"Biraz anlarım Kürtçeden, kesinlikle olmaz. Halayla bir konuşun doğru düzgün, Türkçe konuşsa hepimiz anlayacağız. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Doğu dilini bilmiyoruz ki biz. Bilsek anlayacağız."
Bu sözler Show TV'de sunuculuk yapan Didem Arslan Yılmaz'a ait.
"Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme" programına telefonla bağlanan Türkan Taşçı, Kürtçe konuşunca hattan alındığı iddia edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yılmaz'ın Kürtçe konuşan kadının telefon bağlantısını kesmesi, Twitter'da #haddinibildidemarslan hashtagiyle gündem oldu.
AK Parti ve HDP'lilerin de içinde olduğu birçok isim Yılmaz'a tepki gösterdi.
"Deli saçması cümleler kurmak hiçte normal değil"
AK Parti Batman Milletvekili Ziver Özdemir, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Kürtçenin Türkiye'nin zenginliği olduğunu belirtti.
Dili yok sayan zihniyetin televizyon ekranlarında deli saçması cümleler kumasının hiç normal olmadığını kaydeden Özdemir, paylaşımında şu ifadelere yer verdi:
"Kürtçe bilmiyor ve anlamıyor olabilirsiniz, bu çok normal, ama bir insana yüce Allah tarafından bahşedilen bir kimliği, bir dili yok sayan bir zihniyetin televizyon ekranında deli saçması cümleler kurması hiç normal değil. Kürtçe, bu ülkenin zenginliğidir."
Kürtçe bilmiyor ve anlamıyor olabilirsiniz, bu çok normal
— Ziver ÖZDEMİR (@Ziverozdemir) August 24, 2021
Ama bir insana yüce Allah tarafından bahşedilen bir kimliği, bir dili yok sayan bir zihniyetin televizyon ekranında deli saçması cümleler kurması hiç normal değil
Kürtçe, bu ülkenin zenginliğidir.#haddinibildidemarslan pic.twitter.com/BRzb3eYsRk
"Kürtçe 50 milyon Kürdün dilidir"
Tepki gösteren bir diğer isim de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer.
Taşçıer, "Kürtçe, Türkiye'de yaşayan 25 milyon Kürt'ün ve 4 devlet arasında bölüşülen 50 milyon Kürt'ün dilidir" ifadelerini kullandı.
Kürtçe Türkiye’de yaşayan 25 milyon Kürdün ve 4 devlet arasında bölüşülen 50 milyon Kürdün dilidir.
— Imam Tascıer (@ImamTascier) August 24, 2021
#haddinibildidemarslan
"İncinen vatandaşlarımızdan özür dilerim"
Tepkilerin ardından sosyal medya hesabından eleştirilere yanıt veren Yılmaz, kimseyi Kürt olduğu için yayından aldırmadığını savunarak, Türkan Hanım'ı yeğenlerine hakaret ettiği için yayından aldırdığını iddia etti.
"Memleketimin doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyi ile ilgili ayrım yaptığımı iddia etmek, hele etnik ayrım yaptığımı söylemek tamamen gülünç" paylaşımında bulunan Yılmaz, devamında şunları kaydetti:
"Yayının sadece 10 saniyesini servis edip sanki ortada bir siyasi tartışma varmış gibi linç başlatanların amacı ‘ülkenin fay hatlarını kaşımak' Not: Bu arada Kürtçe konuşanlarla hiçbir sorunum yok, incinen vatandaşlarımızdan özür dilerim."
8- Yayının sadece 10 saniyesini servis edip sanki ortada bir siyasi tartışma varmış gibi linç başlatanların amacı “ülkenin fay hatlarını kaşımak” Not: Bu arada kürtçe konuşanlarla hiçbir sorunum yok, incinen vatandaşlarımızdan özür dilerim.
— Didem Arslan Yılmaz (@arslandidem) August 25, 2021
Kürtçe için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) bazen "X" ve "Bilinmeyen dil" ekranlarda da "Doğu dili" olarak tanımlanıyor.
Peki Kürtçe neden hak ettiği saygıyı görmüyor?
Kürtler, dertlerini ana dilleriyle anlatamamayı nasıl değerlendiriyor?
Konuyla ilişkin Independent Türkçe'ye konuşan uzmanlar, diğer tüm diller gibi Kürtçenin de saygın bir dil olduğu hususunda hem fikir.
"Değer görmeyen bir toplumun diline saygı beklenemez"
Kürtçe çalışmalarıyla tanınan ve Diyarbakır Eğitimi İzleme ve Reform Girişimi (DİERG) Direktörü Prof. Dr. Aziz Yağan, Kürtçenin diğer tüm anadiller gibi saygın bir dil olduğunu söyledi.
Eğitimde, sosyal yaşamda ve ekonomide tekten başkasına hayat hakkı tanınmadığını kaydeden Prof. Dr. Yağan, "Toplumun çoğu kesimleri de bu süreci içselleştirdi. Kürt yerine 'doğulu' denildi" dedi.
Kürtlerin "Ben doğulu değilim coğrafyam var ve Kürdüm" deme hakkına bile sahip olmadığını ifade eden Yağan, "Böylece, Kürt olmayan toplumda güçlü ve dinamik bir algı oluştu. Kürtler o uzun dönem boyunca saygı görmedi; saygısızlık ve şiddet gördü. ‘Kürtler vardır' denmeye başladığı andan itibaren ise geçmişin güçlü mirası yeniye direndi ve bu kez Kürtler eşit görülmedi. Yok sayma ile eşit görülmeme arasında kaldı" değerlendirmesinde bulundu.
Saygı ve değer görmeyen bir toplumun diline de gereken saygının beklenemeyeceğini aktaran Yağan, "Hatta siz daha çok doğum yeriniz, diliniz ve kültürünüzle kendinizi belli edersiniz. Güçlü ve soluk aldırmayan bir eğitim ve ekonomi sistemiyle diliniz elinizden alındı mı, geriye doğum yerinizin ve kültürünüzün farklı olması kalıyor. Türkiye'de dilde, yazıda ve tutumda ayrımcılık, dışlayıcılık üzerine kafa yorulması, belirlenmesi, teşhir edilmesi ve terk edilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
"Bu insanlık suçu ve zorbalıktır"
Bir insanın annesinin ya da babasının kendisine öğrettiği dille iletişim kurmasını engellemesinin onu ‘medeni ölüme' sürükleme anlamına geldiğini dile getiren Yağan, bunun bir insanlık suçu ve zorbalık olduğunu belirterek devamında şunları kaydetti:
"Bildiği anadiliyle iletişime izin vermemek bir hak mıdır, adil midir, modernlik midir? Bu bir Kürt'ü anadiline hapsetmektir; anadili yüzünden açıkça Kürtleri ve anadili Türkçe olmayan her bir toplumu da örtük olarak uyarmak ve cezalandırmaktır; kişiyi evin içine hapis etmek, kişiyi evin dışına dilsizleştirmek, sağırlaştırmaktır; sağlık, ulaşım, eğitim hakkını elinden almak almaktır. Sadece dışsal bir durum da değildir. Dili yasaklanan, günlük hayattaki diliyle, rüyalarının dili farklı olan bir toplumun uğradığı bu durum planlı medeni cinayettir. Türkiye'de eğitimde Kürtçe ile ilgili yetersiz de olsa önemli adımlar atılmıştır ancak son yaşanandan anladığımız kadarıyla bazı bireyler bu adımlardan habersizdir. Kürtlerse kendi dillerine daha sıkı sarılmalı ve yaygınlaştırmalıdır. Kürt diline karşı engellerle ve aşağılamalarla mücadele etmek Kürtlerin değil, Kürt olmayan toplumun konusudur. Asıl Kürt olmayan, anadili Kürtçe olmayan toplum bu yaklaşımdan rahatsızlık duymalıdır."
"Kürtler sanki başka dünyaların insanıymış gibi bir yaklaşım söz konusu"
Kürt Dil Platformu Sözcüsü Şerefhan Ciziri de yüzyıllardır hak ettiği saygıyı görmeyen Kürtçenin devletin yaklaşımı ile başladığı görüşünde.
Devletin asimilasyon politikaları, anadili yok sayma ve Kürt kültürünü ortadan kaldırma gibi girişimlerinin olduğunu belirten Ciziri, "Bugünkü tavır da bunun devamıdır. Kürtlere tepeden bakma ve sanki başka dünyaların insanıymış gibi bir yaklaşım söz konusu" dedi.
Kendini bilmez kimi insanların "Kürtçe şiir ve edebiyat dili, akademi ve eğitim dili olamaz" gibi bir yaklaşım sergilediklerini hatırlatan Ciziri, "Bu gibi bahanelerle sürekli Kürtçeyi küçümsüyorlar. Halbuki Kürtçe bölgenin en kadim dillerinden biridir. ‘Kürtçe medeniyet dili olamaz' diyen bir başbakan yardımcısı vardı. Şimdi nerede bilmiyorum ama böyle bir yaklaşım ile karşı karşıyayız" şeklinde konuştu.
"Dilimizi kabul etmeyen insan bana kardeşlikten söz etmesin"
Kürtçenin 50-60 milyon insan tarafından konuşulduğunu ve bunu görmezlikten gelmenin mantıkla izah edilemeyeceğini dile getiren Ciziri, Kürtlerin siyasi ve sosyolojik nedenlerle anadilinde duygu ve düşüncelerini ifade edemediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Çünkü devlet bir kısmı Kürtleri asimile etmiş. Bir kısmı başka dilleri karıştırmadan duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanıyor. Bunda Kürtlerin de umursamazlığı vardır. Oysa dilin gündemin en baş noktasında olması gerekir. Dilimiz ortanda yok olursa diğer azınlıklar gibi ve ulus olarak yok oluruz. Ancak son birkaç yılda Kürtlerin dil konusunda biraz daha hassas olduğunu görüyoruz. Çünkü dil konusunda yeni yeni bilince kavuşuyorlar. Asimile olmuş ve anadillerini konuşamayan Kürtlerin durumunu önce devlete sormak lazım. Hangi hak ve kardeşlik hukukuyla Kürtleri bu hale getirdiniz? Hani kardeştik ve aynı ülkede yaşıyorduk? Aslında devletin Kürtlerden özür dilemesi gerekiyor. Ülkede Türklerin Kürtlere yaklaşımı devletin Kürtçeye yaklaşımıyla paralel gidiyor. Dilimizi kabul etmeyen ve saygı duymayan insan bana kardeşlikten söz etmesin."
"Kürt karşıtı siyaset işi çığırından çıkardı"
Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik ise Kürtçenin Türkiye'de 98 yıldır anayasa ve yasalarla yasaklandığını söyledi.
Özçelik, insanların Kürt olduğu ve Kürtçe konuştuğu için ırkçı saldırılara maruz kaldığı ve öldürüldüğü bir ortamda sunucu Yılmaz'ın sergilediği tutumun ırkçı ruh hali ve anlayışın farklı bir örneği oluşturduğunu aktardı.
2015'ten bu yana mevcut iktidarın izlemiş olduğu çok boyutlu Kürt karşıtı siyasetinin işi çığırından çıkardığı değerlendirmesinde bulunan Özçelik, "Bu tür ırkçı saldırı ve tutumların ana sorumlusu bizzat devletin kendisidir. Çünkü ırkçıları cezalandırmayan, teşvik eden bir devlet var" dedi.
"Kürtçeyi ‘bilinmeyen dil' olarak kayıtlara geçen TBMM ırkçı saldırıların esas sorumlusudur"
Kürtçeye konulan yasağın insan haklarını ayaklar altına almakla eş değer olduğu yorumunda bulunan PAK lideri Özçelik, sözlerini şöyle tamamladı:
Kürtçeye konulan yasak Türkiye'nin imzalamış olduğu tüm anlaşmalara aykırı olduğu gibi uluslararası eşitlik hukukuna da aykırıdır. Kürtçeyi ‘bilinmeyen dil' olarak kayıtlara geçen TBMM ırkçı saldırıların esas sorumlusudur. Yılmaz'ı bu tutumundan dolayı kınıyoruz. Mutlaka yargılanmalıdır. Devlet Kürtçeyi resmi dil olarak kabul etmeli, anadilde eğitim hakkını tanımalı. Her türlü ırkçı söylem ve tutum cezalandırılmalıdır. Eğitim ile toplumdaki bu ırkçı etkinin önüne geçilmelidir.
© The Independentturkish