"Birîsim gibi yumuşak, herir kadar parlak derdi" annem.
"Birîsim" de "herîr" de aslında ipekti, amacı iki ayrı çeşit kumaşı anlatmak değil, aynı kumaşta var olan olağanüstü özellikleri ortaya koymaktı ve "birisim" derdi, başka da bir şey demezdi.
Gençliğinde birisimden dokunan elbisesi olmuş muydu bilmiyorum, ama bütün kumaşlar sentetik olunca, birisim bir özlem olarak kalmıştı hayatında.
Birisim yani ipek, geçmişi 5 bin yıl öncesine kadar giden ve bir asır öncesine kadar Asya'nın birçok bölgesinde, Mezopotamya ve Anadolu'nun bir çok köyünde; meşe, dut gibi ağaçların yetiştiği birçok coğrafyada ipek böceğinin ördüğü doğal kozadan elde edilen ve insanlara müthiş bir zenginlik sunar stratejik bir kumaştı.
İpek ipliğini ören böcek, aslında sonradan kelebeğe dönüşen bir tırtıldandır.
Tırtılın yaşamak için ördüğü kozası, insanlık için öylesine önemli bir zenginlik kaynağı oldu ki; zaman içinde ordular, imparatorluklar, ülkeler ipek kumaşına göre konumlandı, önemli bir ticaret aracına döndü ve asırlarca dünyanın en uzun ticaret yollarından birisine adını verdi.
Böylelikle asırlarca önemli bir ticari ağa dönen İpek Yolu, Çinliler için de müthiş bir zenginlik aracı olurken, ipek dünyanın değişik bölgesine ulaştı, insanların aradığı önemli bir kumaş oldu.
Asırlar önce keşfedilen, olağanüstü ince ve zarif kumaş kentlerden uzak yerleşim yerlerinde üretilirdi.
Önceleri doğada yabani bir halde kozasını ören ve içinde yaşama devam eden kelebek, kozasının olağanüstü değeri anlaşıldıktan sonra giderek besiye alındı.
Tırtıl, dut ve meşe yapraklarıyla evlerde, köylerde beslenerek, önemli bir tarımsal faaliyet oldu ve giderek yaygın hale geldi.
Üretim şekli aile ekonomisine dayanan, yediden yetmişe herkesi üretim sürecine katmasıyla aynı zamanda bir toplumsal üretim modeli de yaratılmış oluyordu.
İpek böceği öylesine güçlü bir ağ örüyordu ki, ünü dünyanın en uzak diyarlarına kadar ulaşıyor, zenginliğe zenginlik katıyordu. Özellikle da kadınlar arasında rağbet gören, giderek aranan bir kumaş oluyordu.
Rivayete göre M.Ö.2600'lü yıllarda hüküm süren Çin imparatoru Hoang-Ti zamanında saray bahçesinde bir tırtılın dut yaprağı yediği ve sonra koza ördüğü görülüyor. Bunun üzerine imparator, bu kurdun hayatının incelenmesini emretmiş ve bu görevi eşi She-Ling-She'ye vermiştir.
Kraliçe uzun zaman yaptığı tetkikler sonunda bu kozadan ipek çekilebileceğini ve bunun da dokumacılıkta kullanılabileceğini tespit etmiştir. Bu nedenle ipekçilik tarihinde She-Ling-She bir ipek ilahesi olarak bilinmektedir.
Çin'de bu sanatın gelişmesi ülkeye hem ün hem de kazanç sağlamıştır. Çin bu serveti kaybetmemek için ipekböcekçiliğini kutsal saydı, ipekböceğinin ve sanatının dışarı çıkmasına mani olmak için katı kurallar uygulanmış ve ölüm cezaları konmuştur. Bu sebeple ipekböcekçiliği Çin'de uzun zaman gizli bir sanat halinde kalmıştır. *
Bu olağanüstü tırtılın ördüğü kozadan elde edilen ipek, Çin'den kervanlarla Hindistan'a, Kafkasya'ya, Anadolu'ya, Avrupa'ya kadar ulaşınca, asırlarca sürecek bir ticaret ağı oluşuyordu.
Bugün İpek Yolu olarak zihnimizde yer edinen ticaret yolu zamanla başka ürünlerle desteklense de, ipek hep en kıymetli ürün oldu.
15'nci yüzyılın başında Avrupalı denizcilerin, yeni ticaret yolları arama girişimi ve deniz yoluyla dünya genelinde seyahat etmeye başlaması ve gemilere dayanan yeni ticaret ağının giderek gelişmesi, İpek Yolu'nun öneminin yitirilmesine neden olsa da ipek önemini büyük oranda korudu.
Ta ki, 18'ci yüzyılın son çeyreğinde keşfedilen sentetik kumaş ve suni ipek, kısa zamanda ipeğin pabucunu dama atmasıyla ipek gücünü kaybetti.
Bu tarihten çok önce bazı artı değeri keşfetmiş, her şeyi kâr temelinde inşa etmeye başlamıştı. Kapitalizmin yapısal dönüşümü ise ipek, yün ve pamuk gibi doğal ürünler yerine, kimyasallardan oluşan ve daha az maliyetle seri kumaş üretimine dayanıyordu.
Böylelikle aile ekonomisine dayanan ipek kumaşı üretimi giderek azalmaya, büyük oranda yok olmaya başladı. Binlerce aile ipek üretimini bırakmak zorunda kaldı, başka işler için belki de köyünü terk etti.
Zamana ve sentetik denilen petrole dayalı kumaşlara yenilen ipek, ancak zengin ve elit kesimlerin tercihi, özel gün kumaşı olarak varlığını sürdürdü.
Yaratmış olduğu toplumsal üretim modeli de kentlerden uzak ve kırsal alanlarda ancak varlığını sürdürdü.
Bunun kendiliğinden olmadığı, zaman içerisinde daha çok kâr hırsını harekete geçiren bir sistematiğin müdahalesiyle olduğunu biliyoruz.
Kapitalizm denilen yedi başlı ejderha paraya para katmayan, hiçbir varlığa yaşam hakkı tanımadığı süreç içerisinde göründü.
İpeğin tarih sahnesinin en dibine çekilmesine neden olan, sanırım yaratmış olduğu toplumsal üretim biçimiydi.
İnsanların kendi kendilerine incecik, gösterişli, yumuşak ve en önemlisi dayanıklı bir kumaş üretmesi elbette kapitalist iktisadın hesabına gelmezdi.
Kapitalist ekonomisi ranta, sürekli kâra ve artı değere dayanıyordu. Artı değeri olmayan hiçbir ürün kapitalizmin üretim sistematiğinde yer alamazdı.
Bu nedenledir ki ipek, yerini sentetik denilen kimyasallardan üretilen suni kumaşlara bıraktı. Yaratmış olduğu toplumsal yapılar da dağılmaya, önemsiz olmaya başladı.
Dağlarda, doğal ortamda bulunan kozaları toplayan köylülerin kendi kendilerine kurdukları tezgahlar, ipek üreten insanlar da zamanla tarih sahnesinden indi ve silik hale geldi.
Bugün giydiğimiz bütün elbiselerin büyük çoğunluğu kimyasallardan elde edilen yapay kumaşlardan oluşuyor. Yün, pamuk ve keten yaygın olsa da, çoğunlukla sentetik kumaşlar kullanıyoruz.
Bunun iki nedeni var. Sentetikler ucuz ve işlenmesi kolay. Oysa doğal ürünler olan ipek, pamuk, yün, ketenin dokuması fazlaca insan emeğine ihtiyaç duyuluyor.
Kâr oranı da devasa sistematikleri sürdürmeye uygun değil. İpek, yün, kendir her yerde bulunmazken, sentetik kumaşlar hızla dolaşıma girebiliyor ve alıcısı kolay bulunuyor.
Böylelikle sentetik ürünler dünyanın bütün kıtalarını gezerek, tüccarların cebini dolduruyor ve bu ara çevreyi de öldürüyor, doğayı yaralıyor.
Bugün çoğumuz gerçek ipek kumaşını bilmeyiz. Hatta ipek diye ortalıkta dolaşan kumaşların çoğunun ipek olmadığını da bilmeyiz.
Büyük sanayi üreticileri bize ne önerirlerse onu giyer, kullanırız. Doğal ve sağlıklı olmasını isteme hakkımız olsa da elde etme, ulaşmamız çok mümkün olmaz.
İstediğimiz kadar natürel düşünelim, bütçemiz yeterli değilse, sentetik kumaşlara mahkûm oluruz.
Ve biz biliyoruz ki, doğal olmayan kumaş üretimi hem insanları hasta ediyor hem de salgınlara davetiye çıkarıyor.
Bağışıklık sistemini çökerten etkenlerden birisinin petrol ürünü olan kumaşlar olduğu bilgisi bilinirken, fabrikalarda üretim bantları yapay kumaş üretmek için son hızla çalışmaya devam ediyor.
Kimyasal karışımı, petrole dayalı kumaşları giymeyin, tüketmeyin diyeceğim ama havada bir düşünce olacağını da biliyorum.
Çünkü doğal giyinmenin çok pahalı olduğu açık. Açlık ve iş derdi olanların, kumaş seçme hakkı olabilir ama şansının olmadığını kendimden biliyorum…
Ama bir yol olmalı, bir çıkış bulunmalı. Elbette binlerce yıl önceki toplumsal yapıya dönmek mümkün değil, akıllıca da değil. Ama doğayla uyumlu bir insani gelişim modeli üzerinde çalışmak, tartışmak mümkün olabilir.
Tam da pandemi gündemi dünyayı esir almışken, neden doğayla uyumlu bir alternatif yaşam daha fazla tartışılmaya açılmasın…
Yararlanılan kaynaklar:
*Vikipedia
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish