Türkiye, bölgeyi ve sorunları yeni mi tanıyor?!.

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Rus donanması Karadeniz'de, Ukrayna ordusu Kırım sınırında askeri tatbikat gerçekleştirdi / Fotoğraf: Reuters

Karadeniz bölgesinde ya da havzasında/havzalarında önemli bir kriz ile karşı karşıyayız. 

Ukrayna, 2014 krizi, belki de kısmi bir iç savaş ile kaybettiği Kırım'ı ve özerkliğini ilan eden Donbass bölgesini yeniden topraklarına katarak ülke bütünlüğünü sağlamak istiyor. 

Buna karşılık Rusya, Kırım'ı ilhak etmiş ve Donbass bölgesindeki milisleri destekliyor. 

Peki, sorun bu kadar basit midir? 

Yani Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün sağlanması ve bunun için Kırım ve Donbass bölgesinin tekrar Ukrayna'ya katılması sorunu çözecek midir?  Peki, o zaman temel sorun nedir?


Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Ukrayna'nın bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkması hatta Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının akabinde NATO (aslında ABD) bu ülkelerin NATO üyeliğine alarak Rusya'nın etkisini Ukrayna'ya kadar sınırladı. 

Geriye Karadeniz'de kıyısı olan ve NATO üyesi olmayan iki ülke kalmıştı. Bunlar Gürcistan ve Ukrayna idi. Ayrıca Beyaz Rusya ve Moldova da NATO üyesi olmayan ve Rusya ile sınırı olan iki ülkeydi. 

Karadeniz'de kıyısı olan Ukrayna ve Gürcistan NATO teşvik edildi. Sonuçta önce Gürcistan'ın Kuzey Osetya ve Abhazya bölgeleri Rusya'nın devreye girmesiyle (Rusya'nın nasıl devreye girdiği veya gireceği hepimizin malumudur) özerklik ve bağımsızlığını ilan etti. 

Daha sonra batı (tabii ki ABD) aynı hatayı 2014 yılında Ukrayna'da yaptı ve Kırım Rusya tarafından ilhak edildi, Donbass bölgesi de özerkliğini ilan etti.

Bu bölgeleri önemli kılan neydi? Hem Ukrayna ve batı açısından hem de Rusya açısından…


NATO (ABD ve Batı) Baltık ülkelerinin, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Türkiye üzerinden çevrelediği Rusya'yı Ukrayna, Gürcistan, Beyaz Rusya ve Moldova bölgelerinden de çevreleyerek Rusya'yı sıkıştırmak, manevra alanını daraltmak, Karadeniz'i serbestçe kullanmasını önlemek ve Akdeniz'e inişini, orada devamlı kalmasını engellemek istiyordu. 

Ayrıca Rusya'nın Avrupa ve Çin'e petrol ve doğalgaz ihracını engelleyerek onun Avrupa üzerindeki nüfuzunu önlemek ve kendi kurduğu sistemin altının oyulmasını mani olmak gibi bir hedefi vardır. 

Tabi bu arada Çin'in Orta Asya üzerinden Ortadoğu, Hazar Havzası ve Karadeniz üzerinden Avrupa'ya çıkışını önlemek de ABD'nin hedefleri arasındadır. 

NATO (ABD) bu hedeflere ulaşılması durumunda ABD'nin ikinci dünya savaşı sonunda kurmuş olduğu dünya düzeninin ufak tefek değişiklerle devam etmesi öngörülmektedir. 

Bu hedef mevcut şartlarda uygun bir hedef midir ve sürdürülebilir mi; bu konu tartışılır. 


NATO veya ABD'nin Karadeniz ile kastettiği, civarındaki havzaları da ihtiva eden Genişletilmiş Karadeniz'dir. 

ABD'nin hedeflediği kontrol altına almak istediği sadece Ukrayna, Gürcistan, Beyaz Rusya ve Moldova değildir. 

Bu hedef Türk Boğazları, Ege, Akdeniz, Kıbrıs, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Hürmüz Boğazı, Babül Mendep Boğazı, Mezopotamya, Hint Okyanusu, Kuzey ve Batı Afrika'yı, Ortadoğu'yu, Güney ve Kuzey Kafkasya'yı, Hazar Havzası'nı içine almaktadır. 

Hatta bu hedeflerden biri de Arktik Bölgeyi Rusya'ya kullanırmamaktır. Böylece Rusya, ABD için tehdit olmaktan çıkacaktır. 

Gerçekten öyle mi olacaktır; yukarıda belirttiğim gibi bu konu tartışılır. 

Bu konuda kısa ve orta vadede bir şeyler beklemek kanımca çok çok iyimser bir değerlendirme hatta ütopik bir değerlendirme olacaktır. 

ABD bu amacını gerçekleştirmek için ne yapacaktır? Biraz da buna bakacaktır. 


Bugün gördüğümüz gibi Rusya'yı çevrelemeye devam edecek ve bunun için NATO'yu yani müttefiklerini kullanacaktır. 

ABD'nin Deniz Kuvvetleri Stratejisi ABD Deniz Kuvvetlerinin hiçbir engel tanımadan her bölgeye serbestçe girmesi şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla Karadeniz de, Boğazlar da, Ege'de, Süveyş de bu kapsamdadır. 

Dolayısıyla ABD bölgede deniz ve kara bütün kritik boğaz, körfez, düğüm noktası (choke point) vb. kritik bölgeleri kullanarak ya da bu bölgeleri kontrol eden ülkeleri destekleyerek Rusya ve Çin'i çevrelemek için her türlü tedbiri alacaktır. 

Eğer kontrol edemediği ülkeler varsa bunların yönetimlerini değiştirerek ya da yeni devlet veya devletçikler yaratarak sorunlarını aşmaya çalışacaktır.        


ABD'nin yaptığı budur da Rusya'nın yaptığı farklı bir şey midir? 

Hayır, o da bu benzer bir yaklaşım içindedir. Karadeniz'in kontrolünü elline geçirmek istemektedir. 

Bölgedeki devletleri kendi arka bahçesi olarak görmekte ve sert bir şekilde müdahale etmektedir. 

Bugün Ukrayna'da meydana gelen olaylar, karşılıklı kuvvet yığılması, ABD'nin (NATO) yaptığı/yapacağı tatbikatlar hep karşı tarafı caydırma amaçlıdır. 


Peki, Türkiye bu olayın neresindedir? 

Bana göre tam göbeğindedir. Türkiye NATO üyesidir.

NATO'nun genişlemesi, harekat planları, kuvvet tahsisi, komuta yapısını oluşturulması, caydırma önlemleri, çok yüksek süratli müşterek görev kuvvetinin oluşturulması ve intikali planların denetlendiği tatbikatların planlanması ve icrası, takviyeler vb. hususlar dahil olmak üzere ittifakın tabiatı gereği içindedir. 

Yani NATO üyesi olarak sorumluluğu vardır ve fiilen bütün bu faaliyetleri içindedir.


Bunun dışında Türkiye, Ukrayna ile çok yakın işbirliği içeresindedir. Bu işbirliği savunma sanayii, teknoloji alış verişi ve ekonomik olarak da her iki ülke için çok önemlidir. 

Türkiye, Rusya'nın Kırım'ı ilhakını, Donbass bölgesindeki faaliyetlerini, Abhazya'nın bağımsızlığını kabul etmemekte ve bunu her fırsatta dile getirmektedir.

Bu arada Türkiye ile Rusya arasında, doğalgaz, nükleer santral yapımı, S-400 alımı, turizm, yaş sebze meyve ihracı vb. ticari ve ekonomik ilişkilerimiz vardır. 

Rusya ile Suriye, Güney Kafkasya, Libya, Doğu Akdeniz'de karşı karşıyayız. Buna “komşuyuz”dur da diyebiliriz. 


Diğer taraftan NATO ittifakı dışında da ABD ile ikili ilişkilerimiz var. Söylendiği gibi ABD'nin Yunanistan'da üs tesis ederek bizi çevrelemesine ya da kuşatmasına gerek yok. 

Ha keza Avrupa için de aynı şeyi söyleyebilirim. Türkiye söz konusu tatbikatların amacını bildiği gibi planlamasına ve icrasına katılmaktadır. 

Bu bakımdan Karadeniz'deki olayı dramatize etmeğe gerek yoktur. Önemli olan bize ve bölgeye etkisini objektif biçimde değerlendirmektir. 


Karadeniz'de yaşananlar, karşılıklı yığınaklar, ABD'nin Ukrayna'ya destek göndermesi Ukrayna ile Rusya arasında bir savaşa neden olmaz. 

Çünkü arada çok çok büyük bir fark var. Ukrayna silahlı kuvvetleri çok çok zayıf. 

Ne ABD ile Rusya arasında, ne de Ukrayna ile Rusya arasında bir çatışma olacaktır.

Rusya hem ABD'yi hem de Türkiye dahil diğer ülkeleri Ukrayna'ya askeri malzeme göndererek teşvik etmemeleri konusunda uyarmıştır. 

Belki Dombass bölgesindeki milislerle o bölgedeki Ukrayna güçleri arasında bir çatışma çıkabilir. Bu da kesin sonuçlu ve büyük bir çatışma olmaz. 

Çünkü vekalet savaşı yapan gruplara ya da vekillere kesin sonuç getirecek stratejik silahlar verilmez. Şimdi olduğu gibi. Verilirse vekillerin bağımlılığı ortadan kalkar.


Bu durumda söz konusu kriz nereye evrilir?

Baktığımızda ilginç gelişmeler var. Bunlardan birisi ABD'nin Karadeniz'e geçmek için deklare ettiği iki savaş gemisinin Karadeniz'e geçmeyeceği bildirildi. 

İkinci gelişme ise, ABD Başkanı Biden'ın, Putin ile üçüncü ve tarafsız bir ülkede görüşmek için yaptığı tekliftir. Daha önce de Putin buna benzer bir teklifte bulunmuştu. 


Peki, Putin bu teklifi kabul eder ve iki lider arasında bir zirve olur mu? 

Olabilir, hatta olması da gerekir. Bu iki gelişmenin bölgedeki tansiyonu düşüreceğini değerlendiriyorum. 

Böyle bir zirve sorunların görüşmeler yoluyla yani diplomasi ile çözülmeye çalışılmasının önünü açacaktır. 

Belki bazı bölgesel çatışmalar olsa da bu zirvenin gerçekleşmesi sadece bu sorunun değil dünyadaki çok sayıda sorunun barışçıl yollardan çözümüne yol açacaktır.

Diğer bir konu da böyle bir zirvenin bütün dünya sorunlarının ele alınması gibi bir fırsata da imkan vermesi olacaktır. 


Biden ile Putin'in bu zirvede bir araya gelmesi dünya sorunlarının ele alınması için yeterli olacak mıdır? 

Yoksa böyle bir zirveye Çin Cumhurbaşkanı da katılmalı mıdır? 

Ya da bu zirveden sonra üçlü bir zirve veya Biden ile Çin lideri arasında da ayrı bir zirve daha yapılmalı mıdır?


Bir daha ifade etmekte yarar var. Soğukkanlı olmak ve olanları soğukkanlı olarak değerlendirmek durumundayız. 

İçinde bulunduğumuz kriz, ne NATO ile Rusya, ne ABD ile Rusya ne de Rusya ile Ukrayna ile bir savaşa neden olacaktır. 

Çünkü ülkelerin, ne maddi olarak ne de manevi olarak savaşacak gücü yoktur. 

Vekillerin yürüttüğü birtakım çatışmalar olabilir. Ama hepsi o kadar. Devletler arasındaki bir savaş yıkım demektir.

Yine bölgede uzun süren savaşların nelere sebep olduğu Libya'da, Irak'ta, Yemen'de, Suriye'de, Afganistan'da vb. ülkelerde nelere sebep olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Ne Türkiye ne bölge ülkeleri ne de küresel güçler ve Avrupa böylesi bir yükü kaldıramaz.


Değerlendirme yaparken ülkemizin NATO üyesi olduğu, hem Ukrayna'nın hem de Rusya'nın komşumuz olduğu iki ülke ile de yakın ilişkimizin bulunduğu, Türkiye'nin bunların farkında olarak hareket ettiğini ve etmesi gerektiğini unutmamalıyız. 

Unutmamamız gereken diğer bir konu da Türkiye'nin milli çıkarlarının yanı sıra, NATO ittifakından doğan sorumlulukları ile komşuluğun gerektirdiği sorumluluklardır. 

Türkiye hem bölgeyi hem de sorunları yıllardır biliyor ve ona göre politika ve strateji geliştiriyor.

     

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU