Küba'da nadir görülen hükümet karşıtı gösteriler 11 Temmuz'da başladı; yüzlerce kişi gıda, ilaç sıkıntısı, zamlar ve komünist hükümetin politikalarını protesto etti.
"Özgürlük" ve "Kahrolsun diktatörlük" gibi sloganlar atan Kübalı protestocular, gıda kıtlığından açlığa, Delta varyantından tıbbi malzeme eksikliğine kadar birçok farklı konuda eleştiriyi uluslararası medyanın desteğiyle duyurmayı başardı.
Ülkenin başkenti Havana'nın güney batısındaki San Antonio de los Banos kasabasında başlayan gösteriler birçok şehre yayıldı.
Göstericilerin dövizle satış yapan dükkanları yağmalama görüntüleri sosyal medyada paylaşıldı. Her ne kadar katılım yüksek olmasa da; insanların totaliter bir ülkede gösteri yapmaları önemli bir aksiyon oluşturdu.
Elbette Küba denilince ABD'den bahsetmemek mümkün değil. Nitekim Başkan Biden'dan belediye başkanlarına kadar geniş bir devlet erkânı ABD iç siyasetine yönelik bu gösterilerden istifade etmek istedi.
Küba, yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip bir ada ülkesidir. Ülkenin büyüklüğünü karşılaştıracak olursak kabaca Artvin'den Bolu'ya uzanan Karadeniz Bölgesi kadar bir büyüklüğe sahiptir.
Ülke 60 yıldan fazla bir süre ABD'nin ekonomik ambargosuna rağmen hayatta kalmaya çalışıyor.
Dolayısıyla zorluklara karşı bir bağışıklık olduğu gibi, sürdürebilir olmayan bir izolasyonla da karşı karşıya. Nitekim protestoların kökenini de bu ambargo oluşturuyor.
Gelin şimdi 7 maddede olayların siyasi, ekonomik ve sosyal yönlerini kısa kısa analiz etmeye çalışalım…
1- Dolar ekonomisi:
Küba'da gerçekleştirilen protestoların başında 'dolar dükkanları' ve ABD dolarının Küba bankalarından transferinin (havale) kısıtlanması yatıyor.
Çünkü elinde dolar bulunduran veya yurtdışından bir akrabasından dolar edinebilen Kübalılar, ithal ürünleri yüksek fiyatla bile satın alabiliyorken; Amerikan doları elde edemeyen Kübalılar ise yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının ortasından hayatta kalmaya çalışıyor.
İşte bu yüzden eylemlerde, eşitsizliğin sembolü olarak görülen; hatta nefret edilen "dolar dükkanları" göstericiler tarafından yağmalandı.
Küba hükümeti, piyasada kullanılan ve ABD dolarına sabitlenmiş konvertibl olan Küba pesosunu tek para birimi olarak birleştirdi.
Bu değişiklik, uzun süredir ihtiyaç duyulan yeniden yapılanma olarak görülüyordu. Ancak durum beklendiği gibi olmadı; krizin merkezi haline geldi.
Çünkü sistem, modası geçmiş ve verimsiz olan Küba endüstrisini koruyordu. Oysa Küba ekonomisi büyük oranda ithalata dayalıydı.
Dolayısıyla bu değişiklik ülkede hayat pahalılığını da beraberinde getirdi. BBC'ye göre, önümüzdeki aylarda enflasyonun yüzde 500 ile yüzde 900 arasında bir seviyeye çıkması bekleniyor.
Bu değişikler dövize erişimi olan Kübalıların lehine oldu. Çünkü artan gıda maliyeti, elinde dolar olanların ekmek, yumurta ve ilaç için ödedikleri parayı değer kaybetmeden yine ödemesi demekti.
Ancak dövizi olmayan veya yurtdışında dolar gönderecek bir akrabası olmayan; kazandıkları peso ile döviz almak zorunda kalan Kübalılar için, gıda ve ilaç fiyatları iki katına çıktı. Sonra tekrar ikiye katlandı.
Pazar günü yapılan gösterilerde, gazetecilere "insanların aç olduğu ve yiyecek hiçbir şeyleri olmadığını" söyleyen protestocuların açıklamasının arkasında bu hayat pahalılığı yatıyor.
Döviz gelirlerindeki düşüşün bir sonucu olarak, Küba adasına yapılan ithalat yüzde 40 düştü.
Bu da temel ihtiyaç ürünlerini elde etmek için saatlerce süren kuyruklara neden oldu. Dolayısıyla toplumsal bir öfke patlaması gerçekleşti.
Bu bağlamda Amerikan Kongresi'ndeki birçok Demokrat da Washington'un seyahat ve işçi dövizleri üzerindeki kısıtlamaları azaltarak, insani krizin iyileşmesine yardımcı olması gerektiğini savundu.
2- Elektrik ve internetin kesilmesi:
Küba hükümeti, protestoları durdurmak için aralıklı olarak internet erişimini kesiyor. Ancak Küba'da sosyal medya platformları, özellikle gençlerin vazgeçilmez alanlarından biri oldu.
Komünist rejim ise, bu platformlar üzerinden rejim, siyaset ve ekonomik kriz paylaşımlarından rahatsız.
Hatta pazar günü gerçekleşen gösteriler, sosyal medya platformlarında organize olunarak gerçekleşti. Bu yüzden komünist rejim, belli aralıklarla interneti ya kesiyor veya yavaşlatıyor.
Elektrik kesintileri sorunu da kötüleştiriyor. ABD'nin Küba'ya uyguladığı 60 yıllık ambargo nedeniyle, hükümet değiştirmesi gereken bazı teknik parçaları temin edemedi.
Bu yüzden ülkenin çoğu bölgesi, 4 ile 6 saatlik elektrik kesintileriyle karşı karşıya kalıyor.
Dolayısıyla göstericiler, 21 Haziran'dan beri devam eden elektrik kesintileri ile yaşanan olaylar arasında bir ilişki kurdu.
3- Küba ekonomisinin (petrol ve turizm endüstrisi) çökmesi:
ABD'nin uyguladığı ekonomik ambargonun ağırlaşmasıyla Venezuela'dan gelen sübvansiyonlarda düştü. Böylelikle Küba da derin bir krize girdi.
Kovid-19 salgının 2020 yılı ekonomik koşulları, Küba uluslararası turizmin bitmesine ve şeker hasadını olumsuz etkilemesine neden oldu.
Küba ekonomisi yüzde 11 küçüldü. Çoğunlukla ihraç edilen şeker, Küba'nın bir diğer önemli gelir kaynağıydı. Ancak bu yılki hasat beklenenden çok daha kötü oldu.
Küba devletine bağlı şeker üretim şirketi AZCUBA'ya göre, bu yıl şeker hasadının beklenenden yaklaşık üçte bir oranında daha düşük olduğu, 816 bin ton ile 1908'den bu yana en düşük hasadın elde edildiğini açıkladı.
Şeker üretimi, şeker öğütme ve hasadı ülkede var olan yakıt sıkıntısından etkilendi.
Sonuç olarak, hükümetin döviz rezervleri tükendi. Böylelikle normalde sağlaması gereken destekleri yapmak için ithal mal satın alamadı.
Venezuela, Küba'ya 2000 yılından beri belli şartlarda petrol sağlıyordu. ABD yaptırımları ve Venezuela'nın düşen üretimi nedeniyle, Küba'nın Venezuela'dan aldığı petrol 110 bin varilden 55 bin varile; yani neredeyse yarı yarıya düştü.
Dünyanın dört bir yanında gerçekleşen seyahat kısıtlamaları turizm sektöründe de ciddi bir düşüşe yol açtı.
Adaya gelen ziyaretçi sayısı yaklaşık 4 milyon iken 2020'de sadece 1,1 milyon oldu. Ekonomi ve Planlama Bakanı Alejandro Gil, ülkenin 2021'de 2,2 milyon ziyaretçi beklediğini açıkladı.
Küba, gıda ve diğer gerekli malların yaklaşık yüzde 80'ini ithal ediyor. Yerel para biriminin değersizliği ve ithalat üzerindeki baskı, hem Küba endüstrisi hem de
Kübalılar için etkin bir sübvansiyon işlevi gören ikili para birimi sisteminin 2021 Ocak ayında sona ermesine yol açtı.
Küba'da bu önlemler nedeniyle fiyatlar önemli ölçüde yükseldi. Resmi enflasyonun yüzde 160 olduğu tahmin ediliyor.
Kamu sektörü çalışanlarının maaşları ve emekli maaşları, ekonomik darbeyi yumuşatmak için yüzde 400 ile yüzde 500 arasında artırıldı.
Ancak artış, özel sektörde çalışanlar (yüzde 13) için geçerli değildi. Buna rağmen Küba devlet şirketlerine, bilançolarını dengelemeleri için bir yıl süre verildi. Ancak birçok devlet şirketinin iflas etmesi bekleniyor.
4- Kovid-19 ve Delta varyantının ağırlaşması:
Küba adasında 2020'nin tamamında yalnızca 12 bin 200 vaka görülürken, 2021'de şimdiye kadar 232 binden fazla vaka kaydedildi (12 Temmuz).
Kovid-19 ölümleri 146'dan bin 579'a yükseldi. Şu anda ülkede 32 binden fazla aktif vaka var.
Son vakaların yarısından fazlası, ünlü Varadero sahil bölgesi ve 2020 Kasım ayında yeniden uluslararası turizme açılan Matanzas eyaletinde meydana geldi.
Dolayısıyla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Komünist Küba'da da 'Halk sağlığı politikası, ekonomik kaygılara tabi' kılındı.
Vaka sayısındaki artışla birlikte hastanelerde boş yatakların kalmaması, hükümetin hastaları "evde yatırmasına" yol açtı.
Özellikle Delta varyantıyla birlikte günlük ölümlerin hızla arttığı ve sağlık sisteminin çöktüğü ülkede, hükümete sağlık hizmetleri konusunda artan bir öfke var.
5- Aşı tedarikinde yaşanan gecikme:
Yaklaşık 12 milyon insanın yaşadığı Küba'da Kovid-19 aşılaması yavaş gerçekleşiyor. Yaklaşık 3 milyon Kübalı en az bir doz aşı aldı ve sadece yüzde 15'i tam olarak aşılandı.
Küba, yabancı aşı ithal etmek yerine, eski aşı teknolojilerini kullanarak Soberana-02 ve Abdala adlı birden fazla doz gerektiren kendi aşılarını geliştirdi.
Ancak aşı etkinliği ve imalat yetersizlikleri ve Delta varyantının baskınlığından ötürü aşılama yaygınlaşamadı.
6- Biden etkisi:
ABD başkanı Biden, göreve geldikten sonra yukarıda ifade ettiğimiz döviz havale kısıtlamalarını kaldırmayı ve Amerikalıların Küba'ya seyahat etmelerini sağlayacağını söyledi.
Hatta Trump'ın diğer uygulamalarını gözden geçirmeye başladı.
Ancak Biden yönetimi, yakın komşusuna herhangi bir yardım sunmak şöyle dursun; Trump'ın Küba politikalarını aynen sürdürdü!
Üstelik Beyaz Saray, Küba'nın ABD politikasında Biden'ın öncelikleri arasında olmadığını belirtti.
Yani Biden seçim sürecinde, "Küba halkına zarar veren, demokrasi ve insan haklarını ilerletmek için hiçbir şey yapmayan tedbirleri tersine çevirmek" için kampanya yürüttü; Beyaz Saray'a girdiğinden bu yana ise hiçbir şey değişmedi.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 14 Mayıs'ta Küba'nın, İran, Kuzey Kore, Suriye ve Venezuela ile birlikte "ABD'nin terörle mücadele çabalarıyla işbirliği yapmayan ülkeler listesi"ne alındığını duyurdu.
Biden'ın Küba ile ilgili sözleri ve vaatleri büyük ölçüde sembolikti. Çünkü Biden, Küba konusundaki saldırgan tutumu daha çok Florida'daki sağcı Küba-Amerikalıların Cumhuriyetçiler yerine Demokratlara oy vermesiyle alakalıydı.
Nitekim ABD başkanlığını Trump'ın elinden alarak 'başarıya ulaştığını' söyleyebiliriz!
Bunun dışında Biden'ın sağ-milliyetçi Latin Amerika hükümetleri ile kapitalizm karşıtı ülkelere baskı başlattı. Nihayetinde Küba'da bundan nasibini aldı.
7- ABD ara seçimleri ve Hispaniklerin etkisi:
ABD'de 32 milyon Latin Amerikalı seçmen ilk kez en büyük etnik azınlık oldu. 2022 yılında ABD'de ara seçimler yapılacak.
Bu bağlamda Kongre'de Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında sandalye sayısı açısından büyük bir fark yok.
2020 başkanlık seçimlerinde yaklaşık 2 milyon yeni Latin seçmen oy kullandı. 2022 seçimlerinde bu sayı daha da aratacaktır.
ABD'de Latin nüfusu 61 milyona ulaştı. En büyük Latin nüfusuna sahip eyaletler; Florida (yüzde 56), California (yüzde 51) ve Teksas (yüzde 50) da bulunuyor.
Özellikle Kübalı sağcıların yoğunlukla yaşadığı ve CIA ile işbirliği yapan muhalifler Florida'da ciddi bir ağırlığa sahip.
Biden her ne kadar Küba meselesine ilgisiz politikalar sergilese de söylem açısından ekibiyle birlikte şovanist cümleler kurmaktan geri kalmıyor.
Biden yönetimi, Küba hükümetine "Küba halkının barışçıl protesto hakkına saygı duymaya" çağıran bir açıklama yayımladı.
Miami Belediye Başkanı Francis Suarez, "Küba halkını kan gölünden korumak için" ABD askeri müdahale çağrısında bulundu.
Miami-Dade Belediye Başkanı Daniella Levine Cava, tweet atarak Küba'daki göstericilere destek verdi.
Küba'nın son yıllarda gelirinin büyük bir kısmını oluşturan turizmin ölmesiyle adanın ekonomisi ciddi bir darbe aldı.
2020'de Küba ekonomisi, 1990'ların başında Sovyet yardımının kesilmesinden bu yana en hızlı düşüşü yaşadı.
Açıkçası Küba'daki koşulların ABD etkisinden ötürü biraz daha ağırlaşacağını; ancak Komünist rejimin varlığı için bir tehdit teşkil etmeyeceğini düşünüyorum.
En fazla 'belki' bir kabine değişikliği olabilir; bunun için bile daha fazla olguya ve daha fazla protestocuya ihtiyaç var.
Pazar günü yapılan gösterilerde uluslararası ana akım medya ve Türk medyasında bahsedildiği gibi 'yüzbinlerce gösterici' yok.
Zira göstericiler ara sokaklarda 50 ile 100 kişilik gruplar arasında gösteri yapıyor, farklı coğrafya veya rejimin anma günlerinden fotoğraflar kullanılarak manipülasyon yapılıyor.
Mesela Küba'da, anlatıldığı gibi "60 yıl sonra ilk kez protesto yapılıyor" söylemi yanlış ve eksik bilgidir.
Nitekim 1994 yılında da ekonomik nedenlerle Komünist hükümet protesto edilmişi.
2020'nin sonunda San Isidro hareketinin sanatçıları ve aydınları, ifade özgürlüğünün sınırlarını protesto etmek için Küba Kültür Bakanlığı'nın önünde bir araya gelmişti.
Nihayetinde Küba istihbaratı, Soğuk Savaş'ta bile ayakta kalmayı başarabilmiş, bugün Venezuela, Bolivya, Nikaragua ve Angola'ya danışmanlık hizmeti vermektedir.
Bu gösterilerden bir "karşı devrim" çıkarmak zorlama bir temenniden öte olmayacaktır.
Elbette protestoların odak noktasını, Küba Komünist rejimin yapamadıkları ve çaresizlikleri oluşturuyor.
ABD'de bu fırsattan istifade etmeye çalışıyor. Ancak Küba denildiğinde bir ABD etkisinden bahsetmemek de saflık olur.
Nitekim gösterilere konu olan sorunlar, ABD'nin ambargosundan kaynaklanmaktadır.
Bu yüzden Küba başkanı Diaz-Canel devlet televizyonuna çıkarak protestocuları ABD tarafından ödenen "karşı-devrimciler" ve "paralı askerler" olmakla suçladı.
Díaz-Canel ayrıca hükümet destekçilerine "mücadele çağrısı" ile sokaklara çıkmalarını emrederek iç savaş çağrısında bulundu.
Yaşlanan bir nüfus, ağır bir dış borç yükü ve küresel gerilemenin ortasında ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalan Raul Castro, 2009 yılında Küba'nın devlet kontrolündeki ekonomisini liberalleştirmeye başladı.
Reformlar arasında tarım sektörünün adem-i merkezileştirilmesi, küçük işletmeler üzerindeki kısıtlamaların gevşetilmesi, emlak piyasasının açılması, Kübalıların yurtdışında özgürce seyahat etmeleri ve tüketim mallarına erişim vardı.
Sonuç olarak Küba'nın özel sektörü büyüdü ve serbest meslek sahiplerinin sayısı 2009 ile 2013 arasında neredeyse 3 katına çıktı.
Ancak bugün, ülke çapında protestoların patlak vermesinin ardından normalleşme umutları yeni bir bahara/devrime kaldı.
Göstericiler, elektrik kesintileri, gıda ve ilaç kıtlığı; artan enflasyon gibi kötü ekonomik koşullara tepki gösteriyorlar.
Küba halkının kurtuluşu ancak serbest piyasa koşulları ve özgür düşünce iklimine kavuşmayla sağlanabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish