Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sedat Peker’in iddiaları hakkındaki açıklamasında muhalefet liderlerini hedef alan ve “Elbette ki cesaret aldığın bir yerler vardır. Tüm iftira ve ithamlarına mal bulmuş mağribi gibi sarılan ve “şereflice” siyaset malzemesi haline getiren Nasıl olsa Kemal Kılıçdaroğlu gibi ağabeyin var. Nasıl olsa Meral Akşener gibi ablan var Nasıl olsa Ali Babacan gibi kardeşin var. Nasıl olsa Ahmet Davutoğlu gibi hocan var” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yanıt veren Davutoğlu, “Muhatap kendileri iken, muhalefetten çete liderine abi, abla, hoca tayin etmek ne tür bir aklın, hangi seviyede bir sıkışmışlığın ürünüdür?” dedi.
Konuşmasına İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonunu lanetleyerek ve hayatını kaybeden Filistinlilere rahmet dileyerek başlayan Davutoğlu, “Bir yandan masum insanların topraklarını gaspederken, diğer yandan hayatlarını çalan, bayram sürecinde 41’i çocuk 23’ü kadın 145 Filistinli kardeşimizi katledip 1100 kişinin yaralanmasına sebebiyet veren, uluslararası basın kuruluşlarının binalarını bile vurarak dünyaya da meydan okuyan ırkçı Siyonist rejimi bir kez daha lanetliyorum” dedi.
“Kudüs bütün İslam ülkelerinin ve bütün dünyanın ortak meselesidir”
Gelecek Partisi olarak sorunun çözümüne yönelik atılması gerekli önemli adımları içeren önerilerini 8 Mayıs’ta kamuoyu ile paylaştıklarını hatırlatan Davutoğlu, kendi öneriler arasında yer alan TBMM’de bir ortak bildirinin kabul edilmesi , Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ürdün Kralı Abdullah, BM Filistin’in Vazgeçilmez Hakları Komitesi’yle ve İİT Kudüs Komitesi Başkanı Fas Kralı Sayın Muhammed’le yaptığı temasların doğru atılmış adımlar olduğunu söyledi.
“Kudüs hepimizin, bütün İslam ülkelerinin ve bütün dünyanın ortak meselesidir” diyen Amet Davutoğlu, uluslar arası kuruluşların atacakları adımlar dışında Türkiye’nin kendi imkanlarıyla atacağı adımların da mevcut olduğunu söyledi.
Davutoğlu, “Bu adımlar, yakın geçmişte yapılmış hataların da tashihi anlamına gelecektir. Eğer son 5 yıl içerisinde hukuktan yargıya, ekonomiden dış politikaya kadar biriken hatalar söz konusu olmasaydı, bu atılımları gerçekleştirmek ve işgal rejiminin eli kanlı katillerini uluslararası arenada sıkıştırmak daha mümkün hale gelebilecekti. İçeride sağlanan meşruiyet bizi daha güçlü kılacaktı” dedi.
“Mavi Marmara anlaşmasını feshedin”
Atılacak adımların başında Mavi Marmara davasıyla ilgili geçmiş hatalardan dönülmesinin geldiğini belirten Gelecek Partisi lideri, “Yapacağınız şey basittir. 28 Haziran 2016’da bu katillerle yaptığınız, üstelik İsrail’in başkentini “Kudüs” olarak utanç verici şekilde mimlediğiniz anlaşmayı yırtıp atın. Uluslararası hukuka aykırı olan, Mavi Marmara şehit ailelerinin de karşı çıktığı anlaşmayı TBMM’ye getirip feshini sağlayın. Sanıklar hakkında yeniden gıyabi tutuklama kararları verilsin. Tutuklama kararlarını İnterpol’ e gönderin ve bu katiller Tel Aviv'den çıkamaz hale gelsinler. Uluslararası Ceza Mahkemesi dahil, İsrail için çok ciddi sonuçlar doğuracak olan bu adımı atın ki Filistin davasının bir parçası olan Mavi Marmara da yeniden tarihi bir görev ifa etmiş olsun” dedi.
“Belli ki korku bulutları dağları sarmış”
İktidarın Filistin meselesini de iç siyaset malzemesi haline getirerek istismar ettiğini vurgulayan Ahmet Davutoğlu, “Önce ülkenin İçişleri Bakanı çıkıp bizi bir mafya liderinin hocası ilan etti; devletin en tepesindeki zat da “içimizdeki Mescid-Aksa’ları yıkmaya çalışanlar” diyerek nereye vardığından şuursuz cümleler eşliğinde bizleri itham altında bıraktığını zannetti. Bizler “bunlar Filistin meselesini ne zaman araçsallaştıracaklar, iç siyasetin aracı ne zaman kılacaklar acaba?” diye beklerken, bizleri yine şaşırtmadılar. Belli ki korku bulutları dağları sarmış. Belli ki, karanlık ilişkiler ağı orta yere serilirken, bizler hedef tahtasına konunca onların üzerinin örtüleceği zannedilmiş” dedi.
“Gazze bombardıman altındayken, Filistin’in, Kudüs’ün yüzü suyu hürmetine dayanışma ve birlik mesajları vermek yerine hedefe konmamız, Ortadoğu’dan daha büyük dertlerin bunların kapısına gelip dayandığını göstermekte. Çaresizlik o kadar bacayı sarmış ki, partilerini ve makamlarını Mescid-i Aksa konumuna oturtacak kadar işi çığırından çıkarmış bunlar” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aksa’yı o konuma oturtanların, kendilerini, nefislerini nereye konumlandırdıklarını varın siz düşünün. Kendi çirkinliklerinin, akıl tutulmalarının, kirli ilişkiler ağının gizlenmesi adına sizin itikatlarınızın götürülmek istendiği yeri görün artık değerli kardeşlerim. Kendileri artık o fütursuz açıklamaları ancak aracılar vasıtasıyla yapabilirler. Bizim gibi Mescid-i Aksa’yı korumak ve ihya etmek için hayatını ortaya koymuş insanların gözlerinin içine bakarak yapamazlar. Çünkü bizim kim olduğumuzu, o davanın nasıl bir neferi olduğumuzu iyi bilirler”
“Trump’ın damadı ile yürütülen damatlar diplomasisinde neler görüşüldüğünü açıklasınlar”
Berat Albayrak’ın İsrail ile normalleşme sürecinde devlet kayıtlarına geçmeyecek şekilde yürüttüğü temaslarda Filistinlilerin ve Mavi Marmara şehitlerinin haklarını ikinci plana atarak şahsi ve zümrevi çıkarlarını ve uluslararası imajlarını önceleyen ne tür pazarlıklar yapıldığını öne süren Davutoğlu, “Bizi haksız ithamlarla bayram günü suçlamadan önce bu görüşmelerde ve daha sonra Trump döneminde Trump’ın damadı ile yürütülen damatlar diplomasisinde neler görüşüldüğünü açıklasınlar. Biz ayrıldıktan sonra doğrudan Mescidi Aksa’nın İslami ve tarihi kimliğini korumak amacıyla yapılan yardımların niçin kesildiğinin hesabını bir versinler” diye konuştu.
“Ramazan Bayramı konuşmak zorunda kalmak hangi endişenin ürünüdür?”
Organize suç örgütü yönetmekten hükümlü Sedat Peker’in iddiaları hakkında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bayram günü yaptığı açıklamalara da değinen Gelecek Partisi lideri, “İddialar karşısında günlerce susup mübarek Ramazan Bayramı konuşmak zorunda kalmak hangi endişenin ürünüdür?” diye sordu.
“Kişi kendinden bilirmiş” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mitinglerde şov yapmasına izin vermek, iktidarı eleştirenlere karşı tehditler savururken sus pus olmak ve destek vermek, hakkında soruşturma yapıldığı günlerde dahi kendisine koruma polisi tashih etmek, bu koruma polislerinin kendisiyle birlikte yurtdışına gitmesine göz yummak, ayran içip ayrı düşünce de hedef saptırıp muhalefeti suçlamak, tam da bu kara düzen sistemin memuruna yakışır bir tavır olmuştur. Muhatap kendileri iken, muhalefetten çete liderine abi, abla, hoca tayin etmek ne tür bir aklın, hangi seviyede bir sıkışmışlığın ürünüdür?”
“Tıpkı Rıza Zerrab olayında olduğu gibi…”
"Kokain baronlarının kim?" olduğu merak edileceği yerde dedikodu, iftira ve hedef saptırmanın adı siyaset olmuştur” diyen Davutoğlu, “Elleri arkada türbe ziyareti yapanlar tv şovlarının konusu olurken, nasıl olup da 5 ton kokainin hesabı sorulmaz, yandaş tek bir haber kanalı bununla ilgili haber yapmaz” şeklinde konuştu.
İktidarı uyardan Davutoğlu, “Bu uyuşturucu trafiği konusu eğer ciddi biçimde soruşturulmaz ve sorumlular Türkiye’de yargılanmazsa, tıpkı Rıza Zerrab olayında olduğu gibi ülkemizi uluslararası arenada ciddi sıkıntılara sokacak; aleyhte gelişmelerin ileride dağ gibi önümüze yığılmasına sebebiyet verilecektir. Zerrab olayı baş gösterdiğinde aynı uyarıları yapmış, sorumluların bizim ellerimizle, burada, ülkemizde, bizim mahkemelerimizde yargılanması gerektiğini salık vermiştik ama maalesef sözümüzü dinletememiştik. Biz tam bir öngörüyle bu uyarıları yaparken sayın cumhurbaşkanı Rıza Zarrabı hayırsever olarak ilan ediyordu. Ne oldu? Rıza Zarrab sadece vatandaşı olduğu aziz ülkemize değil Cumhurbaşkanına da ihanet etti” diye konuştu.
“Biz zaten uyuşturucuyla mücadele ediyoruz” diyerek 5 ton gibi devasa oranda uyuşturucunun Türkiye ayağının örtülmeye çalışılmaması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “Bizim siyaseti, kurum ve kuralları “temiz” kılmak için “Temiz Siyaset Dönemi”ni başlatmak, “Temiz Siyaset İlkeleri”ni inşa etmek amacıyla ortaya koyduğumuz şiddetli tavsiyelerin ve uyarıların önünü tıkamak için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Bürokratlardan siyasilere ve gazetecilere kadar uzanan bir listeyi ahlaksız trol ordularının seferberliğindeki saldırılarına hedef kıldılar. Haklarında hiç bir adli veya idari soruşturma açılmadan İstanbul, Ankara, Bursa ve Balıkesir gibi büyükşehir belediye başkanlarının istifaya zorlanmasıyla da taçlandırdılar yürüyüşlerini. Mesela, istifaya zorlanması sonrasında kendisine üç yılı aşkın bir süre fiilen izole edilmenin ızdırabı yaşatılan rahmetli Kadir Topbaş Bey’in cenazesi başında övgüler dizmek onun gasb edilen kul hakkını ortadan kaldırır mı? Bir siyasi ikiyüzlülük varsa bundan daha büyüğü olur mu?” dedi.
“Biz namerde kucak açmadık, merde dahi muhtaç olmadık”
İktidar itham, iftira ve karalamaları bir yana bırakıp iddialara cevap vermesi gerektiğini söyleyen Davutoğlu , “Bugüne dek herhangi bir makamda görev alırken hiçbir çete mensubuyla, bu iktidarın eli kirli odakları gibi ilişkiye girecek bir derdimiz, beklentimiz, rant hevesimiz, gizli işlerimiz, örtülmesini arzu ettiğimiz bir geçmişimiz olmadı çok şükür. Dileyen Bakanlık ve Başbakanlık arşivlerine bakar ve hükmünü verir. Bugün güç zehirlenmesi yaşayan gafiller bu siyasi ahlak dersini anlayamadıkları için geçmişte “hocam” diyerek ihtiram gösterdikleri bendenize şimdi bayramda selam vermekten bile korkar hale gelmiş olabilirler. Bayram günü ona hakaret etmeye cüret eden nezaket yoksunları da çıkabilir. Herkes bilmelidir ki; biz namerde kucak açmadık, merde dahi muhtaç olmadık. O yüzden, bize bugüne dek “hoca” diyen bir çete lideri dostumuz çok şükür ki hiç olmadı” dedi.
“Yalıkavak ile İkizdere’nin bir farkı yoktur”
İktidarın son 5 yılında gittikçe pastası büyüyen illegal bir ekonomi-politik oluştuğunu ve şimdi o aktörler birbirine girdiğini belirten Davutoğlu, “Hem beka mücadelesinden bahsedip, hem de gözlerin ve ellerin nasıl sürekli rant peşinde olduğunu iyi gözlemlersiniz. Ve işte o yüzden Yalıkavak ile İkizdere’nin bir farkı yoktur. O yüzden mızrak çuvala sığmaz ve sırtını kirli statükoya dayadığını düşünen birileri çıkıp itirafın daniskasını ortaya koyar. Der ki: “Ben olmasaydım Mafya çökecekti”. Sırtlarını dayadıkları statükoya o kadar güvenirler ki; mafyaların varlığını bile itiraf ederler. Düzenin bir mafya düzeni olduğunu gizleyemez hale gelirler. İşte o yüzden, 2007 yılında 367 krizinin mimarları olan eski ve yeni içişleri bakanları milletin gözünün içine baka baka çelişkileri itiraf ederler” diye konuştu.
Çakıcı’nın açıklamaları
Türkiye’nin “Susurluk-darbe-ekonomik-sosyal kriz-deprem” döngüsünde olduğu gibi, salgın krizi-ekonomik kriz derken daha da derinleşerek girdabını büyütecek olan bir devlet kriziyle de karşı karşıya olduğunu belirten Ahmet Davutoğlu, “Yalıkavak’tan İkizdere’ye kadar adeta tek devlet-tek şirket görüntüsü çıplak şekilde önümüzde arz-ı endam ediyor” dediği konuşmasında Alaattin Çakıcı’nın açıklamalarına da şu sözlerle gönderme yaptı:
“İçeriden infaz yasasıyla dışarı çıkarttığınız adamların sizlere kalkan olması, kendini devletin yerine koyup “bağırsakların temizlenmesi” çağrısı da yapması kimseyi şaşırtmıyor artık. Bu görüntüleri bile örtemez hale gelmeniz, sizin karanlık ilişkileri bile gizlemeye artık gücünüzün yetmediğini ortaya koyuyor bütün bu gerçekler. Artık meselemiz sizin gaflarınız ya da kötü yönetiminiz değil. Kendi hakikatlerinizden bile koptuğunuzu, daha iyisini yapma niyetinden de uzaklaştığınızı, büyüyen bir çığ gibi yuvarlanmakta olduğunuzu, ülkeyi de ürettiğiniz bataklığa gömmekte olduğunuzu göstermekte bu gerçekler. Ve bu girdabın içinde bizler, gerçekleri devlet ricalinden değil, önüne gelene devlet adına racon kesenlerden öğreniyoruz. “Bağırsak temizliği” yapılması gerektiğini, çıkar çatışmalarının getirdiği itiraflar sayesinde öğreniyoruz”
Hükümete istifa çağrısı
Davutoğlu, “Buradan açıkça çağrıda bulunuyor ve ilan ediyorum ki; Bu durumu ancak bir “Temiz Eller Operasyonu”; sözde değil gerçek bir “Temiz Siyaset” çıkışı temizler. Bugün her zamankinden daha çok gerçek bir “Temiz Siyaset Devrimi’ne ihtiyacımız var. Öncelikle başta İçişleri Bakanı olmak üzere, sorumluların istifa etmesi gerekir. Ülkenin kanalizasyon borularını tıkamış olan bu foseptiğin logar kapağı kaldırılmalıdır. Eğer bu hükümet bunu beceremeyecekse, toptan istifa etmeli, şeffaflık temelinde temiz siyaseti kimin inşa edeceğine önüne konacak sandık aracılığıyla halk karar vermelidir” diyerek erken seçim çağrısı yaptı.
“Bırakın da onlar da sevap kazansınlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın esnaftan ve milletten helallik istemesi hakkında konuşan ve “Bir devlet adamı görevini hakkıyla yapamadığı için helallik istemez. Hatalarının bedelini demokrasi ve hukuk çerçevesinde öder” diyen Ahmet Davutoğlu, Erdoğan’a “Siyasette helalleşmenin yeri bellidir. Bunun tek ve meşru yeri sandıktır” diye seslendi.
“Milleti kendinize küstürdünüz; bari devlete küstürmeyin” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vereceğiniz desteklerin kaynağı olan hazine sizin şahsi mülkünüz değil, milletin vergilerinden oluşan bir emanettir. Bu emaneti üç beş yandaşa çarçur ederken gösterdiğiniz cömertliği bu emanetin gerçek sahibi olan millete iade ederken gösterin. Madem helalleşme istiyorsunuz, millete adam gibi hibe verin. Müteahhitlere cebinden ödenen ve mücbir sebep öne sürmek varken ertelenmeyen milyarları bu millet nasıl helal etsin? Bari belediyeleri rahat bırakın da dayanışma çağrıları yerini bulsun. Her konuda 85 milyondan fedakarlık bekliyor; ondan sonra da 1.6 milyon nüfuslu 3 şehir için yapılan havalimanına milletin kesesinden 1.3 milyon yolcu garantisi veriyorsunuz. Millete hibe vermek yerine paraları bu geçilmeyen köprüler, kullanılmayan yollar için müteahhitlere aktarıyorsunuz. Herkese fedakarlık yapma fırsatı tanıdınız; bir o müteahhitlerin sevap kazanmalarına izin vermediniz. Bırakın da onlar da fedakarlık yapsınlar. Bırakın da onlar da sevap kazansınlar. Bırakın da onlar da dayanışma ruhu neymiş az buçuk tatsınlar. Böyle giderse onların da itikadını bozacak, ruhlarını betona döndürüp bencil mutantlar haline getireceksiniz. Yapmayın! Onlar da insan, onların da vicdanları var. 85 milyonu onlara beddua eder hale getirmeyin. Hiç olmazsa onların zekatı kadar bir meblağı millete hibe olarak verin. Madem ki dünyada devletten ihale alma listesinin ilk 10’unda bizim 5 şirketimiz var; madem ki millet bunların aldıkları kredilerin karşılıklarını, faizlerini ödüyor; getiremediğiniz aşıları da onlara havale edin, milletle ödeşme, milletin gönlünü bir parça alma fırsatından mahrum bırakmayın kendilerini”
Independent Türkçe