Fed.
Varlık alımı.
Tapering.
Ekonomistlerin yakından, sıradan vatandaşın ise hayli uzaktan takip ettiği üç kelime.
“Uzaktan” diyoruz zira dolar/TL’nin seviyesinden, Türkiye’nin ikinci çeyrekte nasıl yüzde 21,7 büyüdüğünden, bizim bunu niye hissetmediğimizden ve Merkez Bankası’nın ne zaman faiz indireceğinden bu üç kelimeye sıra gelmesi biraz zaman alacak gibi.
Bahsettiğimiz konu, Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) son olarak 18 ay önce düşürdüğü politika faizini yeniden ne zaman yükselteceği ve bunun Türkiye’yi nasıl etkileyeceği ile ilgili.
Mart 2020’nin ilk günlerinde yüzde 1-1,25 aralığında olan Fed politika faizi, pandeminin başlamasıyla, ekonomik etkiyi azaltmak adına 18 Mart 2020’de yüzde 0-0,25 aralığına çekilmişti. O zamandan beri de herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Faiz artırımı ile ilgili sinyaller ise 2021 yazıyla beraber güçlenmeye başladı.
Powell: Bu yıl, varlık alımlarının hızını düşürmeye başlamak için uygun gözüküyor
ABD Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell, faiz oranlarının yine değiştirilmediği 29 Temmuz’daki Açık Piyasa Komitesi toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, ABD ekonomisinin güçlendiğine ve istihdam ve enflasyon hedeflerinde ilerleme kaydedildiğine vurgu yapmıştı.
Powell’ın yaptığı diğer bir önemli açıklama ise “Varlık alım hızını ayarlamayı değerlendiriyoruz” cümlesiydi. Ve bu cümlenin detayları bir ay sonra geldi.
27 Ağustos’ta Wyoming eyaletinin Jackson Hole kasabasında gerçekleşen Ekonomi Politikası Sempozyumu'nda konuşan Jerome Powell, varlık alımlarının hızını düşürmeye başlamak için 2021’in uygun olabileceğini söyledi.
Powell: Varlık alımını azaltmak, faiz artırmak anlamına gelmiyor
Fed Başkanı’nın vurgu yaptığı bir nokta daha vardı. O da varlık alımlarını azaltmaya başlamanın, “bir faiz artırımı sinyali” olmaması.
Maksimum istihdam ve yüzde 2 enflasyon hedefinde “kayda değer” ilerlemeler görene kadar varlık alımlarına mevcut hızda devam edileceğini söyleyen Powell, “FOMC'nin temmuz ayındaki son toplantısında, çoğu katılımcı gibi ben de ekonomi beklendiği gibi gelişirse, bu yıl varlık alımlarının hızını düşürmeye başlamak için uygun olabileceği görüşündeydim” dedi.
Varlık alımı nedir?
Şimdi kafalar daha da karışmadan varlık alımının ne olduğunu açıklayarak başlayalım.
“Parasal gevşeme” olarak da bilinen varlık alımı, ekonomiyi hareketlendirmek yani tüketicileri ve şirketleri daha fazla harcamaya itmek için piyasaya para enjekte edilmesi uygulaması.
Peki nasıl oluyor bu uygulama?
Merkez bankaları aracılığıyla. Merkez bankaları, hükümetten ya da ticari bankalardan tahvil alıyor, her alışverişte olduğu gibi karşılığında da para veriyor.
Amerikan Merkez Bankası, pandemi nedeniyle faizleri sıfır seviyesine çektiği Mart 2020 yılında yeni bir yüksek miktarlı varlık alımı programı başlatmıştı. Temmuz 2021’den bu yana da 80 milyar doları Hazine tahvili, 40 milyar doları ipotek tahvili olmak üzere her ay toplam 120 milyar dolarlık varlık alımı yapıyordu.
“Düşük faizin olduğu ortamda hâlâ ihtiyaç varsa parasal gevşemeye gidilebilir”
Peki ekonomiyi canlandırmak için hem faizleri aşağı çekmek hem varlık alımı yapmak nasıl mümkün oluyor?
Ekonomist Ali Perşembe, Integral ForexTV Youtube kanalında yaptığı açıklamada kısa vadeli faiz oranlarının 0’a düştüğü bir ortamda ekonominin hâlâ yardıma ihtiyacı varsa Fed’in niceliksel gevşemeye gidebileceğini söylüyor.
Düşük faiz oranlarında hanelerin, konut veya araba kredisi kullanma olasılıkları daha yüksek olduğunu hatırlatan Ali Perşembe, aynı şekilde işletmelerin ekipmana yatırım yapma veya yeni işçi alma olasılıklarının da arttığını ifade ediyor.
“Amerikan Merkez Bankası’nın 2008’deki 1 trilyon dolarlık varlığı 8 trilyon dolara çıktı”
“Daha düşük faiz oranları aynı zamanda daha yüksek varlık fiyatları yaratıyor” diyen Perşembe, hanehalkının zenginliğinin (harcamalar arttığı için) kağıt üzerinde de olsa arttığını ifade ederek şu değerlendirmeyi yapıyor:
Tahvil alımları, para politikasının gelecekteki yolu hakkında piyasa beklentilerini etkiliyor. Niceliksel gevşeme de Fed’in faiz oranlarını bir süre düşük tutma niyetinde olduğuna dair bir sinyal olarak görülüyor. Bugün Fed’in portföyünde 8 trilyon dolarlık varlık var. 2008 başında bu sadece 1 trilyon dolardı.
Tapering nedir?
Şimdi de tapering’in açıklamasına geçelim…
Tapering’in Türkçe’deki tam karşılığı “yavaş yavaş azaltma”.
Ekonomideki karşılığı ise merkez bankalarının yaptığı varlık alım miktarını kademeli olarak düşürme.
Ali Perşembe bu durumu, “Fed’in bilançosunda doğrudan bir azalma anlamına gelmiyor. Yalnızca genişleme hızında bir azalmaya işaret ediyor. Fed’in taperingi yapma motivasyonu ekonomiye sağladığı parasal teşviki yavaşça kaldırmak” diyerek açıklıyor.
“Tapering demek, faizler patır kütür yükselecek demek değil”
Ünlü yatırım danışmanı, Jerome Powell’ın politika faizindeki herhangi bir artıştan önce bir “tapering geleceğini” açıkça söylediğini ancak bundan “faizlerin patır kütür artacağı anlamının” çıkartılmaması gerektiğini ifade ediyor:
Dolayısıyla tapering sadece varlık alımlarını azaltmakla kalmıyor. Sıkı para politikasının sinyali olarak görüldüğü için herkes bu sefer faizler artacak diye bekliyor.
Bir 2013 hikayesi: Taper tantrum nedir?
“Tapering” kelimesi, belki sade vatandaş için değil ama ekonomiyi ve ekonomi tarihini yakından takip edenler için bir miktar “kırmızı alarm” algısı yaratıyor.
O dönem Ben Bernanke başkanlığında yönetilen Merkez Bankası, Mayıs 2013’te varlık azaltımına gideceğini açıklamış, uygulama Ocak 2014’te başlamıştı.
Ayda 85 milyar dolar varlık alımı, 10’ar milyar dolar azaltılarak 2014’ün sonbaharında tamamlandı. Fed, 10 yıl sonraki ilk faiz artışını ise Aralık 2015’te yaptı.
Ancak iletişimin zayıf olması nedeniyle 2013 yılındaki Fed’in tahvil alımlarının azaltılacağı yönündeki açıklaması, “kısa sürede faiz artışı” beklentisine dönüştü.
Piyasalarda yaşanan çalkantıyla gelişen ülke para birimleri ve tahvilleri altı hafta boyunca değer kaybetti. Bu çalkantıya “taper tantrum” deniliyor.
Tantrum’un da Türkçe karşılığı “öfke nöbeti”. Ya da Ali Perşembe’nin deyimiyle küçük bir çocuğun istediğini alamayınca yaşadığı ağlama krizi.
Yıldırım: Sütten kesilen bebek gibi, piyasa para musluğunun kesilmesine karşı her zaman hassas
Fed’in varlık alımı azaltımı sinyallerini haziran ayında köşesine taşıyan Habertürk Ekonomi Yazarı Abdurrahman Yıldırım’a göre ne kadar 2013 tapering tecrübesi yaşanmış olsa da, piyasalar para musluğunun kısılmasına karşı her zaman çok hassas.
“Aynen sütten kesilirken bebeklerin gösterdiği tepkide olduğu gibi” diyen Yıldırım, bu durumu şöyle açıklamıştı:
Anne sütünden kesilmek zor olsa da bebekler aç kalmıyor, beslenme şekli değişiyor. 2013’te ilk tapering’te de böyle oldu. Piyasalar kısa vadede sarsıldı ama orta ve uzun vadede pozitif yolculuk sürdü.
Ali Perşembe’ye göre de cinnet nöbetine girilmesine gerek yok.
Zira, Fed üyeleri arasında taperinge ne zaman başlanacağı konusunda anlaşmazlık olsa da tüm üyeler bir konuda mutabık: Daha fazla ekonomik ilerlemenin yakın olduğuna hiçbiri inanmıyor.
Bu durum da muhtemel bir faiz artışı başlangıcını öteleyebilir.
Taperingin başlaması için en kuvvetli ihtimal: 2022
Perşembe’nin açıklamasına göre piyasa analistlerinin tapering planını açıklaması sonbaharı bulacak, varlık alımı azaltımına geçiş için tarih ise 2022’nin başı olabilir.
Ali Perşembe, “2013’te yaptıkları hatayı tekrarlamamaya çok dikkat ediyorlar. Bu sefer insanlara şunu anlatmaya özen gösterecekler: Tamam biz varlık alımlarını azaltacağız ama unutmayın ki varlık alımı azaltımı demek faiz artırımı demek değil” değerlendirmesini yapıyor.
Varlık alımı azaltmanın 2022 başında başlaması ve ayda 20’şer milyar azaltılması durumunda bu, programın altı ayda tamamlanacağı anlamına geliyor ki analistlere göre, her şey yolunda giderse ise ilk faiz artırımı haziran gibi olabilir.
Dünyanın en çok varlığa sahip merkez bankasının varlık alımlarını azaltma kararının elbette ki Türkiye ve diğer gelişmekte olan etkileri de farklı olacak.
Türkiye’yi nasıl etkiler?
Konuyu sorduğumuz uzmanlara göre Fed kararı önemli olsa da Türkiye’nin halletmesi gereken başka öncelikli konuları var: Enflasyon ve ülke riski.
Independent Türkçe’ye konuşan Ekonomist Dr. Fulya Gürbüz, merkez bankalarının rolünü açıklayarak başlıyor söze:
Merkez bankaları, bankaların son borç alma merciidir. Yani son liman diyebilirim. O gün bankanın parası kalmaz ya da başka bir şey olur, Merkez Bankası’ndan borçlanırlar.
Dolayısıyla merkez bankaları kendi ülkelerindeki bankalara borç vermek ya da almak için bir faiz belirliyorlar. Bunun adı politika faizi.
Bizdeki yüzde 19. Yüzde 19 üzerine de çıkılabiliyor. Bir aralık belirlenmiş durumda. Fed’in de yüzde 0 ile 0,25 arasında.
Fed, “Sen bana paranı verirsen, yani bende gecelik park edersen sana vereceğim faiz 0. Benden borç alırsan 0,25 ile borç veririm sana” diyor.
Amerika bankalarının Fed’den borçlandıkları maliyet, bu sefer kendi müşterilerine yansıtılıyor.
Fed faiz yükseltirse bu, banka daha yüksek maliyetle borçlanacak demek. Amerika’daki kredi kullanan tüzel ya da gerçek kişiler daha yüksek faiz oranından borçlanacak.
Borç maliyetleri yükselen yalnızca Amerikan bankaları değil.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın berilerine göre Türkiye’nin toplam dış borcu, 2021’in ilk çeyreğinin sonunda 448,4 milyar dolar.
Fulya Gürbüz’ün açıklamasına göre Hazine ve bankalar, son dönemde yurt dışı borcuna ağırlık vermeye başladı. Bunun nedeni ise Fed’in gelecekte artırma ihtimali olduğu faizle değil, bugün daha düşük olan faizle borçlanmak.
Fed faizinden önce Türkiye’nin kur riski var
Benzer bir durumun 2008 krizinde de Fed’in varlık alımını azalttığını açıkladığı 2013’te de olduğunu söyleyen Gürbüz, yurt dışından Hazine adına borçlanan aracı kurumun Merkez Bankası olduğunu hatırlattı ve ekledi:
Merkez Bankası’nın ve Türkiye’deki bankaların yurt dışından borçlanması stratejisinde “Evet faizler yükselebilir, ben bu fırsatı değerlendireyim ve yükselmeden borçlanayım” stratejisi var. Ancak henüz borçlanmada çok yüksek bir artıştan bahsedemeyiz.
Bu çok endişe verici midir? Ben öyle görmüyorum.
Çünkü Türkiye’de faizler de çok yüksek. Kur riski devreye giriyor bu sefer. Umarım ileride kuru yine patlatacak başka bir gelişme yaşamayız.
“Piyasa faiz artırımını çoktan fiyatladı, mühim olan Türkiye’nin risk primi”
Piyasanın ağırlıklı olarak Haziran 2022’de varlık alımının sonuçlanacağını, kasım ayında da faiz artırımına gidileceğini fiyatladığını aktaran Fulya Gürbüz’e göre Fed faiz artışı Türkiye’de bir şok etkisi yaratmaz.
Çünkü piyasa, yukarıda bahsedilen tarihleri çoktan fiyatladı.
Gürbüz’ün daha çok vurgu yaptığı konu ise Türkiye’nin CDS’i, yani risk primi.
Gürbüz, “Amerikan faizi düşük kalsa bile risk primimiz yükseldiğinde şirketlerin risk maliyeti, Fed’e göre değil CDS’e göre artıyor” diyor.
CDS nedir?
İngilizce Credit Default Swap (Kredi Temerrüt Takası) kavramının kısaltması olan CDS, en basit haliyle kredi risk primi olarak tanımlanıyor.
Bir örnekle açıklamak istersek; Elinde bir ülkeye ait tahvil ya da benzer bir finansal araç bulunduran bir kişi, vade sonunda alacağının ödenip ödenmeyeceğini bilmek ister.
Şayet ödenmeme gibi bir riski ortadan kaldırmak istiyorsa belirli bir bedel ödemek, bir nevi sigortalamak durumunda.
Bu işlem için de ülkelerin risklerini gözlemleyerek bir CDS primi oluşturan kuruluşlarla çalışılıyor. Bu kuruluşlar, tahvili alan kişiye, "Bize her ay X kadar ödeme yaparsanız, alacağınızın ödenememesi durumunda ödemeyi biz yapacağız" taahhüdünü veriyor. Kişi, kabul ederek bu riskin maliyetini ödemeye razı oluyor.
Yatırım yapanın "parasını alamama" endişesi ne kadar fazla ise risk (CDS) primi de o kadar yüksek oluyor.
Her 100 CDS puanı için yüzde 1 maliyeti oluşuyor. Örneğin ülkenin CDS puanı 480 ise yatırımcının tahvilinin ödenmemesi, iflas gibi durumları sigortalatmak için yüzde 4,8 oranında bir bedel ödemesi gerekiyor.
“Faiz artırımı ne demek? Dolara ‘kendi evine dön’ demek”
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr Burak Arzova’nın açıklamasına göre ise Türkiye’nin kırılganlığı döviz kuru olduğu için ABD’den atılacak bir adım, Türkiye’yi diğer gelişmekte olan ülkelere göre biraz daha fazla etkileyebiliyor.
“Faiz artırımı ne demek? Dolara ‘kendi evine dön’ demek” diyen Arzova, Independent Türkçe’ye, “Bu, doların, gelişmekte olan ülkelerden, hem daha güvenceli olan ülkelere hem de kendi ülkesine çıkması anlamına geliyor” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin dolara hassasiyeti yüksek. Zira bir yanda 1 milyar 712 milyon dolarlık bir cari açık, diğer yandan Merkez Bankası’nın azalan döviz rezervleri var.
“Varlık alımını azaltma kasımda başlayabilir, eylül ve ekimdeki istihdama bakacaklar”
“Pek çok kişi ‘Powell, konuşmasında net bir şey söylemedi’ diyor ama bence önemli bir şey söyledi” diyen Burak Arzova, bu detayı şöyle açıkladı:
Herkesin kafasındaki soru varlık alımlarının azaltılmasının ne zaman başlayacağına yönelikti. Bu yıl içerisinde başlayacağını söyledi ve bence bu bir netleştirme.
Kesin bir dille şunun ayrımını yaptı: Varlık alım programını azaltacağız ancak faiz artırımı bundan bağımsız.
Faiz artırımı daha sonra olacak bir husus. Bunda da istihdama göre hareket edecekler.
Varlık alım programı kasım ayında başlayacağını tahmin ediyorum. Çünkü eylül ve ekimdeki istihdam rakamlarını görmek isteyeceklerdir.
Faiz artırımı için en erken, 2022’nin üçüncü çeyreği öngörüsünde bulunan Burak Arzova, “Ama normal şartlarda piyasa beklentisi, 2023’ün ilk çeyreğinde faiz artırımına geçecekleri yönünde” açıklamasını yaptı.
“Fed faiz artırımı yoluna girerken, Türkiye faiz indirebilir”
Ekonomi Profesörü Arzova’ya göre önemli hususlardan biri ABD Merkez Bankası’nın faiz artıracağı sürece girerken ve diğer tüm ülkelerin bunu takip etmesi muhtemelken, Türkiye’nin ters tarafa doğru ayrışarak bir faiz indirimi yapması.
Türkiye’de hâlâ "Enflasyon mu faiz mi?" tartışması olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Burak Arzova, son iki Merkez Bankası başkanlarının açıklamalarındaki çelişkiyi ve neden faiz indirimi beklentisi olduğunu şöyle açıklıyor:
Önceki TCMB Başkanı Sayın Naci Ağbal, “enflasyonda kalıcı bir geri çekilme görülmedikçe sıkı para politikasından vazgeçilmeyecek” demişti. Daha sonra bu açıklama, Para Politikası Kurulu kararlarından çıkartılmıştı.
Güven veren kelimelerin çıkartılması sanki Merkez Bankası, fırsatını bulduğunda faiz indirimi yapacakmış gibi izlenimi veriyor.
Bugün ise Merkez Bankası her zaman enflasyonun üzerinde bir reel getiri getirebileceğini söylüyor. Diğer taraftan ağustosta enflasyonun gidebileceği nokta göz önünde bulundurulduğunda bu noktadan sonra TCMB’nin bir indirim yapabileceği beklentisi mevcut.
Merkez Bankası Şahap Kavcıoğlu, daha önce yaptığı açıklamada “Enflasyonda yüzde 5 hedefi yakalanana kadar politika faizinin, gerçekleşmiş ve beklenen enflasyonunun üzerinde oluşacağını" söylemişti.
Temmuz enflasyonu yüzde 18,95, TCMB politika faizi yüzde 19 seviyesinde.
“Yine kendi kendimize kaldığımız bir noktadayız”
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr Burak Arzova, ABD Merkez Bankası ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası arasında yaşanabilecek bir çakışmayı ise şöyle açıklıyor:
Merkez Bankası, ekim enflasyonunu da gördükten sonra kasımda bir faiz indirimi yapayım derse bu sefer kasım ayı da ABD’de varlık alımının azaltılmasının başladığı döneme denk gelebilir.
Dolayısıyla çakışma ortaya çıkabilecek. Örneğin Güney Kore, önden yüklemeli bir faiz artırımı yaptı. Biz de Naci Ağbal döneminde yapmıştık ama bu, onun gitmesine neden oldu.
Herkes faiz artırım sürecine girerken Türkiye faiz indirim sürecine girerse, bu ne kadar sürdürülebilir onu bilemiyoruz. Ama buradaki temel belirleyici bana göre her zaman enflasyon.
Yine kendi kendimize kaldığımız bir noktadayız: Faiz indirimini zamansız yapacak mıyız yoksa gerçekten kalıcı bir enflasyon gerilemesi gördükten sonra mı faiz indirimi gelecek?
© The Independentturkish