Almanya’nın güneybatı eyaleti Bavyera’da yer alan Neuschwanstein Sarayı, Almanya’nın en önemli tarihi miraslarından ve dünyanın en görkemli saraylarından biri olarak sınıflandırılıyor.
19. yüzyılda yaşayan “Deli Kral” 2. Ludwig tarafından yaptırılan sarayı her yıl dünyanın her yerinden 1 milyon turist ziyaret ediyor.
Mimarisi ve konumu dışında bu sarayı ilginç kılan en önemli özelliği, akıl hastalığı ve savaşlar arasında mekik dokuyan bir kralın elinden çıkmış olması.
Prens 2. Ludwig 1845 yılının Ağustos ayında dünyaya geldi. Sanatla iç içe yaşayan bir ailede büyüyen prensin dedesi 1. Ludwig, Avrupa’nın önde gelen sanat koleksiyoncularından biriydi.
Bavyera’da birçok saray inşa eden 1. Ludwig’in en önemli eseri, daha sonra torunu 2. Ludwig’e verilecek olan Füssen şehrindeki Hohenschwangau Sarayı oldu.
2. Ludwig, çocukluk yıllarında birçok ailevi sorunlar yaşadı. Prusya ve Bavyera yetkilileri tarafından kendi istekleri dışında evlendirilen anne ve babasının yaşadığı ayrık hayat onun yaşamını da etkiledi.
Anne babasının ilgi gösteremediği 2. Ludwig, çocukluğunun büyük bir bölümünü tek başına Hohenschwangau Sarayı’nda bulunan sanat tablolarını inceleyerek geçirdi.
Babası 2. Maximilian’ın ölümünden sonra 2. Ludwig, 1864 yılında 18 yaşındayken Bavyera Eyaleti’nin başına geçerek ülke tarihinin dördüncü kralı oldu. 2. Ludwig’in seçilerek değil, velayet yoluyla tahta oturması Bavyera için önemli bir gelişme oldu.
2. Ludwig’in tahta geçtiği dönem, ulusalcılık anlayışının hakim olduğu Almanya ile diğer Alman ülkeleri arasında yaşanan çatışma dönemine denk geliyordu. Prusya, o dönemde askeri bir politika izliyordu.
Daha sonraki süreçte Kral Ludwig kendisini Prusya ile savaşın ortasında buldu. Bavyera'nın bölgesel statüsünün düşmesi ve Kral Ludwig’in etkisinin azalmasıyla sona eren savaşın bir diğer etkisi ise sanata ve saraylara ayrılan gelir kapısının tamamen kapanması oldu.
Üç hafta süren savaş sonunda barış ilan edildi ama Bavyera, Prusya'ya 54 milyon altın mark ödemek mecburiyetinde bırakıldı. Ludwig, Bavyera şehirlerini baştan sona dolaşarak, zafer kazanmış gibi halkıyla bütünleşti. Savaşta yenilmiş olmasına karşın halkı tarafından çok seviliyordu.
Birçok tarihçiye göre 2. Kral Ludwig, rüyalarındaki efsanevi dünyada yaşayan ve gerçeği görmezden gelen biriydi. Bu süreçte birçok Alman siyasetçiye opera gösterisi sunan ünlü Alman müzisyen ve besteci Richard Wagner’ı yine bir opera gösterisi sırasında tanıdı. Wagner’le 16 yaşındayken tanışan Kral Ludwig, Alman sanatçıya büyük bir hayranlık duyuyordu.
22 Ocak 1867'de kuzeni Bavyeralı Prenses Sophie Charlotte ile nişanlanmıştı. Tam düğün hazırlıkları bitmek üzereyken nişan bozuldu ve Kral bir daha hiçbir zaman evlenmeyi düşünmedi.
Bu süreçte Wagner’in talebi üzerine Bavyera’da Bayreuth adlı opera binasının inşasını fonladı. Buna ek olarak çocukluğundaki güzellikleri aktarmak istediği yeni bir sarayın inşası için çalışma başlattı.
1869 yılında Neuschwanstei Şatosu’nun inşasına başlandığı dönemde, Wagner’in sesini herkese duyurmak için yüksek bir yere opera inşa etmek istedi. Bu opera salonunun duvarlarını Parsifal, Lohengrin gibi efsanevi sanatçıların tablolarıyla süsledi.
Neuschwanstei Şatosu’ndan sonra Linderhof adlı şatonun inşasını başlattı.
Dev saraylar inşa ettiren 2. Ludwig, 250 milyon dolar olarak tahmin edilen miktarda para harcadı. Bu yüzden kralın inmesi gerektiğine inanan bazı vezirleri, 4 ayrı doktordan 2. Ludwig’in akli melekelerini kaybettiğine yönelik rapor aldı. Özellikle Fransız kraliyet ailesi üyeleriyle gerçekleştirdiği diyaloglar da bu sonuca iten sebeplerden biri oldu.
Başbakan Lutz, pozisyonunu da muhafaza edebilmek telaşıyla, Kral Ludwig'e aklından zoru olduğu gerekçesiyle krallıktan el çektirme fikrini ortaya atmıştı.
8 Haziran 1886’da Dr. Von Gudden başkanlığında bir grup doktor tarafından muayene bile edilmeden, bazı kişilerin gözlemlerine ve yazdıklarına dayanarak akıl hastası olduğuna ve Bavyera'yı idare etmekten aciz kaldığına dair bir rapor hazırladılar.
Neuschwanstein Şatosu'na kapanan Ludwig pek çok mücadeleden sonra teslim olmaya karar verdi ve Dr. Von Gudden'in refakatinde Berg Şatosu’na götürülmek üzere yola koyuldular.
Kralın en sevdiği yerlerden biri olan Berg Şatosu bir hapishaneye dönüştürülmüş, pencereleri demir parmaklıklarla kaplanmış, kapıları sadece dışarıdan kilitlenebilecek hale getirilmiş ve her tarafa gözetleme delikleri açılmıştı.
13 Haziran 1886’da Dr. Von Gudden’le birlikte şatonun bahçesinde yürüyüşe çıkmış, ancak ikili saatler geçmesine rağmen geri dönmemişti. Daha sonra korumalar Ludwig ile doktoru gölde boğulmuş halde buldu.
