"Biz nefretin tüm şekillerinin çürütücü etkilerine karşı güçlü duruşumuzu sürdürüyoruz" dedi Joe Biden "soykırım" kelimesini kullanırken.
Biden'ın Türkiye nefreti nasıl çürüyecek peki? Kendi içinde çelişen ifadelerle yazılmış bir konuşma metni…
ABD Başkanı Joe Biden'ın seçim öncesinde yaptığı Türkiye karşıtı söylemleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidarını hedef alan konuşmaları, darbe yöntemiyle değil ancak dolaylı olarak Türkiye'ye zarar verme çabalarının olacağını açıkça kelimelere döküyordu.
Nefretin bu boyutunun nedeni sadece S-400'ler mi?
Diplomasinin yöntemi bu mu?
Diplomasinin yöntemi önce "soykırım" deyip, sonra da "14 Haziran'da Brüksel'de yapılacak NATO zirvesinde görüşürüz" diye güya ağza bir parmak bal çalmak mı?
Diplomasinin yöntemi "hukuki bir karşılığı yok ama ben yine de soykırım diyeceğim" demek mi?
"Koskoca" Amerikan Başkanı'nın bir adım sonrasını düşünmeden attığı amatör bir hamleydi yapılan bu açıklama.
Hiçbir karşılığı olmayan, içi boş ama ratingi bol bir şov yaptı Biden.
Tarih bilmeden, hukuk bilmeden…
Karabağ'ın Azerbaycan topraklarına katılmasında Türkiye'nin verdiği desteğin de hazımsızlığının yansıması gibi duruyor.
Sınıfta en yüksek notu alan arkadaşını kıskanıp "kopya çekti" diye iftira atmaya benziyor Biden'ınki.
"ABD Başkanı acaba soykırım diyecek mi demeyecek mi" diye her yıl tartışırdık.
Bunu her yıl tartışmamız bile hataydı belki de.
Sanki bir önemi, bir karşılığı varmış gibi algı yarattık.
Bu yıl ABD'deki Türkiye karşıtı algı yönetimi ise biraz daha farklı işledi.
Ermeni, Rum ve Yahudi lobileri her yıl olduğundan daha kuvvetli bir şekilde hareket ettiler.
Senatoda ve kongrede Türkiye'ye karşı zehir zembelek yapılan açıklamaların ardı arkası kesilmedi…
Sosyal medyada da tek ağızdan konuştular.
Bundan sonraki süreçte de muhtemelen tazminat haklarını elde etmek için senatodan kararlar çıkartmaya çalışacaklar.
"Osmanlı dönemini ilgilendiriyor, siz üstünüze alınmayın" diyor Biden; ama bundan sonraki süreç bizzat Türkiye'yi ilgilendirecek.
Dahası, Papa'nın Kuzey Irak ziyaretinde ona verilen pulların arkasındaki haritada bile Türk toprakları sadece Kürt bölgesinin değil, Ermenistan'ın da bir parçası olarak gösterilmişti.
Bu yöndeki algı operasyonu çok yönlü yürütüldü, yürütülüyor.
Bundan böyle, ivedi bir şekilde, Cumhurbaşkanlığı'na bağlı İletişim Daire Başkanlığı da tarihçilerle bir araya gelip, hiç kimse istemeden Türk Arşivciler Derneği'nde bulunan arşivleri açmalı, farklı dillerde sosyal medya üzerinden algı yönetimini Türkiye lehinde yapmalıdır.
Özellikle sosyal medyada yürütülecek kampanya için, o bu parti demeden tüm partilerin gençlik kolları seferber edilmelidir.
Aslında daha önce yapılmalıydı.
"Dalga kıran" etkisi dediğimiz algı yönetimi için olumsuz etkiyi kırmak ve kontrolü elde tutmak adına uygulanılan bir yöntemdir bu.
Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Murat Mercan'ın Türkiye'ye çağırılıp istişare edilmesi zaten masadaki konulardandır diye düşünüyorum…
Bir diğer konu;
ABD yönetimleri Kızılderililere yaptığı soykırımı hiç gündeme getirmiyor..
Hatta unutturuldu yaşattırıldıkları o utanç..
Kızılderilileri çiçek hastalığını bulaştırarak öldürmeleri, kısırlaştırmaları, katletmeleri kızılderililerin temel besinleri bizonları katletmeleri…
Siyahilere yüzyıllar boyunca yaptıkları zulümler…
Dile getirilmiyor artık.
George Floyd olayında alınan karar geçmişteki utancı temizler mi?
Türkiye de bunları mı sorgulamalı, yargılamalı?
Ermenistan'ın ilk başbakanı Ovannes Kaçaznuni 1923'te Bükreş'te Taşnak Partisi toplantısında bir rapor sunmuştu.
"Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Bizim hastalıklı bir psikolojimiz var" diyordu o raporda.
Raporun detaylarını gazeteci Güneri CIvaoğlu 2019'da kaleme almıştı.
O dönem Kaçaznuni'nin raporunu kınayan Diaspora Ermenistan'ı yalnızlaştırmaya devam ediyor ve Biden bunu kendi eliyle destekledi.
Dünyanın gözü Ukrayna'dayken, NATO müttefiki olarak Türkiye'ye böylesine ihtiyaç varken, İncirlik söz konusuyken,
"Soykırım" açıklaması cesaret işi mi?
Bence cesaret işi…
Joe Biden keşke tarihe "ilk" sıfatıyla "soykırım" diyen siyasetçi olarak değil, barış girişimlerinde başarılı olan lider olarak geçebilseydi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish