IŞİD imparatorluğunu sahrada mı kuruyor?

Dini radikalizm siyasetin, toplumun ve ordunun arasındaki boşluklara sızdı ve devlet, ülke ve yönetim gevşek varlıklara dönüştüler

Fotoğraf: Planet Pix

Mali Cumhuriyeti’nin etekleri Sahel ve Sahra bölgesine uzanıyor ve kök salıyor. Mali farklı yelpazeden ve yerel lehçelere sahip kabileleri içeren niteliksel bir sosyal yapıya sahip, ancak devletin resmi dili Fransızca. Arapça ise din adamlarının, fakihlerin ve Müslüman aydınların ağızlarında kutsal bir mekâna sahip.

Mali, Sahel ve Sahra bölgesi topraklarındaki radikal İslamcı hareketlerin iplerinin toplandığı nokta. Mali içinde aktif olan radikal İslamcı örgütler, onu bir hareket noktası olarak kullanıp komşu ülkelerin resmi sınırlarını ihlal ederek her yöne hareket ediyorlar. Katil, kanlı ideolojileriyle kabilelere sızıp, tüm yerel oluşumlardan gençleri saflarına katıyorlar. Mali, geçtiğimiz yıl siyasi ve askeri bir gelişmeye sahne oldu; birkaç ay içinde iki askeri darbeyle sarsıldı ve her ikisinde de fail, Assimi Goïta adında genç bir albaydı. Birincisinde cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keïta rejimini devirdi ve yerine başka bir başkan atadı. Daha sonra bu başkana karşı da darbe düzenleyerek onu ve yeni başbakanını tutukladı. Mali durum, Sahel ve Sahra bölgesindeki dinamik gelişmelerin gerçekliğini özetliyor.

Dini radikalizm siyasetin, toplumun ve ordunun arasındaki boşluklara sızdı ve devlet, ülke ve yönetim gevşek varlıklara dönüştüler. Sahel ve Sahra'nın tüm ülkeleri, geniş çöl alanları üzerindeki kontrolü kaybetmenin kırılganlığından muzdaripler. Fransa, bu radikal örgütlerle mücadele etmek için askeri güçlerini seferber ederek bölgeye 5 binden fazla asker konuşlandırdı, ABD'nin desteği ve Dünya Bankası'nın finansmanıyla bu ülkelerin ordularıyla iş birliği içinde uzun çatışmalara girişti. Bununla birlikte, Sahra ülkelerinin ordularının zayıflığı, aşırılık yanlısı örgütlerin sayı ve teçhizat olarak güçlenmeleri ve hareket alanlarının genişlemesi kronik bir ikilem olmayı sürdürdü. Nitekim geçtiğimiz iki hafta içinde, ciddi niteliksel gelişmeler yaşandı. En önemlisi, örgütünün bölünmesi ve bir grubunun IŞİD’a katılmasından sonra, Nijerya’da IŞİD ile girilen bir çatışmada “Boko Haram" örgütünün lideri Ebubekir Şekau'nun öldürülmesiydi. Nijerya’nın kuzeyinde faaliyet gösteren Boko Haram örgütü, bu bölgelerin sakinlerine dehşet saçtı. 30 binden fazla vatandaşı öldürdü, yüzlerce çocuğu kaçırdı, birçok köyü yakıp yıktı ve milyonlarca insanın yerinden olmasına neden oldu.

“Boko Haram”ın eylemleri son 5 yılda Nijerya'dan Çad ve Kamerun'a yayıldı ancak bugün büyük bir grubun ondan ayrılıp IŞİD ile iş birliği içinde Mali, Nijer, Burkina Faso ve Çad'da faaliyete geçmesiyle tehlike ikiye katlandı. Nitekim birkaç gün önce Burkina Faso'da 160’tan fazla sivil öldürüldü. Barkhane Operasyonu’nu başlatarak askeri gücüyle bölgeye müdahale eden Fransa, üç stratejiye güvendi.

Birincisi, öngörülebilir gelecekte Sahel ve Sahra bölgesindeki terör örgütleriyle mücadele edebilmeleri için bu ülkelerin ordularını eğitim, silahlanma ve örgütlenme konusunda rehabilite etmek.

İkincisi, demokratik bir yapı, sivil yönetim, yönetişim ve şeffaflığın kökleştirilmesi yoluyla bu ülkelerin siyasi sistemini reforme etmek. Yolsuzlukla mücadele, para için “cihatçı” hareketlere katılma eğilimlerini dizginlemek amacıyla gençlere yönelik asgari düzeyde iyi bir yaşam sağlayan kalkınmayı uygulayabilecek orta ve ılımlı bir yönetim inşa etmek.

Üçüncüsü, Fransa, terör örgütlerine karşı kapsamlı programını desteklemek için uluslararası askeri, bilgi ve mali desteği seferber etmeye çalıştı.

Dünya Bankası'ndan finansman, ABD, Avrupa ve uluslararası toplumdan destek aldı. Ancak Sahel ülkelerindeki siyasi rejimlerin kırılganlığı Fransız stratejisini zayıflattı ve terör örgütlerinin artan şiddeti karşısında askeri operasyonlarının gerilemesine yol açtı. IŞİD'ın başını çektiği terör örgütlerinin, Irak ve Suriye'de darbe aldıktan sonra, istedikleri hilafet imparatorluğunu kurmak için Sahel ve Sahra bölgesini üs edinmeyi hedef haline getirdikleri artık aşikâr. Merkezden uzak bölgelerde aktif olma politikası, eski zamanlardan beri radikal hareketlerin bir yöntemi. Siyasi rejimleri etkileyen zayıflık ve çatlaklar, askeri zayıflık, güçlerini başkentlerde odaklayan ve çevre ile iç bölgelerde hiçbir gücü ve etkisi olmayan devlet kurumlarının dağılması da onları cesaretlendiriyor.

Sahel ve Sahra ülkeleri örneğinde, bazı rejimler radikal örgütlerle diyalog kurmaya ve hatta onları dolaylı olarak iktidara dahil etmeye başladılar. Buna, Libya ve diğer topraklar üzerinden radikal grup unsurlarının bu ülkelerin topraklarına kolay erişimini, geçimini sağlamak için çöllerde veya denizlerde maceraya atılmaktansa radikal örgütlere katılmayı tercih eden yoksul genç grupların varlığını da ekleyin. Çad Devlet Başkanı Idriss Deby'nin ölümü ile Sahel-Sahra ülkeleri, Fransa ile arasında güçlü bir ittifak bağı olan, pozisyonlarını sık sık bölgedeki mevkidaşlarına dayatan, bölgedeki en güçlü ordunun başındaki önde gelen bir askeri ve siyasi figürü kaybetti. Deby'nin yokluğunun, Sahel ve Sahra bölgesine müdahalesinin yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibi Marie Le Pen'in kendisine karşı kullanacağı sıcak kartlardan biri olacağını fark eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a da yansıması oldu. Bu durum onu kuvvetlerini geri çekmekle tehdit etmeye ve Dışişleri Bakanını sahadaki durumu değerlendirmek, bölgenin tamamında Fransız askeri varlığına ilişkin nihai kararı vermek üzere Burkina Faso'ya göndermeye sevk etti.

Bir sonraki aşama, etkileri Sahel ve Sahra ülkeleri ile sınırlı kalmayıp Mağrip ve Batı Afrika ülkelerine kadar genişleyecek tehlikeli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Bilhassa terör örgütlerinin bölgedeki güçlerini yerleştirip takviye etmeyi, terör saldırılarını tırmandırmayı, maden kaynakları ve insan kaçakçılığı üzerindeki kontrollerini genişletmeyi, hükümetleri tüketip onlara iradelerini dayatmayı, Nijerya'dan Çad, Nijer, Mali, Burkina Faso ve Kamerun’a kadar tüm örgütlerini veya en azından bir kısmını birleştirmeyi başarmaları durumunda.

Teröristlerin Sahra ve Batı Afrika'da devlet kurmayı hedefleyen bir planları olduğu artık sır değil ve hızlı adımlarla bu hedeflerine doğru ilerliyorlar. Burada soru, büyük güçlerin bölgenin tanık olduklarına dair tutumunun ne olduğudur.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU