Kıbrıs sorununun 1955'ten günümüze dek serüvenini, çektikleri belgesel filmi ile ele alan İKİBİN ile sohbetimizin ilk yayımlanan bölümünde, onların Kıbrıs'a dair cevap aradıkları soruları konuştuk.
Özetleyecek olursak röportajımızın ilk bölümünde Engin Deniz Görgüner ve Erol Arabulucu, "1974 Kıbrıs Barış Harekatı'na büyük bir saygı duyduklarını; fakat KKTC'nin kurulma nedenini bir türlü anlayamadıklarını" ifade etti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye'nin Kıbrıs'a barış ve huzuru getirdiğini; Türk askerinin Ada'daki varlığından memnuniyet duyduğunu da belirten gençler, "Atalarımız ve Türkiye sayesinde refah içinde bir hayat sürüyoruz. Bugün fiili bir savaş durumu yok, can derdimiz yok. Ama aynı nesil sayesinde de izolasyonlar altındayız" diye konuştu.
KKTC'de Z kuşağının ciddi bir oranda 'Kıbrıs sorunu'yla ilgili olduğunu da belirten Engin Deniz ile Erol, Kıbrıslı Türk gençlerin çoğunluğunun federasyoncu olduğu gözlemlerini paylaştı.
Kıbrıslı Türk gençler arasındaki görüşlerin 'anavatancı' ve 'federasyoncu' şeklinde ayrıldığını söyleyen gençler, "federasyon isteyen genç kesimin daha fazla ve 'popüler' olduğunu" belirtti.
"Kıbrıs sorunu hayatımızın her alanında büyük bir engel" diyen Erol Arabulucu, 'Kıbrıs meselesinin' Kuzey Kıbrıs'ın iç sorunlarını da etkilediğini anlattı.
"Kıbrıs Türk Federe Devleti'nden KKTC'ye geçiş sürecine dair duyduklarımız bizi tatmin etmedi"
Erol, "Bildiğiniz üzere 1974 harekatından sonra 'Kıbrıs Türk Federe Devleti' ilan edildi. 1983'e gelindiğinde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. KKTC belgeselimizde de anlatıldığı gibi KTFD şartlarında Avrupa ile doğrudan ticaret başta olmak üzere mevcut durumumuza kıyasla birçok avantajımız vardı. Detaylı dinlemek isteyen okurlarımız KKTC belgeselimizin ikinci bölümünden detayları daha iyi öğrenebilir" diye konuşuyor.
Deniz ise Erol'un sözlerini şu şekilde destekliyor:
Bu noktada şunu hatırlatmak istiyorum: dönemin Türkiye Başbakanı Sayın Turgut Özal KKTC'nin ilanı için 'Bu ilanı kucağımda buldum' demişti. Sanırım Türkiye'de de bu adım için bir fikir birliği yoktu.
"Federal çözümün olacağına inanmıyorum. Bulunduğumuz düzeyin toparlaması gerekiyor"
Erol, Kıbrıs sorununun öncelikli problem olduğunu ve KKTC'nin iç dinamiklerinin de bu meseleye bağlı olduğu görüşünü savunurken, Deniz ise bu hususta Erol'dan farklı bir görüş benimsiyor:
Şunu bırakmak lazım önce… Ben yakın zamanda bir federal çözüm olacağına inanmıyorum. Buna da Güney Kıbrıs'ın yaklaşımından dolayı inanmıyorum.
Yakın zamanda bir çözüm olacağına inanmadığım için, artık siyasilerimizin bu bulunduğumuz düzeyi biraz toparlaması gerektiğini düşünüyorum. Artık bu patlayan delgeç yapının biraz kesilmesi ve buranın biraz rahatlatması gerektiğine inanıyorum.
Erol da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) yaklaşımından dolayı federal çözümün olmadığı konusuna katılıyor.
"350 bin nüfusluk Ada'da yılda 12 değil 13 defa 250 milyonu aşan miktarlarda maaş ödeniyor"
Deniz'in bu sözleri üzerine KKTC'nin öncelikli problemi olarak neyi gördüğünü sorduğumuzda ise, "devletin bütçesinin bu denli memurlara akmasından" duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor:
Çektiğimiz belgesel için röportaj yaptığımız eski bir bakandan, aylık ödediğimiz memur maaşının 250 milyonu aştığını öğrendim. 350 bin nüfusluk Ada'da aylık 250 milyonu aşan miktarlarda maaş ödeniyor. Ve bu maaşı yılda 12 değil 13 defa ödüyorlar. Türkiye'nin de bu durumdan rahatsız olduğunu düşünüyorum. O zaman da devlet böyle olur yani...
KKTC'nin ekonomik anlamda kendini toparlaması için evvela "memur düzenine bir çekidüzen vermesi" gerektiğini savunan Deniz, "Gerek sosyal harcamalar, gerek yatırım harcamaları için; iç düzeni toparlamak amacıyla evvela buradan başlamak lazım. Burayı bir kesmek, düzeltmek gerekir. Bu hantal yapıyı özelleştirmeler ile rahatlatmak gerekiyor" diye konuşuyor.
"Yalnızca KKTC kimliğim var; sıkıntılarla karşılaşıyoruz"
Yeniden söze giren Erol, bir Kıbrıslı Türk genç olarak yaşadığı engellerden birini daha paylaşıyor. "Benim mesela Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğim yok, Türkiye Cumhuriyeti kimliğim de yok" diyor.
Erol da Deniz de yalnızca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kimliğine sahip gençler. Kıbrıs Cumhuriyeti kimlikleri bulunmuyor. Bunu özelikle vurguluyorlar, zira yaşıtları arasında Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği olmayan arkadaşları neredeyse yok.
Erol, Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği olmamasının bir tepki-tavır olmadığını, "denk gelmediği" için bu vatandaşlık hakkını henüz kullanmadığını vurguluyor. Deniz ise annesi Türkiye vatandaşı olduğu için bu hakkını kullanamadığını söylüyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği sahibi olmamanın sıkıntısını yaşadığını belirten Erol, "Özellikle dijital anlamda problemleriyle çok karşılaşıyorum. Hiçbir şey alamıyorum" diyor.
Kıbrıs: Cumhuriyet • Part I (1955-1963)https://t.co/jMukTojDh4 pic.twitter.com/zKz4uzFMnr
— ikibin. (@ikibincy) November 30, 2020
"Türkiye'de pek bilinmiyor sanırım; Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği bizim anayasal hakkımız"
Geçen mayıs ayı başında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis, "97 bin Kıbrıslı Türk'ün Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği ile pasaportunu aldığını" açıkladı.
Bunun üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Kıbrıslı Türklerin sahip oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlıkları üzerinden bir tartışma başladı. Sosyal medyada "Kıbrıslı Türkler, Rum pasaportu aldı" şeklinde yorumlar yapıldı.
Bu konu hakkında konuşan Deniz, şunları söylüyor:
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı Kıbrıslı Türkler olarak bizim hakkımız. Bu vatandaşlık hakkımızın olduğunu Türkiye'de pek bilinmiyor sanırım. Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği bizim anayasal hakkımız. Ve bu hakkı kullanmakta da belirli sıkıntılar yaşıyoruz.
"KKTC kimliğimle kripto para da alamadım"
Neden Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği almaya ihtiyaç duyduklarına dair konuşan Erol, "KKTC kimliğiyle hemen hemen hiçbir şey yapılmaz. Geçerli olduğu yerlerde de bin bir türlü sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz" diyor ve bunu bir örnek ile anlatıyor:
Online alışverişlerde bile çok sıkıntı yaşıyorum. Geçenlerde Binance adlı siteden Etharium (kripto para) almaya çalıştım, alamadım. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Türkiye Cumhuriyeti kimliğim yoktu. KKTC kimliğimi kabul etmedi.
Kimliğimin fotoğrafını da gönderdim, 'Olmaz bu' denildi. Yani onların nezdinde ben aslında yokum.
"Türkiye'deki siteler üzerinden yapmayı denedim ama oradan da sonuç alamadım"
"Binance üzerinden satın alamayınca, bu kez kripto para alabilmek için BTC Türk'e başvurdum. Oraya kaydolmaya çalıştım ve yine kabul edilmedi" diyen Erol, şöyle devam ediyor:
Bunun üzerine firmaya mesaj gönderdim; 'Ben KKTC vatandaşıyım ve bu benim kimliğim' dedim. Bana gelen geri dönüş mesajında 'Şu anda yurt dışı kayıtlarımız kapandı' denildi. Ama yurt dışı kayıtları açık olsaydı da KKTC kimliğimle kayıt olabilir miydim, açıkçası emin değilim.
"KKTC vatandaşı olarak biz arafta kaldık… Sınırlar bizim için kalkmamış durumda"
İki genç, kripto paraların dünyada "özgürleştiren" olarak yorumlandığını vurgulayarak, "Biz, onu bile alamıyoruz" diyorlar.
Deniz, "Kripto para, sınırları kaldıran bir şey aslında" derken, Erol yeniden söze giriyor ve "Ben çok anlayan biri değilim açıkçası. Dijital potansiyeli tam olarak hayal edemiyorum. Ama şunu söyleyebilirim, onu bile alamıyorum. Özetle eşikte kaldık biz Kıbrıslı Türkler" diyor.
Deniz, arkadaşını tasdikleyerek şu ifadeyi kullanıyor:
Arafta kaldık. KKTC vatandaşı olarak biz arafta kaldık aslında…
"Bu kripto paralar merkez bankası olmayan, sınırları kaldıran bir global para birimi. Buna bile dahil olamıyoruz" diyen Deniz, şöyle sürdürüyor sözlerini:
Bu globalliğin içinde de yokuz biz. Sınırlar bizim için kalkmamış durumda hala daha.
"Duygusal bir bağım yok Kıbrıs Cumhuriyeti'yle. Bu benim anayasal hakkım"
Sohbetimiz esnasında 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nı desteklediğini, Türk askerinin Ada'daki varlığını "tartışmasız" gerekli gördüğünü aktaran gençlere, "Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almış olsaydınız görüşleriniz değişir miydi?" diye sorduğumuzda her ikisi de "Hayır, değişmezdi" yanıtını veriyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığının anayasal hakları olduğunun tekraren altını çizen Deniz, "Duygusal anlamda bir bağım yok yani Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı hakkında. Bunu, tamamen çıkarlarım kaynaklı anayasal hakkım olduğu için istiyorum" sözleriyle açıklıyor.
Erol da "Rumlar tarafından gasp edilmiş haklarımız var 60 Cumhuriyeti'nden. Ve bu haklarımızı kullanmak istiyoruz. Çıkarımız için kullanacağız aslında" diyor.
"Bizde basın, yargı ve ifade özgürlüğü vardır. Hiçbir şekilde bir kısıtlama yoktur"
Bu kez İKİBİN'in son yayımladığı video olan "Kur'an Kursları" belgeseli üzerine konuşuyoruz. Gençlerin bu videosu, KKTC'de Anayasa Mahkemesi'nin Kur'an kursları ile ilgili alığı karar sonrası çıkan tartışmaları ele alıyor.
Kur'an kursları.https://t.co/l9sFr07Dmr pic.twitter.com/3C1bf71B4P
— ikibin. (@ikibincy) April 30, 2021
KKTC Din İşleri Başkanlığı'nın Kur'an-ı Kerim eğitim-öğretimiyle ilgili yetkisine yönelik itirazını değerlendiren Anayasa Mahkemesi, 15 Nisan 2021'de "her türlü eğitimin ancak Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının 'gözetiminde ve denetiminde' olması" kararını verdi.
Söz konusu karara ilişkin evvela TC Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter hesabından yaptığı açıklamada "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi'nin Kur'an kurslarının kapatılmasıyla ilgili almış olduğu karar ideolojik ve dogmatik bir aklın ürünüdür" dedi.
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC'deki Anayasa Mahkemesi'nin kararına ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Anayasa Mahkemesi Başkanının laikliği öğrenmesi lazım. Türkiye'deki uygulaması neyse onu da öğrenmesi lazım" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamasında şunları söyledi:
KKTC bir Fransa değildir. KKTC, Türkiye'deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirmek durumundadır. Oradaki bazı sendikaların, din düşmanı sendikaların attığı adımları kabul etmemiz mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi Başkanı bu yanlışından süratle dönmelidir.
Erdoğan, KKTC'deki Kur'an-ı Kerim eğitim-öğretiminde yetki tartışması kararına ilişkin açıklamalarda bulundu:
— Independent Turkish (@TurkishIndy) April 16, 2021
AYM kararından dönmeli, yoksa atacağımız adımlar farklı olur. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildirhttps://t.co/lyReIVo23z pic.twitter.com/mA8szGyYr1
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'ne ilişkin sözleri KKTC kamuoyunda "Yargının bağımsızlığına ve laikliğe müdahale" olarak yorumlandı. Bunun üzerine Lefkoşa'da "Yargının bağımsızlığına sahip çıkıyoruz" eylemi düzenlendi ve farklı siyasi eğilime mensup Kıbrıslı Türkler, Erdoğan'ın sözlerini protesto etti.
"Bizde yargı bağımsızlığının tartışması dahi olmaz; demokratik bakış açısı oturmuş durumda"
İKİBİN ise bu meseleyi de bir video çekerek ele aldı. Gençler, bu konunun tüm Kuzey Kıbrıslılar için "hassas" olduğunu düşünüyor.
"Öncelikle şunu söyleyeyim. Bizde basın, yargı ve ifade özgürlüğü vardır. Hiçbir şekilde bir kısıtlama yoktur" diyen Deniz'in sözlerine Erol, şu eklemeyi yapıyor:
Bizde bunun lafı dahi geçmez. Tartışması bile olmaz. Bunun en güzel örneği Avrupa (Afrika) gazetesidir. Mesela Şener Levent'in yazıları kimseyi rahatsız etmez.
Her ikisi de KKTC'de "gerçek bir yargı, basın ve ifade özgürlüğü" olduğuna inanıyor. Erol "Ve bu devletin verdiği bir şeyden ziyade insanlarda olan bir şey… İnsanların demokratik bakış açıları oturmuş durumdadır" diye vurguluyor.
"Atatürkçü, Kemalist bir toplumdur; ama katı Kemalist laikliği yoktur bizde"
Laiklik meselesine dair de konuşan Deniz, "Bizim toplumuz Atatürkçü bir toplumdur. Ama Kemalist laikliği yoktur toplumumuzda, daha seküler bir yapıdadır" diyor ve ekliyor:
Laikten ziyade seküler demeyi tercih ederim. Fransız laikliği yoktur Kıbrıs'ta. Atatürkçü, Kemalist bir toplumdur; ama katı Kemalist laikliği yoktur bizde. Başörtüsüne de saygı duyulur açık giyinenlere de. Demokratiktir, ifade, basın ve yargı özgürlüğü vardır.
"Kıbrıs insanı, Türkiyeliler tarafından yanlış anlaşılıyor aslında…"
Kararın içeriğinden kendilerinin de tam olarak haberdar olmadığını, belgesel çekiminde detayını öğrendiklerini anlatan Erol, "KKTC'de laiklik ilk kez tartışılmış. Yani bu konu ilk kez 2021'de tartışılmış ve hemen yanlış anlaşıldı. Kıbrıs insanı, Türkiyeliler tarafından yanlış anlaşılıyor aslında…" ifadelerini kullanıyor.
"Kıbrıs insanı Türkiyeliler tarafından nasıl yanlış anlaşılıyor?" diye sorduğumuzda ise Erol, son çektikleri "Türkiyeliler" belgeselinden örnek veriyor:
Belgesel çekimlerinde Kıbrıs'ta yaşayan Türkiyelilere 'Kıbrıs'a gelmeden önce nasıl bilirdiniz Kıbrıs'ı' diye sorduk ve herkesin cevabı aynıydı; 'Bilmezdik, böyle olduğunu bilmezdik.' Tüm cevaplar aynıydı, bir tane aksi çıkmadı.
"Yunan tohumu", "Rumcu", "74'de neredeydin?"
"Türkiyeliler-Kıbrıslılar" meselesi üzerine en çok konuşulan isimlerden biri ise KKTC'nin bir önceki dönem Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı. Akıncı'nın görev süresi boyunca ve KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde kimi söylemleri Türkiye'de tepki topladı.
Konu Akıncı'nın söylemlerine geldiğinde, gençlerin süreci ne denli yakından izlediğine de şahit oluyoruz.
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Gazeteci Cüneyt Özdemir'in YouTube'da canlı yayımlanan Mustafa Akıncı röportajını anımsatan Erol, şunları anlatıyor:
Biz Akıncı'yı izlemekten ziyade yorumları okumak için bu yayını açtık ve izledik. Yorumlara baktığımızda 'Yunan tohumu', 'Rumcu' vs. küfürlerle doluydu. Ve Akıncı'ya yöneltilen çokça soru vardı yorumlarda: '74'de neredeydin?'
Bu soru o kadar çok yazıldı ki sonunda Cüneyt Özdemir, Akıncı'ya sordu bunu. Akıncı, 74'te mücahit olduğunu ve savaştığını anlattı. Bunun üzerine dikkat ettim halen daha yorumlarda aynı soru geliyordu: '74'de neredeydin?'
"Türkiye'ye karşı dik duruş gösterilmesi kendini solda gören bizim insanımızın hoşuna gider"
"Akıncı'nın benim de katılmadığım, kritik söylemleri oldu" diye vurgulayan Erol, bu söylemlerin ise "seçime yönelik" olduğunu düşünüyor:
Çünkü Türkiye'ye karşı dik duruş gösterilmesi kendini solda gören bizim insanımızın hoşuna gider.
"Peki, neden Türkiye'ye karşı dik duruş gösterilmesinden 'hoşlanıyor' Kıbrıslı Türkler?" diye sorduğumuzda Deniz, "Bunu bölmek lazım. Gerçekten Türkiye'yi sevmeyenler de var" diyor.
Her iki genç de "Türkiye karşıtı" azınlık bir kesim olduğunu düşünüyor ve Erol, "Bir önyargı var Türkiye ve Türkiyelilere karşı. Biz aslında bu ayrımın nereden çıktığını belgeselleri çekerken inceledik, gördük" diye belirtiyor:
Belgesel röportajlarında görüştüğümüz bir konuğumuz, bunu, tabii ki tek neden bu olamaz ama esprili bir şekilde bir etkenini şöyle açıkladı bize: 'Kıbrıs Türkü Yeşilçam'da Tarık Akan, Türkan Şoray izlerken, birden kırsaldan bir adam geldi buraya ve beklentisine uymadı.'
"Biz eskiden kapılarımız açık yatardık"
Peki, Kuzey Kıbrıs'ta ayrımcılık var mı? Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunda ya da azınlığında Türkiyelilere yönelik bir ayrımcılık söz konusu mu?
Erol, bu soruya şöyle yanıt veriyor:
Benim Türkiyeli çok arkadaşım var. Türkiyeli yakın arkadaşlarım da var. Kıbrıs insanının içinde olan çoğu Türkiye kökenli insanımıza sorsanız size burada ayrımcılık olmadığını söyleyecektir.
Peki, neden 'ayrımcılık var' şeklinde bir algı var derseniz, büyüklerimizden ve hemen herkesten duyuyoruz ki onlar önyargı ile bahsederler çoğu zaman... Şu meşhur laf vardır burada; 'Biz eskiden kapılarımız açık yatardık', 'Sokaklarımız yasemin kokardı…' Bunlar söylenir sürekli; 'Türkiyelilerin gelmesinden sonra nüfus artışından dolayı suç rakamları arttı' şeklinde.
"Elbette bunun doğrudan doğruya Türkiyeli olmakla ilgili olduğunu söylemekle baştan hata yaparız. Böyle söyleyenlerin sayısı ne yazık ki çok" diyen Erol, "Nüfus artınca suç rakamları da artıyor. Bu çok normal. Şu an kesin konuşmak yanlış olur, rakamların incelenmesi lazım. Fakat bu gibi sözlerin çıkış noktası budur, böyle algılanmış" ifadelerini kullanıyor.
"Atatürkçü bir toplumdan bahsediyoruz. Nasıl Türkiye ve Türkiyelileri sevmeyelim?"
"Kıbrıslılar Türkiye ve Türkiyelileri sevmiyor mu?" sorusu en çok sorulanlardan. Biz de bunu gençlere bunu sorduğumuzda, Erol şöyle yanıt veriyor:
Ne yazık ki böyle bir algı var… Bu nasıl mümkün olabilir ki? Benim ailemin yarısı Türkiye'de yaşıyor. Türkiyeli eniştelerim, yengelerim var. Bir insanı sırf Türkiyeli veya başka bir millete mensup diye sevmemek, dışlamak hangi akla mantığa sığar?..
Zaten sokağa çıkın ve sorun, insanlarımızın yarısı ya Galatasaray'ı ya Fenerbahçe'yi destekler, Türkiye Milli Takımı'nı takip eder. Zaten çoğunluğu Atatürkçü bir toplumdan bahsediyoruz. Nasıl biz Türkiye ve Türkiyelileri sevmeyelim?..
"Daha önce de söylediğim gibi benim annem Türkiyeli. Türkiye'de ailem var" diyen Deniz, Erol'un söylediklerine ek olarak şunları söylüyor:
Ben dahil bütün herkes Barış Manço şarkıları ile büyüdük. Bizim insanımız Cem Karaca, Barış Manço ve çok daha fazlasını dinler. Türkiye ile iç içeyiz. Çok yanlış, düzeltilmesi gereken bir algı... İki tarafın da birbirini daha çok dinlemesi ve anlaması gerekiyor.
"Kıbrıslı Türklerin kültürü Türkiye'deki yedi bölgeden çok daha farklı"
Gençlerin her ikisi de bu sorunun "yanlış göç politikasından" kaynaklandığı konusunda hemfikir.
"Nasıl Türkiye'de bölgeler arasında bir ayırım varsa, bizim de Kıbrıslı Türkler olarak farklı bir kültürel yaşantımız var" diyen Deniz, konuya dair şunları söylüyor:
Kıbrıslı Türklerin kültürü Türkiye'deki yedi bölgeden çok daha farklı. Onların içinde yine bir bağ olsa da biz Kıbrıslı Türkler farklı bir kültürüz. Bundan dolayı bazı kesimler de kültürel olarak rahatsız olduklarını dile getiriyor.
"Bir ayırım var ise bu Türkiyeli olduğu için değil, kültürünün farklı olmasından kaynaklanıyor"
Erol ise bu durumu "Türkiyeli" belgeseli için yaptıkları çekimlerde gördüklerini söyleyerek, "Mesela röportaj yaptığımız bir kişi 'Sivaslıların yaşadığı bölgeye bir İzmirli gelip girdiğinde, bir rahatsızlık olur' şeklinde bir demeç vermişti. Tam olarak aynısı Ada'daki durum da. 'Mahalle kavgası vardı Türkiye'de' demişlerdi, Kıbrıs'ta yaşanan da buna çok benzer bir durum yani" şeklinde ifade ediyor.
Deniz, "İzmirlilerin kaldığı bölgeye Doğuluların gelip yaşadığı zamanda da görülür bu. Bir ayırım var ise bu Türkiyeli olduğu için değil, kültürünün farklı olmasından kaynaklanıyor" ifadelerini kullanıyor.
Erol da "Ayrı dünyaların insanları olabiliyoruz. Ben mesela bugün, Kıbrıslı da olsa Türkiyeli de olsa, nereli olursa olsun Ada içinden örneğin bir Karpazlı genç ile konuşamayabilirim" diye ekliyor.
"Amacımız, 'Kıbrıslı Türkler görsün; biz bu ayrımcılığı yaparız' demekti… Ama olmadı"
Peki, "Türkiyeliler" belgesini çekerken amaçları neydi, ne hissetiler ve ne sonuç aldılar?
Belgeseli çekerken şikayet duyacaklarını düşündüklerini; fakat bu şekilde bir sonuç almadıklarını söyleyen Erol, "Bizim bu belgeseli yaparken amacımız, 'Kıbrıslı Türkler görsün; biz bu ayrımcılığı yaparız' demekti. Biz epey bir şikayet bekliyorduk açıkçası, ama şikayet eden çok yoktu" ifadelerini kullanıyor.
Belgeseldeki asıl amaçlarının 'Türkiyelilerin, eğer yapılıyorsa bu ayrımdan rahatsızlığını dillendirmeleri, seslerinin duyulmasını sağlamak' olduğunu anlatan Deniz ise, "Tabii ki bu belgeselde Kıbrıslılara da yer verdik. Fakat her iki taraftan da beklediğimiz şikayeti duymadık" diye konuşuyor.
"Kıbrıs belgeselini Türkiye karşıtı gençleri dürtmek için yaptık"
Deniz, "Biz İKİBİN'de yaptığımız belgesellerle her zaman iki karşıt tarafı aynı videoda buluşturmayı hedefleriz. Bunun yanında Kıbrıslı Türkleri dürtmeyi de severiz. Önceki çekimlerimizde de aynı amaçtaydık" diyor ve ekliyor:
Mesela bizim kitlemiz açık federasyoncu kitle ve biz 'Kıbrıs' belgeselinde öyle bir 74 sahnesi yaptık ki… O sahnede Rauf Denktaş'ın sesiyle helikopterlerin girişi… Benim tüylerim diken diken olur hala daha izledikçe.
Bunları o söz konusu gençleri dürtmek için yaptık. Bu 'Türkiyeliler' belgeselini yaparken de amacımız 'Türkiyelilere ayrımcılık yapıyoruz' demekti. Ama belgeselde bu amacı gerçekleştiremedik.
"Türkiyeli olarak artan Türkiyeli nüfusundan rahatsız olduklarını dile getirdiler"
"Yani 'Biz çok moderniz; ama bakın, görün, biz Kıbrıslılar yapıyoruz bu ayrımcılığı. Biz bu insanları rencide ediyoruz' demekti amacımız. Ama sonuçta bu olmadı" diyen Erol'un sözlerine Deniz, şunları ekliyor:
İkibin'in klasik formatı farklı kutupları çakıştırmaktır. Mesela bu belgeselde de Kıbrıs'ta iki toplumun barış içinde yaşamasını arzulayan ve daha çok Türkiye'deki hükümete muhalif olan konuklarımızdan istediğimiz cevapları alabildik. Bir Türkiyeli olarak artan Türkiyeli nüfusundan rahatsız olduklarını dile getirdiler.
Bir zıt kutup olarak bunu almayı başardık ama diğer kutupta Kıbrıslılardan ayrımcılık gördüğünü ve rahatsız olduğunu belirten Türkiyelilere rastlayamadık...
Erol da "Türkiyeliler de 'Kıbrıs'ta bize öyle böyle ayrımcılık yapılıyor' demedi mesela. Hatta kendilerine ayrımcılık yapıldığını söyleyeceğini düşündüğümüz bazı Türkiyeliler kabul etmedi bizi, konuşmak istemediler. Aynı şekilde Türkiyelilere karşı en çok ayrımcılık yaptığı konuşulan Kıbrıslı Türkler de 'biz bu meselelere girmek istemiyoruz' diyerek röportaj teklifimizi kabul etmediler" diye anlatıyor.
"Diplomasi, ideal olanı değil mümkün olanı elde etme sanatıdır"
Kıbrıs sorununun geleceğine dair düşüncelerini soruyoruz gençlere. Deniz, şöyle yanıtlıyor:
Benim gönlümden geçen elbette ki devletimiz uluslararası arenaya bağımsız bir devlet olarak çıkmasıdır. Fakat bu konjonktürde bunun gerçekleşmesi pek mümkün gözükmüyor ve Kıbrıslı Türkler olarak dünyanın gerçek anlamda bir parçası olabilmek için en mümkün yolumuzun, Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğüne dayalı iki toplumlu iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federasyon olduğunu düşünüyorum.
"Deniz'e kelimesi kelimesine katılıyorum. Diplomasi, ideal olanı değil mümkün olanı elde etme sanatıdır" diyen Erol, sözlerine şöyle devam ediyor:
Federasyon modeli bazı kesimler tarafından 'Türkiye'yi istememe', 'Rum'a topraklarımızı peşkeş çekme' gibi algılansa da bu yanlıştır. Zaten öyle bir durumda en başta buna itiraz edecek olanlar Kıbrıs Türkleridir.
Göz ardı ediliyor fakat unutulmamalıdır ki federasyon modeli Türkler tarafından ortaya atılan bir tezdi. Birleşmiş Milletler parametreleri, rahmetli liderimiz Rauf Raif Denktaş'ın imzaladığı Doruk Antlaşmaları üzerine bina edilmiştir.
Kıbrıs Türkleri bu Ada'da kendi kültürünü, varlığını ve benliğini korumak için muazzam bir direniş gösterdi, bundan sonra da bunu riske atacak hiçbir şeye izin vermez. Biz gençler olarak büyüklerimizden devraldığımız bu sorumluluğumuzun farkındayız.
"Biz 'Kıbrıslı Türk'üz; 'Kıbrıslı' diye bir millet yok"
Son olarak Engin Deniz ve Erol'a "Kendinizi kimlik olarak nasıl tanımlıyorsunuz?" diye sorduğumuzda aynı anda yanıt veriyorlar:
Kıbrıslı Türk.
"Kıbrıslı diye bir millet var mı?" diye soruyoruz bu kez, iki genç de "Bence yok" diye cevap veriyor.
"Peki, federal çözüm isteyenler kimliğini nasıl konumlandırıyor?" sorumuzu ise Erol, "Kıbrıs çatısı altında, Türkçe konuşan Kıbrıslı, Rumca konuşan Kıbrıslı olarak konumlandıran da var, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum olarak konumlandıran da var" şeklinde yanıtlıyor.
"Bence mümkün değil bu tanımlama" diye söze katılan Erol'a "Bence de mümkün değil. Dilimiz, dinimiz, geçmişimiz çok farklı" diyerek destek veriyor Deniz.
Son sözü Erol söylüyor;
Bence milletin en büyük oluşturucu unsuru dildir. Dil çok büyük bir etken. Biz Kıbrıslı Türkleriz.
© The Independentturkish