgilendiğini ifade ederek kaybedecek bir şeyi yok ama kazanacağı çok şey var.
Avustralya Uzak Doğu'da bulunuyor ancak siyasi olarak Batı'nın bir parçası. Çağımızın en büyük çatışmasının, Çin ve ABD arasındaki büyüyen rekabetin fay hattında yer alıyor.
Bir hammadde ve gıda tedarikçisi olarak Çin ile yakın ekonomik bağları olan Avustralya, Pekin'in yükselişinin sunduğu fırsat ve risklerin erken bir dönemde farkına vardı.
Son on yılın başından itibaren Avustralya hükümeti, donanmasını güçlendirmesi gerektiği sonucuna vardı ve bu kapsamda Fransa ile 12 geleneksel denizaltı üretimi için milyarlarca dolarlık bir sözleşme imzaladı.
Eski Avustralya başbakanı Kevin Rudd, 21'inci yüzyılda Pasifik'te büyük bir çatışma potansiyeli hakkındaki soruya, bunun olası olmadığını, ancak tehlikeli olacak kadar mümkün olduğu karşılığını vermişti.
Bu noktada sadece olası değil aynı zamanda mümkün olan bir Soğuk Savaşın içine girersek, Çin, ufukta geçmişte Sovyetler Birliği'nin olmadığı kadar ABD için zorlu bir stratejik düşman olarak beliriyor.
Birleşik Krallık ve Fransa'nın bölgede savaş gemileri var ve Bayern fırkateyni ile şimdi Almanya da onlara katıldı.
Avustralya, ABD, Japonya ve Hindistan'ın Çin'in yükselişinden endişe duyan dört ülkeden oluşan gevşek bir ittifakın üyeleri olduğu da belirtilmeli.
Ancak Quad adındaki bu ittifak bir Hint-Pasifik NATO'sunun çekirdeği olamaz, çünkü NATO üyelerinin karşılıklı savunma yükümlülükleri bulunuyor.
Japonya ve Avustralya'nın ise böyle yükümlülükleri yok çünkü onlar Washington ile çok taraflı değil, ayrı ikili güvenlik düzenlemelerin bir parçası. Hindistan da bir müttefik değil çünkü resmi bir ittifak yapısına sahip değil.
Dolayısıyla yakın gelecekte Quad ittifakının NATO tipi bir düzenlemeye dönüşmesi pek olası değil.
Bununla beraber, Çinliler bu ittifakı ciddiye alıyor; çünkü Çin'in yükselişiyle başa çıkmaya dönük bir stratejiyi koordine etmenin bir enstrümanı haline geldi.
Başkan Biden, "ABD geri döndü" demişti. Buradan ABD'nin Çin'in Hint-Pasifik bölgesindeki genişlemesini daraltmaya çalıştığı söylenebilir.
ABD, AUKUS 'un Avustralya ile Çin arasındaki anlaşmazlığı artıracağını, Çin'in Avustralya'dan demir, boksit ve diğer maden türleri ithalatını etkileyeceğini ve bunun da Çin endüstrisine zarar vereceğini biliyor.
Ayrıca, AUKUS Anlaşması uyarınca, ABD, Çin'i herhangi bir askeri harekattan caydırmak için Pasifik bölgesinde önemli bir askeri üsse de sahip olacak.
AUKUS, ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya'yı içeren ve bölgedeki Çin genişlemesinin çevresindeki halkayı daraltacak Quad güvenlik bloğunu tamamlayacak.
Gelecek, bu iki okyanus bölgesinde çatışacak birçok ittifaka tanık olacak.
AUKUS ile yüzleşmenin yanı sıra, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin Çin'i yaklaşan Taliban tehdidini kontrol altına almak için yoğun bir çabaya girmeye zorlayacağı da ortada.
Bunun için Çin'in Pakistan'ın memnuniyetini koruması, Hindistan ve Rusya ile uyumlu olması, Sünni Afganlarla bir mücadeleye girmemesi için İran'ı dizginlemesi gerekiyor.
Bütün bunlar olurken, ABD durup, Çin cininin gücünün dağılma sahnesini izleyecek.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana belki de ilk kez Çin, genişleme ve en güçlü süper güç olma arayışından endişe duyan büyük ülkelerle doğrudan karşı karşıya kalan bir ülke haline geldi.
İttifaklarla başlayan süreci askeri savaşlar takip edebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish