Yıllardır gündemi meşgul eden Ortadoğu’daki Amerikan askerlerinin geri çekilmesi meselesi, artık ABD siyasi söyleminin bir özelliği haline geldi. Gözlemciler ve ABD'li yetkililer, bölgedeki çatışmaların ABD'ye yalnızca yük getirmekle kalmayıp aynı zamanda onu başta Çin'in yükselişi olmak üzere beka sorunlarından da uzaklaştırdığına inanıyorlar. Bu çekilme isteği, 2016 yılında siyasi bir deprem olarak Donald Trump'ın başkan seçilmesinin gelmesinden önce, Washington'ın İsrail ve Körfez ülkeleriyle ilişkileri pahasına İran'la ilişkileri normalleştirme eğiliminde olan eski ABD Başkanı Barack Obama'nın politikasında açıkça ortaya çıktı. Ancak Obama'nın Ortadoğu politikası, domino taşları gibi bir bir yıkıldı.
Donald Trump, ABD başkanı olarak gerçekleştirdiği ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı. İran rejiminin uygulamalarını en az 55 İslam ülkesi liderinin önünde kınadı. Ayrıca 2018 yazında nükleer anlaşmadan çekildi ve Tahran'a yönelik yaptırımları sıkılaştırdı. Bu durum Körfez ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanırken Avrupa ülkeleri tepki gösterdi. Washington'ın geleneksel müttefiklerinin İran'ın nükleer ve füze programlarından endişe duyması konusunda bir miktar denge kurulmuş ve bu endişeye saygı duyulması sağlanmış olsa da, bölgedeki askeri varlığı azaltma eğilimi hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi çevrelerde artarak devam etti.
Cumhuriyetçilerin dört yıllık fırtınalı yönetiminin ardından Demokrat Joe Biden, çoğunluğu Obama yönteminde görev yapan bir kadroyla Beyaz Saray’a girmeyi başardı. Demokrat Başkanın Ortadoğu’ya yönelik politikasının bölgeyi ABD'nin Körfez ülkeleriyle askeri ve ekonomik çıkarlarını tehdit edecek şekilde değiştireceğine dair korkular yayılmaya başladı. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth F. McKenzie tarafından geçtiğimiz ay yapılan bir röportajda, ABD’nin Ortadoğu'daki askeri varlığının azaltılmasının, Çin ve Rusya'nın boşluğu doldurması için bir fırsat sunacağını söylemesiyle konu alarm vermeye başladı.
İki vizyon arasında
Orgeneral McKenzie, Başkan Biden'ın göreve gelmesinden sadece birkaç ay sonra başta Afganistan'dan çekilme kararları, Irak ve Suriye'deki askeri varlığın gözden geçirilmesi, Yemen'de Arap ülkeleri tarafından oluşturulan Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’na verilen askeri desteğin durdurulması olmak üzere Ortadoğu'dan çekilmenin sonuçlarıyla ilgili çekincelerini açıkladı. Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) gemileri, askerleri ve savunma sistemlerini Ortadoğu ülkeleri dışındaki yerlere transfer etti.
Washington, Çin yayılmacılığına karşı koymak için Pasifik Okyanusu'na odaklanırken CENTOM Komutanı, Ortadoğu'nun büyük güçler arasında yoğun bir rekabet bölgesi olarak önemini vurguladı. Rusya'nın hava savunma sistemleri ve diğer silahları satmaya çalıştığına, Çin'in ise uzun vadeli ekonomik gücünü genişletme ve bölgede askeri üsler kurma hedefinde ilerlediğine dikkati çeken Orgeneral McKenzie, “Silah satışlarının Moskova ve Pekin'in yararlanabileceği ihtiyaçlardan biri olduğu” konusundaki endişesini de dile getirdi.
Ancak ABD, Ortadoğu’daki askeri varlığını azaltmaya çalışırken, ABD-Suudi Arabistan ortak askeri tatbikatlarının görüntüleri zaman zaman sosyal medyada ve haber ajanslarında yer almaya devam ediyor. Son olarak Perşembe günü, Suudi Arabistan ve ABD deniz kuvvetlerinin, İran ve vekillerinin arkasında olduğuna inanılan bazı huzursuzlukların yaşandığı deniz bölgeleri olan Akabe Körfezi, Babu’l-Mendeb ve Aden Körfezi'ne bakan Cidde kıyı kenti Cidde'deki Kral Faysal Deniz Üssü'nde gerçekleştirdikleri ortak tatbikatın görüntüleri yayınlandı.
Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin, geçtiğimiz Ocak ayında aktardığı açıklamasında CENT COM Komutanı Orgeneral McKenzie, iki ülke arasındaki artan askeri koordinasyonla aynı zamana dönemde Suudi Arabistan’ın bazı şehirlerinde sivil ve askeri kullanımlar için yeni üsler kurulmasının planlandığını duyurdu. Ancak asker sayısını azaltmak ile Ortadoğu'da yeni üsler kurmak arasında iki farklı görüşle karşı karşıyayız gibi görünüyor. Bu görüşlerden biri ne pahasına olursa olsun bölgedeki çatışmalardan kaçmak isteyen Beyaz Saray’a ait. Diğeri ise Washington'ın müttefikleri için giderek artan İran kaynaklı tehditlerinden endişe duyan Pentagon’a ait.
