3 Mart 1974’te İstanbul’dan kalkan THY’ye ait Ankara isimli uçağın rotası Paris aktarmalı Londra’ydı. DC-10 tipi Ankara, yeni bir uçaktı. 2 önce filoya katılmış THY’nin prestij yatırımlarından birisiydi.
167 yolcu ile birlikte İstanbul’dan kalkan Ankara uçağından Paris’te 50 yolcu indi. Bu sırada Orly Havaalanı’nda Londra uçağı bekleyen yüzlerle Birleşik Krallık vatandaşı vardı.
Fransa-Büyük Krallık arasında oynanan ve 12-12 beraberlikle sonuçlanan rugby maçından çıkmışlardı. British Airways grevde olduğu için 218 yolcu THY’nin Ankara uçağına yönlendirildi.
Kapıyla birlikte yolcular uçtu
Uçak 12 mürettebat ve 335 yolcu ile birlikte 12.33’te havalandı. 12.40’ta sol arka kargo kapısında bir patlama yaşandı. Parçalanan kabinden 6 yolcu uçağın dışına fırladı.
Uçak 15 km sonra Ermenonville ormanına düştü. İniyormuş gibi bir açıyla ve büyük bir hızla alçalan uçak sık ve kalın ağaçlarla kaplı ormanda sürüklendi. 100 metre genişliğinde ve 700 metre uzunluğunda bir alanda ağaçlar devrilirken, uçak da içindeki yolcularla birlikte paramparça oldu.
Tasarım hatası olduğu ortaya çıktı
347 insanın hayatını kaybettiği dünya havacılık tarihinin o güne kadar meydana gelen en büyük kazasına ise teknik bir arızanın neden olduğu anlaşıldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Benzer bir olay 1.5 yıl önce de yaşanmıştı. 12 Haziran 1972’de American Airlines’in bir DC-10 uçağının da kargo kapısının patladığı ancak uçağın güç de olsa inmeyi başardığı ortaya çıkmıştı.
Ankara uçağının koparak uçaktan ayrılan kargo kapısı olay yerinden 15 km uzaklıkta çamur içinde bir tarlaya düşmüş ve tek parça kalabilmişti.
Mühendislik ve tasarım harikası olarak nitelendirilen tüm DC-10 tipi uçaklarda aynı problem olduğu anlaşıldı. Amerika’dan gelen teknik ekip THY’nin kalan iki DC-10 uçağının ambar kapılarını değiştirdi.
Firma bu nedenle yüklü miktarda tazminata, şirketin yöneticileri ve sorumlu çalışanları da farklı cezalara çarptırıldı.
Civciv de uçaktaydı
Paris’teki kaza büyük bir sarsıntıya neden oldu. Tüm dünyanın yas tuttuğu kazanın izlerini Ferhan Şensoy’un bir şiirinde de görüyoruz. Şensoy, “Kalemimin Sapını Gülle Donattım” kitabında civciv adını verdiği bir eski sevgilisinden satırlarında şöyle söz ediyor:
…yıllar sonra erdim ki işte buydu aşk
kim biliyor o sıralar
paris'e uçak diye düşerek şak diye ölecek civciv
civciv gidecektir ama gene gelecektir...
Ankara uçağı felaketi bugüne kadar dünya havacılık tarihinde en çok can kaybının yaşandığı 4. kaza. En ölümlü 3 kaza ise şunlar:
Tenerife havaalanı faciası
27 Mart 1977'de İspanya'nın Tenerife Adası'ndaki Los Rodeos Havalimanı'nda kalkışa hazırlanan KLM Hava Yollarına ait bir Boeing 747 pistte, Pan Am Hava Yolları'na ait Boeing 747'yle çarpıştı. Toplam 583 kişinin öldüğü kaza havacılık tarihinin en büyük kazasıdır.
Japon Hava Yolları'nın 123 sefer sayılı uçuşu
12 Ağustos 1985'te Tokyo Havaalanı'ndan kalkan Boeing 747SR-46 uçağının 12 dakika sonra dikey kuyruğunun büyük bir kısmı koptu. Kontrolden çıkan uçak Takamagahara Dağı'na çakıldı. Dünyanın en büyük ikinci hava yolu felaketinde 520 kişi öldü, 4 kişi yaralandı.
Charkhi Dadri hava çarpışması
12 Kasım 1996'da, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'nin batısındaki Charkhi Dadri köyünün üzerinde Suudi Arabistan Hava Yolları'na ait bir Boeing 747-100B ile Kazakistan Hava Yolları'na ait Ilyushin Il-76 gökyüzünde çarpıştı. Kurtulanın olmadığı çarpışmada, toplam 349 yolcu hayatını kaybetti.
Grizu adını hafızalara kazıyan felaket
Yukarıdan aşağıya bir toz bulutu geldi. Kafamdaki bareti fırlattı. Grizu olduğunu söylediler. Birkaç arkadaş yukarı doğru kaçmaya başladık. Her yer dumandı. 1 saatte 3 kilometre yürüyerek kuyu dibine geldik. Oradan da asansörle bizi yukarı çıkardılar. Yürürken bir madenci 'Beni kurtarın' diye bağırıyordu. Onun yanına gittik. Yüzü kan içindeydi. Kurtarmaya çalıştık ama olmadı. Mecbur bırakmak zorunda kaldık. Çok zor nefes alıyorduk. Oksijen yetersizdi. Yukarıya çıkmamız gerekiyordu. Sonra bir madencinin cesedini gördük. Her tarafı su basmıştı. Yerlerde baretleri görüyorduk. Yukarıya çıkınca anladık olayın büyüklüğünü. Çoğu arkadaşımızı orada yitirdik. Allah rahmet eylesin. Recep'in cesedi de 1 yıl sonra çıktı. Baret numarasıyla kendisini teşhis etmişler o zaman. Her gün beraber işe gidip gelirdik.
Bu sözler 3 Mart 1992’de Zonguldak Kozlu’daki kömür ocağında yaşanan grizu patlamasından kurtulan 3 yıllık madenci Burhan Öztürk’e ait.
Önce seri patlamalar sonra devasa yangın…
Kozlu’daki TTK’ya ait kömür ocağında akşam saat 19.45 ve 20.00 arasında bir dizi grizu patlaması yaşandı. Patlama o kadar şiddetliydi ki Kozlu’da yaşayanlar deprem olduğunu sandılar. Ocağın 8 kilometrekarelik alanı kaplayan havalandırma bacaları havaya uçtu.
Çıkan büyük yangınlar söndürülemeyince madene su basılarak üzeri toprakla kapatıldı. Çalışmalar kapsamında 26 Mart 1992 günü tekrar açılan ocak, yangının yeniden şiddetlenmesi üzerine bir kere daha kapatıldı.
Cesetler yıllar sonra çıkartıldı
Yangın ve tünellerinin çökmesi nedeniyle, birçok madencinin cesedine günler sonra ulaşılabildi. Cesetlerin büyük kısmı yandığı için kimlik tespitleri, baretlerin ve lambaların seri numaraları sayesinde yapıldı. Son iki ceset ise ancak 1997 yılında ocaktan çıkartılabildi. Türkiye madencilik tarihinin o güne kadarki en büyük felaketi 263 madencinin hayatına mal oldu.
“Ocak idaresinin kusurlu olduğunu düşünüyorum”
Patlamanın olduğu yıl, TTK Karadon Müessese Müdürü olan ve patlamadan 2 ay sonra TTK Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirilen Şerafettin Üstünkol, anılarını yazdığı Eşekten Uçağa kitabında patlamanın nedenlerini şöyle anlatıyordu
Galerilerin tabanı ve tahkimatı üzerinde yoğun bir şekilde kömür tozu biriktiği halde uzun yıllar temizlenmeden bırakılmıştır. Ayrıca biriken tozun tutuşma özelliğini yok etmek için üzerlerine kireç tozu veya kireç taşı tozu da serpilmemiştir. Yani patlamaya hazır barut gibi bekletilmiştir. Sadece bir tutuşturucu gerekiyordu, onu da grizu patlaması yapmıştır. Yangını hapsetmeye yarayan barajlar da yapılmamıştır. Bu nedenle yangınların kontrolü imkânsız hale gelmiştir. Ayrıca ocağa su basılmasına başlandığı zaman, bunu söylemesi çok zor ama, ocakta hâlâ kurtarılmayı bekleyen canlı insanlar olduğunu sanıyorum. Kısacası bu facianın oluşumunda ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesinde ocak idaresinin kusurlu olduğunu düşünüyorum.
Soma ilk sırada
29 yıl önce Kozlu’da hayatını kaybeden madenciler her yıl 3 Mart’ta düzenlenen törenlerle anılıyor
Kozlu faciası ise Türkiye madencilik tarihinde en çok can kaybının yaşandığı kazalar listesinde artık ikinci. Ne yazık ki 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan kazada 301 madencimizi kaybettik. Listenin ilk sırasında artık Soma var.