Kovid-19 pandemisi Hollywood başta olmak üzere tüm dünyada sinema endüstrisinin ciddi dönüşümler geçirmesini beraberinde getirdi. Ancak diğer pek çok ülkede değişen koşullara adaptasyon ağır aksak ilerlerken 1990'lardan itibaren yükselişiyle dikkat çeken Güney Kore sinema endüstrisinin dijitalleşme eğilimine en hızlı ayak uyduran endüstri olduğunu söylemek abartı olmaz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dijitalleşme olgusunun pandemi öncesinde de tartışıldığı Güney Kore, izleyicilerin sinema salonlarından çekildiği dönemi adeta bir laboratuvar gibi kullanarak farklı denemelerde bulundu ve halihazırda da endüstrinin geleceğinin nasıl şekilleneceğine yönelik kapsamlı tartışma ve çalışmalar yürütülüyor.
Yeni eğilimlerin muhtelif mecralarla nasıl geliştirileceği, bağımsız Güney Kore sinemasının dijitalleşmeden yara alıp almayacağı, filmlerin üretim mekanizmaları ve film festivallerinin geleceğine yönelik canlı tartışmalar yalnızca Güney Kore'yi değil esasen küresel sinema endüstrisinin bütününü ilgilendiriyor. Bu açıdan Hollywood'u anımsatacak şekilde "Hallyuwood" (kavram Kore dalgası anlamına gelen Hallyu'ya atıf içeriyor) diye de tanımlanan Güney Kore sinemasının küresel film endüstrisinin geleceğine yönelik tartışmalara dair zengin bir örnek teşkil ettiği söylenebilir.
Özellikle Parazit'in (Parasite) Oscar Ödülleri tarihinde bir ilki gerçekleştirerek 2020'de "En İyi Film" ödülünü alması dikkatleri yakın zamanda Güney Kore sinemasına yoğunlaştırdı. İngilizce olmayan bir yapımın altyazılı filmlere pek de sıcak bakmayan bir izleyici kitlesinin yer aldığı ABD'de sinema camiasının en popüler ödülünü evine götürmesi büyük bir dönüm noktası olarak değerlendirildi.
Parazit'in yönetmeni Bong Joon-ho'nun başarısı nedeniyle Güney Kore sinemasına teveccüh önemli ölçüde artsa da Bong'un yanı sıra Lee Chang-dong, Hong Sang-soo, Kim Ki-duk (Kovid-19 nedeniyle 11 Aralık'ta hayatını kaybetmişti), Park Chan-wook, Kim Jee-woon, Moon Byung-gon gibi önemli Güney Koreli yönetmenler de en prestijli film festivallerinin gediklileri arasında yer alıyor.
Peki hem ticari açıdan farklı stratejilerle değişen dünyaya hızla adapte olan hem de farklı türde filmlerle küresel sinema izleyicisinin beğenisini toplayan Güney Kore sinemasının başarısının sırrı nerede yatıyor?
Bong Joon-ho ödül konuşmasını yapmak üzere Hollywood'un Kaliforniya'daki meşhur sinema salonu Dolby Theatre'da sahneye çıkarken büyük bir kilometre taşının geride bırakıldığı düşünülüyordu. Peki Güney Kore sineması arkasına aldığı rüzgarı endüstrinin akıntıya karşı yol almaya çalıştığı dönemde de koruyabilecek mi?
Uyguladığı farklı stratejilerle kabuk değiştiren sektörü ayakta tutarak örnek olmaya devam edebilecek mi?
Güney Kore sinema endüstrisinin çözüm bulmaya çalıştığı güncel sorunları, 1990'lardan itibaren nasıl ciddi bir film geleneği oluşturmayı başardığını, film festivallerinin halihazırda yürüttüğü tartışmaları Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mutlu Binark, Kore sinemasına yönelik çalışmalarıyla tanınan sinema eleştirmeni Darcy Paquet ve Kingston Üniversitesi'nden Dr. Colette Balmain'le konuştuk.
"Pandemi sürecinde Güney Kore'de kültür ajansları çok başarılı bir sınav verdi"
Özellikle KOCCA'nın (Korea Creative Content Agency - Kore Yaratıcı İçerik Ajansı) dijitalleşmeyi çok önceden öngördüğünü ve buna göre gelecek planlamaları yaptığını belirten Prof. Dr. Mutlu Binark bu açıdan endüstrinin pandeminin beraberinde getirdiği koşullara çok hızlı adapte olduğunu ve "başarılı bir sınav verdiğini" belirtiyor.
Dijitalleşmeye en hızlı Güney Kore'nin ayak uydurduğunu ifade eden Binark şu ifadeleri kullanıyor:
Kore'de pandemi sürecinde kültür ajansları çok başarılı bir sınav verdi. Çünkü zaten dijitalleşmeyi öngörüyorlardı ve dijitalleşmeye en hızlı adapte olan Kore'deki kültürel eğlence ortamları oldu. Buna gişe filmlerini de dahil etmek mümkün.
Öte yandan Güney Kore filmlerinin desteklenmesi ve hem ülke içinde hem de yurtdışında tanıtılması için faaliyet yürüten KOFIC'in (Korean Film Council - Kore Film Konseyi) pandemi sonrasında endüstrinin farklı açılardan nasıl şekilleneceğine dair yürüttüğü çalışmalara değinmek önemli. Binark planlamanın bütünlüklü bir perspektifle yapılmaya çalışıldığını şu şekilde aktarıyor:
Kovid sonrası film politikaları için çalışma grubu oluşturdular. Çalışmanın iki yönü var. Hem gişe filmlerinin hem de sanat sinemasının dijital ortamlarda yayılması, farklı ülkelere satılması, dağıtılması, bu ortamlara yönelik senaryo yazımı ve ortak girişimler. Bir de tabii sinemalara geri dönüş meselesi var.
Güney Kore sinema endüstrisinin geleceği hem gişe filmlerinin hem de bağımsız sinemanın yoluna hangi kanallardan ve nasıl devam edeceği üstünde temelleniyor. Bu açıdan sinema salonlarının geleneksel kullanımının yeniden canlandırılması, dijitalleşmenin yeni boyutlarının keşfedilmesi ve bu doğrultuda yeni yatırımların yapılmasının Güney Kore'de halihazırda yürütülen tartışmaların sac ayaklarını oluşturduğu söylenebilir.
Sinema salonları kapılarını gamer'lara açtı
BBC'nin şubatta sinema salonlarının gamer'ları (oyuncu) ağırlamaya başladığını gündeme getirmesi Güney Kore'de endüstriye yönelik epey sıradışı hamlelerin yapılabileceğinin işaretiydi.
Sinemaya giden izleyici sayısının 2020'de çarpıcı biçimde düşmesinin ardından hızla toparlanmanın gerçekleşebilmesi için salonlar film izlemek dışında farklı kullanımlar için dönüştürüldü.
Güney Kore'nin en büyük sinema zinciri sahibi CGV şirketi 100 ila 200 kişilik salonların devasa ekranlarını gamer'lara kiralama seçeneği sunarak epey ilgi çekti. Haberin yayımlandığı 11 Şubat'ta iki saatlik kiralama bedelinin 90 dolar (yaklaşık 760 TL) olduğu aktarılmıştı.
Bununla birlikte Binark sinema salonlarının tiyatro, müzik etkinlikleri ya da çevrimiçi canlı gösterilmler gibi aktivitelere de ev sahipliği yaptığını belirtiyor.
Sinema salonlarını farklı faaliyetler için kullanabildiler. Bu gösterimler sırasında biletler satıldı. Hepsini değil tabii ama olanakları olan sinema salonlarını bir tür çevrimiçi yayın yapan akışım ortamlarına dönüştürmeyi denediklerini biliyorum.
Geleneksel film izleme mekanlarının farklı kullanımlarına yönelik denemelerin yanı sıra dijital platformlar da dünyanın geri kalanında olduğu gibi Güney Kore'de etki alanını artırdı. Ancak dijital yayın platformlarının yaygın biçimde kullanılması eğlence dünyasının kalbi ABD'de de önemli tartışmaları tetikledi.
Güney Kore'de popüler olarak kullanılan ve teşvik edilen dijital platformları incelemeden önce ABD'deki gelişmelere kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
Dijital yayın platformlarının küresel yükselişi
Kovid-19 salgını Universal, Warner Bros ve Disney gibi büyük stüdyoların filmleri salonlarda ve dijital platformlarda aynı anda yayımlamasına neden oldu. Ancak söz konusu strateji bir dizi gerginliği tetikledi. Black Widow'un başrol oyuncusu Scarlett Johansson eşzamanlı yayının film anlaşmasını ihlal ettiği gerekçesiyle Disney'e dava açacağını açıkladı. Bununla birlikte Netflix 2020’nin ilk yarısında 26 milyon yeni kullanıcıyı platformuna dahil etmesinin yanı sıra sinema dünyasının Martin Scorsese, David Fincher ve Steven Spielberg gibi halihazırda en büyük isimlerini bünyesinde buluşturmayı başardı.
Netflix, Amazon Prime Video, HBO Max, Hulu, Peacock, Paramount+, Apple TV+ gibi aktörlerin epey kalabalıklaştığı ve yatırımların her geçen gün arttığı dijital yayın sektörünün fazlasıyla genişlediği aşikar. Ancak ilerleyen süreçte salonlar ve platformlar arasındaki dengenin nasıl kurulacağı sorusu hâlâ nihai olarak yanıtlanmış değil.
Güney Kore'nin dijitalleşme hamleleri
Asya'da yaşanan 1997 ekonomik bunalımını aşmak için Güney Kore'nin kültürel ürünleri kritik ihracat kalemlerine dönüştürmesiyle bu üretimler ülke ekonomisinin önemli unsurları haline geldi. Dolayısıyla kültürel faaliyetlere yönelik hazırlanan programlar ve denenen stratejiler ekonomik açıdan son derece hayati öneme sahip.
Tam da bu nedenle sinema salonlarının hızlı adaptasyonunun sağlanmaya çalışılmasındaki ekonomik motivasyonu göz ardı etmemek gerekiyor. Zira endüstri çabuk reaksiyon vermiş olsa da pandeminin yarattığı kayıp muazzam boyutlarda.
Variety'nin bildirdiğine göre Güney Kore'nin üç büyük sinema zinciri CJ-CGV, Lotte Cultureworks ve J Contentree'nin 2020'deki toplam kaybı 877 milyon dolar (yaklaşık 7,5 milyar TL). Bununla birlikte ocak ve nisan arasında yeterli toparlanmanın sağlanamadığı ancak haziranda 6 milyon dolardan (yaklaşık 50 milyon TL) fazla gişe getirisiyle göreli bir geri dönüşün yakalandığı belirtiliyor.
Sektörün toparlanması için düzenlenen alternatif etkinlikler ve sinema biletlerine yapılan zamların yanı sıra dijital platformlara yatırımlar da hız kazandı.
CJ Entertainment, Güney Kore'nin popüler platformlarından Tving'in Netflix'e rakip olması için gelecek 5 yılda Kore içeriklerine yaklaşık 4,5 milyar dolar (yaklaşık 120 milyar TL) yatırım yapacağını açıkladı.
Öte yandan Güney Kore pazarına 2016'da giren Netflix'in ardından Disney+, HBO Max ve Apple TV+ da oyuna dahil olarak Wavve, Coupang Play ve Watcha gibi platformlarla rekabete hazırlanıyor.
Güney Kore'nin internet devi Naver da online hikaye geliştiricisi Wattpad'i 600 milyon dolarlık (yaklaşık 5 milyar TL) anlaşmayla satın aldı ve bu şirketi online çizgi roman firması Webtoon'la birleştirerek iddialı bir adım atacak.
Netflix'in Güney Kore'de iki yeni stüdyo açma hamlesi de son derece dikkate değer. Bong Joon-ho'nun yönetmen koltuğunda oturduğu Okja'yı finanse etmesi ya da yakın zamanda Space Sweepers ve Night In Paradise filmlerinin gösterildiği ilk platform olması gibi nedenlerle Netflix rakiplerinin aksine Güney Kore'de geçirdiği süre zarfında epey yol kat etti.
Bununla birlikte Netflix'in ve Tving, Watcha gibi yerel platformların orijinal projeler üretmeye yönelik hazırlıklar yaptığını ve bu kapsamda rekabetin dozunun artacağına yönelik sinyallerin mevcut olduğunu söylemek gerekiyor.
Tam da bu nedenle pandemi koşulları tamamen sona erdiğinde dahi platformların etkinliğinin kalıcı olacağı anlaşılıyor.
Dijital platformlar sinema salonlarının gelirlerini gerçekten tehdit ediyor mu?
Dijital platformların sektöre mali etkisi tıpkı ABD'de olduğu gibi Güney Kore'de de uzun süredir tartışılan bir başlık. Ancak 15 Ocak'ta Social Science Research Network'te yayımlanan çalışma endişelerin en azından Güney Kore sinema endüstrisi açısından yersiz olabileceğine işaret ediyor.
Hollywood stüdyolarının filmlerin dijital platformlardan önce sinema salonlarındaki ilk gösterim sürelerini üç aydan bir aya indirdiği 2015'ten 2018'e kadar geçen sürede sinema salonlarının Güney Kore'deki gelirlerinin değişip değişmediğini inceleyen çalışma söz konusu uygulamanın etkisinin son derece küçük olduğunu saptadı.
Araştırmada sinema salonlarındaki erken gösterim süresinin azaltılmasının yılın ilk 8 haftasındaki toplam sinema gelirinde yaklaşık yüzde 0,8'lik bir düşüşe neden olduğu belirtiliyor. Bu da Güney Kore'de izleyicilerin filmleri evlerinde izleme seçeneğine rağmen sinemalara sadık kaldığını gösteriyor.
Pandemi sürecinin beraberinde getirdiği koşullar her ne kadar çok daha hayati ve gündelik yaşamın işleyişini neredeyse alt üst edecek düzeyde olsa da pandemi öncesindeki uygulamaların geleceğe dair ipuçları verebileceği söylenebilir.
Zira Güney Kore sinema endüstrisinin ve filmlerinin küresel başarısı aynı zamanda sadık izleyici kitlesiyle doğrudan alakalı. Eğer ülkedeki film sektörü güçlü biçimde yoluna devam edebiliyorsa bunu önemli ölçüde ciddi bir film izleme kültürüne sahip izleyici kitlesine borçlu olduğunu belirtmek gerekiyor.
"Başarıdaki anahtar etken izleyici desteği ve gelişkin film kültürü"
Güney Kore sinemasının dünyaya tanıtılmasındaki katkılarından ötürü 2011'de 15. Busan Film Festivali'nde Kore Film Muhabirleri Derneği Ödülü'ne layık görülen sinema eleştirmeni Darcy Paquet, Güney Kore sinemasının başarısındaki temel gerekçenin seyirci desteğinde yattığını düşünüyor.
Son dönemde yaşanan olumsuzluklara rağmen izleyicilerin sektörün güçlü kalmasında önemli paya sahip olduğunu belirten Paquet şu ifadeleri kullanıyor:
Kore filmlerinin başarısının arkasında birçok neden var, bunlar arasında büyük Kore şirketlerinin yatırımları, devlet desteği ve güçlü yıldız sistemi bulunuyor. Ama bence kilit nokta seyirci desteği ve Kore sinemasının güçlü kalmasını sağlayan gelişmiş film kültürü.
Parazit'in İngilizce altyazılarını hazırlamasıyla da tanınan Paquet bu açıdan pandeminin yıkıcı etkisine rağmen izleyicilerin sinemalara döneceğini düşündüğünü belirtiyor:
Şahsen ben izleyicilerin kendilerini güvende hissettiğinde Kore filmlerine geri döneceğini düşünüyorum, ancak bunun ne zaman olacağı belli değil.
Darcy Paquet'in de vurguladığı üzere Güney Kore'de gelişkin bir sinema kültürü bulunuyor ve istatistikler de ülkenin en büyük sinema pazarları arasında yer aldığına işaret ediyor. Amerikan Sinema Filmleri Derneği'nin (The Motion Picture Association of America) 2019 verileri Güney Kore'nin ABD, Çin ve Japonya'yı takip eden pazarlar arasında olduğunu göstermişti.
Üretim, dağıtım ve tüketim: Devlet ve özel işbirliği
Güney Kore sinemasının sektörel başarısını bütünlüklü biçimde anlayabilmek için üretim, tüketim ve dağıtım ağlarını bir arada düşünmek gerekiyor.
Üretim kısmında hem ulusal hem de uluslararası yatırımların yanı sıra devlet teşviklerinin de son derece önemli olduğu vurgulanmalı. Ancak devlet desteği yalnızca finansal değil. Araştırma, genç yetenekleri destekleme ve eğitim verme, yeni alanların keşfedilmesi gibi konularda da Kore hükümetlerine bağlı KOFIC, KOCCA gibi kültür ajanslarının yürüttüğü çalışmalar son derece önemli.
Moon Jae-in'in 2017'de başkan seçilmesiyle birlikte daha özerk bir yapı kazanan Güney Kore kültür ajansları ve bu ajansların öncülleri geçmişte doğrudan devlet kontrolünün kurbanı da olmuştu. Başka bir ifadeyle devlet her dönem tarafsız değildi. Bu da endüstrinin bugünkü noktaya epey engebeli bir yoldan ulaştığı anlamına geliyor.
Örneğin 1962'de yürürlüğe konan Sinema Filmleri Yasası kota sistemi uygulamasıyla ithal edilen yabancı filmlerin sayısını sınırlandırmış, film şirketlerinin sayısını 71'den 16'ya düşürmüş ve devlet sansürü müstehcen içerikli olduğu ya da komünizm propagandası yaptığı iddia edilen filmleri hedef almıştı.
Doğu Asya ve Güney Kore sineması üzerine çalışmalar yapan Dr. Colette Balmain bu nedenle devlet desteklerinin önemli olduğunu ancak belli açılardan zarar verici olabileceğini şu şekilde aktarıyor:
Kore sinemasının büyümesinde devlet sübvansiyonları çok etkili oldu. Ancak bunlar, Park'ın (Park Geun-hye) kara listesinde görüldüğü gibi zararlı bir etkiye de sahip olabilir. Bu, devlete bağlı kısıtlamalar olduğunda teşviklerin sorunlu olabileceğini gösteriyor. Durumun Moon yönetiminde böyle olmadığını belirtmek önemli. Hükümet sanat için eğitime yatırım yapıyor, Kore sinemasının ve Kore'den çıkan diğer sanat biçimlerinin küresel pazarda öne çıkmasının nedenlerinden biri de bu.
Balmain'in de vurguladığı gibi ajansların giderek daha özerk bir yapıya kavuşması, eğitime ağırlık verilmesi gibi etkenler sayesinde Güney Kore sineması farklı yönetmenlerin ve senaryo yazarlarının kendini gösterebildiği önemli bir atılım yakalayabildi.
Bununla birlikte kültür ajanslarının, "chaebol" diye bilinen büyük şirketlerin ve film festivallerinin çalışmaları üretimin her bir aşamasının son derece sistematik bir hüviyete bürünmesini sağladı.
Bu açıdan multipleks (birden fazla ekrana sahip sinema kompleksi) sinema salonlarının 2000 sonrasında Güney Kore genelinde yaygınlaşması üretime verilen desteğin dağıtım alanına yapılan büyük çaplı yatırımlarla sürdürüldüğünün göstergesi olarak düşünülebilir.
Sinema salonlarının izleyici cezbedecek şekilde tasarlandığı örnekler de hayli ilgi çekici. İzleyicilere film deneyimini farklı temalarla tasarlanmış, geniş yatakların bulunduğu ve renkli kumaşlarla bezenmiş son derece konforlu sinema salonlarında yaşama fırsatının sunulması da sektörde tüketime ciddi önem verildiğine işaret ediyor.
Japonya ve Güney Kore sinemaları üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen araştırmacı Chris Howard güncel Kore sineması üzerine kaleme aldığı makalesinde Güney Kore'de sinemanın gündelik hayatın çok önemli bir parçası olduğunu, üretim ve dağıtım ağlarının oluşturulmasıyla eşzamanlı olarak ciddi bir tüketici pazarının da oluşturulduğunu ifade ediyor.
Ülkede Kore filmlerine büyük ilgi gösterildiğini belirten Howard, izleyicilerin filmlerin gişe rekorlarına tüketimle bizzat dahil olduğunu söylüyor ve bu süreci "ulusalcı tüketim" (patriotic consumption) diye nitelendiriyor.
Peki bağımsız Kore sineması açısından da böylesi pembe bir tablo çizmek mümkün mü?
Bağımsız Kore sinemasının pandemiyle imtihanı
Güney Kore sinema endüstrisi açısından gişe filmleri kadar bağımsız filmler de son derece önemli. Her ne kadar ticari filmlere yapılan yatırımlardan başarılı geri dönüşler alınsa da yapımların tektipleşmemesi için bağımsız sinemanın da daha fazla desteklenmesi için çalışmalar yürütülüyor.
Tıpkı gişe filmlerinin gösterildiği CJ CGV, Megabox ve Lotte Cinema sinema kompleksleri gibi Güney Kore'de bağımsız filmlerin gösterildiği özel salonlar bulunuyor. Spongehouse, Cinecube, Sangsang bunlar arasında yer alıyor.
Bununla birlikte KOFIC çeşitliliği koruyabilmek için bağımsız filmlerin ülke genelinde belirlenmiş 30 salonda gösterilmesini sağlıyor.
Ancak pandemi sürecinde orta ve küçük ölçekli salonların kapanmak zorunda kalması desteklerin yeterli olmadığının ve bağımsız Kore sinemasının ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldığının göstergesiydi.
Güney Kore'de bilet satışlarından elde edilen gelirlerin yüzde 3'ü film destekleme fonu için kullanılıyor. Bu fon hem KOFIC'in çalışmaları hem de bağımsız film üretimine ayrılıyor. Fakat pandemi sürecinde bilet satışlarının düşmesi söz konusu fonun geleceğini de tartışmaya açmış durumda.
Endüstri fonun kaldırılmasını talep etse de uzun vadede bunun Güney Kore sinema sektörünün özgün konumuna zarar vereceği açık. Bu nedenle ülkenin en prestijli film festivallerinin çabaları dikkate değer.
Bağımsız filmlerin seyirciyle buluştuğu, farklı yönetmenlerin, oyuncuların ya da senaryo yazarlarının kendilerini gösterme şansı bulduğu önemli film festivalleri bağımsız filmlerin desteklenmesi tartışmasına ciddi bir ağırlık veriyor. Bucheon Uluslararası Fantastik Film Festivali (Bifan), Jeonju Uluslararası Film Festivali ve Busan Film Festivali kısıtlı da olsa sinema izleme pratiklerinin ve bağımsız sinemanın sürdürülmesi için çalışmalar yürütüyor.
Dijital platformlarda kendine yer bulabilen gişe filmlerinin aksine sanat filmlerinin ve bağımsız sinemanın salonlara dönmeyi beklediğini aktaran Mutlu Binark bu yıl üç büyük organizasyonun zorlu koşullara rağmen festivalleri salonlarda gerçekleştirdiğini ifade ediyor:
Hem Jeonju hem Bifan hem de Busan Film Festivali salonlarda yapıldı. Çok kısıtlı biçimde gerçekleştirildi. Biletler önceden satıldı. Basına herhangi bir şekilde gösterim için bilet verilmedi. Önceden yüzde 50 kapasiteyle herkes biletlerini aldı ve seyirci salonlarda filmlerle buluştu. Filmler belki 5 kere gösterilmedi ama bir kere de olsa izlendi. Seçki sayısı azaltıldı. Daha odaklanıldı ve bu festivaller salonda yapıldı. Bütün dünya online festivale döndü, böyle bir eğilim de başladı ama Kore bunu çok önemsiyor.
Dr. Colette Balmain ise bağımsız sinemanın her dönemde zorluklar yaşadığını şu ifadelerle aktarıyor:
Bağımsız filmler Güney Kore'de hep mücadele verdi. 2011'de bağımsız filmleri gösteren yalnızca bir salon vardı. Bu nedenle film üretiyor olabilirsiniz ama onu Güney Kore'de gösteremeyebilirsiniz. Sektörün her zaman ticari üretimlere yöneldiğini düşünüyorum.
Pandemi nedeniyle sektördeki kâr kaybı bağımsız filmleri kısa vadede olumsuz etkileyecek gibi görünse de uluslararası işbirlikleri, yerel film festivalleri ve uluslararası film festivalleri sanat sineması için can simidi işlevi görebilir.
Uluslararası işbirlikleri
Özel sektör yatırımları ve devlet teşviklerinin yanı sıra uluslararası işbirlikleri de Güney Kore sinemasının geleceği açısından son derece önemli.
The Korea Herald'ın bildirdiğine göre son yıllarda giderek daha fazla sayıda yapımcı ve yatırımcı çok uluslu film projelerine katılıyor. 2021 yapımı korku ve gerilim filmi The Medium bu projeler arasında yer alıyor. Tayland ve Güney Kore'nin ortak yapımı olan film usta yönetmenler Na Hong-jin ve Banjong Pisanthanakun'u bir araya getirdi.
Öte yandan CJ Group'un yapımcılığını üstlendiği drama filmi Broker (projenin isminin değişebileceği belirtiliyor) Japon yönetmen Hirokazu Kore-eda'ya emanet. 2018 Cannes Film Festivali'nde Arakçılar'la (Shoplifters) Altın Palmiye'yi kazanarak epey yankı uyandıran Kore-eda'nın bu projeyi üstlenmesi dönüm noktası niteliği taşıyor. Zira ilk kez bir Japon yönetmen Koreli firmaların finanse ettiği ve Korece üretilecek bir filmin başına geçti.
Kazak asıllı Rus yönetmen Timur Bekmambetov da Güney Kore merkezli stüdyo 12 Journey'nin ürettiği romantik komedi Longdi'nin yapımına dahil oldu.
ABD merkezli Plan B Entertainment'ın yapımını, Netflix'in de dağıtımını üstlendiği ve Bong Joon-ho'nun imzasını taşıyan Okja da uluslararası işbirliklerinin bilinen en meşhur örneklerinden.
Bununla birlikte Mutlu Binark önemli düzeyde Çin yatırımının söz konusu olduğunu ifade ediyor. Çin'in hem filmlere hem de dizilere ciddi yatırımlar yaptığını söyleyen Binark bu yatırımların bir kısmının seyircinin tepkisini çektiğini belirtiyor:
Kore'de gişe filmlerinin çekiminde bir problem yok, bu filmlerin arkasında çok büyük sermaye grupları var. Ayrıca sadece Kore sermayesi yok. Bunun altını özellikle çiziyorum. Çin yatırımları da var bu filmlerde. Son dönemde çekilen dramalarda da çok fazla Çin yatırımı var. Örneğin bu diziler içinde Çin ürünlerini ve ürün yerleştirmelerini görüyoruz. Bu, seyirci açısından Kore'de çok tartışma yaratıyor.
Her ne kadar Çin örneği uluslararası işbirliklerinin izleyici açısından problemli olabileceğine işaret etse de sektörde eğilimin bu yönde devam edeceği anlaşılıyor.
"Film endüstrisi hâlâ vaktinin gelmesini bekliyor"
Güney Kore filmlerini K-pop gibi ülkeden çıkan diğer fenomen akımlarla kıyaslayan Dr. Balmain filmlerin henüz yeteri kadar popüler olmadığını belirtiyor. Parazit'in bu açıdan ciddi bir kırılma yarattığını ifade eden Balmain şunları aktarıyor:
Parazit 2020'de ödülleri ve Oscarları süpürdüğünde ivme yakalanmıştı ancak pandemi bunu yavaşlattı, bu Kore sineması için çok önemli bir dönemeçti. Dijital platformlarda izlenebilecek daha fazla film var ancak seçkiler hâlâ fazlasıyla sınırlı ve mevcut filmler çoğunlukla tanınmış erkek yönetmenlerin filmleri olduğu için sektörü temsil etmiyor. Bence film endüstrisi hâlâ vaktinin gelmesini bekliyor.
Kadın yönetmenlerin filmlerinin yeteri kadar gösterilmediğini belirten Balmain endüstrisinin daha kat edecek epey yolu olduğunu düşünüyor. Balmain, Kore Kültür Merkezi'nin Birleşik Krallık'ta düzenlediği Londra Kore Film Festivali'nde pek çok kadın yönetmenin filmine yer vererek bu açıdan iyi iş çıkardığını söylüyor.
Bununla birlikte her ne kadar farklı izleyici kitleleri için üretilen çok farklı tarzda filmler bulunsa da Balmain, Kore filmlerinin birkaç ortak özelliğinin gösterilebileceğini ifade ediyor. Sahnelemenin, set tasarımı ve sinematografinin çok yüksek kalitede olması, farklı türlerin hibrit biçimde sunulması, film sürelerinin iki saatin üstünde olması ve insan haklarıyla ilişkili konuların ele alınması Balmain'e göre filmlerin ortak noktaları olarak gösterilebilir.
Binark da alışıldık senaryoların dışına çıkarak yaratıcı hikayelerin yazılmasının filmlerin ilgi çekici kılınmasında önemli olduğunu belirtiyor:
Yeni tür arayışları var. Yeni hikaye anlatıcılığına yatırım yapılıyor. Senaryolarda klişe öyküler üretmek yerine, senaryo yazarlarının yeni öykü anlatmaları için destekler veriliyor. Batı'da Korelilerin anlattığı öyküler bu nedenle tutuyor. Hem iyi hem de yeni öyküler anlatıyorlar. Türleri karıştırıyorlar. Pazarit'te de bunu görüyorsunuz. Tek bir tür yok orada.
Gerilim, korku, komedi, drama gibi birbirinden ayrı türlerin Güney Kore filmlerinde harmanlanması epey yaygın. Binark ve Balmain'in işaret ettiği gibi Güney Kore filmlerinin içerik açısından beğeni toplamasındaki en büyük etkenlerden biri bu özgün uygulama.
Sektörün özellikle son dönemde çok ciddi yatırımlar almasının yönetmenlerin ve filmlerin başarılı hikaye anlatımı teknikleriyle tetiklendiği söylenebilir.
Güney Kore sinema endüstrisinin geleceği
Devlet ve özel sektörün yatırımları, özgün içerik üretimleri, izleyicinin film izleme kültürü gibi etkenler Güney Kore sinema endüstrisinin atılım yapmasında ve bu atılımı pandemi döneminde de sürdürmesindeki en önemli unsurlar olarak gösterilebilir.
Ancak filmlerin tektipleşmemesi ve farklı anlatımlarla izleyicinin dikkatini çekmeye devam edebilmesi için bağımsız sinemanın geleceği son derece önemli.
Nitekim Oscar Ödülleri'nin ardından Seul'e döndüğünde Bong Joon-ho da bu noktaya parmak basmıştı. Bong, Kore'nin kazandığı ivmeyi sürdürebilmesi için "zorlu filmleri kucaklaması" gerektiğini şu şekilde ifade etmişti:
Kore film endüstrisi, çıkış yaptığım 1999'dan bu yana son 20 yılda göz kamaştırıcı bir sıçrama yaşarken, aynı zamanda genç yönetmenlerin yaratıcı filmler yapması daha da zorlaştı…1980'lerden 1990'lara kadar büyük bir patlama yaşayan Hong Kong film endüstrisinin nasıl düşüşe geçtiğini çok net hatırlıyoruz. Aynı yolda yürümemek için Kore film endüstrisi risklerden korkmamalıdır.
© The Independentturkish