CENTCOM, Independent Arabia’nın ABD’nin Ortadoğu'daki askeri varlığının azaltılması politikasının ve Suudi Arabistan'da yeni üsler inşa etme planının nasıl anlaşılması gerektiği konusundaki sorusunu, CENTCOM Komutanı’nın önceki bir röportajından bir alıntıyla yanıtlamakla yetindi. Alıntıda, Orgeneral McKenzie, Amerikan askerlerinin halen başkent Riyad yakınındaki Prens Sultan Hava Üssü'nde konuşlu olduğunu, ABD’nin Suudi Arabistan'daki askeri varlığı açısından Biden yönetiminin gelişinden bu yana hiçbir şeyin değişmediğini belirtti.
Ancak Pentagon ve Beyaz Saray'da Çin'e karşı Pasifik'e daha fazla asker gönderme konusunda devam eden tartışma göz ardı edilemez. Bu durum, Orgeneral McKenzie dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki ABD’li komutanların askerlerini ve kaynaklarını kaybedeceği anlamına geliyor. Söz konusu kaynaklar, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi sürecinde güvenliğin sağlanması için şuan Körfez'de bulunan uçak gemisi gibi savaş gemilerini de kapsayabilir.
Öte yandan ABD ordusu, Çin'in Asya'nın çok ötesine yönelik iştahının açık olduğu konusunda uyarıyor ve Pekin'in agresif bir şekilde Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu'da bir yer edinmeye çalıştığına işaret ediyor. Çin’in bölgede artan rolünün en son göstergesi İran ile yapılan çeyrek asırlık iş birliği anlaşması oldu. Bu tehdidi öngören Orgeneral McKenzie, ABD'nin küresel bir güç olarak konumunu vurgularken uluslararası bir vizyonun belirlenmesi gerektiğini itiraf etti.
ABD’li general, asker sayısı son yedi yıl içinde bölgede bulunan yüz binlerce askerle aynı sayıda olmasa da ABD'nin bölgedeki askeri varlığını sürdüreceğinin de altını çizdi. Bu bağlamda, Suudi ve Amerikan Patriot sistemlerini birbirine bağlamanın önemine dikkat çeken Orgeneral McKenzie, asker ve silah sayısının ülke genelinde konuşlandırılan Amerikan ve Suudi hava ve füze savunma sistemleri kadar önemli olmadığını vurguladı.
Dondurulan silah satışları kısmen kaldırıldı
Washington Enstitüsü'nde Askeri ve Güvenlik Çalışmaları Programı'nın direktörü olan Michael Eisenstadt, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri varlığını azaltmaya çalışırken bile bölgedeki ayak izinin kalmaya devam edeceğini söyledi. ABD'nin Afganistan'dan çekilmeyi karşılamak için kısa vadede Körfez’deki askeri varlığını artıracağını ve birçok konunun ABD'nin nasıl çekileceğine bağlı olacağını ifade eden Eisenstadt, “Taliban Hareketi’nin çekmesi sırasında ve sonrasında askeri faaliyetlerini artırmasına karşı ABD'nin Afgan hükümetini desteklemek için Körfez’de önemli sayıda asker tutmayı sürdüreceğine inanıyorum” yorumunda bulundu.
Independent Arabia’ya konuşan Eisenstadt, Orgeneral McKenzie'nin gerilim veya kriz zamanları beklentisiyle üzerinde çalıştığı alternatif üsler planı ve lojistik düzenlemelerle güçlendirilebilecek önemli bir askeri varlığın hala var olduğunun altını çizerek ABD'nin bölge işlerine büyük ölçüde dahil olmaya devam edeceğini, ancak politikasının uzun vadeli seyrinin askeri varlığı azaltmaya yönelik olduğunu vurguladı.
Arap (Basra) Körfezi işlerinde uzman olan Eisenstadt, Biden yönetiminin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) silah satışlarını dondurması ve bu durumun Washington'ın müttefiklerini Rusya ve Çin'in kucağına itip itmeyeceğiyle ilgili değerlendirmesinde ise BAE ve bir dereceye kadar Suudi Arabistan için silah satışı ambargosunun kısmen kaldırıldığını söyledi. ABD yönetimi, geçtiğimiz Nisan ayında ABD Kongresi’ne, gelişmiş F-35 savaş uçakları da dahil olmak üzere BAE'ye silah satmak için 23 milyar dolarlık bir anlaşma imzalayacağını bildirmişti. Askeri harcamalar konusunda kapsamlı araştırmalar yürüten yayıncılık kuruluşu IHS Jane's Defence dergisi de Riyad'ın ABD yapımı Sikorsky UH-60 Black Hawk model helikopterlerini teslim alacağını bildirdi. Eisenstadt’a göre bu gelişme, Biden yönetiminin, bölgedeki müttefiklerinin desteğine hala ihtiyacı duyduğunun çok iyi farkında olduğuna ve silah satışlarının da buna dahil olduğuna işaret ediyor. Eisenstadt ayrıca ABD'nin şuan için Suudi Arabistan'a yalnızca savunma silahları sağlayacağını öne sürdü.
Ancak Eisenstadt, askeri iş birliğinin ihtiyati bir adım olarak artacağını beklese de bu atılımın Washington'ın müttefiklerinin Moskova ve Pekin ile silah anlaşmaları imzalamalarını engellemeyeceğine inanıyor. Mısır, Kuveyt, BAE ve Suudi Arabistan'ın yıllardır Moskova'dan az miktarda silah satın aldığına işaret eden Eisenstadt, Kuveyt'in 1990'larda BM-27 çoklu roketatar sistemi satın aldığına, BAE’nin ise Rus yapımı Pantsir-S1 hava savunma sistemlerinin yanı sıra BMP-2 piyade savaş araçları temin ettiğine dikkati çekti.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.